..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk > HAMZA EKİZ




24 Temmuz 2010
Yeniden  
HAMZA EKİZ
YENİDEN BAŞLIYOR HERŞEY.....


:AGJD:
Kafasını kurcalayan milyonlarca surunun gölgesinde ve çevresini saran karabulutlar arasında fark etti masum bir aydınlığı. Yaşanılası tüm güzellikler geride kaldı derken, yaşanmamış güzellikleri hatırladı birden. Umutlarının önündeydi korkuları ve kokularıyla yüzleşiyordu attığı her adımda. Güvenini yitirmiş, insanlıktan uzaklaşmıştı. Sevmenin ne demek olduğunu hatırlar gibiydi ama sevilmek neydi o ona o kadar uzaktı ki. Yanlışlarının türevini alıyordu boş zamanlarında kadehinde Tanrının yasak saydığı, cennet vadisinden akan şarabıyla. Ağlamak istiyordu kimi günler, hıçkırıklara boğularak, atmak istiyordu yüreğindeki acıları, savurmak. Ve olmuyordu… olmuyordu.. İnsanlıktan çıkmıştı, çevresini dolduran insan kılığına girmiş hayvanlardan utanarak.. Hayvani bir dünyanın ortasında insanlık oyunu oynayan yapmacık ve riyakâr karakterlerin arasında küsmüştü dünyaya. Kendine sorduğu tek soru “ benim burada ne işim var?” sorusuydu ve cevabı ekonomik dürtülere dayanınca kendinden utanıyordu.

Yok olmuş bir benliği yaşatmaya çalışıyordu kimi zaman ve kaybolmuş duyguları özlüyordu yalnızlığında. Sigara üstüne sigara yakar olmuştu ve günden güne artan kadehlerle kırk beşinde sonlansın diye bu hayat. Ne bir eksik ne bir fazla kırk beş diyordu. Neden kır beşti niçin kır beşti hiç düşünmemişti ama beklide o zamanı dolduracak kadar enerjisi kalmıştı. Yorgun bedeninin sözcüsü dudaklarından sisteme savurduğu bin bir küfürle dik tutuyordu yüreğini. Yaşamak zor geliyordu böyle bir hiçe benzercesine. Doğan güneşe, geceleyin yıldızlara aldığı nefese bile öfkesi büyüktü. Kendini veba mikrobu taşıyan bir lağım faresi gibi görüyordu. Gittiği yere sorun taşıyan ve sorunlarıyla insanları sıkan. Onu hayata bağlayan kahkahaları silinmişti yüzünden. Günden güne eriyordu taze tatlı bir tebessüm eşliğinde.

Nasıl sıska bir çocuk mahalle arasında arkadaşlarının oyununa alınmazda, kaldırımda masumca oturur bakar yarı gözü yaşlı ve nasıl düştüğünde acır bir yerin ve sıcak bir dokunuş özlemiyle için tutuşur ve sana dokunana senden başkası değilse anlarsın yalnız kaldığını ve yaparsın yalnızlığın resmini işte o yalnızlıklarla boğuşuyordu. Sessiz bir yok oluş ortasında kalmıştı. Çevresini saran insanlar eşliğinde yaşıyordu hayatı umutları onların umudu, sevinçleri onların sevinçleriydi. Ama yalnızdı işte. Tükeniyordu tek bir heceyle, tükeniyordu yavaş yavaş. Hep dokunuyordu dertlere, dokunuyordu acılara iyileştirmek için ama yoktu işte dokunanı yüreğine. Bilmiyordu kimse içindeki acıları kör karabasanları ve umuda dair hayallerini. Kısa soluklu bir yaşama sığan olaylar hengâmesinde savruluşlara gebe ve yarınından bir haber yaşamıştı hep. Hayat mutlu olma şansı vermemişti ona uzun süreli. Biliyordu her mutluluğunun sonunda hüzün her inancın sonunda karanlık ve her umudu umutsuzlukla bitecek. Nedenler içinde yaşıyordu. Yok olmuyordu artık, güç veremiyordu kendine, destek olamıyordu kendi kendine. Mutsuzluk tellalı giydi, yada kara haber haykıran suratsız haber spikerini andırıyordu. Aynalara küsmüştü, gerçi aynalar mı ona küsmüştü bilinmez. Sıska bir çocuktu hayatın önünde ve kaybolmuş bir hayat vardı ellerinde. Ne olduğunu nereden gelip hangi rotaya gittiğini bilmiyordu. Yalnızdı, çünkü yalnız gelmişti bu dünyaya ve alışmıştı aslında yalnızlığa ama yaşlanıyordu ve ağır geliyordu yaşlılık bir bakıma. Okuyamıyordu örneğin, okuduğunu paylaşamıyordu dolayısıyla eriyordu bilgi birikimi ve mutlu olamıyordu bir kitap bitirmenin mutluluğunu taşıyamıyordu. Lanet olası bir iş yerinde, kendini maydanoz sanan dünyanın tek akıllı yaratıkları olduğunu düşünen varlıklarla bir arada düşüncelerinin hükmü olmadan bir robot gibi çalışıyordu. Günün yarısından fazlası o lanet olası yerde geçiyordu sağa sola saplanan gerçek küfürler ve çirkeflik kokan insanı duygularla. Yalnızlaşmıştı. Aslında yalnız kalmayı bile özlüyordu kimi zaman. İşten bilindik bir vakitte çıkıp bir program yaparak planlı ve programlı yaşamak istiyordu hayatı ama olmuyordu. Kanını emmek için tasarlanmış bu burjuvazi ona nefes aldırmıyordu. Kestirip atmak istiyordu kimi zaman, o yıllar önceki hırçın tavrı ile ama gemileri yakacak ne cesareti kalmıştı nede gücü. Nefret ediyordu işinden, sadece işini yapıyor hiç bir şey katamıyordu bu ortama. Onun içini acıtan sıkıntısı daha da büyüktü. Düşüncelerine değer verilmeyen aciz bir yaratık misali davranışlar içinde gelip geçiyordu hayat.

Nedenleri vardı bu hale gelmesinin, nedenleri vardı yok oluşunun ve nedenleri vardı kendi insanlığından utanışının. Kahpelikler içinde elindekini avucundakini harcayarak tüm benliğinden vererek bağlandığı işi, mide bulandırıcı nedenlerden dolayı yok olup gitmiş akmıştı ellerinin arasından. Ve şimdi onun emekleriyle onun umutlarıyla kendilerine hayat çizenlerin hayatıyla onun hayatı arasındaki fark iç acıtacak boyuttaydı. Acıyordu yüreği. Hak etmediklerini yaşamak, hak etmeyenleri hak edilmedik şekliyle bu hayatın savrulmuşluğuna bırakmak acıtıyordu yüreğini. Nasıl bu yürek acısıyla yaşayacaktı her gün kendinle çelişerek ne kadar yaşardı insan? Zevk alamıyordu, gülemiyordu işte yüreği genişleyerek. Baktı geçmişine, nasılsa geçmişte şimdide aynıydı fark yoktu suratında oluşan iki buruşmadan başka. Ve kanayan yüreği dışında değişen hiç bir şey yoktu. Yorgundu ve çıkarsızca tutunmuştu hayata ve artık tüm çıkarsızlıklarının bedelini ödüyordu. Yanlış yerdeydi bu siteme göre ve yanlış bir insandı.

     Tüm bu olumsuzluklar dolu olmuş yağarken tepesinden aşağıya, bir bakır sininin başında yudumlarken şarabını ve hayatından ömür çalan sigarasından derin derin çekerken düştü aklına yüreğini kıvılcımla dolduran bir çift gözü düşündü. Elinde kalan tek sermayesini ona adayacak ve sevilecek ve sevecekti. Ona ondan fazla değer verecek her fırsatta arayacak yanında olacak sesini duymadığında eksiklik hissedecek biri dedi kendince.yani onu onun gibi sevecek birini istedi yüreği. Boş vermeyecekti onu, sesi titrediğinde onun kadar huzursuz olacaktı, sesini duymadığında kararacaktı dünyası ve özleyecekti çok ve hasreti yaşayacaktı. “ sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği o bitkin kalmalı sevilmekten” böyle yaşayacaktı sevdasını dolu dolu.. Tatlı bir tebessüm savurdu bom boş odasına ve nerede dedi nerede. İmkânsıza yelken açmak gibi bir şeydi. Yeniden canlansa da içindeki ölü düşler onun sevdiği gibi kimse sevemeyecekti onu. Belki suçlanacaktı sevdasından ötürü ve gösterdiği ilgiden sıkılacaktı karşısındaki yürek. Yâda bunalacaktı nefes aldırmadığı için. Saplantı sayacaktı bu duygu selini beklide bekli de anlamsız gelecekti anlayamayacaktı. Güvenmiyor diyecekti, güvenmeyeceği bir insanın elini tutacak kadar cesur olmadığını unutarak. Beklide kavgalar yaşanacaktı bu yüzden ve acıyacaktı yüreği tekrar tekrar ve susacaktı. Ve karşısındaki kabul edecekti susmasını, “ ben susarsam biterim dediği günleri unutarak ya da ben buyum ben değişirsem yok olurum dediğini unutmuş olarak.” Belki kendi değiştirmeye çalışacaktı, karşısındakini kendi doğrularından sıyrılarak yâda ne bileyim değişecekti belki zaman yok olacaktı bir anda. Kısada olsa sevdiğini sevildiğini hayal etmişti Hayyam tadında. Ve çıkarsızca sadece gözlerini sevmek istemişti bir kadının o kadınlık onurunu ve yüreğini. Kimilerinden öte, bakmazdı bilmez neresine, kimilerinden öte sevdi mi Anadolu motifleriyle giyinik severdi tüm çıplaklıklardan uzak. Anlayamazdı insan olanlar bu sevdayı anlayamazdı. Bir sigara daha yaktı ve çekti ömründen ömür ve buluştu dudakları yasak şerbetle. Bir yar dudağına olan özlem sargı yüreğini usulca ve hiç duymadığı ir nefesin tadını özledi ta derinden. Gözleri buğulandı, titredi yüreği ve tüm kaybolmuşlukları, tüm kanayan yaraları, tüm olumsuzluklara merhem olarak bir çift göz oturdu yüreğinin tahtına. Ve temizledi onu bu düzenin kahpeliklerinden yavaşça. Ama dedi korkarak ama oda boğulacaktı sevda denizinde bir cana daha mal olacaktı korktu. Dayanılası bir şey değildi bir insanın yaşamında karanlık bir leke olmak ve dayanılası bir şey değildi hatıralarla yüzleşip durmak. Korktu içinde derin bir sızı başladı yeniden başlıyordu her şey ama ne o önceki kadar güçlüydü bu hayat karşısında nede asi. Yorulmuştu ve dayanılası bir yanı da yoktu bu yorgunluğun. Bir dinginlik dedi beklide yüzümde bir gülümseme belki başka olacak dedi kendice her şey çok güzel olacak dedi başladı bir kaynaktan damla damla akmaya sevda. Coşkun sel yapacakta o bir çift gözün sahibiydi, kurutacak olanda. Zaman dedi bir yudum daha içerek zaman. Beklide başlamadan bitecekti sevda mezarlığına defnedilecekti yüreğin. Beklide bir fidan misali dallanıp budaklanacak hayatın en güzel yerine kopmaz kökler salacaktı şairin dediği gibi.

     Yeniden dedi kendince bir yudum daha çekerek şaraptan ve yeniden dedi bir nefes sigarasından çekerek ve yeniden merhaba dedi acılara mutluluklara ve hayal kırıklıklarına. Ve yeniden merhaba uykusuz gecelere gözyaşlarına hasrete ve yeniden merhaba yeni doğan güne yıldızlarla aydınlana geceye ve yeniden merhaba umuda aydınlığa ve karanlığa ve merhaba yarınlara. Ve merhaba ilk günlerde sabahları telefonda gördüğün senin yüzünde gülümseme uyandıran ve sonra bir anda kesilecek mesajlar ve merhaba sensiz geçmeyen zamanlarda unutulacağın günler ve merhaba anlaşacağın ve bir anada anlatmaktan yada anlaşılamamaktan yakınan bir yürek ve merhaba en masum sözler ve o sözlerde kaybolan zaman.merhaba yeniden başlayan zaman. Ve merhaba kulakları sağır eden ses tonları ve merhaba ben haklıyım sen haksızsınlar ve merhaba sevdaya dair her şey. İşte yeniden başlıyor bir çift göze merhaba demeyle hayat. Ve yeniden başlıyor var oluşla yok oluşun mücadelesi ve yeniden başlıyor sarhoşluklar ve yeniden başlıyor türkülere yüklediğin anlamlar. Ve biz kıldan kilim ve çul bir çadır ve bir döşek ve birde yastık yorganla yaşamayı istediğim hayatın içine sevda giriyor yeniden. Siliniyor yüreğindeki tüm yaralar yerine yenileri açmak için ve başlıyor hayat ve akıyor damlaya damlaya bir kaynak. Yeniden gözlerde ışıldı, yürekte sevda yüzünde gülümseme ve yeniden titrek bir mum alevini andıran sen. Kendi ışığında karanlığı yaşarken başka hayatlara aydınlık olan sen. Al sana hayatın en güzel e masum en şefkatli ve duyarlı hediyesi ve sor kendine ben bu güzelliği yaşayacak ne sevap işledim diye. Al sana hayatın en güzel armağanı seçim senin yada o gözlerin sahibinin ya hoyratça tüket bu sevdayı yada koy yüreğinin en güzel yerine sevda sevda iç bu hayatı. Sevdiğin kadar sevilirsin demiş şair; seviyorsan seviliyorsundur ve umarımda öyledir. Sarıl o zaman sevdana sarıl, tut elerinden, ağladığında ağla, endişeye kapıldığın da ondan daha fazla endişelen, aramadığında ara delice tutma içindeki sevdayı bastırma. Yaşa anasını satayım sen, sen olduğun gibi. Sonunda acı olsa da sonunda ızdırap olsa da yaşa. Değişirsen yada yapamazsan içinden gelenleri daha fazla acı çekersin. Bakalım zaman sana neyi getirecek. Boğacak mısın sevdanda yoksa sen olmayı bırakıp acımı çekerek mi seveceksin.

     Yeniden öğreniyorsun insan olmayı, yeniden öğreniyorsun hayatı ve bir başka tatta bir başka tınıda ve bir başka dünyadasın artık. Kıymetini bil. Ve yaşa hiç yaşamamışçasına kahkahalarınla şenlendir dünyayı, boğulsun göz yaşlarında insanlık. Ve yaşa sen yeniden, her sabah doğan bir güneş gibi ve unutma batmayacakmış gibi yaşa günü batarsan da tutun bir yıldıza ve sakın kaybolma karanlıkta umut umut var o,l tutun hayata.

www.hamzaekiz.com



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve aşk kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sen Sevmek Nedir Bilirmisin?
Sevda
Bir Dosta İnceden Sitem…...
Uçurtmayı Vurdular
Sensizlik
Sevdalarımız

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gülüp Geçin……
Değişim
Şuursuz Bir Yazı…
Biz Kimiz*
Ama Ben Seni Çok Sevdim…….
Yorulur Mu Bir İnsan?
Unutmadımaklımda!..
Tatlı Bir Hayaldir Benim Köyüm……
Nasıl Bir Sevdaya Sevdalıyız Biz?
Çocukça Bir Tebessüm…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yürek Sızısı [Öykü]
Gökyüzü [Öykü]
Kalemle Aydınlanan Düşler [Öykü]
Hişt Oradakiler…. [Eleştiri]
Gündem [Eleştiri]
Asosyal Bir Paylaşım [Eleştiri]
ve Zaman Durdu…. Konuştu Yürek Pervasızca…… [Eleştiri]
Yeni Türkiye!.. [Eleştiri]
Yoruldum [Eleştiri]
Olacak Tabi O Kadar [Eleştiri]


HAMZA EKİZ kimdir?

İNSAN OLMAYA ÇALIŞAN BİRİ İŞTE.

Etkilendiği Yazarlar:
CAN YÜCEL


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.