En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey |
|
||||||||||
|
Sevgili Sevgilim, Tanışmadık henüz biliyorum; ya da tanıştık ama farkında değiliz birbirimizin. Bir yerlerde durmuş bir yandan hayatın koşturmacasında kaybolmuşluk duygusuyla ilerlerken diğer yandan hayatın bizim için yazdığı hikâyenin kahramanları olmayı bekliyoruz. Nerdesin, ne yapmaktasın, kimlerlesin, en sevdiğin renk hangisi, en çok hangi filmde ağladın bilmiyorum. merak ediyor muyum, bilmem ki… Sen gelince anlatırsın zaten hepsini en baştan… Anlatırsın değil mi? anlatırsın ve dinlersin beni... O kadar çok ihtiyacım var ki dinlemeye, anlatmaya, anlamaya ve anlamlandırmaya… Gelecekteki sevgilim! Çok kırıldım ben bugüne kadar. Her yeni gelende aşkı yeniden tanımlayıp, her seferinde yeniden yanıldım. Her seferinde pek çok beklenti, pek çok umut ve tatlı bir heyecanla başlayıp birilerine; her seferinde gözyaşı, hayal kırıklıkları ve umutsuzluklarla vazgeçtim vazgeçirildim. ama vazgeçmedim aşka olan inancımdan, bazen vazgeçme noktasına geldim ama bırakmadım asla inanmayı aşka ve mucizelere. Öyle ki, inanıyorum senin bir gün geleceğine; geleceğine ve beni alıp götüreceğine. Her baharda papatyalara seni soruşum bundan. Belki yaralısın sen de en az benim kadar. En az benim kadar korkuyorsun kendini yeniden aşka ve yeni birisine açmaya, kim bilir… Korkma ama olur mu, korkmayalım. Sen geldiğinde en baştan başlarız aşkı tanımlamaya, en baştan başlarız kahramanları olduğumuz hikâyeyi yazmaya ve en baştan başlarız birbirimizi tanımlamaya, anlamlandırmaya. Bir kadehte sarhoş olur başlarım belki sana çocukluğumu anlatmaya, ikinci kadehte ilk aşkımı, ilk ayrılışımı anlatır; ilk gözyaşımdan bahsederim belki de. Olur olmaz bir şarkının en beklenmedik ezgisinde bir hüzün gelir yerleşir belki yüzüme, bir hüzün kuşu konar belki dudağımın kenarına- tam da tebessümlerin başlayıp bittiği yere. Ve o an şarabın kızıllığı vurur beyaz tenime. O an, işte o an gör gözlerimde damlamaya hazır yaşımı, gör parıltıların ardına saklanmış yitik çocukluk düşlerimi ve al beni yatır kucağına, saçlarımla oyna, bir şarkı söyle kısık, buğulu bir sesle, olmadı bir masal anlat bana içinde umudun olduğu. Uyut beni kollarında sarılıp ve tut elimi sıkıca. Uyurken ben; bak yüzüme, yüzümdeki belli belirsiz çizgilere, beni ben yapan izlere. En savunmasız, en maskesiz anlarım bunlar, kıymetini bil. Eğer görmene, dokunmana izin verdiysem bu anlarıma, bil ki çok önemlisin benim için ve ben de önemli olmak isterim senin için. Uyurken kötü bir rüya görürsem eğer, daha çok sık elimi ve fısılda: “ Korkma, bak buradayım ben! “ Sabah uyandığında beni seni izlerken yakalarsın belki. Gözlerimde yaşlar olur muhtemelen mutluluğun hediyesi ve dudaklarımda eşsiz bir gülümseme senin kollarında geçen eşsiz bir gecenin yadigarı... Gözlerimde yakalayacağın parıltılar ise hayata seni bana verdi diye ettiğim sessiz teşekkürlerin göstergesi... Biliyor musun sevgilim, ellerim yaz- kış çok üşür benim. geldiğinde ve tuttuğunda onları sıkı sıkı şaşırma diye söylüyorum. Ve bir de emanetmiş gibi tutma onları olur mu? Her şeyden ve herkesten çok sahiplenmişcesine tut. Çizgi filmlerdeki ve filmlerdeki kahramanlar dışında hayatımın kahramanı olmadı benim, ama umutluyum senden; olursun değil mi benim kahramanım... Hem şehri canavarlardan kurtarmanı filan beklemiyorum ki ben senden. Sadece gel ve gör içimdeki hala masallara ve kahramanlara inanan küçük kızı. Ve o küçük kız hayat ona çelme takıp her düştüğünde tutup kaldır yerden, kanayan yerlerini temizle ve bir masal anlat ona. Her gözyaşı döktüğünde küçük kız al onu yatır göğsüne, saçlarıyla oyna gözyaşları dinene kadar, sonra hatırlat ona gözyaşlarının sadece mutluluğa yakıştığını. Kahramanım, belki yolculuğa çıkarız seninle günün birinde neşeli akdeniz sahillerine ya da hayallerimin başkentine doğru. Cam kenarında benim oturduğum bir tren ya da otobüs yolculuğu. Neşeli hikayeler anlatırım belki sana yol boyunca, bir hikayeye başlamışken bir diğeri gelir aklıma; karışır sonunda hepsi ve ben çocuksu bir gülüşle boşverip hikayeleri dayarım başımı omzuna. Beni gördüğün ya da öptüğün o ilk anı anlattırırım sana bilmem kaçıncı kere, bizim hikayemizdir çünkü benim en sevdiğim hikaye. Baharın ilk yağmurunda ya da yazın ortasında muzip bir yağmurda şemsiyesiz kalırız belki. Sen söylenirsin muhtemelen, ben de bozulan saçlarımı düşünür hayıflanırım önce; sonra birbirimize bakar gülümseriz ve yakıcı bir öpüşe dahil ederiz utangaç yağmur damlalarını. Bir gün batımında ya da doğumunda yanındayken senin, neye olduğunu bilmeden hüzünlenirim belki, gözlerim hüzünlü bakar uzaklara. O an bir şiir gelir aklıma mısralarını eksik hatırladığım ve senin de hatırlayamadığın, şairinden özür dileyip kendimiz ekleriz bir kaç mısra. Sonra sana bakarım, bana hayatı şiir tadında yaşatan kahramana, kahramanıma ve az önce gözlerime yerleşen hüzün yerini sana bırakır; sana ve aşka... Biliyorum beklentilerle sevemezsin birisini. '” Şunları şunları yaparsan severim seni, böyle davranırsan olurum senin. “ diyemezsin. Öyle beklenmedik, öyle en çaresiz bir anında gelir, yakalar aşk seni. Farkına bile varamazsın, inkâr edersin önceleri, sonraları çaresizlikten olsa gerek boyun eğersin. Ben korkuyorum hala, belli belirsiz bir tedirginlik var içimde. Sen gelip tuttuğunda ellerimi sıkıca ve baktığında gözlerime korkusuzca hepsi geçecek biliyorum. Hem biliyorum, sende de vardır bendeki korkuların benzeri. Sen gel, geldiğinde sıkıca tutarız elinden birbirimizden ve tek tek üzerine yürürüz üzerine korkularımızın, Don Kişot’ u oluruz birbirimizin. kahkahalarımızı çoğaltıp, gözyaşlarımızı paylaşırken bir yandan da kendimizi anlatırız birbirimize. Birbirimizle anlamlanır, birbirimizle çoğalırız; hatırlarız aşkın büyüsünde kaybolmanın mucizevî tadını. Sen geldiğinde ve tamamladığında beni, her şey yeniden başlayacak biliyorum. Nerden biliyorsun deme, biliyorum işte, hissediyorum diyelim. Seni çok seveceğimi de biliyorum, nerden bildiğimi bilmesem de… Puzzleda eksik parçamsın sen ve ben yoruldum önüme gelen her parçayı yontarak boşluğa uydurmaya çalışmaktan. Çok mu konuştum ne? Geldiğinde devam ederiz olmaz mı? Sonu gelmeyen muhabbetlerde, küçük bir mimik ya da beklenmedik bir tebessümde birdenbire tanırsın sen zaten beni. Hem merak etme göründüğü kadar zor değildir tanımak ve tanımlamak beni. Her neredeysen iyi bak kendine olur mu? Herkese ve her şeye rağmen kendin olarak kal, doğru zaman geldiğinde de gel. Gel ve beni al… Bir de çok bekletme beni olur mu? Hazırım çünkü ben sana... Hoşçakal imza: şimdiden seni çok seven ben… _fin_
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © irem dönmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |