SEÇKİN GÜNDÜZ




Elli beş yazıyor. Neyse az kaldı.

Daha hızlı gidemem. Araçlar yoğunlaştı . Çoğu da kamyon , otobüs.

Hava kararıyor.

Bir an önce varsam... Şaşıracak. Özde şaşıran ben olsam da.

Tan ağarmamıştı. Sen kalk , düş yollara?!. Tutamadım kendimi işte. Önleyemezdim. Nedenini bilmiyorum. Korkarım o da bilemeyecek. Olsun... Bilmese de , anlayamasa da...

Off , haydi kırk beş yaz artık !

Şunu sollamalı. Öbürünü de sollarım da varınca ne diyeceğim?

‘Yaşamına birinin girdiğini muştulamak için mi geldin ! Gözümün içine baka baka yarın ona döneceğini söylüyorsun üstelik. Bunlardan bana ne !’ Böyle diyeceğini biliyorum.

‘Evet,’ diyeceğim , ‘ yalnızca , döneceğim’e evet. Küstah’ı , gözü pek’i , çalım’ı geri al. Seni kıskandırmaya , incitmeye gelmedim .’

Gerçekten , ona neden bu hızla gidiyorum peki ben?!.

Şunun yaptığına bak , sürücü belgesini elinden almalı!

Bu gece için bana bir neden bul. İnandırıcı olsun. Bulsun... Yalanı o bulsun. Ne olur, sen bul. Yarın sabah dönünce ona ne diyeceğim? Hiçbir şey düşünemez oldum.

Her şey dün akşam başladı. Birden bire... Önce şaka gibiydi. Güçlendi. İlk kez oluyor. Tam onunlayken. Baş başaydık... Uzun uzun konuşmuştuk. Eli elimdeydi. Sıcacık... Sonra! Saçları... Teni... Teninin kışkırtıcı kokusu... Artık orada kalamazdım. Bil ki önceleri kesinlikle hiç böyle bir şey... İnan bu denli... Öncelerine hiç değinmesem? Kızar. Ya da en iyisi... Hayır , o da olmaz— A, a!! Yirmi yazıyor ; ne çabuk!

Sabahleyin ona ne diyeceğim?

Son hızımla sana niye koşuyorum?

Gözleri , sesi , bütün özellikleri ; oysa senin de...

Söze nasıl başlayacağım?

Olacak şey değil on yazıyor !!