..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herkesin derdi başka. -Orhan Veli
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Hilâl Erboyacı




2 Mart 2011
Elini Uzatsa Elime Değecekti  
Elini Uzatsa Elime Değecekti

Hilâl Erboyacı


Çevrenizdeki her şey kırık dökükken sizin mesut olmanız mümkün değildi.


:BGHE:


Bir türlü anlayamadığı , çözmekte zorlandığı bir huzursuzluk vardı içinde. Çok büyük acılar çekmişler, dişleriyle tırnaklarıyla kazıyarak gelmişlerdi bugün oldukları yere. Hiçbir şeyleri eksik değildi; evleri, arabaları……. her şey hayal ettikleri gibiydi. Çevrelerinde olup bitenlerden haberdar olamayacak kadar kapalıydılar içlerine. Sevgi mi? Bu sözcük büyüyü bozuyordu. Bitiyordu bir şeyler. Ne eskisi kadar sıcaktı bakışları, ne de yürekleri çarpıyordu eskisi kadar. Tükeniyordu bir şeyler….

Uzun, simsiyah saçlarını topladı eliyle. Sürekli içindeki yangının ateşinden ter basar, sıkıntısından alevler içinde kalakalırdı. Zarif ve ince bedeni böyle zamanlarda yaprak gibi titrer, ağlayacak bir omuz arardı. Üniversiteyi bitireli on yıla yakın bir zaman olmuştu ama özlüyordu o günleri. Hoş, madem mesleğini yapmayacaktı ne diye o kadar çok çalışmış, dirsek çürütmüştü, bunu da anlayabiliyor değildi. ‘Ah! Şimdi bir bankada çalışıyor olmak vardı!...’Artık çok geçti. ‘Kurtarmalıyım bu ilişkiyi.’ Diye düşündü kadın. ‘İnsan başka ne ister hayattan? Her şeyimiz var! ‘ Henüz çocukları yoktu. Bunun nedenini düşünmek bile istemiyordu. Önce evliliklerini kurtarmalıydı. Kocasının her gün eve yorgun gelmesi, telefon konuşmalarından sohbet edecek vakit bulamamaları, gittikçe uzaklaşması üzüyordu onu. Bir erkek kadınından ne isterse, verdiğini düşünüyordu kocasına. Birden içinden bir şeyler isyan etti. ‘ Ya ben? Ya benim beklentilerim?!..’

Adamın başını kaşıyacak vakti yoktu. Tüm gün yeni alınacak ihalelerle uğraşmaktan; işçisine ayrı, çalışanına ayrı kafa yormaktan bıkmış usanmıştı. Trafik ışıklarında durduğunda bir çocuk yaklaştı arabanın yanına ve camı tıklattı. Elindeki mendilleri satmaya çalışıyordu.
- Ne olur abey , al bi tane. Hayrın olur.
Camı açmadı. Yeşil ışık yanar yanmaz bastı gaza. Çocuk bir küfür savurdu. ‘Almazsan alma be! ‘ Adam duymadı hiçbirini, yoluna devam etti. Bugün bir toplantı vardı. Bir an evvel yetişmeliydi şirkete. Yabancılar bekletilmeyi hiç sevmezdi. ‘Bu adamlar amma da kuralcı ha!’ Diye geçirdi içinden. ‘Sanki birkaç dakika sonra başlasa kıyamet kopar? ‘ Biraz daha gaza bastı, İstanbul trafiğinde ilerlemek kadar can sıkıcı ne olabilirdi? Önündeki arabayı solladı. ‘ Kusura bakma arkadaş, bekleyemeyeceğim seni. ‘ dedi. Sanki önündeki adam duymuştu. Arabadan elini çıkardı, sesini duyuramayacağını bildiği için el hareketleriyle söyleyeceğini söyledi. Sonra da bir korna sesiyle noktayı koydu….Bizimkinin umurunda bile değildi.

Kadın, sıkıntıdan televizyonu açtı. Hangi kanalı açtıysa ruhunu sıkan bir şeyle karşılaştı. Birçok ülkede ayaklanma vardı. Yer yerinden oynuyordu. Sabah sabah hiç çekilmiyordu doğrusu. Başka bir kanalda cinayetlerden, kaybolan insanlardan söz ediliyor, sorumluları bulunmaya çalışılıyordu. Müzik kanallarından birini açtı. Ruhundaki sıkıntıyı bir türlü gideremiyordu. Kapı çalınınca sevindi. ‘Belki Ayten gelmiştir. Oturur biraz dedikodu ederiz. Ne güzel olur…’ diye düşünerek kapıya yöneldi. Gelen alt kattaki komşusu Füsun Hanımdı.
-     Sabah kahvesi içmeye geldim, müsait misin?
-     Tabii, buyurun. Ne iyi ettiniz. Hoş geldiniz.
-     Hoş bulduk Leman’cığım. Sabaha kadar uyuyamadım. Gürültüleri duymadın mı? Nigar Hanımlar sabaha kadar kavga ettiler. Salih Bey sarhoştu sanırım. Duymalıydın ne küfürler, hakaretler. Nasıl duymadın Leman’cığım? Nigar hanımın çığlıkları yeri göğü inletti.
-     Vallahi duymadım, dedi Leman . Uyumuşumdur o vakitte. Mesut da geç gelmiş. Hiç haberim olmamış. Bugünlerde ruhumda bir sıkıntı var. Hiçbir şeyden mutlu olamıyorum.
Füsun Hanım , Leman’nın dediklerini duymazlıktan geldi. Ballandıra ballandıra anlatmaya devam etti, Nigar Hanım’la Salih Beyin kavgalarını. Bir süre sonra anladı ki Leman anlattıklarıyla ilgilenmiyor, konuyu değiştirdi. Yeni aldığı perdelerini anlatmaya başladı. Markasından, kumaşının kalitesinden, her türlü inceliğini anlattı. Yok, bugün Leman’ın keyfi yoktu. Canı sıkıldı. Kahveyi içtikten sonra fal bile kapatmamıştı. Hiç uğraşamazdı. ‘Sabah sabah kimsenin nazını çekemem.’ dedi içinden. ‘Ocakta yemeğim var.’ bahanesiyle kalktı. Leman derin bir ‘Oh!’ çekti.

Mesut, toplantıdan çıktıktan sonra misafirlerini yolcu etti. Bu ihaleden bir şey çıkmayacağı belliydi. Adamlar dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizden, petrol fiyatlarından falan sık sık söz ettiklerine göre doğru dürüst para vermeyeceklerdi. Son günlerde dünyanın içinde bulunduğu durum işlerini de etkilemişti. Eskisi gibi, ürettikleri malları birkaç katına, gelire dönüştürmek çok zordu. Masasının üstündeki gazeteleri karıştırmaya başladı. Seçim arifesinde yapılan sıradan sataşmaları geçti. Son günlerde boşanmalardan kaynaklanan cinayetlerle ve nedenleriyle uğraşacak hali de yoktu. Dünya, kaynıyordu. ‘Ulan!’ dedi, ‘ Ya, bizi nasıl etkiler bu durum?’ ‘Allah korusun! Bir iç karışıklık bizde de olursa?’ Para piyasalarına göz attı. Parası küçülmüştü. Borsanın düşmesi canını sıktı. ‘Kahretsin! Tam da zamanı!..’ dedi. Holding büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaydı. Muhasebe müdürünü aradı.

Bu sırada babasının duvardaki resmine gözü ilişti Mesut’un. Dalgalı saçları, ela gözleri, biraz büyükçe burnu, uzun yüzü ve çatık kaşlarıyla babasına ne kadar benzediğini düşündü. Ticareti ondan öğrenmişti. ‘Ticarette acımasız olacaksın.’ derdi babası. ‘ Sen acırsan, acınacak duruma gelirsin!’ Annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen kaç kişinin iş hayatına son vermesine, iflasına sebep olmuş; zerre kadar vicdan azabı duymamıştı. Bir gün faili meçhul bir cinayete kurban gideceğini söyleseler güler geçerdi herhalde. Ama böyle oldu. Onu da acımazsızca öldürdüler bir gün, işyerine giderken … On sekiz yaşındaydı o zaman. Tüm çabalara rağmen suçlular bulunamadı. Birkaç kişi sadece şüpheli oldukları için sorgulandı. Ancak bir sonuca ulaşılamadı. ‘Lanet olsun!’ dedi. Son günlerde olumlu giden tek bir şey olsa kurban kesecekti. Kalktı, dışarı çıktı. Babasının öldürülmesinden sonra annesi, sıkıntısından felç olmuştu. Şimdi bebek gibiydi. Her gün düzenli uğrar; gönlünü alır; sadece gözleriyle iletebildiği sevgi kıvılcımlarını toplar, yüreğine sarardı.

Aklına Leman düştü. Son günlerde bir huzursuzluğu vardı. Eskiden ne zaman dönerse dönsün eve, mutlaka beklerdi, uyumazdı.Sabahları güler yüzle uğurlar, araya mesafeler koymazdı. Daha ne isteyebilirdi ki bir kadın. ‘Her şeyi veriyorum ona. Bugüne kadar bir dediğini iki etmedim. Sanırım ailesiyle ilgili sorunlar yaşıyor.’ diye tahminde bulundu. ‘Ağabeyinin Çek-senet mafyasının içine düşmesi , bu yüzden tutuklanmış olması üzüyor onu, belli etmese de için için eriyor. İyi de ben ne yapabilirim? Ben ondan çok şey beklemiyorum ki, güler yüzden başka…’ Muhasebe Müdürü gelince uzaklaştı düşüncelerinden. Ekonomik yönden alınacak tedbirleri konuşmaya başladılar. Holdingin kurtulması için bir mucizeye ihtiyacı vardı.

Leman kararlıydı. Bir şekilde kurtaracaktı bu evliliği. Üzerini değiştirdi, kuaföre gitmek üzere yola çıktı. Çok güzel olmak istiyordu. Saçlarını istediği gibi yaptırdı. Biraz kendine güven duymaya başladı. Kuaförden çıkarken keyfi yerindeydi. Alış-veriş için markete uğradı. Bir yanı tedirgindi. Telefon açıp akşama sürpriz yapacağını söylemek istediyse de sürprizdi işte. Söylese anlamı kalmayacaktı.’ Ya yine gecikirse?’ dedi, ‘En iyisi telefon açmak…’ Telefondaki ses, dalgın ve umarsızdı. Meşgul olduğu belliydi.
-     Leman’cığım şu an çok önemli bir görüşmem var. Ben seni ararım, dedi.
-     Ben, ne zaman?....sorusunu tamamlayamadı, telefon kapandı.

Daha şimdiden şevki kalmamıştı. Alış-veriş yapmaktan vazgeçti. ‘Nasılsa yemek yiyip gelecek, boşuna uğraşmayayım.’ diye düşündü. Kanatlarından biri kırılmıştı. Ama vazgeçmemişti. Telefonun çalmasıyla irkildi. Annesiydi arayan :
-     Nasılsın kızım?
- İyiyim anne? Sen nasılsın? Annesine hiçbir sıkıntısını söyleyemezdi. Annelere söylenen sıkıntıların azalmak yerine çoğalmak olduğunu bilirdi.

-     Aman iyi kızım. Sen bari iyi ol. Ağabeyin zor durumda, mahkeme suçlu olduğuna karar vermiş. Ağlayıp duruyor. Şimdi çocuk çoluk ne yapacaklar? Ne yiyip ne içecekler?

Ağlamaya başladı. Bu, ‘Sen ne yapabilirsin?’ çağrısıydı. Başka çaresi yoktu. Akşam Mesut’la bu konuyu konuşacaktı. Annesine yardımcı olacaklarına dair söz verdi, kapattı telefonu. Bütün neşesi kaçmıştı. İnsan mutluluğunu etkileyen ne çok neden vardı. Çevrenizdeki her şey kırık dökükken sizin mesut olmanız mümkün değildi. Yolda ilerleyen insanlara baktı. Kim bilir birini durdurup sorsa ne sıkıntıları vardı anlatacağı. Ne kadar az insanın yüzü gülüyordu. Mutsuzluk çığ gibi birbirini tetikliyordu.

Eve döndüğünde isteksizce üzerindekileri çıkardı, yığıldı kaldı. Uyandığında çoktan hava kararmıştı. Gündüz yaşadıklarını geçirdi birer birer gözünün önünden. Hiçbir isteği kalmamıştı. Mesut ne zaman geleceğine dair telefon bile açmamıştı. Kendine duyduğu güven sarsılmıştı. Her ihtimale karşı dolaba yöneldi, Mesut’un sevdiği kırmızı saten elbisesini geçirdi üstüne. Aynada uzun uzun kendisine baktı. Tadı tuzu yoktu. Masa örtüsünü kaldırdı, dolaptan şarapları çıkardı, masanın üzerine koydu. İsteksizce bardakları yerleştirdi. Kapının anahtarla açıldığını duydu. Mesut’tu gelen. Ayağa kalktı, karşıladı onu.

-     Hoş geldin, dedi sessizce.
Mesut , keyifsizce:
-     Hoş bulduk, dedi.
Leman, elinden tuttu, masaya doğru yöneldi. Sandalyeye oturması için işaret etti. Kendisi de karşısına oturdu. Mesut’un gözlerinin içine baktı. Mesut da onun gözlerine baktı. Karmakarışıktı. Konuşmak istedi. Boğazına bir şeyler düğümlendi. Konuşamadı. Çoktan kaybetmişlerdi aralarındaki büyüyü. Aralarında sadece bir metrelik bir masa vardı. Elini uzatsa eline değecekti. Uzatamadı.
-     Çok yorgunum, dedi Mesut. İzin verirsen uzanacağım.

Haklıydı şöyle düşünmekle: Çevrenizdeki her şey kırık dökükken sizin mesut olmanız mümkün değildi.

Aralarındaki masa uzadı…uzadı…uzadı ….



.Eleştiriler & Yorumlar

:: Teşekkür ediyorum
Gönderen: Hilâl Erboyacı / , Türkiye
6 Mart 2011
Sayın HÜSMÜLLÜ, resim üzerine kurgulanmış bir öyküydü. Çok teşekkürler ediyorum. Saygı ve selamlarımla...

:: ...
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
2 Mart 2011
Güzeldi. Fotoğraf da konuya uygun seçilmiş. Kutlarım.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Kadın
Meydan Okuyuş
Ne Saçma Hayal (!)
Yeter ki Çocuklarımız Mutlu Olsun
Beyaz Asil Bir Renktir
Kadere Bak!

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
... ve Kederi de Yaşamalısın
İşte Gidiyorsun
Ruh Eşim
Hani Benim Gençliğim Anne
Gökse
Bir Rejim Denemesi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Har Elinden [Şiir]
Kutsi ve Asi [Şiir]
Erteledik [Şiir]
Orantısız Güç [Şiir]
Yirmi Birinci Asra Hicviye [Şiir]
Nerede Ölmeden Önce Ölüm [Şiir]
Çanakkale'de Zafer Muştulanmıştı [Şiir]
Sessiz Kahramanlarımız [Şiir]
Yapay Tanrılar [Şiir]
Üç Çocuk / Üç Can [Şiir]


Hilâl Erboyacı kimdir?

Yaşam söz üzerine kurulmuş. Yazı sözü kalıcı kılmış. Bir Edebiyat neferi olarak seksenli yıllarda başladığım serüvenime bir iz bırakmak ve geleceğe katkıda bulunmak üzere çıktım. . Bir hoş sada bırakabilirsem ne mutlu. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Türk şiirinin tüm isimlerinden etkilenmiş olmam mümkün..


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.