Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza |
|
||||||||||
|
Bu gece uzun sürmüştü sanki. Üstelik hala hava tam aydınlanmamış gibiydi. Yatağından yavaşça doğruldu, uykusunu iyice almıştı. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu ama çok uyuduğunun farkındaydı. Saate bakmadan önce yatağının hemen yanındaki perdeyi aralayarak dışarı baktı. Bir süre öylece kalakaldı, dün geceden bu yana yağan kar, her tarafı bembeyaz bir örtüyle örtmüştü sanki. Kara bulutlar gökyüzünü sıkı sıkıya kaplamış, güneşin ışıklarını yeryüzüne ulaştırmamak için büyük çaba sarf ediyorlardı. Hem günlerden Pazar olması hem de havanın soğuk ve karlı olması insanları evlerine hapsetmişti anlaşılan. Her gün araçların akıp gittiği yollar bugün bomboştu. Suat, perdeyi kapatıp, doğruldu. Sonra da odadan çıkıp banyoya yöneldi,elini yüzünü yıkadıktan sonra nihayet saate bakmak aklına gelmişti. Masanın üzerindeki saate baktı; 9 buçuğu yeni geçiyordu. Sandığı kadar geç olmamasına sevindi. Eline aldığı saati yerine bırakırken, ısrarla gözünü kaçırmaya çalıştığı fotoğrafa takılı kaldı. Çerçevenin üzerinde yavaşça elini gezdirirken mırıldandı;’Kaç hafta oldu, hala bir haber yok…’ Gözleri yanmaya başlamıştı yine, birkaç damla gözyaşı ağır ağır indi aşağıya. Suat; kendini toparlamaya çalışırken bir yandan da gözlerini fotoğraftan ayırmaya çalışıyordu. Nihayet masaya arkasını dönüp, sırtını dayadı, gözyaşlarını elinin tersiyle sildikten sonra, kendi kendine mırıldandı yine; ‘Neden bıraktım ki sizi orada…’ Bu arada salondan boğuk bir telefon sesi geldi. Salonun kapısı kapalıydı. Suat önce tereddüt etti, ama sonra kendi telefonu olduğunu anlayıp hemen koşup salona girdi ve telefonu açtı; -Efendim. -Suat Bey, ben emniyetten komiser Faruk. -Buyurun Faruk Bey, yoksa… -Evet, galiba izlerine rastladık Suat Bey, emin değiliz ama sanırım Gebze yakınlarında bir yerlerdeler… -İyi ama ne işleri var ki orada? -Üst üste birkaç ihbar aldık, eşiniz ve oğlunuz Gebze’nin çıkışına yakın bir yerde alışveriş yaparken görülmüşler. -Durumları iyi yani. -Evet, herhangi bir anormal durum yok. -Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz. -Gebze’deki ekipler aramaya başladılar, bizde buradan bir ekip çıkartacağız, belki gelmek istersiniz diye… -Tabi, tabi hemen geliyorum. *** Yaklaşık bir saat sonra Suat, komiser Faruk ve yanlarındaki 2 polis memuru Gebze’ye doğru yola çıkmışlardı. Uzun süren sessizliği Suat bozdu; -Aslında sizin gelmenize gerek yoktu komiserim, İstanbul da işleriniz vardır… Komiser Faruk, arka koltukta oturan Suat’a dönerek konuştu; -Sanırım bu olayı çözmeden içim rahat etmeyecek. Suat belirli belirsiz kafasını salladıktan sonra camdan dışarıyı seyretmeye başladı. Bir süre sonra Komiser Faruk, bu sefer dikiz aynasından bakarak konuştu; -Sizin Gebze’de bir yakınınız var mıydı Suat Bey. -Hayır, yoktu, bende bir anlam vermedim orada olmalarına. Umarım oradalar dır ama eğer zorla götürülmedilerse ne işleri var orada? -Haklısınız, oldukça garip bir durum, neyse Gebze’ye varınca her şeyi anlarız. Suat, yeni bir şey hatırlamış gibi birden sordu; -Gebze’de de bir ekip arıyor demiştiniz, haber var mı? -Şimdilik yok. -Anladım. Gebze’ye yaklaştıkça kar yağışı da artıyordu. Yollar kapanmak üzereydi, trafik tıkanmıştı. Polis aracı her ne kadar ‘Yol Ver’ lambalarını yaksa da, yollarda biriken kar yığınları hızlarını bir hayli azaltıyordu. İhbar da söylenilen noktaya 15-20 kilometre kalmıştı ama son bir saattir bir kilometre bile yol alamamışlardı. Komiser Faruk sık sık araçtan inerek yola bakıyor, trafiği yönlendirmeye çalışıyor ama yoğun kar yağışı geçit vermiyordu. Suat Bey iyice sıkılmıştı, O da arabadan inerek Komiserin yanına geldi, -Sanırım biz oraya varmadan yine izlerini kaybettirecekler komiserim. Komiser Faruk, kendinden emin konuştu; -Durun bakalım Suat Bey, sakin olun, geldiğimizden haberleri yok,üstelik bu havada onlarda bir yere gidemez merak etmeyin. O sırada polis aracından inen bir polis memuru elindeki telsizle komiserinin yanına koştu, Faruk ona doğru birkaç adım attı; -Ne oldu Ahmet, bir haber mi var? -Evet komiserim, Gebze de ki ekipler, alışveriş merkezini ve ihbarda söylenen kulübeyi aramışlar, ama kimse yokmuş. -Herhangi bir iz? -Kulübede birkaç çocuk eşyası kalmış ama Suat Bey’in teşhisi gerekli. Komiser Faruk gözlerini gökyüzüne dikerek konuştu; -Şu hava bir açılsaydı… *** Komiser Faruk ve beraberindekiler ancak akşamüstü kulübeye ulaşabilmişlerdi. Suat bulunan çocuk giysilerini eline aldı. Gözyaşlarından, bunların oğluna ait olduğu anlaşılıyordu. Uzun süre herkes suskun kaldı, sonra sessizliği Suat’ın haykırışı bozdu, komiser Faruk’un yakasından tutmuş sarsıyordu; -Bunlar onun, oğlumun giysileri, peki ama neredeler komiserim, kim götürdü onları neden üç haftadır kaçıp duruyorlar, ne istiyorlar bizden… Komiser Faruk, Suat’ın ellerini tutarak konuştu; -Suat Bey, ne yazık ki biz de bilmiyoruz, ama sandığınız gibi yanlarında bir başkası yok, eşiniz ve oğlunuz yalnızlar. -Hayır, bu olamaz, benden neden kaçsınlar ki onlar? -Bizden sakladığınız, aranızda geçen bir olay var mıydı? -Ne olabilir ki komiserim, zaten her şeyi ifademde anlattım. -Peki, o zaman, şimdi sakin olun ve biraz dinlenelim. -İstanbul’a dönmeyecek miyiz? Belki onlarda geri dönmüşlerdir. -Kar hızını artırdı, pek çok yerde tipi ve fırtına var, bu şartlarda ne biz ne de onlar yol alabilir, bu geceyi buradaki misafirhanede geçireceğiz, birkaç ekip gece de aramayı sürdürecek. -Bizde onlarla gidelim. -Bir faydamız olmaz, eğer bir haber gelirse, zaten beni ararlar, gelin beraber misafirhaneye gidelim, biraz dinlenmeye ihtiyacınız var. -Peki, gidelim. *** Gecenin ilerleyen saatlerinde, Suat Bey hala uyumamış, dışarıyı seyrediyordu. Komiser Faruk, Suat Bey’in haline çok üzülüyordu, yatağında olmadığını fark edince O da misafirhanenin kantinine indi. Suat, onun yaklaştığını görünce acı bir tebessümle gülümsedi, ama gözleri nemliydi. Komiser Faruk, ağır ağır yanan sobada ellerini ısıtarak konuştu; -Evlat acısını iyi bilirim… Suat, kesik kesik karşılık verdi; -Çok zor… Hele de böylesi… Çaresizlik içinde beklemek… -Ya eşin, onu merak etmiyor musun? -Ediyorum ama son söyledikleriniz aklımı karıştırdı biraz. -Seni sevmiyor muydu? Suat, arkasını dönerek, titrek bir sesle konuştu; -Bilmiyorum… Komiser Faruk, bir şeyler öğrenmiş olmanın sevinciyle konuştu; -Yani şüpheleriniz var… Bakın Suat Bey eğer bilmediğimiz bir şeyler varsa, olayı çözmemiz de zorlaşır… Suat, bir süre Faruk’a baktı, kararsızdı, bir an konuşacak gibi oldu, ama sonra hızlı adımlarla kantinden ayrılıp, merdivenlerden odasına çıktı. *** Gece boyu hızını azaltmadan süren kar yağışı, Gebze ve İstanbul’la beraber tüm Marmara’yı da etkisi altına almıştı. Hayat durmuş, tüm iş yerleri ve okullar tatil olmuştu. Gebze polis misafirhanesindeki kahvaltıda Faruk Komiser ve Suat karşılıklı oturuyorlardı. Uzun süren sessizlikten sonra Faruk Komiser içini kemiren sorulardan birini daha Suat’a yöneltti; -Eşinizde öğretmendi değil mi? -Evet. -Peki, neden özellikle tayininizi farklı illere istediğinizi sorabilir miyim? Suat’ın yüzünde acı bir tebessüm belirdi; -Galiba bu işin sonunda ben suçlu çıkacağım. -Hayır, niyetim bu değil. Sadece olayın tüm detaylarını öğrenmek istiyorum. -Olayın tüm detayları ifademde yazılı, sorunuzun olayla bir ilgisi yok. -Öğrenmemin bir sakıncası mı var? Suat, komiserin ısrarcı sorularından sıkılmıştı, çatalını ve bardağını sertçe masaya bırakıp, yemek salonundan dışarı çıktı. *** Faruk komiser henüz kahvaltısını bitirmişti ki, telefonu çaldı; seri bir şekilde telefonunu çıkarıp açtı; -Alo. -Komiser Faruk Bey mi? -Evet benim. -Ben Gebze ilçe emniyet müdürü Serkan Turan. Aradığınız anne, çocukla ilgili bir gelişme var. -Nedir müdürüm. -Yaralı ve donmak üzere olan bir kadın bulduk, sanırım aradığınız şahıs. -Kadın sağ mı? -Evet, eşi yanınızdaysa gelip teşhis edebilirsiniz. -Peki, müdür bey sağ olun, hemen geliyoruz. *** Bir saate kalmadan Faruk ve Suat hastanedeydiler. İlçe emniyet müdürü ve hastane başhekimi de oradaydı. Suat gösterilen ilgiye şaşırmıştı; -Sağ olun hepiniz seferber oldunuz, sayenizde sonunda bulduk onları. Durumları iyi mi? Emniyet müdürü, elini Suat’ın omzuna koydu; -Haftalardır, televizyonlarda eşiniz ve oğlunuz için gözyaşı döküyorsunuz, bu işi çözebilirsek ne mutlu bize, yalnız oğlunuzu henüz bulamadık, sadece eşiniz içeride… Suat, gözünün ucuyla komiser Faruk’a baktı, Faruk bey kendini açıklama yapmak zorunda hissetti; -Kusura bakmayın Suat Bey, sizi buraya getirebilmek için yalan söylemek zorunda kaldım. Suat şaşırmıştı; -Nasıl yani? -Eşinizle aranızın bozuk olduğu malum, oğlunuzda var dedim ki, buraya gelesiniz diye… Suat’ın öfkesi artmıştı; -Siz nasıl bu şekilde peşin hüküm verebilirsiniz komiser bey. Ortamın gerilmesinden rahatsız olan Serkan Bey araya girdi; -Her neyse, bunları sonra konuşalım isterseniz, burası yeri değil. Suat bu sefer başhekime döndü; -Eşim nasıl? -Birileri tarafından vurulmuş,ama yarası çok ağır değil,tek sorun gece boyu soğukta kalması,Allahtan ekipler donmadan yetişmişler. -Ya şimdi… -Daha kendine gelmedi,ama yanına girebilirsiniz. -Peki, sağ olun. *** Suat,odaya gireli yaklaşık 15 dakika olmuştu. Faruk komiser ve emniyet müdürü Serkan, koridorda çaylarını yudumluyorlardı. Suat birden odadan çıkarak bağırmaya başladı; -Doktor Bey yetişin ölüyor… Doktooor nerdesin karım ölüyor. Hastane koridorlarında yankılanan bu sesler kısa sürede pek çok doktor ve hemşireyi odanın önüne toplamıştı, başhekim Suat’a yaklaşarak sordu; -Ne oldu ki, durumu iyiye gidiyordu. -Bilmiyorum birden elleri buz kesti sanki, yardım edin çabuk. -Tamam, tamam siz dışarıda bekleyin, biz bir bakalım. Başhekim içeri girip odanın kapısını kapattı. Faruk ve Serkan Beyler şaşkın bakışlarla Suat’ı izliyorlardı. Suat yarı ağlamaklı onlara yaklaştı. Daha onlar sormadan cevap verdi; -Gerçekten anlamadım ne olduğunu, birden fenalaştı,sonra da buz gibi oldu. Faruk Bey, şüpheli bakışlarla Suat’ı süzdükten sonra konuştu; -Siz herhangi bir şeye dokundunuz mu? -Hayır… Hayır asla… Yapar mıyım hiç. Serkan Bey, Suat’ı sakinleştirmek ister gibi elini omzuna attı; -Bekleyelim bakalım, eşiniz iyileşirse sorun kalmaz… Suat tedirgin olmuştu, daha fazla konuşmadı, yavaşça yanlarında duran banka oturdu. *** Yarım saat sonra başhekim nihayet odadan dışarı çıkabildi. Faruk ve Serkan hala koridordaydı ama Suat hava almak için dışarı çıkmıştı. Başhekim dışarı çıkar çıkmaz, Faruk Bey heyecanla ayağa kalkıp ona yaklaştı; -Durumu nasıl? -Kurtuldu çok şükür… -Peki, neyi varmış, ne olmuş ki birden? -Anlayamadık ama herhalde ağrıları artmış birden. -Buna bir dış etki sebep olabilir mi? -Tabii, ama kesin konuşamam. -Peki, sağ olun doktor bey. Başhekim yanlarından ayrılınca Serkan Bey, Faruk’a yaklaştı; -Siz galiba Suat’tan şüpheleniyorsunuz. -Karısıyla aralarında bir sorun var ama ifadesinde hiç bahsetmemiş. -Yani şimdi de öldürmek mi istedi karısını? -Kesin konuşmak zor tabii, ama baksanıza karısı pek de umurunda değil. Serkan Bey biraz düşündü, sonra her zamanki gibi sakince cevap verdi; -Yine de temkinli olmak gerek Faruk Bey, benim şimdi gitmem gerekli, burada birkaç polis bırakırım, Suat’ı gözlem altında tutarlar, isterseniz siz de İstanbul’a dönebilirsiniz artık, sanırım ana yolar trafiğe açıldı. -Doğrusu ben de bu işin peşini bırakmak istemiyorum, yollar açık olsa bile yağış da hala sürüyor,bu çileyi çekmektense burada başladığım işi bitirmek isterim,tabii sizin için bir sakıncası yoksa. -Yok, canım, tabii ki, karar sizin, izninizle o halde, benim gitmem gerekli. -Tabii müdür bey, selametle… *** Akşam üstü kar yağışı yine hızını artırmıştı. Suat oğlu için endişeleniyordu, Faruk komisere yaklaştı; -Bu havada oğlum dışarıda ne yapar… Faruk komiser, yere bakarak konuştu; -Ekipler arıyor… Ama eşiniz konuşsaydı daha rahat bulabilirdik sanırım. -Haklısınız, bir kendine gelseydi. Az sonra nöbetçi doktor, yanlarına yaklaştı, Suat ve Faruk komiser heyecanla onun söyleyeceklerini bekliyordu. Doktor konuşmakta acele etmedi, söyleyeceklerinin pek olumlu olmadığı anlaşılıyordu. Sakince; -Merve Hanım hala kendine gelmedi, durumu ağır. Dedi. Suat: Herhangi bir şey ya da sayıklama gibi… Oğlumla alakalı falan… Söylemedi mi? -Hayır maalesef. Doktor arkasını dönüp gittiğinde Suat iyice çökmüştü. Faruk Komiser onu teselli etmek ister gibi sırtını sıvazladı. Sonra Suat birden hareketlendi; -Ben oğlumu aramaya çıkıyorum, bu havada nereye gidebilir ki? Komiser Faruk, Suat’ı kolundan yakaladı; -Sakin olun Suat Bey tüm ekipler arıyor zaten şu an. -Olsun ben de aramak istiyorum. Faruk Bey, Suat’ı bırakmak istemiyordu; -Gidemezsiniz Suat Bey, siz de hala şüphelisiniz, sizi bırakamam. -O zaman peşime polis takarsın izlerler beni, ben oğlumu aramak istiyorum tamam mı? -Tamam tamam, dediğiniz gibi olsun,ama sizinle beraber bir polis memuru daha gelecek. -Gelsin bakalım. Faruk komiser, Suat’ı kapıya doğru yolcu ederken, bir polis memuruna işaret verip peşine taktı, sonra da Suat’a dönüp; -Kusura bakmayın Suat Bey, ama biz de görevimizi yapıyoruz. Dedi. Suat cevap vermeden hızlı adımlarla uzaklaştı. *** Gecenin ilerleyen saatlerinde Faruk Komiser, misafirhaneye daha yeni geliyordu. Suat ise hala ortalarda yoktu. Faruk komiser odasına geçip hemen yatağına uzandı. Birkaç dakika ancak uyumuştu ki, telefonu çaldı, arayan Serkan Bey’di. Hemen telefonu açtı; -Efendim müdür bey. -Faruk Bey neredesiniz? -Eee… Ben misafirhanedeyim şu an. Bir sorun mu var? -Suat, yanındaki polisi öldürmüş. -Ne? Ama nasıl olur? -Siz nasıl bir polisle yollayabildiniz onu Faruk Bey? -Ama efendim, adamın böyle bir şey yapacağını kim tahmin edebilirdi ki? -Neyse, artık bunları konuşmak faydasız ama sorun şu ki Suat ortalarda yok. -Kaçmıştır. -İstanbul’a dönmesi çok zor, buralardadır, ama siz yine de İstanbul da ki ekiplere haber verin. -Tamam, efendim anlaşıldı. *** Ertesi gün kar yağışı dinmiş, güneş nihayet az da olsa yüzünü göstermişti. Gebze’de ki ekipler bir yandan 12 yaşında ki Can’ı, bir yandan da dünden beri kayıplara karışan Suat’ı arıyordu. İlçe emniyet müdürlüğünde ise müdür Serkan Bey’in odasında, hararetli bir tartışma vardı. Serkan Bey öfkeliydi; -Nasıl olur da bir adamı hala yakalayamayız, üstelik çocuk da yok ortalarda… Kimseden ses çıkmayınca bu sefer misafir komiser Faruk’a döndü; -Bu işi çözmek artık bize farz oldu Faruk Bey, sizin daha fazla yorulmanıza gerek yok burada… Faruk Komiser’in gitmek istemediği belliydi, ama artık işinin başına dönmeliydi; -Sanırım haklısınız, iş artık buraya kaydı, bize de yol göründü. Serkan Bey, biraz düşündü, sonra; -Siz yola çıkabilirsiniz o zaman. Dedi. Faruk Komiser,’Olur’ manasında başını salladı. Ama tam bu sırada telsizlerden geçen bir anons, Suat’ın yakalandığını söylüyordu. Serkan Bey, yumruğunu sıktı; ‘Çok şükür’ dedikten, sonra ayağa kalkan Faruk Bey’e döndü; -Bizim almamız daha doğru olur sanırım. Faruk Bey, aynı fikirde değildi; -Olay İstanbul’da başladı, sanırım savcı bey Suat’ı bize verecektir. Dedi. Serkan Bey, yanındakilere döndü, -Savcıya haber verin. Dedikten sonra, odadan çıktı. *** Suat’ın bir polisi öldürmekten yakalanması, medyada geniş yankı buldu. Haftalardır, televizyon ekranlarında karısı ve oğlunun bulunması için gözyaşı döken, çalmadık kapı bırakmayan Suat herkesi kandırmıştı. Dahası; karısını öldürmeye teşebbüsten de yargılanacaktı. Soruşturma genişletildi, Suat’ın çıktığı tüm TV programları polis tarafından tek tek incelendi ve TV yapımcılarının ifadesi alındı. Bu arada savcılık Suat’ın Gebze’de tutulmasına karar verdi. Beklenmeyen bu kararın sebebi; Suat’ın medyadan biraz olsun uzak tutulmaya çalışılmak istenmesiydi. Ama medya mensupları Suat’ın tutulduğu cezaevinin önünde adeta kamp kurmuşlar, bir haber ya da bir fotoğraf koparabilir miyiz umuduyla bekleşiyorlardı. Saatler süren bekleyişin ardından İlçe Emniyet Müdürü Serkan Turan, cezaevine geldi. Gazeteciler tarafından çembere alınan müdüre onlarca soru soruldu; -Efendim, Suat Bey’in ifadesi alındı mı? -Merve Hanım kendine geldi mi efendim? -Can’dan bir haber var mı? -Cinayetin bir çete işi olma ihtimali var mı? -Suat Bey, ne zaman mahkemeye çıkacak efendim? Serkan Bey, soruları sükûnetle dinledikten sonra kısa bir cevap verdi; -Henüz hiçbir şey kesin değil. Fakat bu cevap gazetecileri tatmin etmemişti, üst üste birkaç soru daha soruldu; -Cinayet için başkasından mı şüpheleniyorsunuz efendim? -Suat Bey tuzağa düşürülmüş olabilir mi efendim? Serkan Bey, korumalarının yolu açmasıyla cezaevine girerken, merdivenlerde biraz da sesini yükselterek konuştu; -Arkadaşlar Serkan Bey, ifadesinde Şehit polisimizi başkasının öldürdüğünü söyledi, ama deliller söyledikleriyle çelişiyor, şimdi içeride bizzat ben olayla ilgili sorgulama yapacağım, çıkışta sizi daha iyi bilgilendirebilirim. Oldukça sade ve anlaşılır yapılan bu açıklama birkaç dakika içinde tüm Televizyon kanallarında son dakika haberi olarak geçiyordu. *** Cezaevinin, emniyete bağlı sorgu odasında Suat ve Serkan Bey karşı karşıya oturuyordu. Suat’ın çökmüş, bitmiş bir hali vardı, sürekli önüne bakıyor, hiçbir şey söylemiyordu. Serkan Bey ise, Suat’ın hal ve hareketlerinden bir şeyler çözebilmek için uzun süre konuşmadan sadece Suat’ı izledi. Suat’ın suçlu olduğuna O’nun da inanası gelmiyordu. Kaldı ki insanın bunları yapabilmesi için ya gerçekten bir cani olması ya da aklını yitirmiş olması gerekirdi ama Suat’ta bu hallerin hiçbiri yoktu. Serkan Bey nihayet hislerini bir tarafa bırakıp ilk sorusunu Suat’a yöneltti: -Neden öldürdün polisi? Yoksa seni bir başkası mı bu işe itti? Suat’ın yüzünde küçük bir tebessüm belirdi; -Bir gün bir polis katili olarak suçlanacağım hiç aklıma gelmezdi. Serkan Bey çenesini kaşıyarak, usul usul konuştu; -Haklısın, hayatın insanı nerelere sürükleyeceği belli olmuyor. Bir de o polis memurunu düşün;ailesi,çocukları vardı… -Çok üzgünüm… Serkan Bey bir an afalladı, yoksa bu bir itiraf mıydı, hemen aklına gelen ilk soruyu sordu; -Sen öldürdün onu değil mi? Suat tereddütsüz cevap verdi; -Hayır. Serkan Bey ayağa kalkıp yumruğunu sertçe masaya vurdu; -Hayda… Yine başa döndük işte… Bir saati aşkın süren sorgunun sonunda, Serkan Bey’in elde edebildiği çok fazla bilgi yoktu. Suat ısrarla suçlamaları reddediyor dahası olayla ya da öncesiyle ilgili hiç bir şey anlatmıyordu. Serkan Bey odadan çıkmak üzereydi, son defa Suat’a döndü; -Bu durumda cinayetten yargılanacak, mahkemeye kadar da burada kalacaksın. Dedi. Suat birden atıldı; -Merve nasıl? Damdan düşercesine gelen bu soru, Serkan Bey’i şaşırtmıştı ama Suat’a bir şeyler anlattırabilmek için bir fırsattı, tereddütsüz cevap verdi; -Gayet iyi. -O…O konuştu mu? Serkan Bey kafasını ‘Evet’ manasında yukarı aşağı salladı ama Suat inanmamış gibiydi; -Lütfen doğru söyleyin. Dedi. Serkan Bey kendinden emin cevap verdi; -Merve Hanım konuşmasaydı, seni bu kadar çok sorgulamazdık… -Ne dedi ki? -Onu öldürmeye çalıştığını… -Yalan… Bunu Merve söylemiş olamaz. Serkan Bey Suat’ın başına çökmüş, omuzlarını olabildiğince sıkıyordu, öfkesi iyice kabarmıştı; -Bana bak Suat, eğer bu işin aslını adam gibi anlatmazsan sen de, karında hapsi boylarsınız… Sizi içeri tıkmak için elimden geleni yaparım… -Ama… -Kes lan… Serkan Bey öfkesinden burnundan soluyordu, Suat’a arkasını dönerek bağırdı; -Sen hem kalk polisi aylarca peşinden koştur, hem de öldür…Tek işimiz siz misiniz ulan bizim? Suat’ta kızmaya başlamıştı,kesik kesik konuştu; -Ya… Hayır… Hayır… Bu şartlarda hiçbir şey konuşmam. Serkan Bey, tekrar Suat’ın başına gelip kafatasını elleriyle kavrayıp sıktı; -Eğer konuşmazsan oğlunu öldürürüm. -Ne, nasıl yani? -Evet, Suat Efendi. Her şeyden haberim var… Ama bazı detaylar eksik. Şimdi sen onları tamamlamazsan. Oğlun ölür. -Sen de onlardansın ha? -Evet ve oğlun elimizde. -Peki, peki her şeyi anlatacam. *** Serkan Bey, sorgu odasına girdikten yaklaşık 3 saat sonra, ancak dışarı çıkabilmişti. Onun çıktığını gören polis memurları yanına geldiler. -Efendim Suat’ı ne yapalım,bura da mı kalacak,yoksa… Serkan Bey oldukça sakin cevap verdi; -Suçunu itiraf etti, ama olay biraz karışık,şimdilik burada kalsın. Serkan Bey’in elindeki kağıtlara bakan polis memuru hayretle sordu; -Efendim ifadesi hazır mı? -Yok,şimdilik yazmadık,dedim ya olay biraz karışık…Siz şimdilik kayıtlara ifade vermedi olarak geçin,ben sonra gerekeni yapacağım. Cevap beklemeden hızlı adamlarla dışarı yürüyen Serkan Bey’in arkasından şaşkın şaşkın bakan polis memuru, kimsenin duyamadığı bir sesle cevap verdi; -Peki efendim. Serkan Bey, tam dışarı çıkacaktı ki durdu ve yanına birkaç polis çağırdı; -Medyacıları uzaklaştırın, hiçbir soru istemiyorum. Dedi. Polisler denileni yaptılar ve Serkan Bey arabasına binip cezaevinden uzaklaştı. *** Serkan Bey’in cezaevinden sonra ki durağı hastaneydi. Suat’ın işi tamamdı, şimdi sırada eşi Merve Hanım vardı. Hastaneye girer girmez başhekimi çağırttı. Başhekim Serkan Bey’in ne soracağını biliyordu, hızlı adımlarla yanına yaklaşıp ‘Hoş geldiniz’ dedikten sonra, Merve Hanım’ın ifade verebilecek durumda olduğunu söyledi, ama Serkan Bey için bu yeterli değildi. -Onu emniyete götürebilir miyiz? Dedi. Başhekim kısa bir şaşkınlık geçirdi; -Eee… Olur, ama neden? -Orada daha sağlıklı bir sorgulama yapabiliriz. Soruşturma biraz derinleşti hocam. Başhekim biraz da hocam hitabından kuvvet alarak aklını kurcalayan soruyu sordu; -Kusura bakmayın müdür bey, ama bir emniyet müdürünün bu işle bizzat ilgilenmesi bana çok garip geliyor. Serkan Bey tebessüm etti; -Olayı aydınlatamadığınız için üslerinizden her gün siz fırça yeseydiniz hiç garip gelmezdi hocam. Dedikten sonra, arkasındaki polisi çağırıp Merve Hanım’ı emniyete götürmesini istedi. *** Merve, emniyette iyi ağırlanmıştı. Önce karnı doyuruldu, sonra çay ikram edildi. Sonra da sorgu odası yerine Serkan Bey’in makam odasına alındı. Bir süre bekledikten sonra Serkan Bey nihayet geldi. Merve ayağa kalktı. Serkan Bey, eliyle oturun işareti yaptıktan sonra koltuğuna geçti; -Sizi buraya getirdik,ama umarım iyisinizdir. Dedi. Merve bir süre duraksadı, sonra ağır ağır konuştu; -İyiyim ben… Yani sağlık olarak, ama aklım oğlumda. Serkan Bey, önüne bakarak konuştu; -Oğlunuzu inşallah bulacaz Merve Hanım. Merve umutsuzca başını önüne eğdi, sanki söylenene pek inanmamış gibiydi, Serkan Bey, konuyu değiştirmek istedi; -Eee… Bir şey içer misiniz Merve Hanım. Merve bu soruya cevap vermedi. Bir süre duraksadıktan sonra konuştu, -Ben artık bu oyundan sıkıldım. Dedi. Serkan Bey, tedirginlik içinde etrafına bakındı, sonra kendini toparlayıp konuştu; -Artık oyunun sonuna geldik Merve Hanım. Dedi. Merve birden heyecanlandı; -Nasıl yani. Dedi. -Suat konuştu. -Eee… Onda mıymış Can. -Hayır. -Peki kimde? -Bilmiyoruz, ama birkaç isim aldık kocanızdan, onları sorgularsak oğlunuzu bulabiliriz. Merve sevinçle hüznü bir arada yaşıyordu, -Suat’ın bir suçu var mı? Serkan Bey, tebessüm etti; -En az sizin kadar. *** Gebze ve İstanbul’da o gece eş zamanlı beş operasyon yapıldı. Operasyonlarda pek çok çete ve örgüt elemanı yakalandı. Serkan Bey operasyonlara bizzat katılmadı ama telsiz ve telefonla sürekli operasyonlara ilişkin haberleri alıyordu. İstanbul’da tutuklananlarda sabaha karşı Gebze’ye getirildi. Serkan Bey, kendi seçtiği 11 kişiyi bizzat ve tek başına sorguladı. Akşama kadar neredeyse aralıksız süren sorgulardan sonra Serkan Bey bir hayli yorgundu. Odasına geçip, koltuğuna oturdu. Gözlerini kapadı, başı ağrıyordu,biraz dinlenmek istedi. Ama ısrarla çalan cep telefonunu açmak zorunda kaldı,arayan Faruk komiserdi. -Efendim Faruk Bey. -Serkan Bey, sizi tebrik etmek istedim de… -Sağ olun ama henüz elde ettiğimiz bir şey yok. -Olur mu? Suat’a suçunu itiraf ettirmişsiniz ya. Serkan Bey, bir an duraksadı ama Faruk Bey,devam ediyordu; -Sanırım oğlunu saklayan da O…Bu konuda bir şey öğrendiniz mi? -Eee… Evet Faruk Bey, aslında ben de sizi arayacaktım, sizin mıntıkada bir operasyon yapmamız gerekiyor, sanırım Can orada. -Biz yapalım o halde. Neresi? -Faruk Bey, ben birazdan yola çıkacağım, isterseniz yüz yüze görüşelim, olay biraz karışık da… -Aaa tabii. Bekliyorum o halde. -Tamam,2 saate oradayız. -Tamam, müdür bey görüşürüz. *** Merve, Serkan Bey’den önce İstanbul’a gelmişti. Yıllar sonra evindeydi. Bir hafta önce Suat’ın yaptığı gibi şimdi de o aile resimlerine bakarak gözyaşı döküyordu. Akşam olmuş, hava kararmıştı,2 gündür ara veren kar yağışı yine ağır ağır başlamıştı. Evin perdeleri açıktı, ama ışıklar kapalıydı. Merve elindeki çerçeveyi camın kenarına getirmiş, bir fotoğrafa bir de dışarıda yağmakta olan kara bakıyordu. Mendiliyle gözyaşlarını sildi. Sonra tebessüm ederek -Yakında her şey çok güzel olacak. Diye mırıldandı. Bu arada 3 yıl öncesini hatırlamaya başladı, gözyaşları tekrar akmaya başlamıştı. Can’ın kaybolması, sonra bulunması, aldıkları tehdit telefonları ve en son Suat’la ayrılmak zorunda kalmalarını düşündü. Evli ama ayrı şehirlerde, birbirlerine bazen telefon bile edemeden geçen 2 yıl. Biri İstanbul’da, biri Ankara’da öğretmendi. Bunu kendileri istemişlerdi, oğulları için buna mecburlardı ama sonunda yine olan olmuş, Can gördüklerinin cezasını çekmişti. Şimdi kim bilir neredeydi. Merve iyice dalmıştı, öyle ki 4-5 kez çalan telefonunu ancak fark edebilmişti. Hemen telefonu açtı; -Alo. -Merve Hanım, emniyetten arıyoruz. Oğlunuz Can bulundu, gözünüz aydın. Merve, şaşkınlıktan biraz durakladı, sonra kendine engel olamayarak sevinçten ağlamaya başladı.Polis memuru tekrar seslendi; -Merve Hanım orada mısınız? -Şey… Evet buradayım, gerçekten bulundu mu Can.Durumu nasıl? -Biraz hırpalanmış tabii ama iyi, şimdi yanımızda. Merve heyecanlanmıştı; -Sesini duyabilir miyim? -Tabii, ona veriyorum. Telefonun ucundaki ses Merve’nin canı ciğeriydi, konuşurken yüreği cız etti, gözyaşlarını tutamadı; -Anne… Gel beni al artık. Ağlamaklı cevap verdi; -Tamam oğlum, tamam hemen geliyorum, sen iyi misin? -İyiyim anne, ama seni istiyorum,lütfen gel. -Tamam, oğlum, sen şimdi, polis amcana ver telefonu, bana yerinizi söylesin. Merve emniyet bürosunun yerini öğrenip hemen yola çıktı, nihayet yavrusuna kavuşacaktı. *** Serkan, Faruk komiserin görev yaptığı karakola girdiğinde, girişteki polis memurlarının şaşkın bakışları arasında hızlı adımlarla komiser odasına daldı. O odaya girer girmez, Faruk komiser ayağa kalktı ve misafirine oturacak yer bile göstermeden yüksek sesle konuşmaya başladı; -Siz ne yapıyorsunuz müdür bey, nasıl benim iznim olmadan benim mıntıkamda arama yaptırırsınız. Hani kocuşacaktık önce… Serkan Bey tebessüm etti; -Evet Faruk Bey, sizinde dediğiniz gibi ben müdürüm, arama yapmak için de bir komiserden izin almam… Faruk komiser dişlerini sıkarak konuştu; -Siz Gebze’nin müdürüsünüz, buranın değil. Hem madem izin almayacaksınız buraya neden geldiniz. Serkan Bey, sakince elini komiser masasına koydu, sonra da Faruk’un gözlerinin içine bakarak konuştu; -Yine haklısınız Faruk Bey, ben buranın müdürü değilim, ama sizin müdürünüzden hatta il emniyet müdürünüzden özel izin aldığımı bilmenizi isterim. Faruk Bey afalladı, -Ne, nasıl olur,benim neden haberim yok? -İsterseniz önce diğer sorunuza cevap vereyim Faruk Bey,buraya neden geldiğimi sormuştunuz. -Evet. -Buraya sizi tutuklamaya geldim. Uyuşturucu kaçakçılığı, adam öldürme, cinayete teşebbüs, çocuk kaçırma ve görevi kötüye kullanmaktan tutuklusunuz. Faruk komiser, bir anda kendini geriye attı, -Siz ne diyorsunuz… -Uzatmaya gerek yok Faruk Bey, perdeler indi, oyun bitti,neler yaptığınızı biliyoruz. -Bir yanlışınız var, ben bir şey yapmadım. -Öyle mi? Önce uyuşturucu ticaretine yardımcı olarak pay almak, sonra suç ortağını öldürmek, sonra olanları gören bir çocuğu ve ailesini tehdit etmek, sonra da bir polis memurunu öldürmek bir şey değil yani. -Hayır hayır, iftira bunlar hem Suat Bey’in suçlarını kabul ettiğini söylemiştiniz. -Hepsi oyundu, sizi rahatlatmak istedik sadece, Suat Bey, şu an merkez şubede ailesinin yanında… -Bakın bir hata yapıyorsunuz. -Haklsınız, hala sizi konuşturarak hata yapıyorum, lütfen kelepçeyi takmama izin verin. Serkan Bey, Faruk komiseri elleri kelepçeli bir şekilde makam odasından çıkarırken, yıllardır emri altında çalışan polis memurları ibretle komiserlerine bakıyordu. Faruk komiserin başı ise yerdeydi. *** Serkan Bey, Faruk komiseri savcıya teslim ettikten sonra,merkez şubeye geldi.Suat,Merve ve Can teşekkür etmek için Onu bekliyordu. Serkan Bey, içeri girer girmez,Suat hemen koşarak yanına geldi, -Sağ olun müdür bey, sayenizde tekrar aile olduk. Serkan Bey, elini Suat’ın omzuna attı. -Bunu hep beraber başardık Suat Bey, sizde çok yardımcı oldunuz, ama sonucu güzel oldu, hem siz kurtuldunuz hem de biz içimizdeki bir sülüğü daha temizlemiş olduk. -Haklısınız, Allah tüm teşkilattan razı olsun. Serkan Bey, Merve Hanım’a doğru bakarak konuştu, -Siz… Hepiniz ifade verdiniz mi? -Verdik müdür bey, gidebilir miyiz artık. -Ben bir bakayım da sonra sizi tekrar yormayalım, bir hata falan olmasın, az bekleyin olur mu? -Tamam müdür bey, bekliyoruz o zaman. Serkan Bey, kendisine gösterilen odaya girip ifadeleri inceledi, sonra Merve Hanım’ı çağırttı.Yanlarına gelen polis memuru Merve Hanım’ı çağırınca Suat sordu; -Bir eksik mi varmış, memur bey? -Sanırım imza eksikmiş beyefendi. -Tamam, Merve haydi atta gel, evimize gidelim artık. Merve, olur manasında başını sallayıp, Serkan Bey’in odasına girdi.Serkan Bey,Merve’yi gülerek karşıladı, -İyi işti Merve Hanım, sonunda oğlunuza kavuştunuz. Merve tedirgindi, -Peki şimdi ne olacak? -Hiç… Artık oğlunuza kimse dokunamaz, tabii onun ve sizin konuşmadığınız sürece. -Konuşmayız… -Size güveniyorum ama Can… -O da konuşmaz, yaşadıkları yeter ona, artık kimseye bir şey söylemez.Ama… -Ne oldu. -Yok bir şey. -Yoksa Faruk’a mı üzüldünüz? -Evet,yani suçsuz yere. -Oğlunuz için değmez mi Merve Hanım? -Onun oğlumla bir alakası yoktu ki. -Ama benim kurtulmam için birinin yakalanması şarttı. Ben bu işi çözdükten sonra artık kimse benden şüphelenmez. -Evet. Serkan Bey, gözlerini iyice açarak konuştu; -Ama eğer siz konuşursanız. -Anlaşmaya sadık kalacaz merak etmeyin. Yalnız lütfen Suat hiçbir şey bilmesin. -Merak etmeyin, zaten artık birbirimizi hiç görmeyeceğiz. Merve başını sallayıp, ayağa kalktı, -Biz artık gidebilir miyiz? -Hı hı… Tabii. Merve, tam kapıdan çıkacaktı ki geri döndü, -İmza eksik demiştiniz. Serkan Bey güldü, -Eksik falan yok sadece sizinle görüşmek istedim. Gidin ve ailenizle doyasıya hasret giderin. -Peki, sağolun. Merve odadan çıkınca, Serkan Bey, keyifle sigarasını yaktı, sona bir an durdu ve ‘Aptal kadın’diye söylendikten sonra ceketinin iç cebinden sadece bazı işleri için kullandığı telefonunu çıkardı ve iş ortaklarından birini aradı; -Alo… Benim. İş tamam, şimdi evlerine gidiyorlar, siz temizliği yapın, biz gidip incelememizi yaparız. Ertesi gün gazetelerde iki önemli haber vardı, biri Faruk Komiserin tutuklanmasından bahsederken, diğer haber ise aylardır ailesini arayan Suat’ın dün gece cinnet geçirerek karısını ve oğlunu öldürdükten sonra intihar ettiğini yazıyordu. Cinnetin sebebi ise ‘Aldatma’ olarak gösteriliyordu. ******************************SON************************************
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ramazan Gökner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |