Özgürlük sevdası insanın başkalarına duyduğu sevgidir; güç sevdası insanın kendine duyduğu sevgidir. -Hazlitt |
|
||||||||||
|
Eski ama bakımlı olduğunu düşündüğü kostümlerini naftalin kokusu dağılsın diye astığı balkondan aldı.Özene bezene vücuduna yerleştirdi.O yılların yorgunluğuna direnmiş sarı ceket,ipek kravat,lacivert pantolon bütün yoksulluğunu kamufle edebiliyordu.Aynanın karşısında epey vakit geçirdi,aslında aynaya bakmıyor,hayallerine bakıyordu.Akşamları böyle olurdu.Bol sigara dumanlı,demli çay lezzetli bu vakitlerde ,efkarlarını okşayıp,biraz arabeskleştirip,ıslıkla yarım yamalak çalabildiği eski şarkılarla...o her gece mehtaba çıkanlardandı. Kendisine sorarsanız başkaldırdığını iddia ediyordu."Başkaldırıyorum öyleyse varım" diyordu ama kayda değer bir şey yaptığı da söylenemezdi.Aynaya son kez baktı.Dinlendirici gözlüğünün sağ camındaki çatlaklık olmasa,gözlük ona daha da inandırıcı bir hava verebilirdi.Ucuz ayakkabılı ama bu kocaman yürekli adamın sarı ceketine düşkünlüğü yadırganabilirdi ama dikkat çekmek için başka alternatifi de yoktu.Çünkü ne bol parası,ne adının önüne gelebilecek unvanları.ne de siyasi yandaşları vardı.Benim...bizim gibi..yani üstü çizilmiş bir adamdı.Yine de yılmıyordu.Allah'a sığınarak,sarı ceketinin cazibesine güvenerek gidip konuşacaktı.Yüzlerce kere olduğu gibi sonunda onun hayal kırıklıkları listesine bir yenisi eklenebilir ya da en kötü ihtimalle umutlarını yarına bilemiş olarak geri dönerdi. II Salona dik ve kendine güvenen adımlarla girdi.Birkaç kameranın önünden onlara bakmadan ama özellikle geçti.Arkaya dayalı giriş kapısının camında kendini son kez süzdü ve sarı ceketinin yakasını düzeltti.Gözü tanıdık simalar aradı.Dost olarak tanıdıkları olmasa da içeride medyadan tanıdığı renkli isimlerden gözüne takılanlar oldu.Ön sıralardan yer kapmak istiyordu.Bulduğu boş koltuk uygunsuz bir yerdeydi.Oraya geçebilmek için bir sürü oturaklı beyefendi ve hanımefendiyi rahatsız edecekti.Çekinerek de olsa kafasına koyduğunu yaptı.Tırnaklarının ojesi kurumadan koşup gelen Kanaryaların Kanadını Sevenler derneğinin seçkin başkanı,Nilüfer Şakrak Hanımefendiyi,Çağdaş Yaşamı Köstekleme derneğinin sayın başkanı Osman Mutluzade efendiyi,Adı Fransızca olduğu için bir türlü dilinin dönmediği bir derneğin onursal başkanı emekli öğretmen Firuze hanımefendiyi,Hak,hukuk Guguk Partisi basın sözcüsü Remzi Soylu Beyefendiyi rahatsız etti.mümkün olduğunca kibar ,özür ve referanslarla,Büyük Türk düşünürü,eski sinema sanatçısı,TV.lerin en hard sunucusu Fatma hanımın yanına oturdu.Arka sıradaki üç Leo ,bir Lion ve iki Liones bu durumdan rahatsız olup söylenmeye başladılar. -Oooo! Her önüne geleni çağırmışlar -Ayy!Ne güzel kokuyor,parfümün Eternty mi? -Şu adam diyorum...Şu sarı ceketli.. -Ben Jazz kullanıyorum,daha spor... -Adamın kafasından bir şey göremeyeceğim... Yanındaki artist kadın fondaki klasik müziğe ilginç bir ruh hali ile burnunu oynatarak eşlik ediyordu.O da sağ elinin dört parmağını diz kapaklarının üzerinde tıklatarak anlıyormuş gibi görünmeye çalıştı.Modern bir imaj böyle yerlerde çok önemliydi.Çaktırmadan gümüş alyansını çıkarıp cebine koydu.Öğle ve ikindi namazlarını kaza ederim diye düşündü.İmaj her şeydi...yürek hiçbir şey... III Biraz sonra müzik sustu.Sunucu bayan hoş bir şiirle konuşmasını başlattı; Bekliyoruz hep beraber Her birimiz bir şeyler Ne gelen var,ne giden Ömür hep böyle geçer Salondaki kalabalık,saygın ama katı profiller bırakan bir ifade ile hep bir ağızdan cevap verdi; Godot gelmez arkadaş Sen ona gitmezsen Alkışlar bir anda kulakları tırmalamaya,salonun tepesindeki ışıkları sallamaya,herkesi ayağa kalkmaya zorlamaya başladı. Alkışların arasında büyük adamlardan biri gerdan kıra kıra sahnedeki yerine doğru yürümeye başladı.Adam cidden büyüktü.Elleri kocamandı.Ayakları kocamandı.Göbeği kocamandı.Ensesi kocamandı.Arkası kocamandı.Arkasındaki insanlar ve adının önündeki ünvanlar kocamandı.Yalnız boyu...boyu yalnızca 75 santimdi.Yani adam bir cüceydi.Herkes ayaktaydı.Sunucu kız 75 santimlik cüce hakkında bir sürü büyük laf söyledi.Büyük adam ellerini havaya kaldırıp zafer işareti yaptı.Ne mal olduğu anlaşılmasın diye önce sağ,sonra sol elini kaldırdı.Arkasından esas duruşa geçip salonu asker selamı ile selamladı.Sarı ceketli adam hem çok şey anladı hem hiçbir şey... -Sevgili vatandaşlarım...!Büyüüük... Adam konuştukça kabarıyor,kabardıkça cüceliği deforme olan dudakları arasında kayboluyordu.Salonun tepesindeki çatlaktan,militan ruhlu bir yağmur damlası ısrarla sarı ceketli adamın sağ kaşına düşüp,oradan da yanaklarına süzülüyordu.Sahnedeki adamın bütün konuştukları ancak bir sigara kağıdının yarısını doldurabiliyordu.Sonra ilginç bir gelişme daha oldu..Şapka sever yanını okşayan cüce adam salonu şapkalarla doldurmaya başladı.Kuşlara ihanet eden bu şapkalar havalarda uçuşuyor,kadın ,erkek salondaki herkes şapkaları yakalamak için büyük çaba sarf ediyor oysa şapkalar birer şarapnel parçası olup çocukların geleceğini uçuruyordu.Yağmur damlası inatla sarı ceketli adamın yanağından süzülüp,dudaklarına ulaşıyor,çatıdaki çinkonun acı tadı yüzünü ekşitiyordu.Ruhuna ise sokakta misket oynayan çocuklar sinsice süzülüyordu.bir şapka parçası onun da gözkapaklarını uçurunca gerçeğe döndü.Yağmurun ve çocukların gerçeğinden,salonun gerçeğine... Sonra başka büyük adamlar,başka büyük kadınlar gerdan kırdılar.Elbiselerini ve gösterişli takılarını sergilediler.yetim derisi,gözyaşı incisi...Arkalarından medya görevlileri yere dökülen beyinlerini toplayıp bunlardan küpeler yapıp,halkın kulağına asıyorlardı.Kulaklardaki ağırlık,beyinlerdeki sağırlığı artırıyor,kulaklar büyüdükçe,beyinler küçülüyordu.Yapış,yapış yalan yapışıyordu salonun kırmızı beyaz halısına...Sarı ceketli adam "Yazık"diye söylendi, "Nasıl temizlenecek şimdi ve hangi zavallı emekçiler temizleyecek bu koca kırmızı halıyı..." Neler neler konuşulmadı ki? Sakalını Versage kravata sarmış adam Türk tekstil sanayiinde yeşil'in öneminden bahsetti.İhracatçıların düşük faizli kredi ile desteklenmesini isteyen adama salonun arkasından; -O kredi dediğiniz paraların içinde tüyü bitmedik yetim hakkı var.. diye bir tepki geldi .Adam; -Sizin bu yetim köse herhalde...Baksanıza yıllardır bir türlü tüyü bitmedi... diye karşılık verdi.Artist kadın 12 maymun filminin bir versiyonunun da ülkemizde çekilmesini,Turizm Bakanlığının da projeye destek olmasını,uzun burunlu adam kelaynaklar için yapılan koruma uygulamasının Karadeniz hamsisi için de yapılmasını istedi.Hep birlikte dilimizdeki bütün kelimeleri çiğnediler.Çiğneye çiğneye sakız ettiler ve liseli kızların ağızlarına verdiler.Liseli kızlar bu sakızları şişirip şişirip balon yaptılar.Patlayan sakızlar sarı ceketli adamın üstüne başına yapıştı.Adam çok kızdı ama yine de gülümsedi.Hatta içlerinden birisi kafasına üzerinde "Always Coca-Cola" yazan bir şişe bile fırlattı.Yanında oturan artist kadının süs köpeği elini ısırdığında akan kanı ceketinin astarına silip köpeği sever gibi yaptı...Sırf muhalif olduğu anlaşılmasın diye... IV Akrep yelkovanı kovalamış,yelkovan kuşları şu ada senin,şu ada benim diyerek uçup gitmiş,kameralar,fotoğraf makineleri sahiplerinden, kalemler kağıtlarından sıkılmış,gazeteler manşet için yeni cinayetler ararken sıra sarı ceketli adama gelmişti.Sunucu kız utana sıkıla onun adını çağırdı.İnsanlar utana sıkıla alkışladılar.O utana sıkıla ayağa kalktı.heyecandan dizlerinin bağı çözülüyor,elleri titriyor,yutkunamıyordu.O an gelmişti.İnsanların rahatsız olmalarını bu defa umursamadan yerinden çıkıp,sahneye ilerledi.Bir an salondakiler Sarı ceketini fark etti...Olan olmuştu işte...Alkışlar yükselmeye başladı,kulakları sağır eden bir tempo içerisinde,sunucu kızın; -O geliyor...İşte o geliyor... diye bağırdığını duydu.Sarı ceket yapmıştı yine yapacağını...Panel masasında oturan büyük adamlar bile ayağa kalkmış bu sarı ceketli medeni cesareti alkışlıyorlardı.Dokunsalar ağlayacak gibiydi.Başarmaya çok yakındı.Bunu taa iliklerinde hissediyor,gazete manşetlerinde,bilboardlarda hatta CNN Türk'de şimdiden adını görür gibi oluyordu. Aman ha! Çok dikkatli olmalıydı...Bir hata... aman tanrım küçük bir hata...düşünmek bile istemiyordu.Büyük bir coşkuyla adımlarını sıklaştırdı.Boynunu dik tutmaya ,omuzlarını kabartmaya çalışarak kürsüye yaklaştı.Derin bir nefes aldı..ve ve...ve..ve..gayri ihtiyari...ya da alışkanlık... -Bismillahirrahmanirrahim.... deyiverdi.Gönlündekini dudaklarından kaçırmıştı.Önündeki teknoloji harikası mikrofonun açık olduğunu unutmuştu.Ses salona ses hızıyla değil ışık hızıyla yayıldı.Alkışlar sustu,gözler kısıldı, yürekler kısıldı.Derin bir sessizlik hakim oldu salona...Öyle ki yalnızca çatıdan sızan yağmur damlasının şıpırtısı duyuluyordu.Militan damla en şerefli ,en ses getiren eylemini gerçekleştiriyordu.Adam neye uğradığını şaşırmış,kekeliyordu... V Arka sıralardan bir kadın ; -Olmaz böyle bir rezalet...Burası Arabistan mı? diye bağırdı.Bütün salon deli eden bir uğultuyla; - Hıııııımmmmm! dedi.İçerde esen soğuk hava büyük adamların kel kafalarını üşüttü. Çağdaş yaşamcılar cep telefonlarıyla adamın adresini öğrenip,siyah çelenk siparişi verdi.Adı Fransızca olan derneğin onur başkanı; -Yaşınızdan utanmıyorsanız...Bari şu sarı ceketinizden utanın... dedi.Hak,Hukuk,Guguk partisi sahneye çiğ köfte fırlattı.Adam bir salondakilere baktı,bir yağmur geçiren çatıya....bir de umutlarına... Yavaş yavaş üzerindeki sarı ceketi çıkarmaya başladı.Salondakiler nefeslerini tutmuş bu tahrikçi,provokatörün ne yapacağını bekliyorlardı.Bütün gözler büyümüş yuvalarını inkar ediyordu.Adam ceketi çıkarıp kürsüye astı.Eski mavi gömleğin kolundaki yırtıktan kanayan eli görünmüştü.Sorgucu bakışlara,omuzlarını çekip "Köpek ısırmıştı da..." diye boğuk bir ses tonuyla cevap verdi.Herkes köpeğe acıdı.Adam ellerini cebine,umutlarını yüreğine gömüp ,ağır ağır önce sahneyi,sonra salonu terk etti. VI Daha salondan yeni çıkmıştı ki,içerde bir alkış tufanı koptu.Dirense de merakına yenilip tekrar salona yöneldi.Kapıdan içeri boynunu uzattığında gördükleri şaşkınlıktan az daha dilini yutturacaktı.Sarı ceketi, her şeyi büyük kendi cüce olan adam giymiş "Kurtardık"diyordu "Bakın Sarı ceketi kurtardık"...Salondaki herkes sarı ceketin kendisine ne kadar yakışacağını düşündü.Adam mırıldanarak yürüdü gitti... -Estağfirullah -Estağfirullah -Tövbe Estağfirullah
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şahan çoker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |