..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Bireysel > Kemal Yavuz Paracıkoğlu




28 Ağustos 2012
Azap Yolu - 2  
Prof. Dr. Ali Cantürk’ün eğitim hayatı

Kemal Yavuz Paracıkoğlu


Lise bittiği yıl kazandığım Hukuk fakültesi öğrenciliğine, annemin, evlere temizliğe giderek kazandığı üç beş kuruşla başladım. Anneme, artık yük olmak istemediğimden, üniversite kampüsü civarında, üniversiteden öğrencilerin mekan edindikleri bir kafeteryada part-time olarak çalışabileceğim bir iş bulmuştum.


:BBDH:
Lise bittiği yıl kazandığım Hukuk fakültesi öğrenciliğine, annemin, evlere temizliğe giderek kazandığı üç beş kuruşla başladım. Anneme, artık yük olmak istemediğimden, üniversite kampüsü civarında, üniversiteden öğrencilerin mekan edindikleri bir kafeteryada part-time olarak çalışabileceğim bir iş bulmuştum. Artık annemin para yollamasına izin vermiyordum. İşim nedeniyle dersleri aksattığım da oluyordu, ama edindiğim yeni arkadaşlarımdan ders notlarını alarak bu eksikliğimi gidermeye çalışıyordum. Her delikanlı gibi, kızlarla arkadaş olma meylim erkeklerle arkadaş olma meylimden baskındı. Derslere genelde aynı amfide girdiğimiz bir kız arkadaşım vardı; adı Sebil. Ankaralı ünlü bir avukatın kızı olan Sebil, bu ders notlarıyla ilgili taleplerimi öylesine kanıksamıştı ki, giremediğim bir ders olunca, soluğu çalıştığım kafeteryada alıyor, daha ben istemeden bana vermek için hazırladığı fotokopileri teslim ediyordu. Arkadaşlığımız geliştikçe, fazladan bir de, o dersleri iyice öğrenmem için, anlatmaya başlamıştı. Bu ilişkimiz siürerken, okuldaki tüm erkeklerin aşklarını ilan ederek kendisine askıntı olduğunu, benim ise böyle bir teşebbüste bulunmadığım gibi, her zaman sıradan bir arkadaş gibi davrandığımı, bunun çok hoşuna gittiğini, söyleyerek, bu arkadaşlığa sonuna kadar varım, de di.Benim, utangaçlığım nedeniyle, hiçbir zaman, hiçbir kıza aşık olduğumu söyleyerek askıntı olmadığımı, olamadığımı, bu nedenle de kızlarla erkeklere davrandığım gibi sıradan davranarak durumu idare ettiğimi bilemezdi ki! Onunla, beni benimsediği biçimde arkadaşlığımızı yürütmek zorunda olduğumu düşünüyordum. Başka türlüsünün olmayacağını biliyordum. Onunla bir aşk yaşayamayacaktım belki, ama bu bir platonik aşkı da yaşayamayacağım anlamına gelmezdi. Evet, onunla olamayacaktım belki ama, onunla bir hayat hayal edebilecektim böylece ve hayallerimi sürdürebilmek için de ona asla açılmayacaktım, çünkü açılıp reddedilirsem, birlikte olma ihtimalimiz kalmayacağından hayal de kuramayacaktım. İnsanın, asla elde edemeyeceği şeyin güzel hayallerini yaşamasının en gerçekçi yolu, o şey üzerinde olumsuz bir iz düşümü bulunmamasıdır.
Onunla, kantinde, koridorlarda yanyana takılarak, diğer erkeklere hava basıyordum. Erkekler arasında bu davranışlarımdan dolayı kıskananlar da vardı, gıcık olanlar da…Kızın en çok hoşuma giden yanı, erkek tavlamak üzerine bir uzman oluşuydu. Onunla tanışıklığımı kıskanan erkekleri tavlamak üzerine ihtisas sahibiydi. Oğlanı tavlar tavlamaz, yaptığı ilk iş, onunla ve okuldan başka birkaç tiple birlikte çalıştığım kafeteryaya gelmek olurdu. İstisnasız her gün, hatta bazen günde iki kez, değişik iki erkekle uyguladığı bir saldırı yöntemiydi bu… Onun olmadığı grupların da geldiği oluyordu, beni taciz etmeye. Bunları o kadar sık yaşıyordum ki, kanıksamıştım iyice.Bilirsiniz işte, eski sevgiliyi ya da kıskanılan fakir ama yakışıklı jönü madara etmenin klasik yöntemi: Zengin züppeler, tesadüfen gelmiş ayaklarında, bir masanın çevresine çöreklenirlerdi. Arzuları her neyse hizmet edişimle, bir köle muamelesi yaparak tatmin olurlardı; servis sırasında ya dalga geçerlerdi, ya bir şeyler döküp temizletirlerdi, ya kibirleriyle ezerlerdi, ya da buna benzer davranışlarıyla sizden üstün olduklarını kanıtlamaya çalışırlardı. Bunu yaparken; ki, metotları değişse de bazı şeyler hiç değişmezdi. İllaki, kıza da göstere göstere bol bahşiş vererek, tatmin duygularını en üst seviyeye taşırlardı, fırlattıkları yavşak gülüşlerle bed bed bakarlardı…Bazen, baş zengin züppenin verdiği bahşişi düşük bulan kız, hemen müdahale edip, “A, ne kadar ayıp, bu kadarcık bahşiş mi olurmuş!” çıkışlarıyla bahşiş miktarını katlatırdı.
Kız arkadaşımaaşkımı haykıramıyordum, ama çok iyi anlaşıyorduk. Böyle, züppeleri kafeteryaya taşıyarak, onların aşağılık komplesinden bi istifade verdirdiği bahşişler sayesinde öğrenim hayatımı hiçbir sıkıntıya düşmeden yürüttüğüm gibi, zaman zaman anneciğime de para gönderebiliyordum; hatta, bazen babasının verdiği harçlıkları çabuk bitirmişse, ona da borç veriyordum.

Koca bir yarım yıl böylelikle geçip gittikten sonra, okul ara tatile giriyordu. Çalıştığım kafeteryada zaten part-tıme çalıştığım için, bir ay gelmeyeceğim demek zor olmadı. Patronum oldukça anlayışlıydı bu konularda. İlk vizelerimde umduğumdan da iyi notlar almıştım ve anacığımın yanına gidecektim, ara tatile bu keyifle çıkmam gerekiyordu. Oysa içim çok buruktu.
“Neyin var, Ali?” diye sorduğunda, bir şey diyemedim. Sana sırılsıklam aşık oldum, bir ay boyunca seni göremeyecek olmam beni kahrediyor, demek isterdim, diyemedim. Gelgitler içerisindeydim. Vedalaştım onunla ve Ankara’yla; bir ay sonra dönmek için ikisinden de ayrıldım.
Eskişehir’e gittiğimde anneciğimle bir arada olmak, kız arkadaşıma düşkünlüğümü epeyi bir örseledi. Artık, varsa da, yoksa da annemdi her şeyim. Tıpkı çocukluğumdaki gibi beni şımartması için elimden geleni yapıyordum ve her gece mutlaka başımı kucağına koyup saçlarımı hafif hafif, kaşır gibi okşatıp öyle uyuyordum. Uyumadan önce de mutlaka kız arkadaşımdan anlatıyordum ona ve ona da kız arkadaşıma aşık olmadığımı söylüyordum.
Garip anacığım, akrabaları ve dostlarıyla her sohbette benimle duyduğu gururu yansıtıyordu ve “benim oğlum avukatların en yükseği, profesörü olacak,” diyordu onlara.
Birkaç kere onun anlayabileceği bir dille açıklamaya çalıştım. “Profesör demek öğretmenlik yapmak demektir ve azıcık bir maaşla çalışırlar; ben, bir ofis açıp, ünlü bir avukat olarak mahkemelerde davalara girerek, çok paralar kazanıp zengin olacağım ve seni çok rahat ettireceğim, anneciğim.” Bir türlü anlamıyordu ve ısrarla , benim oğlum avukatların profesörü olacak, demeyi sürdürüyordu.
Bir ay sonra döndüğümde karşılaştığım sürpriz hayatımı değiştirecek olan dönüm noktasıydı.
Kız arkadaşımın babası, kız arkadaşımla beni çağırtmıştı, onunla birlikte ofisine gittik.
“Sebil, dersleri sık sık aksattığın halde, vizelerde okulun en yüksek notlarını senin aldığını söyledi. Bu günden tezi yok, Sebil’ in ve senin, benim ofisimde yardımcım olarak çalışmanızı istiyorum; yapacağınız iş, ders saatlerinin dışında buraya gelmek ve vereceğim dosyalarla ilgili kontrolleri yapmak ve eksik belgeleri ve delilleri temin edip içine koymak olacak!”
Kız Arkadaşım, bu teklife başlangıçta olumlu yaklaşmak istemedi, ama babası ona okul harçlığı vermeyi sonlandırdığını, bundan böyle para kazanmasının tek yolunun bu olduğunu söyleyince çark etmek zorunda kaldı. Benim için ise hayatımın dönüm noktası olacaktı bu teklif: Hem mesleğimle ilgili her şeyi bizzat yaşayarak öğrenecektim, hem de uyku saatlerimin dışındaki tüm saatleri kız arkadaşıma yakın yerlerde geçirebilecektim. Adama, minnetle teşekkür ederek teklifini kabul ettiğimi belirttim. Bunu kabul ederken, yeni patronumun bana da kızıyla eşit davranış biçimi çok etkin olmuştu. Hayatımda ilk defa tanımıştım o baba sempatisini…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bireysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Azap Yolu - 1
Umut'du Adı

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Muhittin Amca...
Hempa...
Kralların Kraliçesi
Hanımeli...
Siktiriboktan…
Basgitar...
Balkonlu Ev...
Bizim Köyün Ayıları... 2.
Nil Kraliçesi.
Nerede O Eski Öğretmenler…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Part - Time Sevişmeler [Şiir]
Bir "Hiçbir Şey" Olmak [Şiir]
Deliler Bayramı [Şiir]
Nazlı Nazlı Karılar... [Şiir]
Gülbahar'ım; Can Çiçeğim! [Şiir]
İkimiz İçin [Şiir]
Hayatım [Şiir]
Halepçe [Şiir]
Senden Önce, Sensiz [Şiir]
Çapkın Kız... [Şiir]


Kemal Yavuz Paracıkoğlu kimdir?

Okur yazar, okuduğunu anlar, yazdığı okunur, emekli büro memurluğundan devşirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiştir, kendine özgü bir yazı dili kullanır...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.