İnsan her zaman görmek istediğini taşır sahnesine.Bu sahnede kendine figüran rolü bile vermez ve başlar tüm hünerleriyle bu oyunu sergilemeye.Bazen tıka basa dolu seyirciye oynarken bazen de bir tek yalnızlığına oynar ama yalnızlığından aldığı alkış tıka basa dolu salondan aldıgı alkıstan daha buyuktur her zaman.Seyirci ne kadar çok olursa olsun oyunu izler ve gider ama bilmez o sahneyi kurana kadar verilen mücadeleyi.Önce sahil kenarından denizkabukları toplanır sabahları,akşamlarıysa tek tek kıyıya vuran yakamozlar.Yürümekten aşınıp altı delinmiş ayakkabıya aldırmadan dönüş yollarında sokaklardan toplanan süpürge çöpleri ve evin önüne gelindiğinde yıllanmış çam ağacının sakızından,eve girildiğinde eskimiş kazaklar zarar vermeden yavaşça sökülür.Peşine hepsi bir araya getirilip göz nurlarında yoğurulduktan sonra bunlardan ufak gemiler elde edilir,kapı kapı dolaşılır altı yürümekten aşınıp delinmiş ayakkabıya aldırmadan ve biriktirilen paralar tek bir gösteri pahasına organizatörlere verilir.Hepsinin tek bir nedeni vardır;mutlaka insanın yüreğinde kendisinden daha değerli sevdiği biri gizlidir ve her zaman onu taşımak ister sahnesine.Bu sahnede bir figüran rolü bile vermez kendisine sadece yaşadıklarına,sevip sevmediğine değip değmediğini anlamak için sonra da başlar tüm hünerleriyle oyununu sergilemeye.Tıkabasa salon alkışladığında değdiğine kara verip tüm yakamozları geri bırakır sahile.Yok eğer kimse gelmemişse izlemeye,bir tek yalnızlığın alkış sesleri dağılır salonun duvarlarında. ama tıkabasa dolu sahnedekinden daha fazla çıkar yalnızlığın alkış sesi.Çünkü her zaman en büyük alkış oyunu en başından izleyenden değil,sahne kurulmadan önce izleyenden gelir...