Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
En zoru başaranlar diyorum ben onlara. Materyal hayallerini yaşamak uğruna duyguya ait ne varsa unutan, unutmak zorunda bırakılan; hisleri yüzlerinden daha gergin olan kadınlar.. Sürekli sorular soran, ama cevapları aslında gerçek anlamda merak etmeyip dinlemeyen ve durup kendini bile bir an olsun dinlemeyen kadınlar.. Mutlu olup olmadıklarını aslında kendilerine hiç sormayan, gereksiz meşguliyetlerinden dolayı bunu sormaya bile fırsat bulamayan, belki de o cevaptan kaçan kadınlar.. Kalpte yalan ama toplumda doğru diye adlandırılan bir birlikteliğin peşinden sürüklenen, cepte mutlu ama ruhta fakir ilişkilerin koynunda ıslanıp üşüyen.. Bir an olupta kendilerine gerçekten istediğim hayat bu mu diye sormayanlar.. Yer çekimi kadar gerçek cinselliklerini dizginleyip, kendini karanlıklara hapseden kadınlar.. Elleri başları bağlanan ama aslında beyinlerinde hiç dizginlenemeyen kadınlar.. Kadıncıklar.. Kalpler... Küçükken kafalarda idealize edilip üzerine hayaller kurulan, itinayla kundaklanan bir dünyaları vardır kadınların. İnce ince dokunmuş danteller misali, özenle işledikleri teğelsiz hayalleri.. Açmaya korktukları bir çeyiz sandıkları vardır onların. Ki korktukları içindeki tabak çanak teğil, kullanılırsa kolayca yokolabilir diye düşündükleri duygularıdır aslında.. Bir erkeğin açıpta özensizce tutabileceği kalplerdir kadınlarınki. Kırılmaya öyle müsait.. Mümkün mertebe gerçek dünya düzenini inkar edebilecek kadar geniş düş güçleri geliştirmişlerdir kendilerine. Öyle ki biri bozmaya çalışsa da o an, başarısız olur, inatçılıklarında güçsüz düşebilir.. Bembeyaz hayallerdir bunlar; bir gelin çiceğini yakalamak kadar çocuksu ve hayalperest, ama aynı zamanda bir o kadar da gerçekçi. Uzun uzun düşlenir gelecek. Palmiye ağaçlarıyla süslü yarınlara ait herşey pürüzsüz olmalıdır. Evler, özene bözene seçilen eşyalar, huzursuz koltuk kılıfları ve çalışmaktan yorulmuş televizyonlar.. Misyonunu tamamlayamadan yalnız kalan çarşaflara teslim olmadan önce çok şey biriktirir kadınlar içerilerinde. Çok fazla hayat birikir kafalarda, kafalar olan bitenden memnun kalmaz bir de hiç.. Bazen uykusuz bir gece, bazen de sıcak bir yaz günü buhranı tetikler içlerindeki heyecanı, eğer heyecansız kaldıysa kadın ruhu.. Çelinmeye çok müsait zamanları vardır ne de olsa ruhlarının, aç kalır, ilgisiz bırakılırsa eğer.. O yüzden bu kadınlar hep kucak kucak taşınmayı, yumuşacık kollarda uyutulmayı beklerler; tıpkı küçükken düşledikleri gibi.. Kadınların mutlu ve bilinçli anneleri varsa eğer, onlardan öğrendikleri gibi özgüvenli, gerçek ve minnetsiz yaşamayı seçerler.. Küçük mutsuzlukları usulca biriktirir, kanayan yerlerini iyice gözden geçirir ve tamiri yoksa artık kırılmışlıklarının, sakince çekip giderler. Asaletlerini hiç bozmadan. Arkalarına bir kez bile bakmadan. Gülümseyerek giderler.. Ama eğer bir de mutsuzsa o anneleri, en fena darbeyi ilk önce onlardan alır bu küçük kadınlar. Çünkü mutsuz anneler de kendi bildikleri ve yaşadıkları gibi aktarırlar hayatı ve erkekleri eğer cesaretsizlerse.. Eğer kendileri başarısız olmuşsa ilişkilerinde, ve bundan hiç bir ders çıkaramamışlarsa, küçük kızlarını da kendileri gibi hep sorgusuzca sevmeye, vermeye ve susup oturmaya proglamlarlar.. Of nasıl da diken diken oldu tüylerim şimdi. Bir annenin kızına yapabilceği en büyük kötülüktür bu çünkü. Bile bile itmektir onu elleriyle karanlığa.. Kendi acısını yoksayarak ve içindeki tüm sesleri susturarak, aklınca düzeneğin dışına çıkmamak ve böylece misyonunu tamamlamaktır çünkü o sırada biricik annenin o biricik misyonu.. Aklınca etrafa karşı "rezil" olmamak uğruna kendi kızının hayatını rezil etmektir. Ama aslında onlarda bilirler için için, gerçeğin bu olmadığını.. Çünkü hiç unutmamışlardır o yaşayamadıkları aşklarını, hayallerini ve çekip gidemeyişlerinin içlerinde yokettiği o kadını.. Bir yaz günü, deniz kenarında tamamlayamadıkları o öpücük çıkmaz hiç akıllarından o annelerin de halbuki. Bir avuç kurala kurban giden aşklarının yarattığı o kalıcı yara izleri ve pişmanlık hiç gitmez. Bir zorunlu seks ardından ruhlarında kalan izler hiç unutulmaz. Unutulamaz.. Ve zaman geçer, yollar ve kalabalıklar geçer, mevsimler susar bir gün, renkler susar.. Gün gelir herşey artık içeriye doğru akmaya başlar, için için susmaya doğru.. Japon kültüründeki Samurayların benimsedikleri gibi, gereksiz cümleler sarfetmek yerine susmayı tercih eder olur incinmiş kadınlar. Çünkü bilirler ki susmak, boşa gidecek kelimlerden daha anlamlıdır. Sadece gerektiği yerde öz ve net konuşarakta dertlerini anlatabilirler aslında. Boş yere harcanacak ve yerine ulaşamayacak cümleler kurmak yerine dinginliği, sadece açıklayıcı sözcükleri ve sukuneti tercih ederler.. Böylece ruhları özgürleşebilir, korkuları yok olur ve acıları dinebilir belki de ancak.. Aksi halde boğulur ve diri diri ölür kadınlar. Kendilerini bile bile katlederek.. Bugün kadınlara “lütfedilen” bir evlilik olgusu vardır artık. Sadece hak edenine. Yeteri kadar dayandıysan eğer karşındakine ve yeteri kadar bekleyip, sabredip, besleyip büyüttüysen eğer o erkeğin kalbini, sana sunulan bir ödül gibi sanki.. Sana sorulmaya layık görülen bir sorudan ibarettir herşey. Hala içinde aşk kırıntıları kaldıysa tabi.. Çünkü kadın bekler ve için için hırs yapar o günü.. Bazen de sırf o tek taş yüzüğü alabilmek için yıllara meydan okurken farkında olmadan yitip gider yollarda.. Bembeyaz düşlerle bekleği beyaz atlı prensini, bembeyaz deterjan kokuları arasında kaybeder farkında olmadan. Keşke kadınlar kendi lambalarını bu şekilde söndürmese. Gerçekten sadece sevdikleri, hissettikleri ve birlikte mutlu olabildikleri için evlenebilse.. Keşke kadınlar kalplerine bu kadar hükmetmese. Özgür bıraksalar hislerini, bedenlerini.. Sözüm tüm kalplerden içeri, tüm saf birlikteliklerden dışarı.. Sözüm tüm kadınlardan içeri, tüm kadın olmaya dair hissedilenleri göremeyecek kadar kör olanlardan dışarı.. Sözüm tüm kadın ve erkek kalplerinden çokça içeri..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © melis balcılar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |