Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
sınıfın en arka sıralarına oturmayı sevdim hep en arka köşeler en uzak köşeler demekti o zaman sınıftaki en zor erişilir en kolay vazgeçilebilir böylece.. rahatça dönebilirlerdi arkalarını uğraşmazlardı seninle ve en arka sıraların bol olurdu sırrı kafanı koyunca kolunun üzerine bitmezdi son derse kadar etrafında fütursuzca uçuşan hikayeler sıranın altında başlayan defterlerin ara sayfalarında devam eden ama asla sonu gelmeyen hayaller.. çocuktum o zamanlar çokoprens severdim şimdiki gibi.. çok uluslu arsızlıklar yaşardım kendi içimde kimselere hissettirmeden hislenmeyi severdim.. sınıfın en sesli görünen en sessiz çocuğuydum ve en sessizini sevdim sınıfın en soluk tenlisini en savaşmayı bilmeyenini.. alıp onu hayallerime koşardım heyecanla gözkapaklarımda başlayıp kolumda biten kısa metrajlı filmlerimde.. yol alırdık böylece iki kişilik bir sessizliğe zamanı unutup sıkışırdık birbirimizde zamanı unutup soluklanırdık içimizde ama en çok o ben de.. en çok o benim içimde.. böylece savaşırdım çünkü kendimle ayık kalmak için ayrıldığım yerlerde sokulurdum birbirimize soluklanırdım kendimizde ve anlamaya çalışırdım neden diye.. nefessiz kalışlarım ve karmaşıklığım anlamlanırdı böylece senli benliğimde.. kısaydı o zaman tırnaklarım kısacık anlarda kaybolurdum şimdiki gibi.. kamaşırdı gözlerim kısacık anılarla arardım kendimi gittiğim uzun yollarda ve bulduğum bazı taşları saklardım gün gelir anlamlandırır yaşamışlığımı sanarak nasıl olsa toplardım uzun uzun inceleyerek onları bir yüzleri olduğuna inanırdım çünkü hepsinin ayrı ayrı ifadeleri, farklı kokuları, dokunulup fırlatılmışlıkları, çiziklerinde sessizce sakladıkları hikayeler olduğunu ve bunları anlatmak istediklerini düşlerdim.. üzerlerine yağan yağmurları ve yorgunlukları ya da bir çok kez fırlatıldıkları için uzaklara aynı yere bir daha asla geri dönemeyişlerini.. gittiğim her yolda rastlamak isteyip başka taşlara takılırdım her seferinde yine ona takılır ve düşerdim yine onda ve yaşaran gözlerim olurdu çokça.. fırlatıp atardım bir zaman sakladıktan sonra taşları deniz benden çok bilir kıymetini diye gömmek isterdim onları karanlık çukarlarıma onu gömmek istediğim gibi tıpkı sayfa aralarıma.. pişman olsam da bir zaman sonra geri getiremezdim hiç birini yerine koyamazdım yenisini ve kalırdım yine yalnızlığımda.. kimlik arardık o zamanlar kimsesizliğimizi anlamlandırmak isterdik şimdiki gibi.. ait olmak isterdik bir basketbol takımına ya da atletizm yalnızlığına ve koşmak isterdik dokunulmazlığımıza.. sallanırdı beden ama kendine gelmezdi yorulurdu vücut ama asla dinlenemezdi ardından.. sadece öğretmenler otururdu sadece öğretiler konuşulurdu ve hep ayakta kalırdı öğrenciler bitmek bilmeyen otorite mevsimlerinde hep ayakta kalırdı yalnızlıklar bitirilmek istenmeyen geceyarısı ödevlerinde.. beden eğitilmez benlikler konuşurdu böyle derslerde.. benim harflerim gevezeleşirdi kendimle çokça ağzımda döndürüp durduğum tekerleme misali melodiler ve ben, en çok onu arardı sıraya kazınmış cümlelerde cevap yazardı kendince gizli monologlara dönüşürdü böylece heyecan kendi içinde dönüşürdü.. beden eğrilir eller büzüşür akıl hep aynı yerde kalırdı arkasından hayat döner, yüzler değişir bir tek gözler akıllanmazdı.. herkezin el kaldırdığı bir sınıfta parmak kaldırmayı sevdim hep şimdiki gibi.. tütsüdendi heyecanlarım kokusu hemen çıkardı bir tek gözlerimi saklamayamazdım çünkü ve kaçırırdım her defasında uzaklara kaçışırdım kendi bedenimin içine içine.. bu yüzden yakalanırdım çokça sınıfın en çakalına.. bağırırdı hep açıklarımı ulu orta açıldığım pencereleri kırıp ustaca haykırırdı dışarıya.. uzaklaştırırdı gözbebeklerimi her seferinde asıl mesafesinden uzaklaştırırdı beni hayal dünyamdan dünyası düşlü yabancılığımdan.. böylece hortladı içimdeki katil giyinip bir sabah usulca sakladı tabancalarını okul ceketinin içine umarsızca.. saklanıp sıranın altına sessizce buluşturdu failini düşledikleriyle kavradı dizlerinden ve buladı onu korkularına buluşturdu kaçtıklarıyla ve kaçırdı onu kahroluşlara kendi içinde kayboluşlara ve tanık etti hiç yakalayamadığı anların eksikliğinde huzurlu sandığı eskiyişine.. en güzel intikamını aldığını sandı belki böylece üzerine üniforma misali giydirdiği korku komasıyla.. sıraya en çok isim yazan bir kopya teşhiriydim onların gözünde ve asıldım bu yüzden çokça suçsuzca şimdiki gibi.. halbuki en çok 'o'nu karaladım tahta masalara.. deşifresi olmazdı her gün ayrı sırra kadem basardı çünkü adı hep şifreliydi ve yalnızca benim masallarımda vücud bulurdu tanınmazdı.. zaten normalde de kimse tarafından görülmezdi ama yanıma aldığımda onu en çok ceza aldığımdı.. değişken, dipsiz ve doğaçlama.. negatif ama sürprizli gizleri sadece mimiklerinde gizliydi dokunsam ağlardı dokunmasam ağlardım en çok onu sevdim o yüzden.. en çok ona yordum o yüzden gidemeyişlerimi ve kopamayışlarımı hayallerden.. gecelerde sessizce bekleyişlerimi ve uykumdaki bölünüşleri.. sınıfın en aydınlık görünen ama sadece gündüzleri ayık görülen en karanlık çocuğunu sevdim ve geceye yazdım onu çokça şimdiki gibi.. en aydınlık günü seçtim o yüzden öldürmek için içimdeki karaltıları depolardım gün ışığını sabah saatlerinde yol alırdım erkenden çizilirdim haritalarında yalnızlık yollarının.. kulağımda beni kaybeden müzik kulağımda benim kaybolduğum bir müzikle sessizce işaretlediğim tenimin ona ait durakları beklerdi sakince beklerdi nedensizce.. kanardı her sabah gün ışığında aldığı yeni kararlarda kararırdı ve karalardı üzerlerini bir daha görmek istemediklerinin ama kalemi hep kurşun olurdu ve böylece kurşuna dizilirdi silmeye çalıştığı bütün gerçeklerle.. kurşuna dizilirdi vazgeçemediği gel-gitlerle.. saçlarında en çok kırığı olan çocuğuydum sınıfın kırıkları bol olurdu karnelerimin o yüzden şimdiki gibi.. not alırdım her sözcüğü aklıma ama kendimce harflerle kendimce dizgilerle not alırdım her anlatılanı defterime ama kendimce imgelerle süsleyip onları boyardım içlerini ve harmanlayıp ayrı renkleri yeni gökbilinçleri yaratırdım ancak ayrıştırınca görülen simgeler bulurdum.. not alırdım tüm çizgilerini ve işaretlerini yüzlerin kendimce şifrelemeye çalışıp onları anlamlandırır ve oyunlar yaratırdım ardından ve senaryolaştırıp sahnelerdim gece seansına denk düşen hayal-et perdelerinde gözlerimin.. sahnelerdim pelerinlerini kahraman bildiklerimizin gördüklerimi sahtelerdim belki de masalsı bir sahiplenmişlikle hiç sahip olamadığım bir gerçekçilikle.. oysa kırılırdım ardından aniden karşılaştığım yanılgılarında kafa kağıtlarıma yazdıklarımın.. aniden uyandığım derslerinde edepsizliğimin.. kolayca yırtıp atabileceklerini sanırlardı dokunamazdım belki ama not alırdım yine de belleğine gözlerimin bensizliğinde gözlerinin.. balkona çıkıp yıldızlarla konuşan bir deliydim sorusu bol olurdu ve ben hiç cevap beklemezdim şimdiki gibi.. küçük bir balkona sığdırılan büyük bir yalnızlıktı benimki kavgası bol bir dünyaydı herkez yara alırken bir tek bizimkisi kanardı.. bir tek bizimkisi göze batardı.. sehpanın ucunda bekletilen resimler uzun uzun bakmaya korkulan üzeri karalanmış inkarlar.. her sabah yeniden gözden geçirilen hayatlar vardı tamam mı devam mı diye soran olmazdı cevap her deftere farklı yazılarak her akşam üzeri yeniden gözden geçirilirdi.. sonra gece gelir radyo açılır ve boyut değiştirilirdi kendi içinde karman çorman kulağında kulaklıkla kesfettiğin dünyalar isimsiz bandolar ve bandrolsuz yalnızlıklar.. konuşan kişinin sadece sesinden yola çıkılarak kurulan hayaller yazılan edepsiz şiirler ve oynanan tek kişilik tiyatrolar.. ve belki arasan konuşabileceğini sandığın zavallılıklar.. sonra ne oldu hatırlamıyorum ama.. atıldım galiba sınıftan kendimce sırf cevaplayamadım soruları diye sıfır aldım.. sıranın altında aradığım soruları cevaplayamadan sürüklendim hayata belki de sıranın altındaki sırra dahil oldum diye atıldım sınıftan ama hayat musluktan akan duru bir yalnızlık gibiydi çekingen, puslu, ani ve dağınık ben içtikçe içime kaçtım..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © melis balcılar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |