..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Denemeler"de gördüðüm þeyi Montaigne'de deðil, kendimde buluyorum. -Pascal
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > ali osman yeten




21 Aralýk 2010
Heidegger ve Zaman: Dasein Analitiði Çerçevesinde Zaman Analizi  
2.Bölüm: Dasein Analitiði

ali osman yeten


“Yýldýzlara yürüdüm, hepsi bu…” mezar taþýndaki bu söz Heidegger hakkýnda çok þey anlatýr. O hayatý boyunca hakikati arayan bir düþünür olmuþtur. Heidegger varoluþu felsefenin konusu haline getirerek felsefenin hayatýn dýþýnda olmadýðýný; bizzat dünya-içinde olduðunu anlatmaya çalýþýr. Hayatýn içinde olan bizlerin hakikatin dýþýnda kalamayacaðýmýzý vurgulayan Heidegger; önceki filozoflarca kabul gören insan ve varlýk arasýndaki özne-nesne iliþkisini ‘varoluþ’ düþüncesi ile ortadan kaldýrýr. Varlýðýn anlamý? Sorusuna o; soruyu soran kiþiyi de dahil ederek cevap arayýþýna giriþir. O okuyucusuna hazýr cevaplar sunmak yerine sorular sorar ve bu sorularýn nasýl cevaplanacaðýnýn yöntemini belirlemeye çalýþýr. Soru ile baþladýðý eserlerini yine soru ile bitirir.


:HDCA:
1. Dasein Analitiði

A. Fenomenolojik Yöntem
Heidegger’e göre: varlýðýn bizatihi anlamýna yönelik incelemenin nesnesini var olanlar oluþturur. Varlýða yönelik böylesine kapsamlý bir sorunun ele alýnýþ tarzý fenomenolojik olmalýdýr. Fenomenoloji Heidegger için yöntemsel bir kavramdýr. Ona göre “ ‘fenomenoloji’ terimi her türlü desteksiz kurgulamalara, tesadüfi bulgulara, güya tanýtlanmýþ kavramlarýn devralýnmasýna, nesiller boyunca birer ‘sorunsal’ zannedilen sözde sorulara karþý: Eþyanýn Kendisine!”14 yöneliktir.

Etimolojik açýdan ele aldýðýmýzda fenomenoloji teriminin iki bileþenden oluþtuðunu görürüz: fenomen ve logos. Heidegger Yunanca’daki ‘phainomenon’ kavramýný kendini gösteren olarak yorumlar. Fenomen kendini iki farklý biçimde gösterir: birincisi var olduðu þekliyle kendisi olarak; ikincisi ise kendisi dýþýnda kendisinden farklý tarzda, baþka bir þey olarak. Bu iki farklý anlam arasýnda yapýsal bir iliþki söz konusudur. Heidegger ‘hastalýklarýn görünümleri’ örneðinde bu çift anlama vurgu yapar. Daha anlaþýlýr kýlmak için bu örneði geniþletecek olursak: hasta olduðumuzda vücudumuz bazý belirtiler gösterir. Bu belirtiler her zaman hastalýðýn kendisi olmayýp, hastalýða dair bazý kendini gösterme biçimleridir. Grip olan birisi için hastalýk belirtisi öksürük olduðu gibi akciðer kanseri olan birisi için de öksürük bir hastalýk belirtisidir. Bu durumda öksürük hastalýðýn kendisi olmayýp, onun kendini ortaya çýkarma imkanlarýndan yalnýzca biridir. Bu durumda aslýnda kendini bizzat göstermeyen bir þey (hastalýk), kendini gösteren baþka bir þey ile (öksürük) açýða çýkmaktadýr. Bu durumda fenomen kavramý ya hakikatin kendisidir ya da hakikatin açýmlanýþ tarzlarýndan birisidir. Bu ikiliði aþmak için Heidegger fenomen kavramýný kendini kendinde gösteren olarak tanýmlamaktadýr. Fakat yine de fenomenoloji kavramýný açýklamak için bu taným yetersizdir. Kavramýn anlamýný daha iyi belirleyebilmek için ‘logos’ terimini de incelememiz gerekir.

Logos temel anlamýyla söz demektir. Heidegger’e göre buradaki söz ifadesi sözü edilenin açýða çýkarýlmasý anlamýndadýr. Logos bir þeyi görünür kýlan (akýl) anlamýna geleceði gibi, görünür kýlýnan þeyin kendisi anlamýna da gelmektedir. “logos, bir þey olarak söz yöneltileni bir þeyle olan iliþkisi içinde (yani ‘iliþkilenmiþlik’ ile) görünür kýlma anlamýna da geldiðinden logos, iliþki ve baðýntý anlamý da kazanýr.”15

Fenomen kavramý Heidegger’e göre; kendini gösterene nazaran daha kapalý olandýr. Fakat ayný zamanda özsel olarak kendini gösterene ait olandýr. Fenomenoloji; kendini gösterenin bizzat kendisinden hareket edilerek görünür kýlýnmasýdýr. Heidegger için ontoloji sadece fenomenoloji ile mümkündür.

Fenomenoloji var olanýn varlýðý ile ilgilidir. Bunun dýþýnda var olanýn ötesinde bir þey yahut görünür olmayan bir þey deðildir. “fenomenolojideki fenomenlerin ardýnda özsel anlamda baþka hiçbir þey bulunmaz.”16 Fenomen örtük (kapalý, mahfuz) kalmýþ olabilir, tam da bu noktada kapalý olaný açýða çýkarmak için fenomenolojiye ihtiyaç vardýr.

“Fenomenolojinin yukarýda hatlarý çizilen önkavramýnýn zemini üzerinde artýk ‘fenomenal’ ve ‘fenomenolojik’ terimlerinin anlamlarýný da sabitlemek mümkün olacaktýr. ‘Fenomenal’ dendiðinde, fenomene özgü karþýlaþma minvali içinde verili olup belirtik kýlýnabilen þeyler anlaþýlmaktadýr – bu nedenledir ki, fenomenal yapýlardan söz edilebilmektedir. ‘Fenemenolojik’ dendiðinde ise, gösterme ve açýða çýkarma minvaline ait olan þeyler ile bu tür araþtýrmalarýn dayandýðý terminoloji anlaþýlmaktadýr.”17

Heidegger’e göre ontoloji ile fenomenoloji birbirinden farklý, iki ayrý felsefi disiplin deðildir; onun için felsefe Dasein’ýn tarihselliðini (hermeneutiðini) baþlangýç olarak alan evrensel fenomenolojik ontolojidir. Fenomenolojiyi anlamak ise; onu bir imkan (mümkünlük) olarak kavramakla mümkündür.


B. Dasein
Dasein Heidegger’in en önemli kavramlarýndan biridir, hatta en önemlisidir denilebilir. Etimolojik açýdan baktýðýmýzda; Da-sein, Almanca da ‘burada varlýk’ anlamýna gelmektedir. Dasein analitiðinin konusu var olandýr. Var olanýn ulaþmaya çalýþtýðý þey varlýktýr. Buradan iki çýkarýma gidebiliriz:

1-     “Dasein’ýn ‘özü’ kendi varoluþunda yatar. Bu var olanda meydana çýkartýlabilen karakterler, þöyle ve böyle bir ‘görünüme’ sahip mevcut bir var olanýn mevcut ‘özellikleri’ olmayýp, hep kendisine ait olan var olma imkanlarýdýr, baþka bir þey deðil. Bu var olanýn tüm öylelikleri birincil olarak varlýktýr (varlýk varoluþtan öncedir). Bu sepeple söz konusu var olaný isimlendirmek için kullandýðýmýz ‘Dasein’ ismi onun masa, ev, aðaç gibisinden bir neliðini deðil varlýðýný ifade eder.”18

2-     Var olanýn, var olan olarak mesele ettiði þey kendi varlýðýdýr (benim varlýðým biçiminde). Dasein kendi varoluþundan hareketle varlýða yönelir.

Dasein bir imkan varlýðýdýr. Dasein bu imkana hem mevcut olan olduðundan (existentia), hem de kendi kendinin imkaný olduðundan sahiptir. Þöyle ki Dasein bir imkan varlýðý olarak, var olan içinde kendi varlýðýný kazanabilmekte ya da kazanamamaktadýr. Özetle Dasein; var olaný kendi varlýðý dahinde anlayan ve bir var olan olarak kendisini var olduðu imkanlar dahilinde belirleyendir.

Heidegger’e göre varlýk karakterinin iki temel imkaný vardýr; kategoriler ve eksistensiyaller. Kategoriler Dasein olarak var olmayan var olanlara özgü varlýk biçimleri; eksistensiyaller ise Dasein analitiði çerçevesinde ortaya çýkan varlýk biçimleridir. Kategoriler varlýkta herkesin onlarý görebileceði biçimde kendilerini gösteririler. Eksistensiyaller ise ancak ve sadece Dasein ile ortaya çýkarýlabilen varlýk karakterleridir.

Kategoriler, dýþarýdan bakýldýðýnda herkes için ayný olan varoluþu; eksistensiyaller ise varoluþtan asli olan mevcut-oluþu temsil ederler. Buradaki varoluþ ile mevcut-oluþ birbirinden baðýmsýz karakterler deðildir; bu ikisi arasýnda bir iliþki (rabýta) söz konusudur.

Heidegger’e göre geçmiþten günümüze kadar olan Daesin’a dair soruþturmalarýn hiç biri asýl felsefi soruna odaklanamamýþtýr. Bilimsel olarak anýlan soruþturmalar böylesi bir konu karþýsýnda yetersiz kalmaktadýrlar. Geçmiþten günümüze baktýðýmýzda hakikat sorusuna bir cevap olma niteliði taþýyan görüþler; tutarsýzlýk ve farklýlýk göstermekle kalmayýp birbirlerine karþýt hale gelmiþlerdir. Þöyle ki; Ýlkçað, Ortaçað ve Rönesans gibi farklý devirlerde sorulan sorular ayný olmasýna raðmen bu sorulara verilen cevaplarýn farklýlýk gösterdiði hatta birbirleriyle zýtlýk içinde olduðu görülmektedir.

Yeniçaða baktýðýmýzda Descartes, ‘Cogito sum’u baþlangýç olarak alýr fakat o ‘sum’u göz ardý ederek ‘cogito’yu araþtýrýr. Heidegger, Dercartes’ý ‘cogito’ya öncelik verdiði için eleþtirir. Heidegger çýkýþ noktasý olarak ‘sum’ u alýr ve ona iliþkin ontolojik soruyu sorar

Dasein analizi çerçevesinde özneyi çýkýþ noktasý almak (Descartes’ta olduðu gibi), Dasein’in fenomenal içeriðine uygun deðildir. “Mevcudiyeti olduðu gibi asli mahiyetiyle anlamak istiyorsak hayata –kendisine þekil veren ve prensibini kendisinde gizleyen hayata-, yaþayan varlýða tekrar geri dönmeliyiz. Ýnsanýn varlýðý, dünya içinde varlýktýr; insan ‘þey’ deðil ‘Þahsiyet’tir. Ýnsan soyut bir done deðil, geliþimde olan somut hayattýr, yaratýcý olan hayattýr. Varlýðýn anlaþýlmasý bu geliþim ile doðar, varlýk hakkýndaki bilgi bu yayýlma ile meydana gelir. ‘Düþünüyorum o halde varým’ cümlesi, ‘var olduðum için, bir varlýk olduðum için düþünüyorum’ þekline çevrilmelidir.”19 Heidegger insaný her þeyden önce dünya içinde olan bir varlýk olarak kabul eder. Ona göre her türlü yaþama felsefesinde Dasein’in varlýðýný kavrama eðilimi görülür. Fakat yaþama felsefelerinin en büyük noksaný; varlýk imkaný bakýmýndan yaþamayý, ontolojik bir anlayýþla ele alamamalarýdýr.

W.Dilthey ‘yaþama’ya iliþkin soruyu hareket noktasý olarak alýr ve inceler. Heidegger bunun doðru bir seçim olduðunu fakat Dilthey’ýn bu soru için kullandýðý terminolojinin sýnýrlý olduðunu belirtir. Bu sýnýrlýlýk bu güne kadar insan yaþamýna yönelmiþ olan felsefi akýmlarýn çoðunda karþýmýza çýkar. Hatta Heidegger kendisinden önceki fenomenolojilerde dahi bu eksikliðin olduðunu vurgular. “öte yandan çok daha radikal ve þeffaf olan kiþiliðin fenomenolojik yorumu bile Dasein’ýn varlýðý sorusunun boyutlarýna varamamaktadýr.”20

Husserl ve Scheller insan yaþamýna farklý boyutlardan yaklaþýrlar. Scheller ‘kiþi olarak var olma’yý tüm açýklýðýyla dile getirir, ona göre kiþi bir nesne ya da bir töz deðildir. Kiþinin özünde ve eylemlerinde onun var olmasý yatar, bu anlamda kiþi bir obje olamaz. Yaþama sorusu (sorunsalý) bir bütün olarak insan varlýðýyla ilgilidir. Bu anlayýþ bütün bir varlýða (varlýðýn bütününe; tinsel, ruhsal, bedensel… vb.) yönelik bir ön kabule dayanýr.

Dasein’ýn varlýðý biçimindeki esas sorunun önünü kapayan þey, Eskiçað-Hýristiyan antropolojisidir. Heidegger, -Dasein’ýn varlýðý sorusunu sorarken- filozoflarýn; hep bu antropolojiye baðlý kaldýklarýný ve bu antropolojinin eksik olan ontolojik temellerini görmezden geldiklerini söyleyerek, böyle bir antropolojiyi eleþtirir. Geleneksel antropolojide varlýðýn ontolojik anlamýný kýsýtlayan iki önemli husus vardýr;

1-     Ýnsan akýl sahibi bir varlýktýr. Bu gelenek içerisinde akýl sahibi olan insana yüklenen anlam; insanýn görünenin çok üzerinde, aþkýn bir varlýðý olduðu kabulünü taþýr. Bu kabule göre insanýn içinde karanlýkta kalan (sýradan ve doðal olmayan) akýlsal bir yön bulunur.

2-     Bu antropolojideki bir diðer insan tanýmý; insan varoluþunu teolojik temellere dayanarak açýklar. Bu tanýma göre Tanrý’nýn varlýðý ile insanýn varlýðý arasýnda bir iliþki vardýr ve bu nedenle insan varlýðý Tanrý’dan hareketle açýklanmaya çalýþýlýr. Yeniçað’daki düþünce deðiþimiyle beraber bu tanýmdaki dinsel öðelerin birçoðu ortadan kalkmýþtýr. Fakat buna raðmen, yine de insanýn aþkýn bir varlýk olduðu görüþü günümüze kadar gelmektedir.

“Geleneksel antropoloji için önemli olan bu menþeler (yani yunani tanýmlamalar ile teolojinin rehberliði), ‘insan’ adýndaki var olanýn özünün belirlenimi esnasýnda onun varlýðýna iliþkin sorunun unutulmuþ kaldýðýný, söz konusu varlýðýn daha çok diðer yaratýlmýþ nesneler gibi mevcut-olma anlamýnda ‘kendiliðinden anlaþýlan’ olarak kavrandýðýný gösterir.”21 Varlýðýn bu þekilde (eskiçað-Hýristiyan antropolojisinde olduðu gibi) kendiliðinden anlaþýlýr bir þey olarak kabul edilmesi, onun ontolojik olarak belirlenmesinin önündeki en büyük engeldir.

Benzer bir sorun (týpký eski antropolojilerde olduðu gibi) günümüzde; psikoloji ve psikoloji üzerine temellenen felsefeler için de geçerlidir. Heidegger ‘Varlýk ve Zaman’ýn onuncu bölümünde: eksik olan ontolojik temelin psikoloji, biyoloji ve antropoloji ile doldurulamayacaðýný; ‘yaþama’nýn insan varlýðýnýn en temel imkaný olduðunu ve ona eriþimin ancak Dasein ontolojisiyle mümkün olduðunu söyler. Dolayýsýyla buradan; her türlü biyolojik, psikolojik ve hatta antropolojik temellendirmelerle Dasein analitiðinin mümkün olamayacaðý sonucuna ulaþýrýz.

Dasein’ýn eksistensiyal (kategorik olmayan) analitiðinin oluþturulmasýnda hep bir eksiklikle karþýlaþýlmaktadýr. Bu eksiklik ‘dünya’ kavramýnýn anlamýndan kaynaklanmaktadýr. Heidegger’e göre; ‘dünya’ kavramýný anlama ve açýklamada, felsefe ve filozoflar bu güne kadar baþarýlý olamamýþlardýr. Bu nedenle öncelikle Dasein’ýn temel imkanlarý içerisinde yer alan ‘dünya’ (dünyasallýk, dünya-içinde-var-olma... gibi) kavramýný irdelemek ve dünya ile Dasein iliþkisini belirlemek gerekmektedir.

a) Dünya ve Dasein
Dasein’in varlýk ile iliþkiye girmesi, kendi varlýðý içinde kendini anlamasýyla, anlamaya baþlamasýyla olur. Dasein hep var olmaktadýr ve bu var olma bir ‘dünya-içinde-var-olma’dýr. Heidegger, ‘dünya-içinde-var-olma’ kavramýnýn birlikteli bir yapýya sahip olduðunu ve bu nedenle bir bütün olarak anlaþýlmasý gerektiðini vurgular. Bu kavram esasen kendi içinde birkaç farklý anlam barýndýrýr.

‘Ýçinde-var-olma’, Bir þeyin içinde olma olarak anlaþýlýr. Odanýn içindeki masa, bardaðýn içindeki su, akvaryumun içindeki balýk gibi. ‘Ýçinde’ terimiyle biz belirli bir biçime sahip olan var olanlarýn, mekan içerisinde birbirleriyle olan iliþkisine dair bir anlam çýkarýyoruz. Oda ile masayý düþündüðümüzde bu ikisi mekan içinde ve ayný yerdedir. Bu örneði geniþletebiliriz; oda içindeki masa, mahalle içindeki ev, kent içindeki mahalle gibi, ta ki ‘kainat içindeki’ masaya kadar. Birbirlerinin içinde olarak bilinen bu var olanlar, dünyada karþýlaþtýðýmýz nesnelerin mevcut oluþuna sahiptirler. Mevcut olan bir þey içinde mevcut olma ya da baþka bir deyiþle mekansal bakýmdan ayný yerde olma iliþkisi içinde ayný varlýk minvaline sahip olma; ontolojik açýdan kategorial olan (eksistensiyal olmayan) bir varlýk karakterine sahiptir. Bu tip var olanlar varlýk minvali Dasein olmayan var olanlardýr. Diðer yandan ‘içinde-var-olma’ kategorik bir varlýk karakteri taþýmakla birlikte ayný zamanda Dasein’in varlýk minvalidir. O halde ‘içinde-var-olmak’ kategorial bir varlýk minvaline sahip olmakla birlikte ayný zamanda eksistensiyal bir varlýk karakterine de sahiptir. Bu durumda Dasein’in ‘içinde-var-olma’ olarak anlaþýlan eksistensiyal yapýsý söz gelimi, bedenin baþka bir var olan nesne ile iç içeliði iliþkisi deðildir. Yani kategorial anlamdaki ‘içindelik’ ile eksistensiyal anlamdaki ‘içindelik’ anlam bakýmýndan birbirinden farklýdýr. Þöyle ki; “ben þöyle ve böyle aþina olduðum dünyada, þurada veya burada eðleþirim, burada ikamet ederim. ‘ich bin’in mastar hali olarak sein, eksistensiyal anlamda þurada veya burada ikamet etmek, þuna veya buna aþina olmak demektir. O halde içinde-var-olmak, özsel konstitüsyonu dünya-içinde-var-olma olan Dasein’in varlýðýnýn formal eksistensiyal ifadesidir.”22 Bu durumda özetle diyebiliriz ki; kategorial anlamdaki içindelik, iç içelik anlamýna gelirken; eksistensiyal anlamdaki içindelik, aþina olma anlamýna gelmektedir.

Dünya ‘beraberinde-var-olmak’, ‘içinde-var-olmak’ ile temellenen bir eksistensiyaldir. Dasein analitiðindeki amacýmýz bu eksistensiyalleri görebilmeyi saðlamaktýr. Çünkü daha önce de vurgulandýðý gibi, eski ontolojilerle bunu yapabilmek mümkün deðildir.

Bir eksistensiyal biçiminde var olan dünya (beraberinde-var-olma), günlük dilde sýkça kullanýldýðý üzere nesnelerle beraber mevcut olma anlamýna gelmez. Heidegger burada Dasein ile dünyanýn birer þey olarak yan yana algýlanmasýný kastetmemektedir. A cismi ile B cisminin yan yanalýðý, bu anlamda (eksistensiyal anlamda) onlarýn temas halinde olduðunu göstermez. Heidegger için temas etmenin koþulu: “Dünya içinde bir var olanýn baþka bir var olanla temas edebilmesi için onun yaradýlýþý gereði içinde-var-olma varlýk minvaline sahip olmasý gerekir, bunun için burada-var-olmaklýðýyla dünya gibisinden bir þey onunla birlikte keþfedilmiþ olmalý ve var olan diye bir þey kendi mevcut-olmaklýðý içinde eriþilebilir olmak üzere buradan hareketle onunla temas etmek suretiyle kendini açabilmektedir.”23 Dasein de dünya içinde bir var olan olduðunda böyle bir yapýya sahiptir.

Dasein kendi varlýðýný ‘olgusal mevcut olma’ olarak anlar. Fakat Dasein’ýn olgusallýðý herhangi bir cismin ontolojik olarak var oluþundan farklýdýr. Heidegger bu duruma (yani Dasein’ýn olgusallýðýna) ‘faktisite’ adýný verir.

Kategorial olarak mevcut olanlar ile eksistensiyal olarak var olanlar arasýnda ‘içindelik’ bakýmýndan ontolojik bir fark olduðunu belirtmiþtik. Fakat yanlýþ anlaþýlmaya yol açmamak için þunu da söylemek gerekir ki; Dasein her türlü mekansallýktan uzak olan bir varlýk deðil, aksine o bizzat dünya-içinde-var-olan bir varlýktýr. Dünya içinde var olma Dasein’ýn özsel yapýsýndan kaynaklanýr.

Dasein dünya içinde birçok farklý tarzda varoluþa sahiptir. Örneðin bunlardan bazýlarý; bir þeyle uðraþýyor olma, bir þey iþleme, bir þey kullanma, bir þey kazanma, istediðini yapma, sorgulama, tartýþma… vb. dir. Heidegger bu biçimdeki içinde-var-olma tarzlarýnýn varlýk minvalinin, ‘ilgilenme’ olduðunu söyler. ‘Ýlgilenme’ yalnýzca olumlu halleri deðil olumsuzlarý da içine alýr. Örneðin vazgeçme, yapmama, býrakma… vb. gibi. ‘ilgilenme’ terimi öncelikle bir þeyi yerine getirmek, icra etmek, bir þeyler temin etmek anlamýnda ‘bir-þeyle-ilgilenme’ olarak kullanýrýz. Daha farklý olarak ‘ilgilenme’; herhangi bir þeyin baþarýsýzlýðýný bekleme anlamýnda ilgilenip, ondan endiþe duyma anlamýný da içerir. Oluþturmaya çalýþtýðýmýz Dasein analitiði çerçevesinde düþündüðümüzde ilgilenme; dünya-içinde-var-olmanýn bir imkanýný isimlendirmek için kullandýðýmýz bir terimdir.

Özetle diyebiliriz ki; Dasein için dünya-içinde-var-olmak, zorunlu bir varlýk minvalidir. Ýnsan hem var olup hem de var olmama gibi bir özelliðe sahip deðildir ya da baþka bir deyiþle insan; kendi baþýna var olup bazen de dünya-içinde olan bir var olan deðildir. Dasein’ýn varlýðý muhakkak suretle dünya-içinde olmaklýkla mümkündür.

O halde artýk þu soruyu sorabiliriz: dünya içinde var olan olarak, Dasein için bilme nasýl mümkündür? Heidegger, günümüzde bilme konusunda halen kabul gören bir görüþ olan, özne-nesne iliþkisi baðlamýndaki görüþü eleþtirir. Bu görüþe göre özne nesnesini karþýsýna koyar ve bu iliþki sonucunda bilme edimi gerçekleþir. Heidegger için böyle bir belirleme hakikat içerdiði ölçüde boþluk ta içermektedir. Mantýksal düþünce düþündüðünü karþýsýna alýr ve onunla arasýna bir mesafe koyar. Bu görüþe göre (özne-nesne iliþkisi baðlamýnda): bilinen bir þey önceden verili olur ve bu verili olana nesne yahut doða denir. Oysa burada bilmeyi göremeyiz. Bilmek diye bir þey varsa o sadece bilmekte olana aittir. Bu açýdan bakýldýðýnda bedensel anlamda bir nesne olan insanda bilmek söz konusu olamaz. O halde bilmeyi bedensel bir þey gibi dýþsal olarak belirtmek doðru deðildir çünkü bilmek içte olan bir þeydir. Bu defa da baþka bir sorunla karþý karþýya kalýrýz: özneye ait olan bilme edimi nasýl olurda kendi dýþýndaki, kendinden baþka bir nesneyi bilebilir? Bu soruya açýklýk getirmek gerekmektedir. Heidegger için bu durum, bilmeyi özne-nesne iliþkisi ile açýklamaya çalýþtýðýmýzda karþýlaþacaðýmýz en büyük çýkmazdýr. Ona göre bilme, dünya içinde olan Dasein’ýn bir varlýk halidir. Þöyle ki; bilmenin kendisi dünyayla-zaten-beraber-var-olmak üzerine temellenir. Beraber olmak, mevcut olana gözümüzü dikerek bakmak deðildir. Bilmenin kendisi içinde-var-olunan-dünya ile ‘ilgilenilmesi’ sonucunda ortaya çýkar ya da örtülü kalýr. Ýlgilenme, var olanlarý açýkça seyredebilmeyi mümkün kýlar. Seyretme var olana odaklanma, ona belli bir bakýþ yöneltmedir. Böyle bir bakýþ ile ancak mevcut olanýn algýlanýþýndan söz edebiliriz. “En geniþ anlamýyla böyle bir tefsirin üzerindeyken algýlama bir belirlemeye dönüþür. Algýlanýp belirlenenler, önermeler halinde ifade edilebilmekte, böylece ifadeler olarak saklanýp muhafaza edilebilmektedirler.”24 Heidegger burada, bizzat soruyu soran olarak kiþiyi de varlýk sorusuna dahil eder. Bu soruyla o, varlýðýn karþýsýndaki insan yerine; varlýðýn içindeki insaný esas alýr.

Heidegger için ‘dünya’, ontik bir tasvirle ya da ontolojik bir yorumla açýklanabilir bir þey deðildir. Ona göre ‘dünya’ dediðimizde kastettiðimiz þey: öyle ya da böyle olan (karþýmýzda olan, orada olan) bir dünya deðil; bizim dünya-içinde-var-olmamýzýn nedeni olan ‘dünyanýn dünyasallýðý’dýr. ‘Dünyasallýk’ Dasein’ýn eksistensiyal bir belirlenimi olduðundan ayný zamanda o (dünyasallýk), kendi baþýna bir eksistensiyaldir.

Dünya kavramý birçok anlamda kullanýma sahip olabilir. Dünya, ontik bir kavram olarak mevcut-olan-varolanlarýn tamamý anlamýnda; ontolojik bir terim olarak var olanlarýn varlýðý anlamýnda; Dasein’in olgusal olarak içinde bulunduðu bir dünya anlamýnda ya da ontolojik-eksistensiyal bir anlam olan dünyasallýk anlamýnda kullanýlabilir.

‘Çevreleyen dünya’ Dasein’a günlük hayatý içinde (kendi hergünkülüðünde) en yakýn olan dünyadýr. Buradaki çevreleyen terimi mekansal bir hale iþaret eder. Fakat yine de bunu tamamýyla mekansallýða indirgemek doðru deðildir. Çünkü eski ontolojiler mekansallýktan hareket edip, ‘res extensa’ olarak dünyayý yorumlamaya çalýþýrlar. Oysa Heidegger’in dünyaya iliþkin yorumu ‘res extensa’yý da, ‘res cogitans’ý da içermektedir.

Yunanlýlar dünyada bulunan nesnelere iliþkin olarak ‘pragmata’ terimini kullanýrlar. Heidegger’e göre bu terim yunanlýlarda; bir þeyle ilgilenip o þeyle münasebette olma anlamýnda (praksis) kullanýlýr. Bu kullaným Heidegger için yunanlýlarýn; ‘pragmata’yý salt nesne olarak deðerlendirip ‘res cogitans’ý arka planda býraktýðýnýn göstergesidir.

Ýlgilenme esasýnda karþýlaþtýðýmýz var olanlar ‘gereç’lerdir. Bunlar oturma gereci, yazma gereci, ulaþtýrma gereci…vb’dir. Heidegger bir gerecin tek baþýna asla var olamayacaðýný söyler. Ona göre gerecin varlýðý, içinde bulunduðu gereç bütününden kaynaklanýr. Gereç bütününü meydana getiren þeyler onun bir-þey-içinliði ile ilgilidir. Þöyle ki; bir þeyin iþe yarar olmasý o þeyin, kullanýlabilir olmasý, yardýmcý olmasý…vb. o þeyin ‘bir-þey-içinliði’ ile ilgilidir. Bir gereç daima diðer gereçlerle iliþki içerisinde bulunur. “yazma gereci, divit, mürekkep, kaðýt, altlýk, masa, lamba, mobilya, pencere, kapýlar, oda gibi… Bu ‘nesneler’ asla kendilerini öncelikle kendileri gibi gösterip, sonra da gerçek nesnelerin birer toplamý olarak (göstermez) örneðin (gereçler) bu odayý dolduruyor deðildir.”25 Bu anlamda düþünecek olursak; örneðin bir odayý mekansal olarak dört duvarla çevrili olan olarak deðil de, bir ikamet gereci olarak kavramak gerekir.

Heidegger’e göre asli anlamda ‘ilgilenme’ bir var olana gözümüzü dikip bakmakla deðil, o var olaný bir ‘gereç’ olarak kullanmakla mümkün olur. Böylesi bir bakýþ (bir gereç olarak ilgilenme) bir-þey-için bakýþtýr.

Heidegger; dünya ve dünyasallýk kavramlarýnýn daha iyi anlaþýlabilmesi ve bu kavramlarýn anlamlarýnýn açýða çýkarýlabilmesi için felsefede yüzyýllardýr kabul gören görüþleri ele alarak, hakim konumdaki anlayýþý (Heidegger’e göre yanlýþ anlayýþý) eleþtirerek tekrar analiz eder. Descartes’ýn ontolojisini tekrar ele alan Heidegger, özetle bu ontolojinin yanlýþ olan dayanaklarýna iþaret ederek eksiklikleri ortaya koyar.

Töz dediðimizde genel anlamda anlaþýlan þey, varolmak için ‘kendisinden baþka hiçbir þeye ihtiyacý olmayan’ olandýr. Burada tözün varlýðý ‘muhtaç olma’ ile iliþkilendirilmektedir. Bahsi geçen muhtaçsýzlýktan en genel anlamda anlaþýlan þey ‘Tanrý fikri’dir. Tanrý kavramý kendi içinde muhtaçsýzlýðý doðal olarak içermektedir.

Tanrý olmayan bütün var olanlar genel anlamda ‘yaratýlmaya muhtaç’ olan varlýklardýr. Tanrý ile diðerleri (yaratýlmýþ olan varlýklar) arasýnda derece farkýndan daha fazla bir fark olmasýna raðmen; biz bu iki varlýk tarzýna da ‘varolanlar’ diyoruz. Heidegger’e göre varlýk anlamý o kadar geniþ bir biçimde kullanýlýyor ki, bizler varolanlar arasýndaki asli farký göremiyoruz, yaratýlmýþ olanlarla yaratýcý olaný ayný kavram ile ifade ediyoruz. Bu nedenle hem tanrýya hem de yaratýlmýþ olanlara töz diyoruz. Bir de yaratýlma ve muhavaza edilme dýþýnda baþka hiçbir þeye ihtiyaç duymayan varlýklarda vardýr (insanlar). Bu vaolanlara dair tözler ‘res extensa’ ve ‘res cogitans’ olmak üzere ikiye ayrýlýr.

Dünya vardýr ya da Tanrý vardýr dediðimizde varlýðý dile getiririz fakat bu iki varolan özellikleri bakýmýndan birbirlerinden farklý olduðundan; dünya ve Tanrýnýn varolmaklýklarý da ayný deðildir. Biz bu durumda ikisine de vardýr diyerek bu iki farklý tözü birbirine indirgemiþ oluyoruz. Yani yaratýlmamýþ olanýn özelliklerini yaratýlmýþ olanýnkiyle bir tutmuþ oluyoruz. Heidegger’e göre Descartes; “tözsellik düþüncesinin ardýnda yatan varlýðýn anlamýný ve bu imlemenin ‘genellik’ karakterini tartýþmaz.”26 Descartes’ta olduðu gibi varlýðýn neliði, eskiçað ve ortaçað ontolojilerinde de karanlýkta kalmýþtýr. Bu durumda Heidegger’e göre varlýðýn anlamý ortaya çýkmadýðý gibi, açýk ve anlaþýlýr olarak kabul edilip göz ardý edilmiþ olur.

b) Dasein ve Herkes
Dasein’in dünya-içinde bir varlýk olduðunu belirtmiþtik; Dasein dünya-içinde bir varlýk olmasý yanýnda ayný zamanda içinde bulunduðu dünya ile sürekli bir iliþki içerisinde olan bir varlýktýr. Dasein’in bu türden iliþkisi Heidegger’e göre onun ‘hergünkülüðü’dür. Hergünkülük; Dasein’in birlikte-olma halidir. Birlikte-olma Dasein’in ‘vasati’, ‘sýradan’ bir halde bulunmasý anlamýna gelmektedir.

Dasein’in insan varoluþu olduðunu daha önce belirtmiþtik; insan varoluþu olarak Dasein kiþinin, bireyin kendisidir. Fakat bu ifade Heidegger’e göre yalnýzca ontolojik bir durumun ifadesidir. Burada insan varoluþu kiþinin kendisinden, bizzat özneden hareket edilerek cevaplanmaktadýr. Oysa ‘Dasein kimdir?’ sorusuna bizzat özneden yola çýkarak ‘ben’ cevabýný vermek Heidegger için doðru deðildir. ‘Ben’ ifadesinin anlamý açýk ve kolayca bilinebilecek gibi görülüp, kavramýn araþtýrmaya bile gerek duyulmaksýzýn önceden verili olan bir þey gibi kabul edilmesi doðru deðildir. Bu kavram açýk ve kolay anlaþýlýr görüldüðünün aksine, karmaþýk ve anlaþýlmasý güçtür. Bu nedenle Dasein’e ben deyip geçmek doðru deðildir. Bunun yaný sýra baþkalarý olmadan ‘ben’den bahsetmek de mümkün deðildir. Buna ek olarak; ben kavramý Dasein’i yalnýzca kendisi olarak imler. Oysa Dasein daha önce de belirttiðimiz gibi dünya-içinde-bir-varlýk olduðundan, onu yalnýzca ‘kendi beni’ anlamýnda kullanmak doðru olmaz. Dasein’in dünya ile ‘birlikteliði’ söz konusudur, þöyle ki; “Örneðin ‘dýþýndan’ yürüdüðümüz tarla bize kendini falan kiþiye ait, filan kiþi tarafýndan muntazam býrakýlmýþ olarak gösterir. Kullandýðým kitap falancadan alýnmýþ ya da filancanýn hediyesidir ve saire. Sahile baðlanmýþ tekne kendinde varlýðý bakýmýndan, bazen onunla sefere çýkan bir tanýdýða, bazen de ‘yabancý bir tekne’ olmasý bakýmýndan baþkalarýna imlemede bulunur. El-altýnda olup çevreleyen-dünyanýn gereç rabýtasý içinde ‘karþýlaþýlan’ baþkalarý, zannedildiði gibi, evvela sadece mevcut-olan bir nesneye ait olan ve daha sonralarý düþünce yoluyla onlara ilave edilenler deðildir.”27 Dünya içinde karþýlaþtýðýmýz þeyleri genellikle o þeyin kendi özüne ait olmayan baþka bir þeyle iliþki içinde ele alýrýz. Örneðin sýranýn üzerinde duran bir kalem öylece bir kalem deðil; Kadir’in kalemidir ya da sýranýn üzerinde duran kalemdir veya benim az önce kullandýðým kalemdir vs… Dasein de, kalem örneðinde olduðu gibi hem kendi baþýna var olan; hem de baþkalarýyla birlikte var olandýr. Burada ‘baþkalarý dediðimizde kast edilen; ‘benim dýþýmdaki her þey’ deðildir. Baþkalarý dediðimizde Dasein’ýn iliþki içinde olduðu varlýklar kastedilmektedir. Dasein’ýn ‘birlikte oluþu’nun eksistensiyal olarak anlaþýlmasý gerekir. “Dünya-içinde-varoluþun bu birlikteselliðinin zemini üzerindeki dünya, zaten hep baþkalarýyla paylaþtýðým dünya olmak durumundadýr. Dasein’ýn dünyasý birlikte-dünyadýr. Ýçinde-var-olmak demek, baþkalarýyla birlikte-olmak demektir. Onlarýn dünya-içindeki bizatihi varlýðýna birlikte-Dasein denir.”28 Baþkalarýyla karþýlaþma Dasein’ýn dünya-içinde-var oluþu sayesinde; bir þeylerle ilgilenmesi sonucunda ortaya çýkar.

Dasein’in baþkalarýyla birlikte olmasý onun ontolojik deðil eksistensiyal bir özelliðidir. Yani Dasein ontolojik anlamda kendi gibi baþka varlýklar olmasa da; o baþkalarýyla birlikte olabilir. “Dasein’ýn yalnýzlýðý bile dünya-içinde birlikte olmadýr. Baþkasýnýn hazýr bulunmamasý bir birlikte-olma içinde ve bir birlikte-olma için mümkün olabilmektedir. Yalnýzlýk birlikte-olmanýn muallel halidir ve onun mümkün olmasý buna kanýttýr. Öte yandan fiili yalnýzlýk, ‘yaný baþýmda’ ikinci bir insan numunesin (ve hatta on insan numunesinin) hazýr bulunup yer almasýyla ortadan kaldýrýlacak bir þey deðildir. Onlar ve hatta daha fazlasý mevcut olsalar dahi Dasein yalnýz olabilir.”29 Heidegger’e göre birlikte olmak, bir çok kiþi ile ayný anda beraber var olmak (mevcut olmak) anlamýnda kullanýlmamaktadýr. Birlikte olmanýn buradaki anlamý baþkalarýyla ‘ilgilenme hali içinde olma’ olarak anlaþýlabilir.

Heidegger eksistensiyal anlamda ilgilenme halini ‘ihtimam göstermeklik’ olarak ifade eder. Dasein’ýn ‘birlikte’ bir ilgilenmeye tabi oluþu, onun herhangi bir þeyle (örneðin bir nesneyle) olan ilgilenmesinden farklýdýr. Dasein birliktelik durumunda týpký kendisi gibi olan varlýklarla yani diðer Dasein’lerle ilgilenme iliþkisi içerisine girmektedir. Heiddegger; Dasein’in týpký kendisi gibi olan varlýklarla iliþki içinde olmasýný ‘itina göstermeklik’ olarak ifade etmektedir.

“Dasein kendi varlýðýný hep kendi varlýðý bakýmýndan konu ettiði için Dasein’ýn varlýðýna baþkalarýyla birlikte-olma da aittir. Dolayýsýyla birlikte-olma bakýmýndan Dasein, öz olarak baþkalarý uðruna ‘var’dýr. Bunu, eksistensiyal bir öz-ifade olarak anlamak gerekir.”30 Heidegger’e göre Dasein’in varlýk anlayýþýnda; onun birlikte olduðu kendisi gibi olan diðer Dasein’leri, yani baþkalarýný da bilmesi yatmaktadýr. Bu türden bir bilme baþkalarýnýn Dasein’ýne yönelik olan eksistensiyal bir anlam taþýmaktadýr.

Heidegger’e göre dünya-içinde baþkalarýyla beraber, ‘hep-beraber olmaklýk’ Dasein’ýn mesafelilik oluþturmasýna yol açar. Þöyle ki; Dasein baþkalarýyla (diðer Dasein’larla) olan iliþkilerinde, onlarla olan tüm ilgilenmelerinde hep bir endiþe içindendir. Bu endiþenin kaynaðý Dasein ile diðer Dasein’lar arasýndaki farklýlýklardýr. Diðer Dasein’larla farklý olan Dasein, bu söz konusu farký onlardan geri konumda olduðunda kapatma (tasfiye etme, ortadan kaldýrma) endiþesi içindeyken; diðer Dasein’lardan önde olduðu durumlarda farký koruyarak baþkalarýný geride tutma endiþesi içindedir. Bu durum Dasein’la diðer Dasein’lar arasýnda mesafeliliðe neden olur. O halde eksistensiyal anlamda hep-beraber-olma ‘mesafelilik’ karakterine sahiptir diyebiliriz. Mesafelilik varlýk minvalinin farkýndalýðýný Dasein; diðer Dasein’larla iliþki içerisindeyken yaþýyorsa (yani endiþenin kaynaðýnýn farkýna varýyorsa) daha az, söz konusu farkýndalýðý yaþamýyorsa daha asli olarak etkilenir (endiþeye kapýlýr). Ayný zamanda bu durumda, yani hep-beraber-olmaklýk durumunda; Dasein diðerlerinin etkisi altýndadýr. Bir baþka deyiþle hep-beraber-olmaklýk durumunda; Dasein’ýn varlýðý kendi elinden alýnmýþ diðer Dasein’lara verilmiþ haldedir.

Dasein hep beraber olmaklýk durumunda baþkalarýnýn yönlendirmesi halindedir. O halde bu baþkalarý kimdir? Heidegger’e göre baþkalarý þu veya bu kiþi ya da belli baþlý bir kiþi veya bir grup deðildir; baþkalarý bizzat Dasein’ýn da içinde bulunduðu fakat esasen kiþi ya da birey olarak ontolojik bir varoluþa sahip olmayan ‘herkes’tir. Bu durumda Dasein’da bir baþkasýnýn ‘herkes’i konumundadýr. Hiçbir Dasein bizzat herkes deðildir fakat ayný zamanda her Dasein herkes’in içindedir. Heidegger’e göre herkes tüm Dasein’larýn sayý bakýmýndan toplamý da olmaz; o (herkes) Dasein’larýn toplamýndan daha farklý nötr bir þeydir.

Dasein; toplu taþýma araçlarý kullanýrken, televizyon seyrederken, gazete okurken ya da bir devlet binasýnýn önünde sýra beklerken… vs. herkes gibi olmaktadýr. Bu biçimde bir hep-beraber-olma Dasein’ý diðer Dasein’lar içinde eriterek etkisiz hale getirir. Böylelikle Dasein’ýn diðerleri ile farký, farklýlýðý ortadan kalmýþ olur. Bu durumda Dasein diðerleri ile farký ortadan kalktýðýndan, herkes içinde ‘dikkat çekmez’ bir hal alarak herkes’e dahil olmuþ olur. Heidegger’e göre; bu durumda artýk “Bizde artýk herkes gibi keyif alýp eðlenir oluruz. Herkes gibi sanat ve edebiyat okur, izler ve görüþ beyan eder oluruz. Keza herkes gibi ‘büyük kalabalýk’tan kendimizi geri çeker oluruz. Herkesin rezil dediðine biz de rezil diyor oluruz. Herkes belirli deðildir, ama herkestir (fakat ceman yekun da deðildir). Hergünkülüðün varlýk minvalini tayin eden herkestir.”31 Bu durumda Dasein’ýn varlýk minvalini belirleyen þey de herkestir.

Heidegger’e göre herkes’in kendine göre varoluþu vardýr. Herkes söz konusu olduðunda; asli olan her þeyin üstü örtülüp tüm sorunlar bilinir hale getirilir. Hakiki olanlar görmezden gelinerek yeni hakikatler oluþturulur (herkes tarafýndan); bireysel olanlar, kiþisel olanlar ortadan kalmýþ olur. Bu durum Dasein’ýn ‘vasatiliði’dir. Herkes içinde olan Dasein aslýnda ‘vasati hergünkülük’ içindedir. Bu durumun farkýnda olan Dasein bu vasatilik karþýsýnda endiþeye kapýlýr.

Herkesin varlýk tarzý sonucunda ortaya çýkan vasatilik durumunun en genel anlamda ifadesi için Heidegger ‘kamu’ kavramýný kullanýr. Heiddeger’e göre ‘kamu’ dünyaya dahil olan her þeyin yorumlanmasýný hatta Dasein’ýn kendisini yorumlamasýný bile düzenlemektedir. Kamu tüm bunlarý dünya ile eksistensiyal bir iliþki içerisine girmeden yapar ve her zaman kendini haklý çýkarýr. Heidegger’in kamu anlayýþýný günümüzde var olan en büyük sistem olarak anlayabiliriz. Dasein var olan en büyük sistemin bir parçasý haline gelmiþtir ve bu durumun farkýndalýðýný yaþýyor olduðundan endiþe içerisindedir. Heidegger’e göre kamu hakikatin üzerini karartarak; asli olaný en kolay biçimde bilinebilecek þey gibi gösterip ‘herkes’in eriþimine açar.

“’Herkesin’ hep herkese atýfta bulunabilmesi gibi bir lüksü vardýr. Her þeyin kolaylýkla sorumluluðunu üstlenebilir, çünkü gerektiðinde hesap vermesi gereken hiç kimse ortada olmayacaktýr. Yapan hep ‘herkestir’ ama, yine de ‘kimse deðildi’ denilebilmektedir. Dasein’ýn hergünkülüðü içinde neredeyse her þey, kimse deðil demek zorunda kaldýklarýmýz tarafýnda yapýlagelmektedir.”32 Yani hergünkülük içinde herkes olan dasein aslýnda hiç kimsedir. Fakat her ne kadar herkes olan Dasein aslýnda hiç kimse olsa da; herkes esasen hiç kimse deðildir. Yani herkes varlýðýný doðrudan bize herhangi bir Dasein’la ya da birçok Dasein’da sunmuyor olsa da bu onun (herkesin) bir hiç olduðu anlamýna gelmemelidir.

Heidegger bugünkü Dasein’ýn benliðine ‘herkes benliði’ adýný verir. Dasein, herkes benliði olarak herkes içine saçýlý olup, kendisini bilmek zorunluluðundadýr. Eðer Dasein hergünkülüðe yabancý kalmýyorsa; yani herkes benliðine aþina oluyorsa; bu demektir ki, Dasein dünya-içinde karþýlaþtýðý varolanlarý herkes’in aþina olduðu bir biçimde kavramaktadýr. Bu durumda Dasein’ýn dünyayý kavramasý herkes tarafýndan tayin edilmektedir. “Fiili Dasein öncelikle vasati biçimde keþfedilen birlikte-dünya içinde vardýr. ‘Ben’ öncelikle ben olarak ‘var’ deðilim, eðer beni kendi benliðim olarak düþünecek olursam: Ben herkes tarzý içindeki bir baþkasýyým. Bunun içinden ve bu olarak ‘kendime’ öncelikle ‘verili’ olmuþ olurum. Dasein öncelikle herkestir ve çoðunlukla öyle kalýr. Dasein dünyayý bizzat keþfedip kendine yakýnlaþtýrdýðýnda ve kendi sahih varlýðý kendisine açýmlandýðýnda, bahse konu olan bu ‘dünya’ keþfi ve Dasein açýmlanýþý, daimi örtüklüðün ve kararatýlýklarýn ortadan kaldýrýlýþlý, Dasein’ýn kendi kendini sürgüleyip kapattýðý tanýnmazlýklarýn kýrýlýþý þeklinde olur.”33 Buna göre bir Dasein olarak ben öncelikle herkes tarafýndan kendime verili halde olurum. Dasein dünyayý keþfedip aydýnlanmaya baþladýðýnda ancak örtüklüðün ortadan kalkmasý ve Dasein’ýn açýmlanmasý söz konusu olur.

c) Haletiruhiye
Dasein’ýn hergünkü ilgilenmeleri sonunda ortaya çýkan huzurlu yanýn yanýnda bir de memnuniyetsizliðin olduðunu belirtmiþtik. Bu memnuniyetsizlik Heidegger’e göre ontolojik bakýmdan bir hiç demek deðildir. Dasein’ýn haletiruhiyesinin deðiþmesi, bozulmasý; onun hep bir ruh hali içinde oluyor oluþunun bir varlýk tarzýdýr. Dasein’ýn haletiruhiyesinin bozuk oluþu bir hiçliðe tekabül etmemektedir. Tam da böyle bir haletiruhiye içinde olan Dasein, kendisinden býkmýþ bir haldeyken ‘þurada olmanýn’ varlýðýný bir yük olarak hisseder. “haletiruhiye-içinde-olmaklýk içindeyken Dasein, haletiruhiye bakýmýndan Dasein’ýn kendi varlýðý içinde tevdi olunduðu tam da þu varolan olarak, yani varolarak var olmak durumunda olduðu varlýk olarak zaten hep açýmlanmýþ durumdadýr. Açýmlanmýþ olmak, bilmek deðildir ama. Ve tam da en kayýtsýz ve diþe dokunmayan hergünkülük içindeyken Dasein’ýn varlýðý çýplan bir ‘öylelik ve olmaklýk’ halinde kabuðunu kýrýp meydana çýkabilir.”34 Dasein kaçýnma halindeyken yani umursamadýðý haletiruhiyeler içindeyken þuradalýk ona açýmlanmýþ olur. Heidegger’e göre Dasein’ýn þuradalýðý onun ‘fýrlatýlmýþlýðý’dýr. Dasein karakterine sahip olan bir varlýk, kendini fýrlatýlmýþlýk içinde bulmakla aslýnda kendi þuradalýðýný var etmektedir. Bulunuþ halinde Dasein kendisiyle karþý karþýya gelerek (kendi þuradalýðýyla karþýlaþarak) kendini bulmuþ olur. Dasein’ýn bu tarzdan kendini bulmasý onun doðrudan olarak kendisini aramasýndan deðil; aksine memnuniyetsizlik halinde kendisinden kaçýþý nedeniyle ortaya çýkmaktadýr. “Bulunuþ, Dasein’ý kendi fýrlatýlmýþlýðý içinde açýmlar ve bunu öncelikle ve çoðunlukla kaçýnýcý yüz çevirme yordamýyla yapar.”35 Dasein keyifsizlik halindeyken kendisine karþý körelir. Ýlgilenilen dünya bir de ardýna gizlenmiþ gibi oluverir ve haletiruhiye bizi gafil avlamýþ oluverir.

“Haletiruhiye dünya-içinde-varolmayý bir bütün olarak zaten hep açýmlamýþ olduðu için, kendimizi bir þeylere yöneltebilmeyi her þeyden önce mümkün kýlabilmektedir. Dolayýsýyla keyif, öncelikle ruhsal olana müteallik olmadýðý gibi onun içindeki bir hal de deðildir. O, esrarengiz bir biçimde buradan dýþarýya taþýp nesne ve kiþilere sirayet etmez. Ýþte burada, bulunuþun ikinci öz karakteri kendisini görünür kýlar. Bulunuþ dünyanýn eþit derecede açýmlanmýþlýklarýnýn (yani birlikte-Dasein ile varoluþun) eksistensiyal bir temel türüdür, zira o, özü gereði dünya-içinde varolmadýr.”36

Dasein bulunuþ içindeyken hislenebilir bir yapýya sahiptir. Örneðin heyecanlanma gibi bir hal durup dururken ortaya çýkabilecek bir þey deðildir. Dasein içinde bulunduðu dünyaya ne kadar yönelirse yönelsin kendi içinde bu tarzdan bir özellik (hislenme gibi) bulunmasaydý; tehtitkar olmak ya da korku duymak gibi bir þey asla keþfedilemez olurdu.

d) Korku
Heidegger’e göre korkunun kendisi (bu korku ‘Havf’ deðildir, Havf bu çalýþmanýn sonraki bölümlerinde yer almaktadýr) tehditkar olan þeyin ya da olayýn Dasein’ýn ilgisinde olacak biçimde serbest kalarak açýða çýkmasýdýr. Yani öncelikle bu durumda, kötülüðün tespiti ve ardýndan bu tespit edilen kötülükten korkma söz konusu deðildir. Korkmanýn kendisi korkunç olaný teyit eden deðil, korkunç olaný korkunçluðu içinde önceden keþfedendir. O halde korkma; dikkati korkulan þeye yönelterek ‘korkunçluðun’ açýða çýkmasýdýr. Þöyle ki: ” Bulunuþ içindeki dünya-içinde-varolmanýn saklý duran imkaný olarak korkma (buna ‘korkuyor-olmaklýk’ diyoruz), dünyayý peþinen öylesine açýmlamýþtýr ki, böylece ondan hareketle korkunç olanlar bize yanaþabilmektedir. Yanaþabilmenin bizatihi kendisi, dünya-içinde-varolmanýn özü gereði eksistensiyal mekansallýðý tarafýndan býrakýlmýþtýr.”37 Korku, korkan varolanýn yani Dasein’ýn kendisi hakkýndadýr. O halde korku, dünya da bulunuþun bir hali olarak karþýmýza çýkar.

Korku ya da korkma yalnýzca Dasein’ýn kendisine deðil, baþkalarýna yönelik de olabilir. Fakat baþkalarý için korkma, onlarýn korkularýnýn Dasein tarafýndan devralýnmasý demek deðildir. Heidegger’e göre bu imkansýz olan bir þeydir. Örneðin ben baþkasý için korkuyorsam, o baþkasýnýn da benim gibi ayný nedenden dolayý korkmasý gerekmez. Birisi ya da birileri için korkmak birileriyle beraber bulunuþun bir sonucu olsa da yinede; baþkalarýyla birlikte ya da hep beraber korkma zorunluluðunu taþýmaktadýr.

Heidegger’e göre baþkalarý için korkma aslýnda kendimiz için korkmadýr. Çünkü bir baþkasý için endiþeleniyor olsak da, yine de biz birlikte olduðumuz ve birlikteliðin tehlikede olduðu durumlarda bir baþkasý için endiþeleniyoruzdur. Baþkasý için korkuyor olduðumuzda, korktuðumuz kiþinin fiili olarak bizimle birlikte olmasý gerekmez. Önemli olan korktuðumuz kiþi ile aramýzda mekansal bir bað olmasa da ‘birlikte Dasein’ýn tesir ediciliði (etkisi, kapsamý) sayesinde kendisi için korktuðumuzla ilgileniyor oluþumuzdur.

“Tehditkar olan bir þey, ‘henüz deðil ama her an olabilir’ durumundayken ilgilenilen dünya-içinde-varolmanýn içine apansýzýn düþüverdiðinde korkumuz dehþete dönüþür. …… Fakat eðer tehdit edici olan, tümüyle aþina olmama karakterine sahipse korku ürpermeye dönüþür. Ve eðer tehdit edici olanla ürpertici olma karakteri içinde karþýlaþýyorsa ve ayný zamanda karþýlaþma karakteri dehþet vericiyse (yani apansýzsa), o zaman korku donakalmaya dönüþür. Korkunun diðer varyasyonlarý arasýnda utangaçlýk, çekingenlik, tedirginlik, þaþkýnlýk da vardýr. Korkunun bütün modifikasyonlarý, kendimin-bulunuþ imkanlarý olduðundan, dünya–içinde-varolma olarak Dasein’ýn ‘korku içinde’ olduðuna iþaret edilegelmektedir. Bahse konu ’korkuyor olmaklýk’; ontik anlamda olgusal ve ‘tikel’ bir istidat olarak anlaþýlmamalýdýr. Aksine o, esasen Dasein’ýn özsel bulunuþunun eksistensiyal imkaný olarak anlaþýlmalýdýr (ama o, onun yegane imkaný da deðildir).”38 Yani korku Dasein’ýn varolma tarzlarýndan yalnýzca birisidir. Dasein’ýn varolma tarzlarýndan birkaçý (týpký korku gibi); anlama, tefsir, ifade ve sözdür (dil).

“Dasein kendini sözle dile getir. Zira Dasein öncelikle kendini ‘içerideki’ olarak dýþarýya kapattýðý için deðil, dünya-içinde-varolma olarak zaten anlayarak ‘dýþarýda’ olduðu için kendini sözle dile getirir. Dile getirme zaten dýþarýda-olmaklýktýr, bir baþka deyiþle, bulunuþun (haletiruhiyenin) þu veya bu suretidir. Daha önce göstermiþ olduðumuz gibi bulunuþ, içinde-var-olmaklýðýn tam açýmlanmýþlýðýný ilgilendirmektedir.”39

e) Dasein’ýn Düþkünlüðü

1- Lakýrtý (dedikodu, Safsata)
     Terminolojik anlamýyla ‘lakýrtý’ Dasein’ýn hergünkü varoluþlarý içinde olan anlama ve tefsiri oluþturan bir fenomeni imlemektedir. Söz genel olarak kendini dile getirmektedir. Dile getirilenler de hep belli bir anlayýþ ile söylenirler, tefsir edilirler. Belli bir anlayýþla dile getirilerek tefsir edilenlerde, hep vasati bir anlaþýlýrlýk söz konusudur. Söylenen söz sözü duyan için asli bir anlayýþ gerektirmeden kolaylýkla anlaþýlabilmektedir. Anlaþýlan þey genellikle söz edilen hakikatin asli anlamýna yönelik olmaktan uzak olarak; sadece konuþulan þeyin kendisi ile ilgilidir. Heidegger’e göre ayný þeylerden bahsediyor olmak, dile getirileni ayný vasatilik içinde anlamaktan kaynaklanýr. Artýk hakkýnda konuþulanýn kendisi, olduðundan daha farklý bir anlamda egemen bir anlayýþ halini alarak (yani herkesin kabul ettiði biçime dönüþerek) farklý bir karaktere bürünmüþtür. ‘Herkes’, o þeyi farklý karakteriyle (egemen olan haliyle) kabul ettiðinden; herkes için o öyledir. Yani herkesin o þeyden anladýðý þey aynýdýr. Ýþte lakýrtý tam da böyle bir durumda ortaya çýkar. Lakýrtý herkes içinde, herkes ile varlýk kazanmýþ olur.

     “Lakýrtý, konularý önceden kendimize maletmek zorunda kalmadan her þeyi anlama olanaðý sunar. Bizi böylesi bir kendine maletme sürecinde baþarýsýzlýða düþme tehlikesinden koruyan da yine bizzat lakýrtýdýr. Herkesin yapabileceði lakýrtý, sahih anlama görevinden bizi koparmakla yetinmediði gibi, kayýtsýz bir anlaþýlabilirlik yaratarak her þeyi açýklýða taþýmaktadýr.”40 Buradan da anlaþýlacaðý üzere söz, herkes içinde lakýrtýya dönüþme imkanýna sahiptir. Lakýrtý dünya içinde varolanlarýn, hakiki olanlarýn üzerini örter. Dasein çoðu þeyi öncelikle lakýrtý sayesinde öðrenir. Ve bunlardan pek çoðu yukarýda bahsi geçen vasatiliðin ötesine geçemez. Dasein’ýn içinde doðup büyüdüðü hergünkülükten kurtulmasý mümkün deðildir. Heidegger’e göre lakýrtýya maruz kalmamýþ hiçbir Dasein yoktur. “Ve hatta kamusal tefsir manzumesinin hakimiyeti o kadar yaygýndýr ki, keyif olanaklarýný (bir baþka deyiþle, dünyanýn Dasein’ýn umurunda olma temel minvallerini) bile peþinden karara baðlamýþ durumdadýr. Herkes, bulunuþun hatlarýný önceden çizip, neyin ‘nasýl göründüðünü’ belirlemektedir.”41 Yani lakýrtý herkesin ne düþündüðünü önceden belirlemektedir.

2- Merak (gündelik merak)
     Merak’ta týpký lakýrtý gibi Dasein’ýn bir varlýk minvalidir. Merak içinde Dasein sürekli bir þeyler arar, fakat onun asýl aradýðý hakikat olan deðil, merakýn etkisiyle oluþanlardýr. Dasein’ýn burada amacý asli olaný bulmak deðil merakýný gidermektir. Merakýn bir sonu yoktur, merak edilen bir þey öðrenildiðinde o þeye dair olan merak ortadan kalkmaz, aksine baþka baþka þeylere yönelerek varolmaya devam eder. Merak Dasein’ý oyalamaktadýr.

     Heidegger’e göre merak öyle bir bilgi saplar ki; bu bilgi sadece bilmek için bilinmiþ bilgiden ileri gidemez. Merak dünya içinde varolmanýn bir hali olarak hergünkülük içinde karþýlaþtýðýmýz bir þeydir. “Lakýrtý merakýn tarikine de hükmeder. Nelerin okunup görülmesi gerektiðini söyler. Merakýn her-yerde-ama-asýlýnda-hiçbir-yerde-olmaklýðý lakýrtýya emanettir. Söz ve bakýþýn bu iki hergünkü varlýk hali, kökünden kopartma eðilimleri bakýmýndan sadece yan yana mevcut-olan iki ayrý hal olmayýp, bu varlýk minvallerinin biri mecburen diðerini de beraberinde getirmektedir. Hiçbir þeyin kapalý kalamayacaðý merak ile hiçbir þeyin anlaþýlmaz kalamayacaðý lakýrtý, bu þekilde varolan Dasein’a sözün ona sahici bir ‘capcanlý hayat’ teminatýný verir.”42

3- Müphemiyet (gündelik varoluþtan kaynaklanan þüphe)
     Dasein hergünkü varoluþu içinde herkesin eriþimine açýk olan ve hakkýnda herkesin istediði her þeyi söyleyebildiði durumlarla karþýlaþýr. Fakat daha sonra Dasein nelerin kalýcý, asli, sahici olduðu kararsýzlýða kapýlýr. Bu durum Dasein’ýn varlýðýna iþlemiþ haldedir. Heidegger buna müphemiyet adýný verir.

     Bazý þeyler asli, kalýcý bir biçimde kavranmýþ gibi görünse de gerçekte öyle deðildir. Ya da bazý þeyler anlaþýlmamýþ, kavranmamýþ göründüðü halde anlaþýlmýþtýr. “Diyelim ki herkesin tahmin ve hissettiði bir þey günün birinde hakikaten gerçekleþti. Ýþte tam da burada müphemiyet, gerçekleþen þeye yönelik alakanýn anýnda sönmesi için elinden geleni yapacaktýr. Çünkü söz konusu alaka sadece merak ve lakýrtý minvali içinde gerçekleþir, yani baðlayýcý olmayan o beraberce-tahmin-etme-imkaný verili olduðunu müddetçe olur. Ýz üstünde olduðu müddetçe beraberce-iþtirak-etmek, tahmin edilen þey gerçekleþmeye baþladýðý anda ona sadakati iptal eder. Zira onun sayesine Dasein, hep bizzat kendine dönmeye zorlanýr. Lakýrtý ile merak iktidarýný kaybeder. Ve fakat hemen intikam almaya baþlar bile. Hep birlikte tahmin edilenlerin gerçekleþmesi hususunda lakýrtý, hemen þöyle bir tespitte bulunuverir: Onu herkes yapabilirdi, çünkü herkes onu tahmin etmiþti zaten. Hatta sonunda lakýrtý hezeyana dönüþünce, tahmin edip de hep talep ettiklerinin artýk gerçekten de gerçekleþmesini isteyecektir. Çünkü böylece onun elinden daha çok tahminde bulunma fýrsatý alýnmýþ olunmaktadýr.”43

f) Düþkünlük ve Fýrlatýlmýþlýk
     Lakýrtý, merak ve müphemiyet ile, yani Dasein’ýn herkes içindeki hergünkülüðü ile ‘Dasein’ýn düþkünlüðü’ ortaya çýkar. Hergünkülük içindeki Dasein dünyaya düþmüþ haldedir. Þöyle ki, buradaki düþkünlük; dünyanýn sýradanlýðýný, dünyasallýðýný, hergünkülüðünü, Dasein’ýn kendi varlýk minvali haline getirip, varoluþunu herkes gibi þekillendirmesi ile ilgilidir. Heidegger bu duruma (Dasein’ýn düþkünlüðüne) ‘gayri sahihlik’ adýný verir. Sahih olan hakiki, asli olandýr. Burada gayri sahih olan örtük, kapalý, meftun olan anlamýnda kullanýlmaktadýr.

     Dasein’ýn düþkünlüðünü asli bir durumdan aþaðýya düþüþ olarak da anlayabiliriz. Bu durumu Platon’un idealar öðretisiyle örnekleyebiliriz: Ýdealar dünyasýndan (yani gerçek, hakiki olan dünyadan) gölgeler dünyasýna (hakikatten alt seviyede olan bir dünya) gelerek orada yaþamasý ve oradaki yansýmalardan hareketle idealara ulaþma çabasýna benzetebiliriz. Dasein herkes içindeyken gölgeler dünyasýna tabidir, düþkün (fýrlatýlmýþ) bir haldedir. (Heidegger böyle bir örnekten bahsetmemektedir)

     “Lakýrtý ve onun içinde saklý olan kamusal tefsir manzumesi, hep-beraber-olmaklýk içinde tesis olunmaktadýr. Lakýrtý hep-beraber-olmaklýktan kopup ayrýlan bir mahsul olmadýðý gibi, kendi baþýna dünya dahilinde mevcut da deðildir. Bu cümleden olmak üzere lakýrtýyý, özü gereði hiç kimseye ait olmadýðý için ‘esasen’ hiçbir þey olmadan ve ‘gerçekte’ sadece konuþan münferit Dasein’da vuku bulan bir ‘tümellik’ içinde ortadan kaldýrmak da mümkün deðildir. Keza lakýrtý, hep-beraber-olmaklýðýn varlýk minvalinin bizatihi kendisi olup, Dasein’a dýþarýdan nüfuz eden belirli durumlar sayesinde meydana geliyor deðildir. Ama eðer Dasein lakýrtý ve kamusal tefsir manzumesi dahilinde herkes içinde kaybolma ve zeminsizliðe düþme imkanýný kendi kendine önceden veriyorsa, o zaman bunun anlamý þudur: Dasein kendini düþkünlüðe ayartma zemini hep kendi kendine saðlamaktadýr. Dünya-içinde-varolma bizatihi ayartýcýdýr.”44

Düþkün dünya içinde Dasein aslýnda hiçbir þeyin farkýnda deðildir; onu etkisi altýna alan hergünkülük (merak, lakýrtý, müphemiyet) Dasein’ýn her þeyi yolunda görmesine neden olur. Bu haldeki Dasein düþkünlüðün meþguliyeti içinde yabancýlaþmaya doðru sürüklenmektedir. Dasein bizzat varlýða yabancýlaþmaktadýr.

g) Dasein’ýn Bütünlüðü ve Havf
     “Dasein fiilen varolmaktadýr. Burada sorulan þey, eksistensiyalite ile faktisitenin ontolojik birliðidir, bir baþka deyiþle faktisitenin eksistensiyaliteye özsel olarak aidiyeti meselesidir. Kendine özsel olarak ait olan belli bir bulunuþu yüzünden Dasein öyle bir varlýk minvaline sahiptir ki, onunla kendi kendisinin karþýsýna taþýnýr ve fýrlatýlmýþlýðý içinde kendi kendisini onda açýmlar. Fýrlatýlmýþlýk ise hep kendi imkanlarýný bizzat var eden bir varolanýn varlýk minvalidir. Bunu yaparken kendini hem bu imkanlar dahilinde, hem de onlardan hareketle anlar (kendini onlara yönelik tasarlar). ……………… Buna göre Dasein’ýn vasati hergünkülüðünü; düþkün-açýmlanan ve fýrlatýlan-tasarlanan dünya-içinde-varolma olarak, öte yandan Dasein’ý da , kendi varlýðý dahilinde ‘dünyada’ ve ötekilerle birlikte-varolma esnasýnda kendi en zati varlýk imkanýný söz konusu eden, diye belirlemek mümkündür.”45

     “Dasein’ýn bir varlýk imkaný olarak havf ve onunla birlikte açýmlanan Dasein’ýn kendisi, Dasein’ýn asli varlýk bütünlüðünün belirtik çerçevesinin fenomenal zeminini saðlamaktadýr. Dasein’ýn varlýðý kendini ihtimam-göstermeklik olarak göstermektedir. Bu eksistensiyal temel fenomenin ontolojik biçimde çalýþmasý için, onun ihtimam-göstermeklikle özdeþleþtirebileceðimiz benzeri bir fenomene göre tahdit ve tefrik etmemiz gerekecektir.”46

Heidegger’e göre bu güne kadar ontolojiyi mesele edinenler, varlýðý öncelikle mevcut olan biçiminde ele almýþlardýr oysa: “Varolanlar onlarýn açýmlandýklarý, keþfedildikleri ve belirlendikleri tecrübe, malumat ve kavranýþlardan baðýmsýz olarak vardýrlar. Fakat varlýðýn varolabilmesi için, kendi varlýklarýna esasen varlýk anlayýþý gibisinden bir þeyin ait olduðu varolanlarý anlamak gerekir. Bu sebeple varlýk, belki kavranýlmamýþ olabilir ama asla tümüyle anlaþýlmamýþ olamaz. Ontolojik sorunsal baðlamýnda çok eski zamanlardan beri varlýk ile hakikat hep biraraya getirilmiþ ve hatta özdeþ kabul edilmiþtir.”47 Diyerek Heidegger hakikatin açýklýða kavuþturulmasý gerektiðini vurgulamýþtýr.

     Ýncelememizin buraya kadarki bölümünde Dasein’ýn hergünkülüðü ile ortaya çýkan fýrlatýlmýþlýðý ifade edilmeye, yorumlanmaya çalýþýldý. Bu aþamada Dasein’ýn yapý bütünlüðünün ele alýnmasý gerekir. Heidegger’e göre bu yapý bütünlüðünü ortaya çýkaran temel fenomen havftýr.

h) havf (angst)
     Dasein’ýn herkes içinde ve dünya içinde olmasýndan kaynaklanan hergünkülüðü nedeniyle endiþeye kapýlarak kendi varoluþundan uzaklaþtýðýný söylemiþtik (bkz; korku). Hergünkülüðe tabi olan ve düþkün halde bulunan Dasein, kendisi olmaklýðýna örtük, kapalý haldedir. Onun bu kapalýlýðý yoksunluk halidir. Yoksunluk halindeki Dasein kendisinden kaçar halde varolmaktadýr. Hediegger’e göre Dasein tam da bu kaçýþ esnasýnda kendisinin peþine düþer.

     Bütün geri çekilmelere ve yüz çevirmelere kaçýþ demek doðru deðildir. Çünkü bir þeyden korku ile çekilmek, korku üzerine dayanýr. Korkunun nedeni hep dünya içinde bulunan varolanlardýr; fakat buradaki korkunun nedeni korkunç olan deðildir. “Düþkünlük içinde kendinden yüz çevirme bir kaçýþ deðildir aslýnda. Çünkü kaçýþ dünya-içindeki bir varolandan korkma üzerine dayanýr. Böyle bir dayanaða sahip kaçýþ karakteri, onun dünya-içindeki varolana yüzünü dönerek massolunma içindeyken çok daha az tatbik edilebilir niteliktedir. Düþkünlük içinde yüz çevirme, daha ziyade havf üzerine dayanýr ki, havf da bizatihi korkuyu mümkün kýlar.”48

     Heidegger havf (angst) haliyle korkma (furcht) halini kastetmemektedir. Heidegger’e göre furcht; dünya içinde karþýlaþabileceðimiz herhangi bir þey (olgu, olay, kavram vb.) den korkmaktýr. Havf (angst) ise bundan daha asli bir yapýya sahiptir. Furcht, gündelik varoluþa dair korkularýn tamamýný içerir yani Dasein’ýn hergünkülüðüne dair bir fenomendir. Havf ise; Dasein’ýn gündelik varoluþtan gerçek varoluþa geçmesini saðlayan asli bir fenomendir, bir eksistensiyaldir. “Biz daima, bizi bu veya þu þekilde tehdit eden muayyen bir þeyden korkarýz. ‘… den korku’ daima bir þeyden korkudur. Böylece korkunun nesnesi ve sebebi esaslý bir surette sýnýrlandýrýlmýþ olduðundan, korkak ve ürkek olan, kendisini, duyduðu muayyen bir hissin içinde hapsedilmiþ bulur. Bu ‘muayyen olan’dan kurtulmaya çabalayarak, korkunun nesnesine karþý duyulan emniyeti kaybeder ve þaþýrýrýz. Havf böyle bir þaþkýnlýðýn doðmasýna müsaade etmez.”49

“Sýradan korku, bildik dünyamýzda bir yerlerden geldiði için (çýð düþer, yandýn çýkar vb.) dünyeviliðimizi bozmadan onunla yüzleþebiliriz. Oysa hiçbir belirgin yerden kaynaklanmayan, dolayýsýyla her yerden gelen tehdit –endiþe- (korku) dünyamýz içinde halledemeyeceðimiz bir tehdittir. ………. Dünyanýn tümüyle bizden alýnacaðý, koparýlabileceði durumlarda endiþe (havf) kendini bize gösterir, (havf) tikel hiçbir þeyin tehdidi deðildir, topyekün dünyasýzlaþmanýn tehdididir.”50

Heidegger’e göre havf, dünya içinde karþýlaþýlan hergünkü bir þey olmadýðýndan; onun nedeni de dünya içinde karþýlaþýlan bir þey deðildir. Havfýn nedeni bizzat dünyanýn kendisidir, Dasein’ýn Dünya içinde oluþudur. “Havf anýnda insana ne olur diye sorulunca: ‘insana bir þeyler olur’ denir. Bu ‘þeyler’ ve bu ‘insana’ kelimeleri de ne demektir? Bir insana neden bir þeyler olduðu söylenemez. Ýnsana bütünlüðü ile bir þeyler olur. Bütün þeyler ve bizzat biz bir kayýtsýzlýk içinde batarýz. Bu batma bir kaybolma deðildir. Ortadan kaybolan varlýk tekrar geri döner. Havf anýnda bizi bütünlüðü ile kaplayan varlýk bu sefer bizi sýkmaða baþlar. Hiçbir tutacak kalmaz. Varlýðýn erimesi içinde sadece üstümüze abanan bu hiçlik kalýr. Havf hiçliði ifþa eder. ”51

Havf hiçliði açýða çýkarýr. Hiçlik, Dasein için bir nev-i dünyasýzlaþmadýr. Þöyle ki, gündelik hayatý içinde, ‘herkes’ nedeniyle hakikati doðrudan göremeyen Dasein; havf anýnda derin bir korkuyla (angst, havf) kendisiyle yüzleþme imkaný yakalar. “Havf içindeyken ise ‘tekinsizlik’ içinde oluruz. Öncelikle burada, Dasein’ýn havf içindeyken ne içinde olduðunun kendine has belirsizliði dile gelmiþ olur: hiç ve hiçbir yer. Ama tekinsizlik ayný zamanda içinde-kimse-bulunmayan da demektir. ……………… havf, Dasein’ý ‘dünyaya’ düþkün massolunmuþluðundan (içine-çekilmiþliðinden, emilmiþliðinden) çekip çýkarýr. Böylelikle onun hergünkü aþinalýðý bir anda çöker. Dasein münferitleþir (kendi baþýna olur), ama bunu dünya-içinde-varolmak olarak yapar. Böylece içinde-var-olmaklýk, bir eksistensiyal ‘hal’ olan, içinde-kimsenin-olmamaklýðýna dönüþüverir. Ýþte ‘tekinsizlikten’ bahsettiðimizde tam da bundan söz ediyor olmaktayýz.”52

“Bu özgün olay, yani kaynaðýnda hiçleþme olan hiçlik bizi sonuçta hep kaçtýðýmýz Dasein’ýmýzla yüzyüze býrakýr, bizi ona dönüþtürür. Hiçliðin kaynaktan gelen bu açýlýþý içine yuvarlanarak, boþlukta bir an için asýlý kalmasaydýk, kendimiz dahil uzaklaþan, uzaklaþýrken de yüzünü bize dönen ‘tüm-var-olanlar’ ortasýnda, tam da bizdeki Dasein’ýn uçurumunda bu anlýk, berrak gece uçuþu olmasaydý, ne ‘kendivarlýðýmýz’ olurdu, ne de ‘özgürlük’.”53 Dasein, havf anýnda artýk ‘herkes’ içinden sýyrýlmýþ bir vaziyette kendisiyle yüzleþebilir; havf anýnda duyduðu rahatsýzlýkla hiçliði tadar ve hiçlik sayesinde varlýðýn hakikati ile yüzleþir.

Dasein havf ile birlikte ‘herkes’ten ve ‘hergünkülükten’ kurtulduðundan artýk hürleþme, özgürleþme imkanýna sahip hale gelir. Özgürleþme imkanýna sahip olan Dasein, kendini önceleyebilmektedir. Heidegger’e göre; Dasein’ýn kendini öncelemesi, onun hep kendisinin önünde olmasý (özgürleþme imkanýna sahip olmasý) demektir. Dünya içinde var olarak belirli bir fýrlatýlmýþlýk halinde olan Dasein’ýn; kendi kendini buluþu havf ile somut bir þekilde kendini göstermekteydi. “Dolayýsýyla Dasein’ýn ontolojik yapý bütünün formal eksistensiyal bütünlüðü þöyle bir yapý içinde kavranmalýdýr: Dasein’ýn varlýðý þu demektir: (bir-dünya-) içinde-zaten-var-olarak-kendini-önceleme olarak (dünya-içinde karþýlaþýlan varolanlarýn) beraberinde var olmak. Ýþte bu var olma, saf bir ontolojik-eksistensiyal olarak kullanýlmakta olan ihtimam-göstermeklik kavramýnýn anlam içeriðini doldurmaktadýr.”54 Ýhtimam-göstermeklik, Dasein’ýn; hem bir þeylerin-içinde, hem de bir þeylerle-birlikte var oluþunu içermektedir. Ýhtimam-göstermeklik sayesinde; bir þeyler arzu eden, dileyen dasein: arzu ettiði ya da dilediði þeylere yönelme; onlarla ilgilenme imkanýna sahip olur.

“Dasein’ýn varlýðý ihtimam-göstermekliktir. Ýhtimam-göstermeklik; faktisiteyi (fýrlatýlmýþlýk), varoluþu (tasarým) ve düþkünlüðü içine alýr. Dasein fýrlatýlmýþ olarak var olur, o kendi baþýlýðýna kendi þuradýlýðýna taþýnmýþ deðildir. Varolduðu için o, varlýk imkaný olarak belirlenmiþ olur, kendi kendine ait olan ve yinede kendini kendi baþýna temellük (kendine mal etme) ettirmemiþ olan. Dasein varolduðu için, hiçbir zaman kendi fýrlatýlmýþlýðýnýn arkasýna geçemez, bu yüzden de ‘tam da þöyle varolduðunu ve varolmak zorunda olduðu’ gerçeðini kendi kendi-olmaklýðýndan feragat ettirip (vaz geçip) kendi þuaradalýðýna taþýyamamaktadýr. Fakat fýrlatýlmýþlýk, fiilen vuku bulmuþ ve Dasein’dan yine kopup düþmüþ ve böylece cereyan etmiþ bir hadise olarak onun arkasýna düþmüþ bir þey deðildir. Aksine Dasein, varolduðu müddetçe ihtimam-göstermekliktir ve bu olarak hep ‘öyledir’.”55 Heidegger’e göre fýrlatýlmýþ halde varolan Dasein; hep kendi imkanlarýnýn gerisinde kalmaktadýr. Fakat buna raðmen Dasein; kendi fiili düþkünlük halinden, havf sayesinde ( kaygý nedeniyle oluþan ihtimam göstermeklik, ilgilenme ile) kurtularak; kendi varoluþuyla yüzleþme imkaný bulabilir.

Deðerlendirme
Buraya kadar olan incelememiz; Heidegger’in fenomenolojik yöntemi aracýlýðýyla bir Dasein tanýmlamasý oluþturmaya yönelik idi. Heidegger için; Dasein’ýn kesin ve keskin bir tanýmlamasý yoktur. En genel anlamýyla Dasein, varoluþ halindeki insandýr. Fakat Heidegger’in Dasein’dan kastý: içinde bulunduðu dünyanýn, bu dünyaya fýrlatýlmýþlýðýnýn ve düþkünlüðünün farkýnda olan; ve bu düþkünlük karþýsýnda havf ile kendi asli varoluþunun peþine düþen; varlýðý (kendi varlýðýný) arayan insandýr. Heidegger Dasein’ýn varlýðýný tarihselliðe dayandýrmaktadýr. O, insaný yunan mitolojisindeki bir söylenceden hareketle yorumlar ve görüþlerini bu yorum üzerine temellendirir.

Söylence þöyledir: “Bir keresinde ‘Cura’ bir ýrmaðý geçerken killi bir toprak gördü: düþündü taþýndý, ondan bir parça aldý ve þekillendirmeye baþladý. Yarattýðý þey üzerine tefekkür edip dururken, Jüpiter yanaþtý ona. ‘Cura’ Jüpiter’e rica ederek þekillendirdiði kil parçasýna ruh katmasýný diledi. Jüpiter bunu seve seve yaptý. Fakat yaptýklarý bu þeye ‘Cura’, kendi adýný vermek isteyince Jüpiter bunu yasakladý ve ona Jüpiter adýnýn verilmesini istedi. ‘Cura’ ile Jüpiter hangi adý vereceklerinin münakaþasýný yaparken, Toprak (Tellus) dikeldi ve yaratýlan bu þeye kendi adýnýn verilmesi gerektiðini arzuladý, çünkü ona kendi bedeninden bir parça sunmuþtu. Münakaþacýlar kendilerine hakem olarak Satürn’ü seçtiler. Ve Satürn adil görünen þu hükmü verdi: ‘Sen Jüpiter, ona ruhunu verdiðinden, o öldüðünde ruhuna; sen Toprak, bedenini hediye ettiðinden, onun bedenine sahip olacaksýn. Fakat bu yaratýðý ilk önce ‘Cura’ þekillendirdiði için, yaþamaya devam ettiði müddetçe ‘ihtimam-göstermeklik’ onun sahibi olsun. Fakat onun adýyla ilgili münakaþa ettiðinizden, bundan böyle onun adý ‘homo’ olsun, çünkü o ‘humus’tan yapýldý.” 56 Heidegger bu metinden; insan varoluþunun kaynaðýnýn ‘ihtimam göstermeklik’ olduðunu söyler ve bu varolanýn (insanýn) asli varlýðýnýn ne olduðu sorusunun Satürn’e (zamana) býrakýlmasý ile; insan ve zaman arasýnda bir iliþki kurar.

‘Ýhtimam’ kelimesi Türkçede; özen, dikkat, ilgi, yönelme anlamlarýnýn yaný sýra; kaygý anlamýnda da kullanýlmaktadýr.

“Burada cura, beden ile ruh arasýndaki irtibat baðlamýnda temsil edilmektedir. Beden Tellus’a (topraða), ruh Jüpiter’e (Zeus’a) aittir. Cura ise söz konusu varolana (insana), dünyada olduðu müddetçe hakim olacaktýr.” 57

14 M.Heidegger, Varlýk ve Zaman, Çev; Kaan H. Ökten, Agora Kitaplýðý, Ýstanbul 2008, s. 28
15 Heidegger, a.g.e., s. 35
16 Heidegger, a.g.e., s. 37
17 Heidegger, a.g.e., s. 38
18 Heidegger, a.g.e., s. 44
19 M.Heidegger, Metafizik Nedir?, Çev: Mazhar Þevket Ýpþiroðlu, Suut Kemal Yetkin, Kaknüs Yayýnlarý, Ýstanbul 2003, s. 17
20 Heidegger, Martin, Varlýk ve Zaman, s. 49
21 Heidegger, a.g.e., ss. 51-52
22 Heidegger, a.g.e., s. 56
23 Heidegger, a.g.e., s. 57
24 Heidegger, a.g.e., s. 64
25 Heidegger, a.g.e., s. 71
26 Heidegger, a.g.e., s. 97
27 Heidegger, a.g.e., s. 123
28 Heidegger, a.g.e., s. 124
29 Heidegger, a.g.e., ss. 126-127
30 Heidegger, a.g.e., ss. 129-130
31 Heidegger, a.g.e., ss. 133-134
32 Heidegger, a.g.e., ss. 134
33 Heidegger, a.g.e., s. 136
34 Heidegger, a.g.e., s. 142
35 Heidegger, a.g.e., s. 144
36 Heidegger, a.g.e., s. 144
37 Heidegger, a.g.e., s. 149
38 Heidegger, a.g.e., s. 150
39 Heidegger, a.g.e., s. 171
40 Heidegger, a.g.e., s. 178
41 Heidegger, a.g.e., s. 179
42 Heidegger, a.g.e., ss. 182-183
43 Heidegger, a.g.e., ss. 183-184
44 Heidegger, a.g.e., s. 187
45 Heidegger, a.g.e., s. 191
46 Heidegger, a.g.e., s. 193
47 Heidegger, a.g.e., s. 194
48 Heidegger, a.g.e., s. 196
49 M.Heidegger, Metafizik Nedir?, Çev: Mazhar Þevket Ýpþiroðlu, Suut Kemal Yetkin, Kaknüs Yayýnlarý, Ýstanbul 2003, s. 26
50 Deveci, C, 1999, “Ýsmi Ýnsan Kendisi Kaygý Olsun”: Heidegger’de Kaygýnýn Varlýkbilimsel Deðeri, Doðu Batý, yýl 2, sayý 6, s. 67
51 M.Heidegger, Metafizik Nedir?, Çev: Mazhar Þevket Ýpþiroðlu, Suut Kemal Yetkin, Kaknüs Yayýnlarý, Ýstanbul 2003, s. 43
52 M.Heidegger, Varlýk ve Zaman, Çev; Kaan H. Ökten, Agora Kitaplýðý, Ýstanbul 2008, s. 199
53 Nalbantoðlu, H.Ü. 2004, “Angst” Üzerine Bir Not, Anlama ve Yorum Doðan Özlem Armaðan Kitabý, s. 289
54 M.Heidegger, Varlýk ve Zaman, Çev; Kaan H. Ökten, Agora Kitaplýðý, Ýstanbul 2008, s. 203
55 M.Heidegger, Varlýk ve Zaman, Çev; Kaan H. Ökten, Agora Kitaplýðý, Ýstanbul 2008, s. 300
56 M.Heidegger, Varlýk ve Zaman, Çev; Kaan H. Ökten, Agora Kitaplýðý, Ýstanbul 2008, ss. 209-210
57 Ökten, Kaan H., “Varlýk ve Zaman” Klavuzu, Agora Kitaplýðý, Ýstanbul 2008, s. 19




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn felsefe kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Thomas Samuel Kuhn'un Bilim Anlayýþý
Heidegger ve Zaman: Dasein Analitiði Çerçevesinde Zaman Analizi
Entellektüeller Çaðýmýzýn "Makine Kýrýcýlarý" mý?
Felsefenin Türkiye Zorunluluðu


ali osman yeten kimdir?

bilmek için mi yaþýyoruz anlamak için mi? henüz bilmiyorum, anlamýyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
felsefi etkiler daha fazla olmuþtur.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © ali osman yeten, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.