Ben bir dünya yurttaşıyım. -Sokrates |
|
||||||||||
|
"Bir deli deliliğe koşuyor, takmayın kafanıza, eninde sonunda böyle bir şey olacaktı zaten. Kurtuluşum olursa bir kahraman olacağım ama olmazsa bir süre sonra ölmüşüm niyetine cenaze namazımı kılar, dualar edersiniz.Ama pek de ümit bağlamayın neyle karşılaşacağımı bilmiyorum. Nereye mi gidiyorum pek yakında gazetelere manşet olur zaten. Hepinizi çok seviyorum. Selin sizlere emanet, rabbimden sonra sizlerden önce en çok onu severim... Ağlamayın! Sadece gülün..." Aşkım selin bu gidişime ne kadar kızmış ve ağlamıştır... Eldemi ağlamamak, ama ben şimdilik kendimi tutuyordum, nereye kadar bilmiyorum.Aşağıda görebileceklerim Eski türklerin fosilleride olabilir, yaşayan ölüleri de... Şimdi gidiyorum, cebimde dayımın hediyesi bıçak, mp3üm onu neden aldım şüpheliyim, sırt çantamda bi ton ıvır zıvır... El feneri aşağıdaki karanlığı aydınlatmıyordu, ben macera ruhumun peşinde çaresiz merivenlerden aşağı iniyorum. Saatlerdir aşağı indiğimi biliyorum, sudan başka bir şeyde tüketmiyorum. İçim korku denen hissi herhalde ömründe ilk kez tatmaya başladı. Şimdi aşağıdan su damlama sesi geliyordu, demekki sonunda bir şeylere ulaşacaktım.Bir süre daha indikten sonra adımlarım düz zemine yerleşti. Fenerimin pilleri ileride lazım olabilir diye düz zeminde karanlık ilerlemeye başladım.Ya bir duvara çarpardım yada bir çukura düşerdim, belki de feneri yakmalıydım. Nitekim fenerimi açtım, bir adım daha atsaydım suya düşecektim, neyse ki olmadı. Suya elimle dokunmak istedim ama çok sıcaktı hemen vazgeçtim. İncecik bir demir uzanıyordu karşıya demire bastım suya tezat buz gibiydi. Karşı baya uzak görünüyordu. Suda hiç dalga yoktu, şimdi karşıya geçiş için akrobatlık yapacaktım en ufak hatam herşeyi boşa çıkarırdı. Karşıya geçişim zorlu olmuştu ve karşı bir labirentin başlangıcı idi. Şimdi çantamdan internetten bulduğum haritanın baskısını çıkartıyorum. Bu işime yarayabilirdi.Açtım baktım ilk adımlarım doğru oldu, sonradan haritadan şüphelenmeye başladım çünkü şu sudan gene geliyordu ve karşıya atlamak hiç de kolay olmuyordu. Ama öyle yada böyle bin bir zahmetle labirentide bitirdim. Şimdi karşımda üç kapı vardı 1. demir diğer ikisi taştandı. Düşün taşın şansıma güvenim uğurlu sayım 2 ye yöneldim kapı açılmıyordu. Birden aklıma interntteki efsanelerden biri geldi "Vampir kapısını ancak vampir dişleri açar" Çantamda ki vampir dişlerini ağzıma takıp kapının kulpunu ısırdım efsaneye uyarak. Ama yanlış kapı! Şimdi bir gaz salınıyordu odaya ve ben yordun düşüyorum... Uykudanmı uyanıyordum, kafam çok kötü ağrıyor midem kazınıyordu. Ben gözlerimi açamıyordum ama bir el bana dokunuyordu. Kolumu kaldıracakken bir kadın sesi "Yorma kendini bir kaç gün daha güç toplamalısın" "Ben anlamıyorum yanlış kapı değilmiydi kapı açılmadı" "Doğru kapıydı yalnız tuzağımıza düşmeliydin" "Ben zarar vermek için gelmedim" "Onu Başbuğ'a anlatırsın" "Anlamıyorum" "Sonra" "Nasıl?" Cevap gelmedi bir kapı kapandı yada açıldı. 5-10 dakika sonra tekrar geldi şiir gibi konuşan kadın.Onu görmek istiyordum, bu sesin sahibini merak etmiştim.Ama bu pek kolay olmayacaktı.Bana seslendi şiir sesli kız; "Şimdi otur biraz ve şu çorbadan iç" Sırtımı duvara yaslamama yardım etti.Ağzıma kaşık kaşık tarhana ya benzer çok güzel bir çorba tadı geliyordu. "Bana bir şeyler anlatacakmısın?" dedim. Sinirli değil minnettardım. "Neden sabretmiyorsun" "Sabretmek bende yok öyle bir şey" "Undergraund İstanbuldasın" "Ne" "Burası dünya vampir merkezi" "Ben gene bir şey anlamadım" "Sen en iyisi kendine güzel bir sebep ara başbuğun önüne çıkmadan" "Ne sebebi" "Burdaki vampirler gelenleri iyi niyetli amacı bulunmadığı sürece yaşatmazlar" "Ben hala pek bir şey anlamadım" "Neyse ama sende farklı bir şeyler olduğunu konuşuyorlar burada canlı kalabilecek bir kaç insandan biri olmak için çok düşün" "Bana yardım edermisin" "Çok bile ettim" "Lütfen" desemde artık ses gelmiyordu. Bir kaç kaşık çorbadan sonra tekrar kapıyı kapattı ben tekrar karanlık sessizliğime büründüm.İstanbul vampirleri ile ergenekon un ilgisini anlatan efsaneyi hatırlamaya çalışıyordum.Ama olmuyorrr.... ... 21/09/09 MARSLI
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin Ceyhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |