Pek çok doktorun yardımı ile ölüyorum. -Büyük İskender |
|
||||||||||
|
Gerçekten de öyle midir? Kim, neyi, nerede, nasıl, hangi koşullar altında, ne için, hangi araçlarla, neye hizmet ederek, hangi saikle keşfetmiştir ki, keşfedilen aslında nedir, biz ona nasıl bir anlam yüklemişizdir? Görünürde keşfedilen biz ve bize dair olandır. ‘’Ben’’den yola çıkıp (ki kimsenin başkaca olanağı yoktur) bize dair olan-ı ve geneli kapsayan keşiflerdir bunlar. En bilimsel, en analitik yaklaşımlardan en öznel –tam da burada yapıldığı gibi- yaklaşımlara kadar, ortaya atılan bütün tez, hipotez, kuram ve inkâr edilemez kabul ettiğimiz kanunlara kadar, hepsi ‘’ben’’den yola çıkarlar. İki kere ikinin dört etmesi, yarın yağmur yağacak olması, suyun kaynama derecesi, maddelerin özgül ağırlıkları, yer çekimi kanunu, kapitalizmin bir sömürü düzeni olması, enginarın kanseri önleyen sebzelerden biri olması, oedipus kompleksi, insan beyninin doğduğunda boş bir levha olması, Tanrı’nın varolması; hep ‘’ben’’den yola çıkmıştır. Sonuç olarak, bütün bu tez, hipotez, kuram ve kanunları ‘’bilgi’’ başlığında toplayabilir ve hayatımızı bu bilgilere göre yönlendirip yönettiğimizi (yönettirdiğimizi) söyleyebiliriz. Bilinen ilk düşünür olarak Thales’i varsayarak sorgularsak; Thales’in öncülleri olmadan o noktaya gelemeyeceğinin açık tahminiyle, bilinmemelerine rağmen kendilerinin varlığını inkâr edemeyeceğimiz sayısız kayıp düşünce ve düşünce sahibinin attığı temeller üzerinde yaşadığımız bir gerçektir. Yazılı geleneğin içinde yer almamış bu kişilerin (düşüncelerin) yazılı geleneğe malolmuş kişilerden hiçbir farkı yoktur aslında. Biz, şekli ne olursa olsun, ister yazılı, ister sözlü, isterse bilemediğimiz-ulaşamadığımız kadar uzak geçmişe gömülmüş iletişim teknolojileri kanalıyla olsun, aslı ‘’gelenek’’ olan (güncel kullanımından çok daha kapsayıcı, genel anlamıyla) bir ağın parçası ve oluşumuyuz. Bu ağın işletim sistemi ise iletişimdir. İşte, girişte sözünü ettiğim ve yazılı geleneğe maloldukları için tanınan ve bazen değim yerindeyse tapınılan dehaların, dehalarını yansıttıkları alan da bu, iletişimin ta kendisidir. Tarih boyunca iletişim teknolojilerinin iktidara sahip olan kesimlerce yönetildiği göz önüne alınarak, dehaların; neyi, nerede, nasıl, hangi koşullar altında, ne için, hangi araçlarla, neye hizmet ederek, hangi saikle keşifler yaptığı alsa göz önünden uzak tutulmamalıdır. Bu hususta düşüncem odur ki, çağları belirleyen ve eskiyi yadsıyarak gelişen her yeni iletişim teknolojisi dikkatle gözlenmeli, iktidarların -iktidarlarını sürdürme bağlamında, yetersiz kaldıklarına, yıprandıklarına inandıkları için- ortadan kaldırmaya çalıştıkları eski teknoloji-ler rafa kaldırılmadan, güncelliği korunarak yaşatılmalıdır. İnsan için önce söz mü vardı, yazı mı vardı? Tartışmaları bir yana, insan için önce ‘’gelenek’’ vardı, gerçeği görülmelidir. Yazıdan ve sözden önce oluşmaya başlamış bir ağın, insanlığın toplu bilincinin varlığı sahiplenilmelidir. Düşünce evrenimiz, farklı kültürlerin farklılığından beslenmiş bu ağın izdüşümüdür. Bu bağlamda evrensel geleneği korumak, farklı gelenekleri korumakla mümkündür. Nilüfer Aydur
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nilüfer Aydur, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |