..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bir klasik herkesin okumuþ olmayý istediði ancak kimsenin okumayý istemediði eserdir. -Mark Twain
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Oyhan Hasan BILDIRKÝ




6 Nisan 2009
Son Düþ  
Oyhan Hasan BILDIRKÝ
Ýkinci katýn terasýnda demleniyorlardý. Öðle vakti, hava tutuþmuþ, yanýyor. Sanki bu yangýn yetmiyormuþ gibi terasa önceden düþmüþ gölge gide gide kýsalýyordu. Biraz sonra terasýn zevki kaçacak. Aþaðýda masmavi deniz… Ufukta nokta nokta gemiler.


:AGFF:
Ýkinci katýn terasýnda demleniyorlardý.
Öðle vakti, hava tutuþmuþ, yanýyor.
Sanki bu yangýn yetmiyormuþ gibi terasa önceden düþmüþ gölge gide gide kýsalýyordu. Biraz sonra terasýn zevki kaçacak.
Aþaðýda masmavi deniz…
Ufukta nokta nokta gemiler.
Ýlkin þakaklarýna düþen aklarý, saçlarýnýn öteki taraflarýnda da kýnalanmaya baþlayan, uzun boylu, iri yapýlý, esmer tenli, yüzündeki derin çizgileri ilk bakýþta sezilen Nazým, sessizdi. Oysa arkadaþýný dertleþmek için kendisi çaðýrmýþtý. Þimdi sessizdi. Belki de içini dökebilmiþ olmanýn rahatlýðýný yaþýyordu. Çýlgýn fýrtýnalar dinmiþ, yerini mavi ufuklara býrakmýþtý. Onun baþýný aðrýtan, yýllardýr kanayan yüreðini sýzlatan dertleri, arkadaþýna geçmiþti. Bu yüzden olmalý Suat, ara sýra ellerini birbirine kenetliyor, “ah”lar, “oflar” çekiyordu.
Suat, Nazým’ý dinledikçe, arkadaþýnýn hayatýnýn da yer yer kendisininkine benzediðini keþfetti. Nazým anlattýkça geçmiþ günlerinin aðýrlýðýný yeniden yaþar gibi oldu. Sevinse de daha çok hüzünlendi. Gözkapaklarýna nice karanlýkta kalmýþ resimler çöktü. Hayatýnýn kýþlarý ve yazlarýný, ilkbahar ile sonbaharlarýný atlayýp sýralý sýrasýz tekrar yaþadý. Döndü, Nazým’a baktý.
Nazým’ýn gözlerinde gülümseme izleri parýldýyor. Suat alýþkanlýktan olmalý, elini arka cebine götürdü. Aradýðýný bulamadý.
- Ah, bir aynam olsaydý! Bir aynam olsaydý…
- Ne yapacaksýn aynayý?
- Suratýma bakacaktým.
- Ne göreceðini umuyorsun?
- Umduðum yok ama sandýðým var.
- Ne?
- Gözlerindeki parýltýlarýn benzeri, benim gözlerimde de var mý?
- Ayna gerekmez.
- Neden?
- Yok.
- Yok mu?
Terasa düþen gölge, biraz daha kýsaldý. Geldi, Nazým’ýn kaþlarýnýn üzerine kondu. Nazým elleriyle kaþlarýnýn üzerine düþen güneþi, kovalamak istedi. Olmadý. Suat da güneþte kalmýþtý.
- Her þey sýrasýyla…
- Benim sýram geçti mi demek istiyorsun?
- Belki… Ama benim söylemek istediðim bu deðil. Kafam kýyak, toparlayamýyorum. Üstelik güneþte kaldýk. Salona geçelim.
- Güzelim denizi dýþarýda býrakýp içeriye mi kapanacaðýz?
- Yok, deniz orda. Yerinde duruyor.
- Peki. Nasýl istersen öyle yapalým.
Masanýn üzerinde kýrýk derik ne varsa yanlarýna aldýlar, salona geçtiler.
Nazým, serinleticiyi çalýþtýrdý. Sýcaktan Suat’ýn alnýnda yer yer biriken damlacýklar, kayboldu.
Ýkisi de denize baktýlar yeniden. Gerçektende deniz, yerinde duruyor, mavilerinin en güzelini giyinmiþ, fýkýr fýkýr tütüyordu.
- Demek öyle ha, Nazým? Yýllardýr ayný yataðý paylaþmýyorsunuz?
- Evet, ne orada, ne burada. Yanýna gitsem, yaz kýþ hep salonda yatýyorum. O buraya gelse, balkondaki þezlong bana ayrýlýyor.
- Aranýzda baþkasý mý var?
- Araþtýrdým. Aramýzda üçüncüler yok.
- Emin misin?
- Evet.
Nazým, aniden nemlenen gözlerini Suat’tan saklamak istedi. Þampanya açmak bahanesine sýðýndý, mutfaða geçti. Aradýðýný bulmuþ olmanýn keyfiyle salona döndü.
- Patlatalým mý?
- Neyin þerefine?
- Özgürlüðün…
- Anlamadým.
- Konuþtukça açýldým, kendime geldim Suat. Senin dürtmelerin de önümü görmemi saðladý. Yolumun üzerinde duran taþlarý kaldýrýp atmalýyým artýk.
- Saçmalama.
- Saçmaladýðým yok.
- Piþman olacaðýn kararlarýn peþine düþme.
- Biliyorsun Suat, zaman zaman sana anlattým. Bütün ömrüm piþmanlýklarla geçti benim. Karýmý okþayamadým, çocuklarýmý doya doya koklayamadým. Aramýzda görünmez bir perde vardý daima. Bu perde bizi her zaman birbirimizden öteye itiyor. Þimdi de öyle. Þükür, hiç kimseye muhtaç deðilim. Zaman zaman bunca servetin içine tüküreyim diye düþünüyorum. Keþke evinin erkeði yoksul biri olsaydým diye hayýflanýyorum. Ama þimdi? Hepsi geçti.
- Ölçüp tarttýn mý? Yanýlmayasýn?
- Kalbim üþüyor, Suat. Kalbim üþüyor.
- Desene sana kalbini ýsýtacak biri gerekiyor…
- Evet.
- Bulalým öyleyse…
- Biri var gibi.
- Hani aranýzda üçüncüler yoktu?
- Yok.
- Peki, “Biri var gibi” ne demek?
- Onun da haberi yok daha. Derneðin tiyatro çalýþmalarýnda bana olan yakýnlýðýný hissettiðim biri. Aþaðý yukarý ayný yaþlardayýz. Yazlarý buraya geliyormuþ. Yalnýzmýþ…
- Benim tanýdýklarýmdan mý?
- Evet ama kim olduðunu asla çýkaramazsýn. Zaten haberi de yok. Benimkisi bir umut… Sadece yeþereceðine aklým kesiyor. Onu görünce, heyecanlanýyor, kalbimin ýsýndýðýný biliyorum.
- Peki, nasýl çözeceksin bu iþi? Ona nasýl açýlacaksýn? Çocuklarýnýn anasýna ve çocuklarýna olaný biteni, olacak olaný nasýl anlatacaksýn?
- Sen demez miydin her þeyin bir yolu vardýr diye?
- Dostum, o sözün geliþi. Ýþ baþa düþünce, bütün kapýlar adamýn yüzüne kapanýr, kilitlerin tamamý paslanýr.
- Deme?
- Ama öyle deðil mi?
- Alaaddin’in Arap’ýný unutma. En umulmadýk bir zamanda, çare anahtarlarý insanýn avucuna düþer.
- Nazým, ben seni biliyorum. Zorlanýrsýn… El aðzýna bakarsýn.
- Bu noktadan sonra mý? Zor mor deðil… Çocuklarým büyüdü, palazlandý. Kendi yuvalarýnýn sahibi oldular. Say ki aðzýmda bir çürük diþ var. Bütün iþ, bu çürük diþi çektirmeme kalýyor.
- Ben yine de, bu dediklerini ayýk kafayla yeniden düþün derim. Ýnsan, sonradan piþman olacaðý kararlarýn peþine düþmemeli. Hayal bile olsa onlarýn rüyalarýný görmemeli.
- Ben hep acý rüyalar gördüm Suat. Þimdi piþtim… Hayatta yapayalnýzým biliyor musun? Analarýnýn þerrinden ya da nazýndan, çocuklarým bana soðuk duruyor. Bizimki bankadaki hesabýný büyütmenin peþinde sadece. Ayný zamanda yurtdýþýndan emekli iþçiyim ben. Belki bunu bilmiyordun. Ýnanýr mýsýn, yýllardýr emekli maaþýmý bile kendim almýyorum. Buradaki dairelerimin ve diðer akarlarýmýn bütün gelirlerini de her geliþinde kuruþu kuruþuna hesaplayarak karýma veriyorum. Bütün bunlarýn karþýlýðýnda da her zaman yataðýmda yalnýz yatýyorum.
- Bak, bunlarý bilmiyordum ve keþke öðrenmeseydim de.
- Öðrendin. Seni sýrdaþým saymasam, sana açýlmazdým.
- Sýrdaþ olmak… Heybedeki turpun en büyüðünü yüklenmek demek.
- Belki… Senin “üçüncü” dediðinle aramda hiçbir þey yok. Eli, elime deðmedi. Kendisiyle ilgi olarak benim düþündüklerimin tekini bile bilmiyor. Öðrense, belki de gülüp geçecek ya da çok kýzacak.
- Son dediðin çýkarsa, ne yapacaksýn? Yýkýlmaz mýsýn?
- Bu, benim son düþüm. Neye çýkarsa çýksýn, yapýlmasý gerekeni denemek istiyorum.
- Araya girelim, yardýmcý olalým mý? Gerçi senin Arap’ýn varmýþ ya…
- O bir latife, umut.
- Yok, son düþ… Öyle dedin ya! Onlardan birini, balkondaki askýda da gördüm ben. Uçmaya hazýr uçak modelini nerden buldun da astýn oraya?
- Bir milyoncularda çok var. Ordan aldým.
- Ama niçin uçak? Bunu sorabilir miyim?
- Ýçimde bir his var Suat. Ansýzýn uçup gidecek, uzayýn dýþýna çýkacakmýþým gibi bir þey bu. Henüz adýný koyamadým. Üstelik böyle bir durumdan da korkmuyorum. Alnýmýn yazýsý neyse, öyle olsun diye zamanýn eline býraktým kendimi. O gördüðün model uçak, çocuk ruhumu alýp en uzaklara götürecek, üþüyen kalbim ýsýnsýn diye.
- Düþünüyorum.
- Neyi?
- Ýçki baþýna vurmuþ olmasýn?
- Vursa, dilime söz olup dökülenleri anlatamazdým sana. Üstelik ilk defa çok ciddi olarak bütün sýrlarýmý da döktüm. Senin deyiminle en aðýr yüklerimi vurdum omuzlarýna, artýk sen taþýyasýn diye.
- Taþýmak istemesem, çok erkenden çeker giderdim buradan. Ama kararlýsýn deðil mi?
- Evet, kararlýyým.
- Son kararýn mý?
- Son kararým…
- Sakýncasý yoksa, benim tanýdýðýmý söylediðin bayana, niyetini açýklayayým mý?
- Asla. Aramýza bir baþkasýnýn girmesini istemiyorum. Bu defa kendi iþimi kendim görmek istiyorum.
- Kurt gibi mi?
- Kurt gibi.
- Hayýrlýsý.
- Teþekkür ederim.
- Vakit ilerledi. Nerdeyse akþam oluyor. Mavi denize kýpkýzýl yakamozlar düþmüþ. Ben gitmeliyim artýk. Ama merak ediyorum; ona nasýl açýlacaksýn? Sen baþkalarýyla, hele bir bayanla rahat konuþamazsýn ki?
- Biliyorum.
- Peki, ne yapacaksýn?
- Bu akþam ona içimden geçenlerin tamamýný bir mektuba dökerek tek tek anlatacaðým. Niyetimi açýklayacaðým.
- Yoksa ona mektup mu atacaksýn? Bu, þýk olmaz.
- Hayýr, atmayacaðým. Çok kere beraber yürüdüðümüz koþu yolunda ona kendim vereceðim, mutlaka okumasýný ve bana düþündükten sonra karþýlýk vermesini isteyeceðim. Bu akþam Ali de gelecek… Keþke sen de kalsaydýn.
- Dernek baþkaný Ali mi?
- Evet.
- Niçin gelecek?
- Tiyatro salonunu ayarlamak için komþu ilçeye gideceðiz birlikte. Ýlk baðlantýlarý yaptýk. Oraya gitmemiz gerekiyor. Afiþlerimizi asýp hemen geri döneceðiz.
- Neden hemen?
- Sabah, koþu yolunda pembe eþofmanlýyý bekleyeceðim.
- Günaydýn demek için mi?
- Evet.
- Haydi hayýrlýsý…
Akþam alacasýyla birlikte Suat, kendi evinin yolunu tuttu.
Akþam güneþi, mavisini yavaþ yavaþ kaybeden denize düþecek gibi.
Bütün binalardaki ilk ýþýklar kör kör yanmaya baþladý. Deniz kokusunu emmiþ meltemler, Suat’ýn saçlarýnda geziniyor.
- Ah, bu rüzgâr! Yüklendiðim sýrlarý alýp götürse…
- Bana mý dedin?
Suat, bu soruyu soraný sesinden tanýmýþtý. Hüseyin’di bu. O da kendisi gibi þairdi.
Hüseyin geldi, Suat’ýn koluna girdi.
- Arabam burada. Seni evine býrakayým.
- Kendim giderim.
- Olur mu caným? Zaten yolum sizin oradan geçiyor. Haydi nazlanma da, arabaya gidelim.
- Peki.
Hüseyin, Suat’ý evine býraktý. Sabah komþu ilçede buluþmak için sözleþtiler. Orada Þairler ve Yazarlar Derneði’ne uðrayacaklar, cumartesi günleri halka açýk olarak sürdürülen þiir okuma dinletisine katýlacaklardý.
Suat, kapý ziline bastý. Evine girdi. Akþamýn rengi; bütün þehri denizi, ovasý ve daðýyla kuþattý.
Sabah, kýzýlca kýyamet bir telefon sesiyle baþladý. Bir türlü susmak bilmeyen telefon sesine hemen herkes ayný anda koþtu. Herkesten önce ahizeye uzanan Zehra’nýn ilkin yüzü asýldý, kekeledi, yutkundu. Telefonun ahizesini yaný baþýnda bekleyen Suat’a uzattý.
- Sana.
- Hayýrdýr. Kötü bir olay mý var?
- Kendin bak!
- Efendim? Bir daha söyler misiniz? Dediklerinizi tam anlayamadým. Durmayýn, kâðýt kalem getirin. Ne zaman? Sabaha karþý mý? Yanýnda baþkalarý da varmýþ mý? Hemen geliyorum.
Suat’ýn yüzü kireç gibiydi. Oturup rahatlayacak bir yer aradý. Köþedeki kanepeye çöktü.
- Kime ne olmuþ?
- Nazým ölmüþ!
- Ýnanamam!
- Ben de öyle ama gerçek olan bu.
- Ne zaman?
- Az önce… Üzerinde bizim telefon numaramýz çýkmýþ. Bu yüzden bizi aramýþlar.
- Ne yapacaksýn?
- Hemen gitmem gerek. Nazým’ýn hiç kimsesi yok burada.
- Elini, yüzün yýka, ferahla. Kendine gel. Çantaný hazýrlarým þimdi.
- Biriniz, Ýzmir’e bilet ayýrtsýn.
- O iþi bana býrak baba. Nazým amca için üzüldüm.
- Hepimiz üzüldük… Ama neye yarar?
- Suat, çantan hazýr.
- Geldim.
- Biletin ayrýldý baba.
- Anladým.
Suat, beklemedi. Aklýnda bin bir umut aðacý filizlenirken, yola çýktý. Belki ilk anda insana býkkýnlýk veren yolculuk düþüncesi, arkada býrakýlan yollara baktýkça, kendi kendine sönüyordu. Ya bir manzaraya takýlýyorsunuz, ya da yangýn yerinde gördüðünüz boyasý henüz capcanlý duran küllerin arkasýndaki ele kýzýyorsunuz. Suat’ýn kafasýnda alaboralar… “Neyi, nasýl yapmalýyým?” sorularý, yakasýný býrakmýyor. Gözlerinin önünde sevimsiz kareler uçuþuyor.
Sonunda yol bitti. Suat, türlü ilaç kokularýnýn sindiði hastane koridorlarýnýn hangisine yöneleceðini kestiremediði için, kýpýþ gözlerinin ucuyla gördüðü cep telefonunun numaralarýný çevirdi. Durmadý, onu hemen kulaðýna götürdü.
Oh, nihayet!.. Aradýðý sýcak sese ulaþabilmenin mutluluðu gözlerine düþtü.
- Üçüncü kat, giriþ holünün saðýndaki ilk oda mý?”
- ?
- Anladým. Görüþmek dileðiyle, hanýmefendi.
Önünde aniden kapýsý açýlan asansörü gören Suat, sýra mýra var mý, yok mu diye düþünmeden, içeriye daldý. Bereket kalabalýk yoktu ve kendisini ayýplayacak birileri de çýkmadý. Üç numaraya dokundu, asansör yükselmeye baþladý.
Sonra güneþi içen holü gördü, kapýya yöneldi. Kendiliðinden açýlan kapýdan geçti, saðdaki ilk odaya girdi.
Tek yataklý bu odada, doktor ya da hemþire olan sarýþýn, zayýf bayandan baþka kimseler yoktu. Baþucu sehpasýnýn üstünde aðzý baðlanmýþ bir seyahat çantasý vardý. Sanki Nazým, bu odadan hiç geçmemiþti. Duvarda “öldü” notu görülen hasta dosyasý asýlýydý sadece.
- Baþýnýz sað olsun! Hasta, yakýnýnýz mýydý?
- Teþekkür ederim. Yakýným deðildi ama arkadaþýmdý.
- Cep telefonundan numaranýzý bulduk. Hoþ, yanýnda size verilmek üzere yazdýðý bir mektubu da bulduk. Mektup, çantada.
- Sonra bakarým… Þimdi ne yapmam gerekiyor, söyler misiniz?
- Ceset, morgda.
Suat, “morg” sözüyle irkildi. Bunu gözlerinden ince ince süzülen damlacýklarla açýða vurdu.
- Affedersiniz, isminizi baðýþlar mýsýn? Size ihtiyacým olursa, arayabilir miyim?
- Güleser… Elbette arayabilirsiniz.
Görüþme, bitmiþti.
Suat, odada yalnýz kalmýþtý. Ýlkin ne yapmalý, bütün iþleri ýrýp[1]ýna ne þekilde koymalýydý? Farkýnda olmadan çantaya uzandýðýný anladý. Vazgeçmek istedi fakat aradýðý o çantanýn içinde olmalý diye düþündü. Fermuarý çekti, en üstte Nazým’ýn cep telefonlarýný gördü. Önceden bildiði telefonu aldý, pencere kenarýna gitti. Ulaþabileceði numaralarý aramaya baþladý. Eþine ve çocuklarýna haber verdi, kardeþine duyurdu.
Eþi, Nazým’ýn ölümüne kayýtsýz kaldý. Sanki duyduðu haber, onu hiç etkilememiþti. Gelirim melirim bile demeden, telefonu kapattý. Kýzý hemen yola çýkacaðýný, mümkünse kendisini beklemelerini istedi. Kardeþi da akþam orda olacaðýný söyledi.
Suat’ýn þimdilik yapabileceði bir þey yoktu. Gelecek sabahý bekleyecekti. Yatan hasta kabul odasýna gitti. Güleser’i sordu. Olaný biteni, ona anlattý ve Nazým’ý ancak yarýn morgdan çýkarabileceklerini söyledi. Kendi çantasýný omzuna astý, Nazým’dan arda kalaný eline aldý. Kendi kendine söylendi:
- Gittin, kurtuldun! Fakat zor olaný bana býraktýn be Nazým, bana býraktýn.
Polikliniklerin olduðu alt kata indi. Týka basa dolu olan kantine girdi. Güç bela bir simitle çay aldý, boþalan sandalyelerden birine oturdu. Gelecek olanlarý bekleyecekti. Hastane bahçesinde, bir oturaðýn üzerinde sabahlayacaktý. Hoþ, bir otele gitse, kendisine yer ayýrtsa, öldür Allah uyuyamazdý. Kafasý allak bullaktý. Nazým’ýn aniden gelen ölümü, onu yýkmýþtý. Hele kendisine verilen mektubu açýp okuyunca, omuzlarýnýn kendisinden istenen son görevin aðýrlýðýyla çöktüðünü anladý.
Bin bir sýkýntýyla dolu gece bitti, sabah güneþiyle birlikte telefonu çaldý. Kýzý hava alanýndaydý, Nazým’ýn kardeþi de yanýndaydý.
- Size çok zahmet verdik! Birkaç dakikaya kalmaz, orada oluruz.
- Ne zahmeti? Ben insanlýk görevimi yapýyorum. Üstelik babanýz, benim can dostumdu.
- Teþekkür ederiz.
Zaman, yerinde durmuyor, küheylanlarýnýn peþinde koþturuyor.
Geldiler, morga gittiler, çýkýþ iþlemlerini bitirdiler. Nazým son yolculuðuna uçakla çýkacak ve köyünde topraða verilecekti. Suatla helalleþtiler.
Dönüþ yolunda Suat, bir hayalden ötekine uçtu. Kulaklarýndaki sesler bir türlü dinmedi:
- “Uçmaya hazýr uçak modelini nerden buldun da astýn oraya?”
- “Bir milyoncularda çok var.”
- “Ama niçin uçak?”
- “Ýçimde bir his var Suat. Ansýzýn uçup gidecek, uzayýn dýþýna çýkacakmýþým gibi bir þey bu. O gördüðün model uçak, çocuk ruhumu alýp en uzaklara götürecek, üþüyen kalbim ýsýnsýn diye.”
Suat, birkaç gün sonra anca kendine gelebildi. Mektubu hatýrladý, pembe eþofmanlý kadýný bulmalýydý. “Yarýsý yaz, yarýsý kýþ” sayýlan aðustos ayýnýn bir sabahýnda, güneþin henüz doðduðu saatte Suat, sahil boyunca uzanan koþu yoluna indi. Sabah yelinin getirdiði deniz kokusunu bol bol ciðerlerine çekti. Aklý baþýna gelmiþ, omuzlanýp beraberinde getirdiði hüzünleri erimiþti. Son görevini yerine getirmeli, gözü gibi sakladýðý, baþkalarýndan sakýndýðý mektubu, asýl sahibine vermeliydi.
Kendisine býrakýlan zarfýn içinde iki mektup vardý; biri kendine yazýlmýþ, öteki pembe eþofmanlý kadýna. Suat emanet olarak kendisine býrakýlan ve zarfýnýn içine konan öteki mektubu, asla açmadý. Ýçinde ne var diye de merak etmedi.
Sahilde tek tük, erken saatte denize girenler… Umutlarýnýn akýnýna denizi yalar gibi uçuþan martýlar. Sessizlik.
Uzaktan pembe eþofmanlý kadýn göründü. Her zamanki gibi koþu yolunda sabah yürüyüþünü yapýyordu besbelli. Suat’ýn baþka çaresi yoktu, bekleyecekti.
Öyle yaptý, bekledi. “Ya pembe eþofmanlý kadýn, beni tanýmazsa?” diye düþündü. “Ya mektubunu ona veremezsem?..” diye ekledi. “Atla deve mi sanki?” dedi, “Ne olursa olsun, mektubu sahibine vermeliyim!”
- Günaydýn efendim!
- Günaydýn…
- Nasýlsýnýz?
- Ýyiyim. Ya siz?
- Bildiðiniz gibi.
- Bir yaramazlýk yok ya?
- Þükür! Siz sabah sporu yapmazsýnýz, öyle biliyorum.
- Evet.
- Þimdi niçin buradasýnýz?
- Sizi görmek istemiþtim… Biliyorsunuz…
- Evet, her þeyi biliyorum. Ne kadar üzüldüm, bir bilseniz…
- Ben de öyle. Ama ölenle ölünmüyor, hayat devam ediyor. Nazým, size vermem için bir mektup býrakmýþ bana. Onu size verebilir miyim?
- Hayýr!
- Hayýr mý?
- Evet! Nazým, benim son düþümdü. Yarým kalan son düþüm! Mektubu okursam, düþümün büyüsü bozulur, biliyor musunuz? Son düþümün büyüsü bozulur. Hayýr, o mektubu istemem. Sizde kalsýn.
Suat, beklediði bir sonuçla karþýlaþtýðýna sevindi. Pembe eþofmanlý kadýnýn arkasýndan koþmadý. Yüreðinde aðýrlýðýný taþýdýðý mektubu, denize attý.
Kim bilir, belki de iki insanýn son düþlerini balýklar okur diye.

7 Aðustos 2008

Oyhan Hasan BILDIRKÝ

[1] Irbýna. Yoluna, sýrasýna.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýkizler

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sana Susuzluðum Diner mi Hiç? [Þiir]
Aþk Desem Az Gelir [Þiir]
Sevgilim Dediðin Zamanlarda [Þiir]
En Güzelin Tarifi [Þiir]
Gözlerinde Býraktým Gözlerimi [Þiir]
Sisler Ýçinde Ýki Sevdalý [Þiir]
Ýki Nehirdik Kaderimizin Ýzinde [Þiir]
Soylu Bir Çiçek [Þiir]
Arabacý [Þiir]
Sen Olmasaydýn [Þiir]


Oyhan Hasan BILDIRKÝ kimdir?

Okudukça etkileneceðinizi ve unutamayacaðýnýzý, hasretle bekleyeceðinizi söyleyebilirim.

Etkilendiði Yazarlar:
Türk Edebiyatý


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Oyhan Hasan BILDIRKÝ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.