Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın... |
|
||||||||||
|
Enerji için ihtiyaç duyulan bir madde olmanın ötesinde artık hiç görmediği zirveleri aşmış bir hisse senedi gibi algılanan petrolün fiyatıyla oynanan oyun sonu gelmeyecekmiş gibi devam ediyordu. Oysa petrolün onlarca yıldır alternatifsiz kalmasının sebebi aslında fiyatının uygun olmasıydı. Yeni fiyatlar artık doğal enerji kaynaklarını daha olası hale getirmişti. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, hidrojen kaynakları gibi daha pek çok alternatif kaynak dünyanın çeşitli ülkeleri tarafından daha fazla kullanılmaya başladı. Amerika ise hala tüketme alışkanlıklarıyla, petrole alternatif olarak mısırdan sıvı yakıtı daha verimli olarak üretmenin imkanlarını araştırmaya dalmıştı. Türkiye’de atılımcı bir şirket Karadeniz’in diplerindeki hidrojen kaynaklarını ekonomik olarak başa çıkılabilir bir modelle ve maliyetlerle yakıt piline dönüştürmeyi başarınca tüm dünyada büyük bir şok etkisi yaşandı. Oysa zaten pekçok ülke güneş, rüzgar, su, dalga gibi enerjileri giderek daha yaygın kullanıyordu. Tüm bu gelişmeler petrol fiyatlarının altını zaten oymuştu. Ama on yıllık opsiyonlara bile imza atmış dev sermayeler bu duruma inanmak istemiyor, yaşadıkları hayali sürdürmenin bir yolunu buluyorlardı. Türkiye’nin yeni ucuz enerjisi, petrol fiyatlarının 3 hafta içinde 200 dolarlık rekor seviyesinden 40 dolara düşmesine sebep oldu. Rusya, İran, Suudi Arabistan ve daha başka petrol üreticileri, 10 yıllık petrol üretimlerini emtia piyasasında satmış durumdaydılar. Gerçekleşmiş opsiyon satışlarının ortalama fiyatı 300 dolara yaklaşıyordu. Bu ülkeler hayal bile edemeyecekleri zenginliklere ulaşmıştı. Alıcı tarafta yer alanların ise büyük kısmı Amerikan sermayesiydi. Avrupa geleneksel olarak yeşil enerjiye daha yakın olduğu için Avrupa kökenli sermayeler petrol 200 dolara yaklaşmaya başlamadan çok daha önce petrol piyasasından çekilmişti. Önce spekülatif yatırım şirketleri bir kıvılcımın kurumuş bir tarlayı bir alev dalgasına dönüşerek yutması gibi kısa sürede yok oldu. Bu şirketlerin başlattığı domino hareketi, Amerikan finans dünyasının en büyük şirketlerine kadar ulaştı. Açıklanan her bilançoda onlarca yılın karını silip götüren zararlar ilan ediliyordu. 1929’da yaşananlar ılık bir bahar gününde yürüyüş gibi kalıyordu. Cinnet ve intihar bir bulaşıcı hastalık gibi yayılmaya başladı. Ve California, Federal Hükümetle tüm ilişkilerini ne zaman yapılacağı belli olmayan sonraki bir değerlendirmeye kadar dondurduğunu ilan etti. California uzun süredir enerji ve kültürel hoşgörü alanlarındaki farklı bakışı sebebiyle Federal Hükümetle sürtüşme içindeydi. Okullarının herbirinde onlarca dil konuşulan bir eyaletti. Yeşil enerjiyi destekleyen yasaları vardı. Son yıllarda eyalet yasalarında yapılan düzenlemelerle finans piyasalarındaki çılgınlığı en azından lokal seviyede engellemişti. California batakta değildi, Amerika ile birlikte belirsiz bir geleceğe doğru yelken açmamaya karar vermişti. Amerikan kökenli çok uluslu şirketler, en kritik yöneticilerini ve tüm dijital varlıklarını hızla Amerika dışına taşımaya başladılar. Yeni ve bereketli enerji kaynağı hidrojenle büyük bir atılım yapmış olan Türkiye çok uluslu şirketler için cazibe merkezi oldu. Kocaeli’den Çorlu’ya kadar gökdelenler yerden arpa gibi bitiyorlardı. California’yı New York izledi. Petrol spekülasyonlarının en büyük yıkım yaptığı eyalet New York’tu ve merkezi hükümet bu eyaleti kurtarılabilir görmüyordu. Ama New York’ta hala 1907’nin JP Morgan’ını hatırlayanlar vardı. New York finansal bir sıkı yönetim ilan etti. Merkezi hükümetten tamamen bağımsız olarak hareket ediyordu. Eyalet kasasındaki fiziksel dolarların yarısı yakıldı. Eyaletin dijital parasının da yarısı yok edildi. Sonraki aylarda da Eyalet yönetimi vergi ve diğer yollarla elde ettiği dolarların yarısını yok etmeye devam etti. New York, fiziksel varlıklarına, entelektüel varlıklarına, var olma gücüne inandığını ve tüm bu felaketlere sebep olan gereğinden çok fazla basılmış doları normal seviyesine çekerek ayakta kalacağını ilan ediyordu. Amerikanın kalan diğer tüm eyaletleriyle fiziksel ya da dijital para akışını kesti. Dış ülkelerle doğrudan ve o ülkelerin kendi paralarını esas alarak ticarete başladı. New York, bir kez daha küllerinden doğacağına inanmıştı. Bu mücadele ruhu eyaletin her tarafında intihar ve cinnetlerin hızla azalmasını sağladı. Washington komik bir askeri darbe deneyimi yaşadı. Ama askerler, birkaç ay öncesine kadar birlik içinde yaşayan eyaletlere nükleer bomba atabilecek durumda değildiler. Konvansiyonel askeri güçler ise dağılmıştı. Amerikan vatandaşlığı vaadiyle cepheye asker sürmeye çok alışmışlardı. Oysa şimdi vatandaşlık vaadinin hiçbir değeri yoktu. Darbe kendiliğinden söndü gitti. 6 ay geçmeden, her eyaletin kendi başına olduğu herkesin kabullendiği bir gerçek oldu. Kuzey Amerika’da haritalar yeniden çizilecekti. Bedeni duman mürekkebi kan olan bir divitle. (2053'te yaşayan Kamil Asma'nın dilinden, Yazar: Mustafa Acungil)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Acungil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |