Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
ne zaman tetiği çekip kafama sıkmak istediysem, seni görememenin verdiği soğukluk parmaklarımı dondurdu. öyle üşüdü ki parmak uçlarım, kendimi vuramadım. ah sevgili aşkın yine yaşattı beni. söyler misin sevgili nesin sen, beni ne yaşatmaktasın ne de öldürmektesin. bana her gün çiçekli kefenden elbiseler giydirmektesin. bir rüzgar ol savur saçlarımı. yok bu da yetmez. bir fırtına ol kopar beni. yok bu da yetmez. bir tayfun ol bütün saçaklarımı uçur. aklımı başımdan öyle al ki seni gördüğümde bir deli gibi döneyim. herkes hortum geliyor sansın, sokakları boşaltsın. tüm şehir bize kalsın. aşk dört tarafı gözyaşı deniziyle çevrili bir adadır. o adadaki palmiyeler, kumsallar ve martılar bir cennet yaşatır insana. bu yüzden aşk adası için gözyaşı dökenler, bir yandan da cenneti yaşar aslında. kıyafetlerimi zarf niyetine üstüme giydim. gel sevgili gel aç şu zarfı gel mektup okur gibi oku beni. bütün çıplaklığıyla kendimi sana yazdım ve her kelimemi sadece sana sakladım. yıllarca tenime kazıdığım yalnızlıklarımı öpüşlerinle sil. noktasına, virgülüne kadar artık dudaklarına kat beni. kim cetvel kadar düzgün ki beni doğru ölçsün. hepiniz farklı şehir plakalı arabalarsınız. basın gidin hayatımdan. istediğiniz şehirde park edin. elbet bulursunuz bir hemşehri. benimse hemşehrilerim güvercinlerdir. sizler hep onları cami önlerinde öldürürsünüz. odundan kaşık, kayadan heykel, topraktan çömlek oldu da senden ne köy oldu ne de kasaba. allah neden yarattı seni. bir maydanozdan demir çıktı da senden bir şey çıkmadı. çok yazık. bir piyanosun. ben ise davulum. nasıl düğün edeceğiz biz şimdi. sen arjantinde tangosun ben rizede horon... nasıl ayak uyduracağız birbirimize. sen bir makassın ben bir kumaş... nasıl dikiş tutturacağız şimdi. en iyisi sen saç ol ben kepek... her gece yıkanalım birlikte. Bırakın bana virgül ve nokta olmayı. Elbet bilirim cümle kurmayı. Ey insanlar zaten bu hayat denen kitabın kötü cümlelerisiniz. dünyada tadında bir düşman bulmak zor. hepsi kaldırıma düşmüş muz kabuğu gibi. tek maharetleri ayağını kaydırma çabaları. şöyle nar gibi bir düşman isterim. içini açtıkça binlerce yeteneğini dökmeli önüme. öyle çoğaltmalı ki kendini, her potansiyeli beni korkutup kaçırmalı. yok yok yok. kıyamet bu olmalı. Madem ki öyle dedim, öpüştüm onunla son defa. Dudaklarına değdirdim içimdeki ateşi ve cehennemi. Öyle yandı ki içi, şimdi anladım seni, yaşattıklarım için özür dilerim dedi. Bir daha da konuşmaya gücü yetmedi. Bir kuru ağaç gibi yandı her yeri. Dalları çatırdadı, kabukları tek tek koptu... Bedeninden çıkan sesler sadece bunlar oldu. rüyalarıma girme sevgili. yarın erken kalkıp işe gitmem lazım. gecelerimi bana bırak sevgili. beni ekmeğimden etme sevgili. senin kokun fırından yeni çıkmış çıtır çıtır simite benzer. eğer senin kokunu alırsam ve bu simitin yanına bir de çay gider deyip sonra uykusuz kalırsam, işten atılırım sevgili. müdürüm ne anlar aşktan. ona desem ki sevgilimin kokusunu aldım da uykusuz kaldım. o da ben anlamam der. hayatımda bir şiir, bir mısra, bir virgül, bir nokta olanlara selam olsun. ben boş bir kağıtsam eğer, bana önyargılarını, sevgilerini, nefretlerini yazan herkese kalemin daim olsun derim. beni buruşturup çöpe atanlara da selam olsun. ben sizin elinizden ne geldiğiyim. elinizden ne geliyorsa yapın bana. yine de elleriniz dert görmesin. belki ileride bir çay içerim ellerinizden dostluk adına belli mi olur. sevgililer gününde sevenlerden biri fırından sımsıcak ekmek aldım bir tereyağı al gel dese olmaz mı? bölüşmek en güzel davranış değil midir? neden herkes yüzük peşinde... hayat bazen eline hep bıçak verir. der ki git birisini öldür. yok dersin ben ekmeği ikiye bölüp paylaşmak istiyorum. öyleyse der ekmeği ikiye böl de paylaş. sen de gidersin bir ekmeği ikiye bölersin. bir bakarsın ki, fırıncının ekmekteki parmaklarını kesmişsindir. eğer insanlar görselerdi, sevgi adına yapılan zulümleri, severken daha dikkatli olurlardı. çünkü sevgi ve aşk çiçeği severken dalı incitmemektir. bir insanın gülümseyişinin arkasında, tanklar yürüyorsa, bil ki savaş kapına çiçeklerle dayanmıştır. ve yapacağın tek şey, düşmanına aynı silahla karşılık vermek olacaktır. çünkü ellerinde sıfır olanlar, aynı zamanda sadece " o " olurlar. o bir sıfırdır aynı zamanda. ya insanlar niçin bu kadar birbirine benziyor. kopyala yapıştır olmuş hepsi. neden her yer gri, siyah... hayatın kırmızı olması için illa kan mı akmalı. hadi o renkten vazgeçtim, bari güneş çiçeklerden daha rengarenk olsa. sanki ateşli bir hastalığa yakalanmışçasına, onun da benzi sapsarı... Bazen insan "git" diyebilecek kadar güçlü olmalı. Çünkü hiç kimse kendisine çektirilen acıları unutabilecek kadar güçlü değil. hepimiz bir böceksek, kanatları büyük olanlara hayranlık duymak niye. geç anlışan bir espriyim. beni önce kimse anlamaz, sonra anlarmış gibi yapar, en sonunda da ne kadar zeki olduğunu göstermek için gülmeye başlar. işte bu yüzden sahte gülüşlerle beraberim. yüzünün aşağısı buz kesip, yanakları ateşlenenler acının gerçek yüzüyle karşılaşanlardır. çünkü gerçek acı, bir taraftan yakarken, diğer taraftan insana soğuk sular döktürür. hem ateşlenen hem buz kesilen insan, acıdan eriyerek su gibi süzülür. sıkıntılar yaşanır kıymet bilmek için, doğruyu görmek için yaşanır belki de. sıkıntılar yaşanır, kendimizi bulmak için. bir yol zahmeti gibi çekilirken hayat, kusurlu olan yollar değildir bizleriz. kusurlarımız hayat yolumuzdaki çukurlar olur. onları düzeltmedikçe çektiğimiz yol zahmeti bitmez. bana derin düşüncelere dalma diyorlar, ne yani sığ düşüncelerle mi yaşayayım. yaşadıklarımın anlamını derinliğine öğrenmesem, hayatımdaki seviyemi nasıl bileceğim. yalnızlıktan tek başına iken hiç olanlar korksun. çok şükür benim tam aksine kalabalıktan zorum var. ben katıksızken daha saf ve temizim. bu yüzden selde kopan kütükler gibi girmeyin hayatıma ey insanlar. aslında hiçbir takıntım yoktur. nedense hep saçlarıma toz, paçalarıma çamur olarak takılıyorlar. bunda benim hiçbir suçum yoktur. onları silmeye çalıştığımda da ne kadar takıntılısın diyorlar. onların da bu cümleden daha zekice kurabilecekleri bir yetenekleri yoktur. aslında iyi insan yoktur. sadece affettiklerin ya da göz yumdukların vardır. bir adam yolda yürüyormuş. karşısına ağaç çıkmış. demiş ki iyi ki bir şey olsaydın karşıma çıkmazdın. o anda bir araba gelmiş, ağaca çarpmış. adam, ağaç sayesinde ezilmekten kurtulduğunu anlamış. fakat bilmiyordu ki, ağaçlar, hayvanlar, arabalar, binalar ne kötülük edebilirler ne de iyilik... hastahane veya okul kötü olamaz, kötü olan içindekilerdir. insanlar saraylar yaptılar da, yine de entrikadan vazgeçmidiler. anlayışsız insanlar kime benzer bilir misiniz? sevdiğinin cebinde aşk mektubu bulur da, kendisine yazıldığı halde bir başkasına yazıldığını zannederek evi terk edene benzer. anlayışsız insan 1: karşısındakine güvenmez 2: hiçbir şeye sonuna kadar sabretmez. 3: karşısındakinin duygularını çözemez 4: hemen sırtını dönüp gider. türkiyede faşist çağdaşlar, sosyalistler, ulusalcılar, milliyetçiler, dinciler vardır. bu yüzden tüm bu ideolojilerdeki insanlar karanlık güçlerden, odaklardan, yabancı mihraklardan beslenirler. türkiyede demokratik bir savaş bu yüzden olmaz, tek savaş güç savaşı üzerinedir. kedilerin dostluğu olmaz; sığındığı yer olur. aşklar, sevgiler bir limansa, ona sığınacak gemilerin boyutu önemli değildir. çünkü sığıntı olmak kişiliksiz yaşamaktır. eğer bir ülkede insanlar sığıntı gibi yaşarsa, onlardan ne vatandaş olur ne de dost. bir kedi gibi buldukları her damda yaşarlar. senin için adaklar adadım: Koyun kestirdim, dana kestirdim. yazık olmuş onlara. anladım ki, asıl hayvan sendin. keşke onları sevseydim de, seni yüreğimin en keskin duygularına kurban etseydim. damarımda kanımsın, canımsın, hayatımsın dedim. bir baktım ki, aşk gözlüğüm düştü. işte o an ödüm patladı. meğer sadece yaptığım ayıdan post istemekti. aşk öyle bir şey ki, karıncadan bal, ayıdan post istetir. benim de yaptım buydu. kalbimi bir kadeh gibi kırdın. bu yüzden seni sarhoş edecek yürek kalmadı bende. aşk bendeydi ve şarap bendeydi; fakat sen aşkta bana karşı kurnaz davrandın. sen git, bir tilki gibi üzümlere bak şimdi. seni sarhoş edecek duygu kalmadı bende. yüreğimin kırıklarından sızdı aşkın. aşk saflık ister bir şarap gibi, sen ise kurnaz ve yankesici oldun tilki gibi. Ben seni günahkar yüreğimle sevdim. Dualarımda hep gül kokulu hülyaydın; ama seni görünce gül yaprağının arkasındaki dikenlere saklandım. Büyük günahları saklar gibi senden saklandım. yalnızlık yanında kimse olmaması değil senin kimsenin yanında olmamandandır. bana gözlerini versen de dünyaya öyle sert baksam. çünkü gözlerim bıldırcın bakışına sahipken, kimseyi korkutamam. o zaman da herkes gözlerimi çıkarmaya çalışır. buna canım nasıl dayanır. yağmurlu havalarda ağaç altından kaçanlar, güneşli havalarda gölgesine sığınırlar. büyüklük odur ki, senden kaçan gölgene sığınır. eğer giden geri gelmemişse, bu gidenin büyüklüğün değil, senin küçüklüğündendir SENİ SEVMELERİM BİR FOTOĞRAFA BAKMAK GİBİYMİŞ. SENİ ÖNCE CEBİMDE TAŞIDIM. SONRA YAKAMA TAKTIM. SONRA ARKANDAN AĞLAYARAK, KENDİ KENDİME AĞLADIM. GÖZYAŞLARIMI SİLİP DEKLANŞÖRE BASTIM. BİR BAKTIM Kİ SEVDİĞİM SADECE KONU MANKENİYMİŞ. ONUN BOYU POSTU BANA SADECE SANAT İÇİN GEREKLİYMİŞ. insan nerede. insan gelinlikte ya da takım elbisede. insan nerede kırmızı çiçekte, beyaz çiçekte, sarı çiçekte. peki insanlık nerede? o yok hiçbir yerde. insanlık yanım yalnız bu yüzden. lahana yaprağında bile yağmurdan sonra bir damla birikir. içinde bir damla insanlık olmayanlardan sarma bile olmaz. ben bu şehrin sokaklarını çok sevdim; çünkü kaldırımlarına gölgem düştü taşlarına ayak izlerim kaçış tabloları çizdi. rizede çoğu zaman yalnız gezerim. bana derler ki yanında niçin bir arkadaşın yok. yanımda kendim gibi dahi varken, aptal arkadaşlarla neden gezeyim. bunu kimseye anlatamam. dostluklar çoraba benzer. çok gezer ve tozarsan kokmaya başlarlar. elime bıçağı verenlere yüreğimin kesip yarısını verdim. benim gibi ölsünler diye değil, benim gibi yaşasınlar diye. onların yüreksizliğine yüreğimin yarısı armağanım olsun. benim yüreğimin yarısı kadar sevsinler de bakayım dayanabilecekler mi. onlara en büyük bedduam bu olsun. her zaman şapur şupur sesinden çok yüreğin çarparken çıkardığı sesi sevdim. bu yüzden hiçbir sofrada yer edinemedim. karpuzu yiyenler çekirdeklerini saymazlar. beni de yiyip bitirenler, kendileri için barındırdığım sevgi çekirdeklerini göremediler. oysa onlar için bir tarla dolusu sevgi doluydum. geniş düşünemedikleri için şapur şupur yaşamayı tercih ettiler. eğer dünyada midelerini doyurmak isteyenler, bir çekirdek tanesi kadar da olsa yüreklerini doldurmuş olsalardı, dünya cenneten tarla olurdu. her şey mükemmel. deniz mükemmel, güneş mükemmel, bir sinek kanadı bile mükemmel. bir eksik var, yanımda sen yoksun. işte asıl sorun bu. gün batımında manzara mükemmel. bir eksik var, o renk armonisi içinde göz rengin eksik. istersem şu kapıdan çeker giderim. kalıyorsam sebebi sensin. içerde bırakacağım çiçeklerin kurumasından değil, senin sararıp solmandan korktuğum için hala yanındayım. bir çiçeğin için, bahar gelene kadar karların altında donmaya razıyım. ey sevgili senin bırakmıyorsam, gözlerin güneşim olduğu içindir. sensizlik benim karanlığımdır. bu gece saz sendin, keman sendin, söz bendim. ortada dans eden sen, yaz sıcağı bendim. eteklerinin savruluşu sen, aşk esintisi bendim. ben üç kere aşktım. sen o kelimelerin yazıldığı kalp. o kalbi üç kere göğsüme kazıdım. sen saz iken, keman iken ve dans ederken. mazaret kabul etmem. ellerim küçük olabilir ama; ey sevgili bil ki seni uçurumlardan onlar kurtarır. öyleyse dokun avuçlarıma. ister seni bir güvercin gibi göklere uçurayım ister bir serçe parmağı ol ellerimde, seni bir ömür taşıyayım. hasretin denize akan bir lavdır. için için yanarken, duygular içinde boğulmaktayım. varlığın benim cennetim olmazken, yokluğun cehennemim olmuştur. ey sevgili yetiş! yoksa cehennem dünyada kurulacaktır. bir müslüman olarak bu inancına ters kalacaktır. bir cam yanmadıkça şekle girmez. eğer elimde cennetten bir bardak görüyorsan, ne kadar yandığımı anla. zira suyu ve bardağı en çok sıcaktan bunalanlar sever. canımın tatlı çektiği anlarda bir muşmula gibi yanıma geldin. hem keyfimi kaçırdın hem de ağzımın tadını. köylüyü seversen köylü, şehirliyi seversen şehirli olursun. seni sevdim seveli ne köy oldum ne kasaba. ben aşka bana özlemler yaşatmadığı sürece, kırık bir çay bardağı misali yüreğimden kan akıtmadığı ve yüreğimi acıtmadığı sürece aşk demem. şimdiki aşklar, taş çatlasa da ne bir arzu gibi gözlerimi yollara diker ne de bakışlarıma sokak resimleri çizer. DÜNYANIN EN ADİ İNSANI SEVİYORUM DİYEREK ÇİÇEKLERİ KOPARANLAR, KUŞLARA MERMİ YAĞDIRANLAR, İNSANLARI MINCIKLAYANLARDIR. BÖYLE İNSANLARIN ÖKÜZLERE TAPANLARDAN TEK FARKI KENDİLERİNİN ÖKÜZ OLMASI VE KENDİLERİNE TAPMALARIDIR. kabağa şerbet katarlar da tatlı olur. önce kabak çiçeği gibi açtın. sonra kabak gibi büyüdün. belki çok tatlısındır da; fakat bir kabak çekirdeğini doldurmayacak kadar değersizsin. hadi gülüm, kabak tadı verdin. yol al kabak iliği gibi. tüm bostan senindir. cevizlerin içi de beyne benzer; fakat kargaya yem olmamayı düşünemezler. tıpkı senin kargalara yem olman gibi... bütün sütleri de döksem bu dünya sofrasında süt dökmüş kedi gibi olmayacağım. yine de aslan gibi kükreyeceğim. hayat bir sokak sevdiklerim sokak lambası sevmediklerim çöp tenekesi. böyle yürüyorum artık. tüm okyanuslar sizlerin olsun. fanusumun içinde beni rahat bırakın. ben mükemmelliyetçi değilim. senden insan olmanı bekleyemem. sadece köpek olduğunu anladım da, bari mal köpeği değil, süs köpeği ol. bir dağ ne kadar büyük olursa olsun, ondan bir böğürtlen alamıyorsan dik duruşu diken kadardır. ben köy dolmuşu değilim ferrariye benzerim eğer razıysan bas gazıma eğer razı değilsen git köyüne. bir saat gibi beynim. her dakika aklımdan sen geçiyorsun. saatler boyu seni biriktiriyorum içimde. tüm tik taklarım yüreğimin sesi. sana sesleniyorum yirmi dört saat. sen akrep kesiliyorsun ben yelkovan. saatlerce aşkın zehirliyor beni ve dakikalarca acı çekiyorum. anla artık seni seviyorum. her gün süren bu işkenceye dayanamıyorum. tanrı mutlu olsun diye sevdim seni. bir elma tadı bile vermeyince aşkın, bir şeytanlık yapıp attım seni yüreğimden. sensiz yalnızım; seninle yapayalnızım. itle yatan kadın sokak köpeği doğurur. her insanın hayatı kendi hapishanesidir. aslolan o mahkümiyet içinde mutluluğa ve özgürlüğe pencere açabilmektir. aşk bir ayakkabıdır. sıkıyorsa bırak, bol geliyorsa vazgeç, tam geliyorsa devam et. ben gül olsam rengim olur musun. ben bulut olsam yağmurum olur musun. şair olsam şiirim, yara olsam acım, yürek olsam kanım, ey sevgii karım olur musun. insanların iyiliği sahte kötülüğü gerçektir. çünkü herkes iyi görünme çabasındadır ama asıl gerçek kötülüklerini saklama çabalarıdır. eşeğe laf anlatana kadar ata biner gidersin.unutma eğer bir jokeysen zaten eşeği tercih etmezsin. tavşan dünyayı havuçtan ibaret sanır. ne zaman ki bir kartalın pençeleriyle tanışır; o zaman anlar ki yediği havuçların bile bir bedeli vardır. istersen güneş ol her yeri aydınlat. köstebekler, solucanlar seni göremezler. bilgi ve gerçek de öyledir, asla taşın altında saklananlara ışık vermez onları aydınlatmaz. bir can ne kadar dayanırsa azraile, bu yürek o kadar dayanabilir sensizliğe. örümceğin aklı olsaydı kelebeği avlamak yerine ona kazak örerdi. geçimini de o şekilde sağlardı. Allah'ım içi kurtlu bir ağacım. Ne olur baltaları bari benden uzat tut. her dostluğun incitici bir yanı vardır. kedinin tüyleri yumuşaktır ama tırnakları serttir. en iyi dostluk kediye fare olarak yakalanmamaktır. dost cüzdana benzer. paran yoksa hiçbir işe yaramaz. insanoğlunda en şaşırtıcı şey keyif yapmak için balkon yapar bir bakarsın kendini aynı yerden yere atar. yazmayı becerecek kadar zeki, yaşamayı beceremeyecek kadar aptalım. ben bir yazarım. dağ olan taşlarla övünmez. mıcır olanlar kayayı dağ sanır. zavallı olanların sevgililerini dağ gibi görmeleri ondandır. mutluluk bir kelebek kanadıdır. asla göklere ulaştırmaz ve bir ömür yetmez gerçek mutluluğu tam anlamıyla yaşamaya. bırak örümcekler mutlu olsun; sen olamıyorsan. onların ördüğü ağ, senin üşüyen yanlarını örtsün. beni yaktın pişirdin ve yedin. sonra bulaşıkları yıkar gibi, gözlerini silerek bana seni seviyorum dedin. afiyet olsun sevgilim. şunu bil ki çok büyük hata ettin. ben en çok helvaya benzerim. beni yiyen kendi cenazesini kaldırır bilemedin. bahtımın karalığına, gözlerinin ışığı yeter. bu ülkede 364 gün öğretmenlerin maaşları ve tatilleri konuşulur. 24 kasımda ise öğretmenlere serenatlar söylenir. öğretmenine bir gün değer veren devlet ve millet öğretmenlerden dolayı 364 gün dedikoduyu, şikayet etmeyi, bir günde de ikiyüzlü olmayı öğrenir. kurt kuzuya, köpek mala, ayı bala gider. bize de bir şey kalmaz. hayat ayıya benzer. biz de o ayıdan her gün kıl koparmaya çalışırız. hani bazı saçlar vardır hangi şampuanı kullanırsan kullan sürekli kepeklenir. aslında benim kafamda sorun var. hangi insanla karşılaştıysam ya kafama uymadı ya da saçlarıma. artık başıma huni geçireceğim. bir şiire ruhunu, güzelliğini, adını şair vermez, yazıldığı kişi verir. şimdi anlıyor musun şiirlerim neden güzel. çünkü seni yazıyorum. yanında bir bardak su olsaydım, dünyanın bir çöl olmasını isterdim. herkes sana benim gibi seni seviyorum diyemez. ben sana seni seviyorum derken dudaklarımın çatlaklarından çağlayanlar dökülür. eğer cebimde bozuk para varsa kendimi güvende hissediyorum. bu olsa olsa gariban öz güveni olur ama olsun ne yapalım. aslında gariban değilim bir gariplik var bende o kadar. senin o gözlerinin beyazı ile göz rengin arasındaki çizgiyi özledim. orası benim dışarı çıkmak istemediğim tek yerdi. asla beklemeyin. mutluluk çat kapı gelendir. artık seni çaya kaç şeker atayım kadar bile düşünmüyorum. biliyorum ki gerekirse çay bile şekersiz içilebiliyor. ey aşk rafadan yumurta mısın. aşktan ciğeri yanıp kebap olanların halinden anlamaz mısın. insan birini sever. onu önce kral ya da kraliçe yapar. daha sonra aşık olur. o kralın ya da kraliçenin hükmü altına girer. ardından sevmemeye başlar. bakar ki o yücelttiği kişinin aslında bir manavdan farkı yoktur: bir hıyarla kandırılmıştır. aşk parmaklarının ucuna kadar donmaktır. sevgili donan parmaklarına elleriyle eldiven olandır. çöldeki bir insan için bir avuç su okyanuslardan daha büyüktür elleri donan insan parmaklarını ilk önce ateşe uzatır. işte hayatın üşüyen yanlarında ellerimi ilk uzattığımsın. üşüyen yüreğimi teslim ettiğimsin. insanlara yalvarmayanların, insanlardan bir şey beklemeyenlerin tanrısı vardır. gerisi putperesttir aslında... ben intihar ediyorum. kendimi edebiyat denizine atıyorum. kelimelere boğuluyorum. ölüyorum. siz bunu nereden bileceksiniz ki. kaç yazarla tanıştınız ki onun ölümünü de tanıyasınız. bugün sokakta yürürken beş kişi bir kişiyi dövüyordu ve yüz kişi izliyordu. ne büyük yüzsüzlük değil mi? dövülene acıdım ve kavgaya müdahil oldum. az daha dövülenin kafasını ayaklarıyla ezeceklerdi. onu tuttum, korudum. ve kazağım kan içinde kaldı. onu boş verin yüreğim kan ağladı. allahtan bir kişi daha bana yardım etti de dövüleni dövenlerin arasından çıkardık. ve bir çıkarım daha yaptık, insanlar yaşamıyor, dizi izliyor. iyi bir izleyici toplum olduk. şimdi bu topluma sesleniyorum: alkışşşşşş insanın sadece gözünde beyazlık vardır. gerisi kör karanlıktır. ey allahım iyi ki çiçekleri yarattın. yoksa seni sevmeyecektim. bu dünya bir kuru soğan. ya ağlarsın ya da yanına zeytin katıp keyfine bakarsın. kargalar bile gülüyorken haline, bülbüller neden sana şakısın. huzur, sükunet.................... karayemiş meyvesinin beyaz çiçekleridir. tüm kara talihine rağmen beyaz çiçekler açabiliyorsan, meyve verirsin koyu kırmızı da olsa. sabrın meyveleri böyledir işte. her insan bir mağazadaki kazağa benzer. o mağazadan kazıklanmadan çıkamazsınız. öyleyse kendi kazağınızı kendiniz örünüz. en çok kendinize güveniniz. hiç siyah boyadan renkli resimler yapabilir misiniz? kara toprak yapıyor ama. sanma ki erikler konuşmaz. ağızdayken çıkardıkları seslerle beni niye yiyorsun der. denizin güzelliğini bir de denizde boğulanlara sorun. türküler bölünebilir mi? bölünür elbet. bir dili ikiye ayırır gibi bölünür. peki susulur mu? hayır... kan revan içinde yine söylenir: boşa bağlanmamış bülbül gülüne kar koysam köz olur aşkın külüne şaştım kara bahtım tahammülüne taşa çalsam ezilmiyor mihriban... artık iki şeyi seviyorum: biri sessizlik diğeri sensizlik. ikisinde de kafamı dinliyorum. sen ay tutulması gördün mü o ne ki? sen güneş tutulması gördün mü o ne ki? ben sana tutulmuşum. var mı bundan ötesi? boş insan boş bardağa benzer. ağzına bir damla su vermez. ortalıkta ise vakıf çeşmesi gibi dolanır. suyun güzelliğini derede, taşın güzelliğini duvarda, insanın güzelini tabloda görürsün. mutlu olmak bir bebeği sallamaya benzer. salla gitsin. buzlu su, soğuk su, sıcak su, kirli su, tuzlu su, berrak su, tatlı su.... her gün içtiği su için bu kadar şey söyleyen insan benim için neden her aklına eseni söylemesin. dostlarım sizleri çok sevdim; ama ben en çok köpeğimi özledim. ah karabaşım ah. ne göbeğin vardı, ne tespihin ne de nazın, tripin ve kaprisin. çok asil ve şıktın. kız oğlana bana öküz gibi niye bakıyorsun demiş. oğlanın cevabı demek ki hurdalardan da tren yapılıyor olmuş. bugün çarşıda şunu hissettim: çarşı sanki loto bayisiydi. insanlar çok iddealı yaşıyordu. ilgi görüyorum diye havalara girme; unutma bu ülkede en çok eşekler tecavüze uğruyor. hiçbir insan dağ değildir ki seni seviyorum diye bağırdığında aynı ses sana yankılansın. romanla tahrik oluyorum; bana masal anlatma. şimdiki sevgililer tüp ile tüpçü gibi. oysa eskiden leyla ile mecnun vardı. ben grip olduğumda sen şurup içtin mi? öyleyse neden hep seninle şarap içeyim? bu dünyayı zindana insanların gölgeleri çevirir. neden hep insan ilişkilerinde karşı taraftan suçlanan ben oluyorum. tek suçlu ben miyim? hep karşı tarafı suçlayan dolmuş şoförleri gibi insanlarla karşılaşıyorum? artık anlıyorum ki böyle insanlarla bir yerlere varılmıyor. ve artık anlayın dolmuşlarınıza gelmek, dolmuşlarınıza binmek istemiyorum. artık beni suçlayıp durmayın! ben yayayım siz dolmuş şoförü! hadi artık gazlayın! herkesin içini ısıtan bir ateş vardır. eğer bir gülsen sadece su ararsın. mutlu olmak mı istiyorsun. neden, niçin, nasıl, ne zaman, kim, kimi, acaba sorularını sorma. hayatın dili yoktur, cevap vermez. hayatın tokadı vardır sadece. kötülükten önce kibir elbisesi, gösteriş elbisesi, şıklık elbisesi giyilir. alçakgönüllülük giyenden kötülük göremezsin. şıkız ve kötüyüz. insanlar habire başkalarının gözüne girmeye, başkalarının gözüne batmaya çalışıyor. neden mi toz kadar küçüldük o yüzden. polisten polis tadı, doktordan doktor tadı, öğretmenden öğretmen tadı alınmıyor. neden mi? çünkü insanlık tarlasında kötü yetişiyorlar. yüreğinden vurulmuşu, alnına silah dayayarak korkutamazsın. aşksız bir insan nasıl çikolatayı bol bol yerse ben de sana öyle dön dön diyorum. bana penye verildiği günleri özlüyorum şimdi ne verseler boş eskiden penyeler ucuzdu şimdi verenler ucuz. insan diye karşıma çıkacağına keşke bir rakı şişesi olsaydın. ben kimseye yenilmedim. ya kendi aptallığıma ya da bir başkasının aptallığına yenildim. bazı insanların hayatı soğan doğramaya benzer, gözlerinden yaş eksik olmaz. bazı insanların hayatı karpuz almaya benzer ne çıkarsa bahtına. benimse hayatım dondurma külahına benzer. herkes aslında dondurmanın peşindedir. önce sabah vaktiydin, sonra yüzüme serpilen su. ardından öğle sıcağıydın iliklerime kadar işleyen. akşam siyah bir gözdün, gece cırcır böceği sesi. ama asla rüyalarımın kadını değildin; adın yastık altına konulan bir roman adıydı uykumdan önce. insan balta girmemiş orman gibidir. insan lafla değil baltayla medenileşir. doğru ezan gibidir herkesi camiye sokmaz. diyorlar ki bir torba kömüre oy veriyorlar. ona bakarsan ege sahillerini talan edenler de villaya, köşke karşılık oy veriyorlar. sizce hangisi daha insani? öğretmen olduk, doktor olduk, müteahhit olduk, çiftçi olduk, esnaf olduk. keşke biraz da zeki olsak. herkes gorillere bakmak ister. herkes kendinden daha bir çirkinin olduğunu görmek ister. hayat bir sofradır; lütfen önünüzden yiyin. türk bayrağının yeryüzünde o kadar düşmanı var ki; eğer hala göklerdeyse melekler yüzündendir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman demircan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |