..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Soyut > Murat Kayali




18 Eylül 2005
Belleğin Kara Kutusu  
Murat Kayali
Zaman, yitirdiğimizi sandığımız anda karşımıza çıkan bir orospudur, o herkese bir tarih yazar. O herkesle aynı şekilde yatar, önce belleğini karartır ve sonra üzerinden yaşamın esansını çalar. Bir rengin yoktur artık tekbaşına ve katılırsın bu karanlık


:CDCJ:
Belleğin Kara Kutusu



Onun varlığının tek göstergesi bu, anlam içeriyorum diyen bu anlamsızlık yığını. Amblemsi, so- yut, karanlık işaretler, bu şekilsiz şekiller yığını.
Üst üste dizilmiş, atılmış, bırakılmış veya duvarlara asılmış, yapıştırılmış, tutunmuş, tutturulmuş,
dağınıklığı toplanmış, aslında bütün toplanılmışlığı dağılmış, bu anlamsız anlamlar yığını.
Tablolara, kitap raflarına, gardoraplara, aynalara, pencere kenarlıklarına benzeyen eşyalardan oluşan bir yığın, tanıdık ve gördük eşyalardan bir yığın ama hiç görmediğimiz ve tanımadığımız bir yığın. Dağınık,anlaşılmaz ama aynı zamanda derli toplu ve anlaşılır şekiller içeren şekilsiz bir yığın. İçimizdeki bu yığın, belleğimiz.
Geçmiş zaman ölmüyor, o sadece saklanmakta içimizdeki kara kutusunda...
Hiç organize edilmemiş bir durum.
Her şeklin kendine ait rengini içinde kaybettiği bu karanlık yığın. Seslerin küflendiği, düşüncele- rin nem tuttuğu bu organik mağara, bu dipsiz uçurum, bu sahipsiz şato, bu ölüsüz mezarlık.
Gölgesine gotik bir atmosfer yükleyen bu heyula, adımları ağır, sessizliği korkutucu, gelişi esra- rengiz, varlığı çekici, bu sureti tanıdık ama hiç görmediğimiz yabancı kimse, yabancı yer.
Bu bizsiz benlik, bu sonsuz yersizlik.
Cesaretine korku yetiştiremediğimiz bu içsel derinlik. İçimizdeki çürümüşlük, işte bu belleğimiz.
Çoğalıyor solucanlar parçalandıkça, çoğalıyor düşüncelerimiz kendi kendine ana toprağında.
Çok eski şarap sandıkları, kırık masa bacakları, dağılmış sandalyeler, paslı kurna başlıkları, küf- lü çatal, bıçak, kaşıklar ve daha bir sürü kaybolmuş, kullanılmaz eşyalar. Sahibini bekleyen bir
yığın. Anlamsızlığın anlamının saklandığı kovuk. Tutunulmaz boşluk. Belleğin kara kutusu.
Her biri tekbaşına bir renk taşırken, birarada sadece siyah olan bir sürü eşya.
Yaldızı dökülmüş aynalar, sokak levhaları, kapı kollukları, merdiven basamakları, mermer top-
lar, zarflar, at başlıkları, demir gülleler, herbiri birarada yeni bir şekil alan bir sürü eşya artığı.
Herbiri renksiz, sadece siyah. Siyahı bir renk saymıyorum, renk yaşamın esansıdır. Bu siyah
yığın yaşamıyor, yaşamsız ama ölü de diyemiyorum, ölü değil ama yaşamıyor.
Siyah bir kutunun içinde hepsi.
İçinde ölü olmayan bir tabut gibi boş herşey. Siyah bir kutunun içinde bütün bu eşyalar, öylece
duruyorlar ve belki de bekliyorlar, bir ölüyü bekliyorlar, içlerine alacakları ruhu bekliyorlar.
Bellek hali bu, cansız ama ölü değil, yaşamsız değil, ruhları ölmemiş bir eşya yığını bütün
yaşanmışlık.
Kişinin belleği, hayatın belleği, insanlığın belleği. Hepsi birarada ve bir kara kutuda.
Siyah bir yığın benim kendi belleğim, aynı başkalarının kendi belleğini algıladığı gibi bir yığın.
Hayat gerçeğinin, geçmişliğinin algılanış şekli hep aynı. Yaşamın sırrına erme şekli karanlık.
Sarmaşıkların yediği, yok ettiği bir sütunun varlığına varmak, babillon kulelerinin taşlarını kum yığınlarında arayıp bulmaktır bu karanlık. Sahipsiz bir yığın. Zamanın mimarlığına tanık olmayı
bekliyor, inşasına başlanıp gerçek şeklini görmeyi bekleyen kurulmamış bir evren bu siyah yığın.
Külçeleşmiş haliyle dans etmeyi bekleyen bu katı, soğuk demir kütlesi. Bu kara dağ.
Bu soyut ülke bir kaşif bekliyor, ne zaman çıkacağız yolculuğa?
Zaman, yitirdiğimizi sandığımız anda karşımıza çıkan bir orospudur, o herkese bir tarih yazar.
O herkesle aynı şekilde yatar, önce belleğini karartır ve sonra üzerinden yaşamın esansını çalar.
Bir rengin yoktur artık tekbaşına ve katılırsın bu karanlık yığına. Kullanılmayan bir musluk kadar olur anlamın. O musluğa can veren, yaşam katan, ondan akan suydu zamanında ve şimdi su yok diye ölü o musluk. Zaman seni içine alan tabut, zaman çağırıyor seni yine, gir içine ve öl.
Yaşamak istiyorsan, duyma zamanın bu çağrısını, yaşam esansını çaldırma, eşyalaşma sakın.
Bellek dışında bırak ruhunu, zaman onu içine alamadıkça çıldıracak ölümsüzlüğüne.
Kokunu, rengini ve ruhunu bu kara kutuda bulduğun gün öldüğün gündür.
Yaşam belleğinin kara kutusunun dışında heryerde...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın soyut kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ben Dogmadan Önce

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ölü Harfler Tapinagi
Dallamalardan Sallamalar I
Dallamalardan Sallamalar II
Her İnsanın Bir Meleği Var
Dilagáh / Dilaltindan Cikis Ani
Selvi Dalında Bir Kelebek
Dallamalardan Sallamalar – Komedi
Yol Ortasında
Havana´da Yağmur
Dilagáh / Söze Giris Ani

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Poşumda Yüreğinin Kokusu Kaldı [Şiir]
Aşk Uçurumları [Şiir]
Avucumda Kendi Söylediklerim [Şiir]
Saklısındayım Aşkın [Şiir]
Bu da Benim İnsan Kusurum [Şiir]
Güle Benzer Bir Avuç Külüm [Şiir]
Kalp Üstüne Kalp Konur Mu? [Şiir]
Tekrar Geldim Tekrar Gidiyorum [Şiir]
Aşk Yükleniyor; Lütfen Bekleyiniz… [Şiir]
Fil ve Kelebek [Şiir]


Murat Kayali kimdir?

Ressam / Yazar. Murat Kayali, 1963 Bursa doğumlu. Almanya’nın Radolfzell Am Bodensee şehrinde yazın ve resim çalışmalarını sürdürmekte. Frankfurt’ta Ambiente Sanat Fuarı dahil, çesitli şehirlerde yirmiyi aşkın kişisel sergileri açıldı. Şiir yazmaya seksenli yıllarda, ilk olarak Tarık Buğra’nın, Tercüman gazetesindeki şiir köşesinde başladı. Zaman içinde çeşitli sanat-edebiyat dergilerinde şiirleri yayınlandı. İlk Öyküsü, “İstasyonun Arka Yakası” almanca olarak 1991 yılında, Dortmund İnternasyonal Danışma Merkezi tarafından, otuz yıllık göç dolayısıyla çıkarılan okuma kitabında almanca olarak yayınlandı. 1996 yılında, ilk dönem şiirlerini “Gökkuşağının Altından Geçerken” isimli şiir kitabında topladı. Aynı isimli şiiri, Mısra dergisi-Yılın Şiiri 1996 seçildi. Sanal ortamda çalışmalarını www. artkayali. de adresli sitesinde sunuyor. Kendisiyle yapılmış söyleşiler, www. almancilar. de ve www. kozmopolit. de sanat dergilerinde yer almakta. Başta İzedebiyat olmak üzere, çeşitli sanal edebiyat sitelerinde şiirlerini paylaşmakta.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Murat Kayali, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.