Yaşamım boyunca, ondan birşey öğrenemeyeceğim kadar cahil bir adamla karşılaşmadım. -Galilei |
|
||||||||||
|
LEBLEBİNİN FAZİLETLERİ Zaman durmuyor, daha dün gibi geliyor ama; bayramdı seyrandı, anneler günüydü, çiçek festivaliydi vb. derken, sağ olan için sürekli gelip geçiyor. Durumu elverişli, çevresinde, akraba arasında muhtaç insanı kalmayan, kutsal toprakları ziyarete sırası gelmiş olan yurttaşlarımız, tüm İslam aleminde olduğu gibi hac farizesini yerine getirme heyecanını duymaya başladılar bile. Tabii her başvuran hemen gidemiyor, talep çok olduğu için kura çekiliyor. … Eskiden hacca giden çok olmazdı. Para mı yoktu; yoksa insanlar önce çevrelerine bakıp, aç açık kimse kalmamasını çok daha ön planda mı tutarlardı, kim bilir. Zaten ulaşım da bir büyük sorundu eskiden. Ulaşım, dedim de; şimdi kolay. Biniyorsunuz uçağa, birkaç saatte varmışsınız varacağınız yere. Her şey kolaylaştı. Gençler bile anımsarlar, daha yakın yıllara kadar otobüslerle gidilirdi. Bizim Bayındır Belediyesi otobüsler tahsis ederdi. Otobüslerin, bir daha rakı içmemeyi göze alabilen şöförlerinden, muavinlerinden lazimeleri yerine getirip hacı olanları bile olurdu. Bu yolculuk da bir nebze kolaydı. … Asıl sorun bizim bilmediğimiz en eski dönemlerdeymiş. O yıllarda hacca develerle gidilirmiş. Develeri Arap deveciler çeker, bizim hacı adayları parasını öder hacca gider gelirlermiş. Yalnız burada dikkat gerektiren bir şey daha varmış: Deveyi çeken hacılar leblebiyi çok severlermiş. Bizim hacılar da bunu bildiklerinden yanlarına bir heybe leblebi alırlar, gerektikçe, buyur hacı, deyip bir avuç leblebi verirlermiş. Hacı fışfış, bir yandan ağzına attığı leblebiyi geviş getirir, bir yandan da yalelli yalelli ilerlermiş. Peki Arabın avucundaki leblebi bitti; olur ya, bu durum da bizim zavallı hacı adayının gözünden kaçtı, o zaman ne olacak? Hah işte! Şimdi geldik zurnanın “Zırt” dediği yere. Haci fışfış sert adam, hal ve gidişten leblebinin bittiği anlaşılsın, yedeklensin istiyor. Ama dönüp istemiyor, sözle de söylemiyor. Ne yapıyor? Bizimkini düşürene kadar deveyi koşturtuyor. Bizim garip durumu anladı da “Al hacii!” deyip bir avuç leblebiyi uzattı uzattı; anlamadı mı? O zaman tepetaklak aşağıda. … Otobüsler, hele hele uçaklar çıktı, icat edenler nur içinde yatsın; insanlar avantacı hacı fışfıştan da devesinden de kurtuldu. Yalnız bizde ne icat edersen et boşuna. Hala leblebiyi ihmal edenleri tepetaklak düşürüyorlar. Leblebinin faziletleri saymakla bitmez malum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |