Düşmekten yükselme doğar. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Şiirin şimdiye kadar ortak bir tanımı yoktur. Bana göre şiir; iç dünyamızın ruhsal coğrafyasıdır. Yeryüzünün somut bir görüntüsü vardır; insanın iç dünyası ise soyuttur. Hele her insanın ayrı bir içsel coğrafyası olduğuna göre; insanı tanımlamak daha da güçtür. Bu coğrafyada ovalar, dağlar, vadiler, derin uçurumlar vardır. Kimi zaman günlük güneşlik bir iklim yaşanırken, kimi zaman karanlıklar içinde fırtınalar kopar. Ne depremler yaşanmıştır, 7.9 şiddetinde Marmara depremi gibi. Bu fay hatlarında volkanlar patlamış, derin çatlaklar oluşmuştur. Sonuçta büyük kayıplar yaşanmışsa da göze hoş gelen yeni coğrafi şekiller ortaya çıkmıştır; Kapadokya gibi. Kaplıcalar, ılıcalar, içmeler gibi şairin gönlünden pınarlar akmaktadır. Bu kaynakların tadı kimi yerde acı, kimi yerde tatlı olsa da şifa verir ruhlara. Neden mi? Her insanın yaşadıkları tercüman olunamayan dünyasında yaşanmışlıkları farklıdır da ondan. Herkesin alacağı bir derman vardır değişik pınarlardan. Biri çıkar gözü kara, bilinmeyen bu coğrafyanın rehberi olmak için. Elinde kılavuz kitapları olsa da bu rehberin işi zordur. Anlaması güçtür anlatması güçtür. Zira her an hareket halinde olan, günü birlik değişen bir coğrafyada yolculuk etmektedir. Kalakalır aklıyla, duygularıyla, gönlüyle.. Gönül yordamıyla insanı insana aktarmaya, tanıtmaya çalışır ama nafile! Anlattıklarından çok, okuyucu kendinden bir şey arar; bir şey koyar anlatılanlara. Kendi ayak izlerini takip eder ister istemez. Ama olsun bu bilinmez hazinelerin anahtarını şair kırmıştır. Keşfi başlamıştır insanın, insanı araştırdığı. Bu yüzden şiir; şairin açtığı kapıdan okuyucunun girdiği, yeni bir coğrafyadır, içinde kendimizi bulduğumuz. Bir alış veriş başlamıştır, söyleyeni ve dinleyeni arasında. Şair hassastır; kimi zaman fırtınalara göğüs geren bu yalınkılıç kahraman, kimi zaman havadaki buluttan nem kapar, hasta olur. Dağları aşan yıldızlara ulaşırken, bazen düz ovada başı döner, yolunu kaybeder. Kılıç darbeleri işlemezken bedenine, umulmadık bir söz bozguna uğratır ordularını. Bir “emmi” sözcüğü Karacaoğlan’ı kahrederken, “Bir kız bana emmi dedi neyleyim” der. Pir Sultan’a atılan taşlar yaralamaz da onu, “ bir dostun attığı gül yaralar”. Bir başka şekilde bakıştır, aslında ruhsal coğrafyamıza şiir. Bizler değimliyiz ki acılardan kaçan; kurtulmak isteyen. Aşk deryasında kaybolan Fuzuli değimlidir, acılara talip olan. Şairin gıdasıdır acılar. Sadece güllük gülistanlık dünya monotondur; anlamamıza yetmez bilinmeyenlerimizi. Bir bakıma, kırılganlıklar, iniş çıkışlar, ıstıraplar, coşkular, korkular, dostluklar, sevgiler, ihanetler, merhametler gibi bir dizi zincirin halkasıdır şiirin genetik yapısı. Bunlar olmasaydı; şiir olur muydu? Şair olur muydu? Bilmem ki?! HB:13. 03.08
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hasan Bahar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |