..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bazen evrende yalnýz olduðumuzu düþünürüm, bazen de olmadýðmýzý. Her iki durumda da bu düþünce beni afallatýr. -Arthur C. Clarke
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Kemal Yavuz Paracýkoðlu




23 Ekim 2011
Deprem  
Kemal Yavuz Paracýkoðlu
“Kusura bakma ama, yok sana itikadým.” Bu ses bana ait. Tanýdým onu. Ýyi de, bu isyaným niçin?


:ACHA:


D E P R E M

G Ü L :
Çok öfkeliyim. Bu öfkeyle yapmam gereken tek þey, pýlýmý pýrtýmý toparlayýp gitmek olacak. Her akþam ayný þeyleri yaþamaktan býktým, usandým artýk! Aðlamayayým diyorum, ama öfkem aðlamamý emrediyor. Birazdan susarým. Her þeyimi alýp götürmeye kalkýþsam birkaç bavulla çýkmam gerekir buradan. Hatta bu evdeki her eþyada benim hakkým var, ben aldým her þeyi, bir nakliyeci getirip her þeyi götürmem gerekir. En iyisi, giyeceðim kadar bir þeyler almakla yetineyim þimdilik. Þu iç çamaþýrlarýmý alayým. Günlük hayatýmda genelde pantolon giyinmeyi seviyorum, þu pantolonlarým ile tiþörtlerimi de alayým. Þu elbiseyi de koyayým da, avukata, mahkemeye filan giderken derli toplu giyinirim... Bavulda yer kalmadý. Bu kadar yeter. Þuradan telefonla bir taksi çaðýrayým da gelsin.
Kanepede aðzý köpürerek sýzýp kalmýþ þu leþ gibi içki kokan adam benim kocam mý? Bir insan nasýl bu hale gelebilir? Bir an önce gideyim buradan. Beþ dakika daha kalýrsam, bu evden koca katili olarak çýkacaðým.
“Bundan sonra istediðin gibi ye, iç, sýç! Terk ediyorum seni!”
*
Bir taksiye binerek annemin evine ulaþýyorum. Elimde valizle gecenin ikisinde karþýsýna dikildiðimi görünce, kadýncaðýz þok geçiriyor. “Ne oldu, biþey mi oldu kýzým? Kavga mý ettiniz Ömer’le?”
“Yok, biþey anne!”
*
Genç kýzlýðýmda kullandýðým odada hiçbir þey yirmibeþ yýl önceki gibi deðil. Ne çalýþma masam ve kitaplýðým, ne de ortasý çöktüðü için üzerinde hiç bir zaman derin bir uyku çekemediðim yaylarý gýcýrtýlý demir ranzam. Onlarý eskiciye verip, yerlerine misafirler için bu iki kiþilik bazayý ve gardýrobu yerleþtirdiklerinde, o eski eþyalarla birlikte atýlanýn ben olduðumu düþünmüþtüm. Þimdi de ayný duygularla, birkaç gün sonra gitmek zorunda olan bir misafir olarak hissediyorum kendimi. Saat üçü henüz geçerken bana iyice yabancý gelen yataða uzandýðýmda, Ömer’in de ayný derecede yabancýlaþmakta olduðunu hissediyorum. Bu bir yalnýzlýk duygusu... “Ah Ömer, ah! Niçin bozdun mutluluðumuzu be hayatým!”
Arzýn merkezinden gelen bir uðultuyla, þiddetli bir sarsýntý baþlýyor birdenbire. Deprem oluyor. Beþik gibi sallanmaya baþlýyorum yatakta... Bina yýkýldý, yýkýlacak. Kalkmaya çalýþýyorum. Kalkamýyorum. Kalkmak için kendimi zorlamaktan vazgeçiyorum. Yataðýn üstünde kalýrsam, yumuþacýk yataðýn üstüne düþerim, sýrtým acýmaz hiç olmazsa. Hem annemin, hem erkek kardeþimin antrede, bir koro halinde kelimeyi þahadet getirdiklerini duyuyorum. Kapýnýn bir saða bir sola eðilip doðrulduðunu fark ediyorum. “Yýkýlýyoruz!” Aklýma hemen aparmanýn altý katlý olduðu, ikinci katta oturduðumuz, bina çöktüðü zaman üzerimizde dört katýn enkazýnýn olacaðý, kesinlikle öleceðimiz türünden beþ yüz çeþit düþünce ve duygu geliyor; nedense, bir türlü annem ve kardeþim gibi þahadet getirmek gelmiyor. Bir dakikaya yakýn sürüyor büyük sarsýntý ve geldiði gibi aniden duruyor. Hemen odadan çýkýyorum. Annemi ve kardeþimi birbirlerine sarýlmýþ halde buluyorum. Yanlarýna gidince ayrýlýyorlar birbirlerinden.
Erkek kardeþim annesini kurtarma çabasýnda, “Binamýz saðlammýþ,” diyerek annemi çekiþtirmeye baþlýyor; “Bu öncüdür belki. Çýkalým hemen, evde durmayalým.” Ben umurlarýnda deðilmiþim gibi, ikisi evden kaçýp sokaða gidiyorlar. Sokakta bir anormallik var mý yok mu diye merak ederek balkona varýyorum. Hiçbir binada, hiçbir zayiat yok ama bina içlerinde insanlar da yok artýk, çünkü herkes sokaklarda. Ýçeri dönerek televizyonu açýyorum hemen. Kanallar arasýnda zaping yaparak depremle ilgili bir haber yakalamaya çalýþýyorum ama hiçbir þey yok. Bir alt yazý bile geçmiyor. Aklýma radyoyu açmak geliyor. Televizyonun sesini kýsarak radyoyu açýyorum. “Kandilli Rasathanesinden bildirildiðine göre...” diye baþlayan bir anons dolduruyor evi. “Merkez üssü Gölcük olan 7,4 þiddetinde bir deprem...” Gölcük’ de olmuþ deprem, Eskiþehir’den hissedilen oymuþ... Üzülsem mi, sevinsem mi, bilemeden, Eskiþehir’ de bir tahribatý olmuþ mu diye, Eskiþehir’in mahalli kanallarýný çeviriyorum. Eskiþehir radyosunda ki anons :”Sayýn dinleyiciler, Gölcük’ de binlerce evin yýkýldýðý ve binlerce vatandaþýmýzýn öldüðü deprem, þehrimizden de oldukça þiddetli hissedilmiþ olup, þehrimizde herhangi bir yýkýntýya ya da ölüme sebep olmadýðý bildirilmektedir...” Ölen ve evi yýkýlan binlerce insan. Bir felaket olmalý bu. Ýçim acýyor...
“Gül! Depremleri duymuyor musun? Durma evde, çýk!” diye baðýrýyor kardeþim sokaktan.
Balkondan cevap veriyorum ona. “Bunlar artçý, artçý... Asýl deprem oldu, bitti artýk. Gölcükte, binlerce insan ölmüþ.”
Annem ve kardeþimle birlikte, daracýk sokaktaki insanlar binalarýn kuytularýna sýðýnmýþlar. Tepelerinde altýþar katlý binalar. Yýkýldýklarýnda enkaz altýnda en evvela onlar kalacaklar, farkýnda deðiller.
Sokaktaki insanlarýn büyük bir bölümü hareket halindeki araba trafiði peþinden gitmeye baþlýyorlar. Nihayet anlýyorlar bu sokakta beklemelerinin, evleri içinde beklemekten daha tehlikeli olduðunu.
“Gül! Þurada yýkýlan bir apartman varmýþ, ona bakmaya gidiyoruz biz...” diye baðýrýyor annem.
Hareketlenmenin nedeni, bir felakete seyirci olabilmek içinmiþ. “Nerde yýkýlmýþ?” diye soruyorum.
“Þurada, Sivrihisar caddesinde...”
Þurada dediði yer üç-dört kilometre vardýr. Üstelik benim evim de orada...
Benim evim? Ýçime ansýzýn bir ateþ düþüyor. Bu öyle bir ateþ ki, Ömer’in bana ihtiyacý olduðunu ve hemen onun yanýna koþmamýn gerektiðini hissettiriyor sadece. “Sivrisihar caddesinde mi? Bizim ev olmasýn! Ömer’e bir þey olmasýn?”
“Gel de, gidip bakalým iþte!”
Sokaða nasýl fýrladýðýmý bilemiyorum. Sokaða çýkar çýkmaz bir taksi bulabilmenin telaþýný gösteriyorum ama nerde? Arabasýyla bizi taþýyýverecek hiç kimse de yok tabii. Birkaç yabancý arabayý durdurmaya, yardýmcý olmalarýný saðlamaya çalýþýyorsam da boþuna. Bir taraftan da yýkýldýðý söylenen eve doðru hareket halindeyim. Bana ayak uyduramayan anneme kýzýyorum. “Yürüyün, çabuk, yürüyün!” Onunla ayný hýzda yürümem mümkün deðil, onun da benimle. “Siz gele koyun. Ben koþturuyorum...” diyerek býrakýp gidiyorum onlarý.
Araba sahiplerinden göremediðim iyiliði uzaylýlardan görüyorum; uzaylýlar beni gitmek istediðim yere ýþýnlayýveriyorlar. Ýlk gördüðüm þey binlerce, belki de onbirlerce insanýn oluþturduðu insan kümesi. Toplanmak için bula bula bizim evin olduðu mýntýkayý bulmuþlar sanki...
Bizim evin dediðim yerde, bizim ev yok... Orada, tam köþede, beton ve tuðladan ibaret bir yýðýn duruyor.
Kalabalýðý yararak ilerlemeye çalýþýrken, insanlarýn, “Koskoca Eskiþehir’ de yýkýlan tek bina buymuþ,” dediklerini iþitiyorum. “O benim evim, o benim evim... “ diye inleyerek üst üste binmiþ insanlarýn bedenlerini aþýyorum ama enkazý kaldýrmaya baþlamak için iki tane polis memurunu aþamýyorum.
Adamlar, “Geri durun kardeþim!” deyip duruyorlar.
“Olamaz! Ömer! Ömer! Kocam vardý o evde! Ömer! Ömer kurtuldu mu? Ömer çýktý mý enkazdan? Ömerl!”
*
Ö M E R:
“Kusura bakma ama, yok sana itikadým.”
Bu ses bana ait. Tanýdým onu.
Ýyi de, bu isyaným niçin? Ben, Allah’a asi gelecek bir insan mýyým? Ki, namaz falan kýlmam, ama elhamdülillah, sapýna kadar Müslümanýmdýr...
Acaba, rüyamda mý yaptým böyle bir saygýsýzlýðý? Kýpýrdayamýyorum ve hiçbir þey göremiyorum, demek ki rüyadayým. Evet! Rüya görüyorum... Kesinlikle rüya! Zere caným, uyanýkken Allah’a, kusura bakma ama yok sana itikadým, filan diyerek isyan edecek biri deðilimdir. Namazýmda, niyazýmda doðru dürüst müslümanlýk yapmazsam, uykumda da iþte böyle Allah’a asi gelirim.
“Tuh olsun bana! Tuh! “
Allah, Allah! Ben tükürdükçe, tükürüklerimin ýslaklýðý dudaklarýma bulaþýyor. Neden acaba? Ellerimle uzanýp silemiyorum da; ellerim sanki, aþaðýlarda baðlanmýþ gibi. Tabii caným! Böyle anormal þeyler rüyalarda olur. Hani insan kaçmak ister, kaçamaz, filan ya! Rüya, rüya! Rüyadayým. Uyanýp da þu dudaklarýmý bir silmeliyim...
Uyanma kararýma raðmen niye hala karanlýk içindeyim? Neden hala kollarýmý kýpýrdatamýyorum? Demek ki, uyanamamýþým...
Yoksa uyanýk mýyým? Düþünüyorum. Düþünmek istediðim her þeyi düþünebiliyorum. Hiç olmayacak bir þey de düþünebilirim. Örneðin, altýlý ganyanda altýyý tutturduðumu. Evet! Böyle istediði her þeyi düþünebilen biri uykuda olamaz. Þu an uykuda muykuda deðilim! Ýþte, kafamý da saða sola döndürebiliyorum.
Yüzümün hemen üzerinde soðuk, pürüzsüz, mermeri andýran bir tabaka var. Sýrtýmdaki soðukluðu da hissedebiliyorum. Bu iki soðuk zemin arasýnda, zifiri karanlýk içinde, kýpýrdayamadan yatar haldeyim. Bunun bir anlamý olmalý.
Ölmüþ olabilir miyim? Ýçinde bulunduðum bu soðukluk mezarým mý acaba? Topraðýn altýnda gömülü müyüm?
Ýnsanlarýn, öldükten sonra kabir içinde dirileceklerini duymuþtum. Acaba þu anda olan bu mu? Evet, durumum buna benziyor. Az sonra sorgu melekleri gelecek ve bana kabir azabý dedikleri þeyleri yaþatacaklar.
Ýyi ama nasýl ölmüþ olabilirdim ki? Vallahi hiçbir þey hatýrlamýyorum.
Yoksa...
Yoksa Gül mü öldürdü beni? Acaba, öldürüldüðünü anlayamayacaðým bir þekilde uyutup zehirleyen bir þey kattýðý kahve mi içirdi? Aman Allah’ým, olabilir mi öyle bir þey! Evet, sýk sýk sarhoþ olup gelirim eve, bu yüzden benden nefret eder; ama bu beni öldürmesini gerektirecek bir þey deðil ki! Yok, yok, Gül öyle bir þey yapmaz. Olsa olsa sarhoþ geldikten sonra, ani bir kalp krizi geçirip öldüm...
Ýyi de, þu an gerçekten ölü müyüm? Bir ölüysem, niçin böyle yorumlar yapýp duruyorum? Hey Allah’ým, yarabbim! Neler olup bittiðini bir anlayabilsem...
Kollarým, bacaklarým yok gibiler. Gövdemin üstünde aðýr bir kýskaç, kýpýrdatmýyor beni; kafamdan baþka kýpýrdatabildiðim hiçbir organým yok. Kýpýrdamak için kendimi zorlayýnca bir aðrý oluþtu. Caným acýyor! Oysa ölülerin caný acýmaz. Yok, ölü deðilim, bu kesin…
Aðrý þiddetini arttýrmaya baþladý. Aman Allah’ým, bu da ne! Ýyice þiddetlendi aðrýlarým. Dayanýlacak gibi bir aðrý deðil bu; ölü deðilsem de, gerçekten ölüyorum iþte!
“Ah… Allah’ým! Allah’ým, günahlarýmý baðýþla! Ne olur! Of!...”
Ölüyorum...
“Eþhedü enla ilahe illallah. Ve eþhedü enne muhammeden veresulühü.”
Ölmeden önce iki rekat tövbe namazý kýlabilseydim… Namaz kýlmayý biliyor muyum?
Biliyorum, biliyorum, ilkokul öðrenciliðimin son yýlýna kadar oturduðumuz Ýncikköy’de, cami imamý, Kur’an okumayý da, namaz kýlmayý da öðretmiþti bana; hatta hatim indirttiði için annemin hocaya bir bohça içinde hediyeler verdiðini de hatýrlýyorum. Ýþte o köydeki on bir yaþýndaki çocuk, ben gözlerimi yumup ona bakarken, o yavaþça, “Niyet ettim Allah rýzasý için iki rekât tövbe namazý kýlmaya,”diyerek namaza durdu. Ben de onunla birlikte niyet ederek, týpký onun gibi durup, baþlýyorum namaz kýlmaya...
Ýkimiz de namazlarýmýzý kýlýp, bitirdikten sonra, evvela sað tarafa, sonra da sol tarafa, “Esselamü aleyküm ve rahmetullah,” diye selam vererek namazý bitiriyoruz. Ellerimi kaldýrýp, avuçlarýmý açýyorum. Tam da dua etmeye baþlayarak tövbe edecekken, on bir yaþýndaki çocuk, terk ediyor beni, yok oluyor.
Ben, kendi baþýma, “Ýþlediðim tüm günahlar için tövbe ediyorum. Tüm günahlarýmý affet Allah’ým!” diye dua ediyorum.
Duam bitiyor, ama hala ölmüyorum. Haydi ama, ölsem ya!
Sað omzuma aniden temas eden bir þey, ani bir refleksle korkup silkinmeme sebep oluyor. O ise, her silkelememden sonra, inatla, temasýný sürdürüyor. Alýþýyorum. Talebimi seslendirerek, omzuma týrmanmasýna izin veriyorum.
“Boyun damarlarýmdan ýsýr ve zehirleyerek öldür beni…”
Týrmanmaya baþlýyor, sivri ayak parmaklarýnýn etime battýðýný hissediyorum onun. Bir akrebi andýran yürüyüþü var, ya da bana öyle geliyor. Onun attýðý her adýmý duyumsuyorum. Omzumu boydan boya týrmanýp boynuma ulaþýyor.
“Haydi, þimdi tam sýrasý! Isýr! Isýrsana lanet olasýca! Isýr!”
Sözümü dinlemiyor. Çenemi, sonra dudaklarýmý yürürken, sabýrla bekliyorum. Burnuma sokuluyor. Burun deliðime ilk temasýnda ise müthiþ bir kaþýnma duygusu oluþturuyor. Bu ellerime ihtiyaç duyduðum bir an, elimi kaldýrarak gidiþen yeri öyle bir ovuþturmalýyým ki… Üst üste hapþýrýyorum. Böcek ise oradan uzaklaþmamak kararlýlýðýný sürdürüyor. Dayanamýyorum ve suratýmý yukarýmdaki kaygan zemine uzatarak sürtmeye baþlýyorum. Böceðin, “çýtýrt” diye bir ses çýkartýp, ezilerek suratýma yayýldýðýný hissediyorum. Kaþýntým geçinceye kadar sürtüyorum burnumu…
     Tam da o arada müthiþ bir uðultu ile birlikte sallanýyoruz. Toza, topraða gömülüyorum. Nefes almamý önlüyor bu karmaþa. Tozla karýþýk bir havayý kesik kesik, milim milim çekiþtirerek hayata tutunmaya çalýþýyorum.
“Deprem! Deprem olmuþ… Burada sýkýþýp kalmam o yüzdenmiþ…”
Hava boþluðumdaki toz duman oturdu, daha rahat nefes alabiliyorum. Aðrýlarým da hafiflemekte.
“Ben iyiyim de Gül ne oldu acaba? Ýnþallah kurtulmuþtur. Ya öldüyse?...
“Allah’ým, þayet öldüyse, o iyi insaný cennetinde aðýrla, lütfen ona iyi bak!”
Kasýklarýmda keskin bir iþeme hissi peydahlanýyor. Evet, kalkýp tuvalete gitmeliyim, ama ne mümkün. Tutma gayretindeyim, fakat nereye kadar; vazgeçiyorum tutmaktan, salýveriyorum. Ilýk bir sýcaklýk oluþuyor göbeðimin çevresinde. En azýndan bu sýcaklýðý hissetmekle aþaðýlarýmda bir felçleþme olmadýðýný anlayarak memnun oluyorum.
Vücudumdan beynime ulaþan hiçbir acý hissi yok, çok saðlýklý hissediyorum kendimi; hiçbir aðrý, sýzý, düþkünlüðüm kalmadý. Buna memnun oldum, çünkü acýya hiç tahammülüm yok.
“Allah’ým, kurtar beni... Sana bir daha aðzýma içki deðdirmeyeceðime dair söz veriyorum. Sana bilerek hiçbir günah iþlemeyeceðime söz veriyorum…”
“Bu ne lahana turþusu, ne perhiz? Az önce, yok sana itikadým, diyen sen deðil miydin?”
“Hayýr, hayýr, sana, senin varlýðýna inanýyorum Allah’ým; bir kurtulursam bunu ispat edeceðim… Yemin ederim ki, beþ vakit namazýmý kýlarak ispatlayacaðým bunu. Hiç aksatmadan, kýlacaðým.”
“Ya, ne demezsin... Kendi yalanýna kendin inanmýyorsun ki, Allah, nasýl inansýn…”
“Ýnan ki, Allah’ým…”
“Kandýr, kandýr. Allah enayi ya, kanar belki…”
Sonsuza dek sürecekmiþ gibi karanlýk… Gözlerim alýþtýðý için mi, yoksa bir yerlerden belli belirsiz bir aydýnlýk mý yansýyor, bilemiyorum, ama zifiri bir karanlýk yok aslýnda. Görebildiðim bir þey de yok. Algýladýðým þu aydýnlýk, bir yerlerden yansýyan bir aydýnlýk ise gündüz olmuþ olmalý.
Gaipten gelen bir baþka uðultu týrmalamaya baþlýyor kulaklarýmý.
“Neler oluyor?”
Nasýl bir ses? Ayýrt edemiyorum ne sesi olduðunu…
Gaipteki ses, netleþmeye baþlýyor. Sanki bir makine sesi o…
“Kurtuldum mu?”
Bir toz bulutu çöküyor hava boþluðuma ve bir demet ýþýk sýzýyor oradan.
“Kurtuldum!” diye haykýrýyorum.
*
Gül, hastanedeki yoðun bakým iþkencesinden sonra odama nakledilirken, baþ ucumda bitiyor.      Bense bir þarký tutturmuþum ki, laf atmasa fark etmeyeceðim onu.
“O! Þarký söyleyecek kadar iyileþmiþsin bakýyorum da…”
“Ben her yerde þarkýmý söylerim. Ýster tuvalette, ister sokakta, ister enkaz altýnda, ister hastanede... Ben þarký söylediðimin farkýndayým ya; gerisinden bana ne!”
“Nasýlsýn hayatým?”
“Huzurluyum.
“Huzurlusun! Çok iyi... O enkazýn altýndan sað çýktýðýn için mi?”
“Hayýr! Onun için deðil!”
“Ya niçin?”
Duyduðum huzuru tarif edebileceðim sözcükleri düþünürken, “Ben huzurluyum, ama bunun sebebi o enkazýn altýndan sað çýkmýþ olmam deðil...” diye bir þeyler mýrýldanýyorum. Anlatmak istediklerimi anlatamýyorum bir türlü; pek çok þey anlatmak istiyorum.
“Bana kavuþtuðun içindir!”
Sesli düþünüyorum.
“Deðil... Evet... Enkazýn altýndan kurtulmuþ olmak, sana kavuþmak, hepsi çok iyi þeyler ama þu anda huzurlu olmak için gerekçem bunlar deðil...”
Kararýmý veriyorum ve söylüyorum ona : “Ben, o gece beni terk etmiþ olduðun için böyle huzurluyum!”
“Öyle mi? Bu seni mademki bu kadar çok huzurlu kýlýyor, yine terk ederim.”
“Olabilir. Gene bir iyiliðe vesile olacaksa, neden olmasýn?”
Yüreðimi ellerime alýp, giderken götürmesi için, ellerine teslim ediyorum. “Al, giderken bunu da götür, eti senin olsun kemiði benim, istediðin gibi eðit.”
Acýyarak bakýyor bana. “Seni hiçbir zaman terk etmem...” diyor.
“Seni çok üzdüm...”
Yok! Yanýlmýþým. Acýyarak deðil, severek, sanki alýp beni içine sokuverecek gibi bakýyor, “geçmiþte olanlar beni incitemez,” derken... “Geçmiþi muhakeme etmek yerine, geleceðimizi hazýrlayalým.”
“Bu aðýr koþullarýn altýndan kalkabilirsek...”
“Koþullarda ve kiþilerde de beni incitebilecek hiçbir güç yok, hiçbir þey beni incitemez. Hiçbir þey beni rahatsýz edemez.”
“Bu günü yaþýyoruz ama geleceði deðil...”
“Geleceðe güveniyorum. Bunun için hiçbir þey bize karþý deðil. Tüm hayat bizim iyiliðimiz için.”
“Bu konuda içim rahatsýz ama...” Amasý var iþte! “Kendimi bildim bileli, okumayý ve yazmayý sevmiþimdir. Emekli olmayý en çok bunun için istemiþtim. Yazdýklarýmý derleyip toparlamak için bol bol zaman ayýrabileceðimi düþünmüþtüm. Emeklilik günlerim için planým buydu, böyle yaþayacaktým emeklilik günlerimi. Kalan ömrümü bilgisayarýmýn karþýsýnda yazdýklarýmý tek tek, sözcük sözcük tekrar düþünüp gözden geçirerek, temize geçirerek geçirecektim günlerimi. Önemsediðim þey yazmaktý. Yazdýklarýmýn yayýnlanmasýnýn hiç önemi yoktu...”
“Neden içiyordun öyleyse? Yazsaydýn ya…”
“Emekli olduktan sonra ise, yazdýðým öyküleri, ufak tefek notlarý, tek tek elden geçirip, toparlamak kadar sýkýcý bir þey daha olamayacaðýný düþünmeye baþlamýþtým… Sabahlarý uyandýðýmda, yaþadýðým hayatýn karþýma dikilip, sürekli, yolun sonuna geldin iþte, yok olacaksýn, diye haykýrmasýndan sýkýlýyordum.”
“Her gün yeniden yok olup yeniden var olabilirdin...”
“Enerjimi her gün yeniden, yeniden, bir kez daha, biraz daha yok olmak için sarf etmeyi tercih ettim... Ýçtim,içtim… Lanet olsun…”
Tavana doðrultuyorum parmaðýmý:
“Ona söz verdim ama... Bir daha içmeyeceðim.”
Karým da merakla baþýný kaldýrýp, tavandakine bakýyor.
*




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn bireysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Muhittin Amca...
Hempa...
Hanýmeli...
Siktiriboktan…
Basgitar...
Nerede O Eski Öðretmenler…
Öpücük Tutkusu...
Alma "Nur"un Ahýný…
Çapkýným, Hovardayým…
Göz Hakký...

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Krallarýn Kraliçesi
Balkonlu Ev...
Bizim Köyün Ayýlarý... 2.
Nil Kraliçesi.
Kur'an Ayetlerinden
Facebook Tatilcileri
Babam…
Madam...
Azap Yolu - 1
Azap Yolu - 2

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Part - Time Seviþmeler [Þiir]
Bir "Hiçbir Þey" Olmak [Þiir]
Deliler Bayramý [Þiir]
Nazlý Nazlý Karýlar... [Þiir]
Gülbahar'ým; Can Çiçeðim! [Þiir]
Ýkimiz Ýçin [Þiir]
Hayatým [Þiir]
Halepçe [Þiir]
Senden Önce, Sensiz [Þiir]
Çapkýn Kýz... [Þiir]


Kemal Yavuz Paracýkoðlu kimdir?

Okur yazar, okuduðunu anlar, yazdýðý okunur, emekli büro memurluðundan devþirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiþtir, kendine özgü bir yazý dili kullanýr...


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.