Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine |
|
||||||||||
|
Tek bir doğruyu, tek bir gerçeği aramıyorum; aslını sorarsanız ne aradığımı da bilmiyorum. Dengeyi istiyorum. İnsanın bir yanı kendiyle gurur duyarken, diğer yanı onun kadar güçlü duygularla aşağılar mı kendini? Karışık karmakarışık hissederken kendimi, kendime çözülemezse yaşayamayacak bir problem gözüyle bakarken; diğer yanım basitsin diyor, hem de çok... herkes gibisin, aynısın onlarla... Düşüncelerim uyutmuyor beni geceleri, yazmak istiyorum, yazıyorum da, evet zevk alıyorum bundan. Diğer yanım susmuyor, yazamazsın diyor, ne anlarsın ki yazmaktan? Ben de kurduğum basit cümlelerle haklı çıkarıyorum onu, bırakıyorum kalemi, yazmamalıyım artık. Dayanamıyorum, yeniden yazıyorum, çünkü biliyorum; yazmazsam, çözülmezsem, duyuramazsam çığlığımı, yokolacağım yavaş yavaş. Aklımdan yine bir sürü soru geçiyor, durduramıyorum onları, söz geçiremiyorum kendime. Düşünme diyorum, düşünme, düşünme. 'Hem basitsin sen, düşünmek sana göre değil' diyor beni bilen, beni hep küçük gören o ses. ''Zorlama kendini.'' diyor. ''Tüm bu çaban anlamsız. Yaşadığın çevrede kim düşünüyor ki bu kadar?Senin kaygın da yaşamak olmalı, sıkıntı çekmeden, kimseye gerek duymadan, tıpkı annen gibi, herkes gibi. Hem insan nasıl bir çevreden geldiyse öyle olmalı, öbür çeşit, zorla başkası olmaya çalışıyorsundur. Kendinden uzaklaşıyorsun. Görmüyor musun? Yokoluyorsun.'' Susturuyorum onu. Düşüncelere dalıyorum. Acaba hayatımızdaki neler, ne kadar kontrolümüz altında? Tercihlerimizi yapan bizler miyiz yoksa geçmişimiz mi? Yoksa herşeyi yöneten bizden bile bağımsız, ama bize ait olan, beyin denilen sinaps ve nörotransmitter yığını mı? Peki öyleyse ya irade? İrade denen şeyi belirleyen şey ne peki? Hem irade ne kadar bağımsız olabilir ki limbik sistemden, hipokampüsten, yani beyinden? Bilmiyorum. İnsanı sevmiyorum; çünkü bencil, nefret etme potansiyeli yüksek, zarar vermeye yatkın bir varlık, insan. Uzak olmak istiyorum, çok uzak, ama yapamıyorum. Kendi yapaylıklarına, sahte gülüşlerine beni de dahil etsinler istemiyorum. Yalnızlığı güçsüzlük olarak gördüklerinden birarada duran üç beş kişiden biri olmak istemiyorum. Ama kendini diğerlerinden soyutlamış olsa da, soyutlanmış gözükecek bir çirkin ördek yavrusu gibi de hissetmek istemiyorum. Aslında biliyor musunuz, kendi attığım adımlardan emin olduğum sürece hiçbir şeyi önemsemiyorum. Bu yüzden mutluydum önceleri; kendimden doğrularımdan o kadar çok emindim ki. Şimdi ise budalalık gibi geliyor -emin olmak-. Herkes, herşey süratle değişirken, herhangi bir şey hakkında kesin konuşmak... Doğrularımı, değer yargılarımı yitirdiğim için mutsuzum ben. Başlarken o kadar anlamlı bulduğum yazım gittikçe anlamını kaybediyor. O sesi işitiyorum yeniden, gerçek dünyaya dönüp ayaklarımın yere basmasını söylüyor, günlerimi anlamsızca yazarak geçirdiğimi, bunun yerine sınavlarıma çalışmam gerektiğini hatırlatıyor bana. Benden birşeyler bekleyenleri ve beklentilerini hatırlıyorum. AKLIMA BİRDEN KÜÇÜK KIZIN HİKAYESİ GELİYOR: Çok eskiden tanıdığım hep mutsuz, küçük bir kız vardı, çok çabalıyordu kendini bulmak için. Çok zorlanıyordu, kolay olmayacağını biliyordu ama alışıktı zaten zorluklara, bunun da üstesinden gelecekti ve sonunda bulacaktı kendini. Hiç fırsatı olmamıştı ki -biri- olmak için. Şimdi hatırlıyordu o eski zamanlarını, acılarını. Bir an kendisi de şaşırdı, çok uzun zaman olmuştu düşünmeyeli geçmişi. Yazarken farketmişti, artık yaşadığı acılardan ve geçmişinden güç almıyordu. İlkokul birinci sınıfta babasının iflasıyla başlamıştı kötü günler ve bir daha yoluna girmemişti hiçbir şey. Sıradan bir çocuk olmadığını söylemişti köydeki öğretmeni, merkezde iyi bir okula gitmeliymiş. O güne kadar kimsenin köyün dışında bir okula gitmemiş olması, babasının kız çocuklarının okumasını gereksiz görmesi, ikna etmekte zorlamış öğretmeni ama annesinin de desteğiyle, başlamış küçük kızın hiç bitmeyen okul serüveni. Kız, ders çalışmak,başarılı olmak, para kazanmak ve annesini mutsuz hayatından kurtarmak zorundadır. Kötü bir çocukluk geçirmiştir, anne baba kavgaları, eve gelen hacizler, cam kırıkları... Babaya duyulan öfke, diğer yanda annelerine zarar verirse, sanki yapabilecekleri birşey varmış gibi, kız kardeşle tutulan, anne va babalarının yatak odalarındaki kapı nöbetleri... Böyle bir çocukluk işte... Buarada küçük kız yine de ders çalışmalıdır, annenin yüzü kara çıkmamalı, kız çocuğu okumaz diyenlere mahcup olunmamalı, o kadar emek boşa gitmemelidir... Kız yazdıkça küçük ayrıntıları hatırlıyordu. Neler neler yaşamıştı bugüne kadar, tek amacı vardı, o da avukat olmaktı. sadece ve sadece ona odaklanmıştı, öyle olmak zorundaydı. Babasını anımsadı, en son dört ay önce konuşmuştu onunla. Nasıl da övünürdü kızlarının hepsi pekiyi olan karneleriyle. Halbuki hiç destek olmamıştı, hala da olmuyormuş da neyse... Hatırlıyordu, babası borçlanıp kaçmıştı ülkeden, annesiyse tüm zorluklara tek başına göğüs germişti, terzilik yapmış, sabah dörtlere kadar, gecelerce elbiseler dikip para kazanmıştı, güçlü durabilmişti, hep yanındaydı çocuklarının. Küçük kız buarada ders çalışırdı hep, evet diyorum ya çalışmak zorundaydı. OKul hayatı boyunca devlet yatılılık bursları, bayramlarda okullarda dağıtılan ayakkabılar ve beyaz bir zarf içinde bayram harçlığı... Kız buarada hiç -biri- olamadı, sadece çalıştı. Okul, ev ve dershane arasında mekik dokudu yıllarca, ne insanları tanıdı ne hayatı. Şimdi tebessüm ederek hatırladığı, ona çok acı vermiş anılarla doluydu hayatı, yazmak istemiyordu, anlatmıyordu da. Biliyordu, sözcükler o anıları basitleştircekti. Hem bunu okuyanların anlayabileceği de meçhuldü. Anlamak da yetmeyecekti zaten, hissedebilecekler miydi? Kız o anıları yazmaktan vazgeçti, anlayamazlardı, çünkü insanlar arasında uçurum vardı. Kızın -biri- olma çabası diyordum değil mi? Merak ediyorsunuz siz de belki de... Aslında, hem oldu hem olamadı. Neden o da bilmiyor, belki de olamayacağını kabullenmeliydi, Çok okuyarak eksiklerini kapatmaya çalışmamalı, yirmi yaşına dek edinilmemiş bir alışkanlığı, edinmek için daha fazla çaba harcamamalıydı. Sadece yaşamalıydı, sıkıntı çekmeden, kimseye gereksinim duymadan, tıpkı... Bilmiyorum. Çarpan kapının sesiyle, kendi geçeğime döndüm birden, hiçbir yere ait hissetmemek kendini. Hapishanede gibi hissettiğim yurt odasının penceresinden dışarı uzattım başımı, gözlerimi kapadım. Buz gibiydi dışarısı, soğuğu hissettim tüm tenimle, ölümü hissettim, huzur buldum. Acı aşırıya kaçtığında, ayakta kalabilmek için biraz ölmek gerekiyordu belki de. (Şimdi olsam, 5 yıl sonra yani, bu öyküyü şöyle sonlandırırdım; Kızın -biri- olma çabası diyordum değil mi? Merak ediyorsunuz siz de. Evet biri oldu, herkes gibi biri mi, sadece biri mi, çok farklı biri mi bilinmez. Hepimiz, herkes kadar aynı, herkes kadar farklıyken, o da hepimizden biri oldu evet. Birşeyleri edinmek ya da öğrenmek için geç olmadığını anladı, okudukça gördü bilginin sonsuzluğunu ve ne kadar çok okusa da her daim ham kalacağını farketti. Kendi gerçeğiyle mutlu biri o artık. Öyküsünü sonlandırıken farketmiş kendisini küçümseyen,yazmak ve düşünmek sana göre değil diyen o içsesi senelerdir duymadığını ...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şirin aydın, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |