..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bir klasik herkesin okumuþ olmayý istediði ancak kimsenin okumayý istemediði eserdir. -Mark Twain
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Kemal Yavuz Paracýkoðlu




14 Kasým 2011
Kod Adým Stalin…  
Kemal Yavuz Paracýkoðlu
Adý Yosif Visaryonoviç Cugaþvili. O, dünyanýn en kanlý katili. Onu “Çelik Adam” lakabýyla tanýrsýnýz. Çelik adam, Rusçada “Stalin” demektir…


:ACHB:

Adý Yosif Visaryonoviç Cugaþvili. O, dünyanýn en kanlý katili. Onu “Çelik Adam” lakabýyla tanýrsýnýz.
Çelik adam, Rusçada “Stalin” demektir…
Kan döken herkesten nefret ederdim, buna raðmen seçtiðim þu yola bak! Bir þeyi ya yapmalý, ya yapmamalý, ya da hiç yapmamalý!.Ben hiç bir þey yapmak istemiyordum ama, yapmamý istedikleri þeyleri de yapmak zorunda kalýyordum; aksi taktirde davaya ihanet etmiþ olur ve öldürülürdüm.
Eski model bir arabayla yol alýyorduk. Arabayý kullanan bölge sorumlusu arkadaþýmdan yapýlacak iþ hakkýnda bilgiler alýyordum.
“Bir demiryolu köprüsünü havaya uçuracaðýz!”
“Nerede?”
“Erzincan’ da…”
“Allah, peygamber hakký için, beni sokma bu iþe! Beceremem, askerler kolayca avlar beni.
“Anlamýyor musun, yahu? Ananý, kardaþýný düþünüyorsan, bu iþi becerirsin! Örgütün kararý dýþýna çýkabiliyor muyuz?”
“Nasýl bir belanýn içine soktun beni? Nasýl çýkacaðým bu iþin içinden ben?”
“Bu iþi hallettikten sonra sana elleþmeyecekler bir daha!”
“Bir defa bulaþan, bir daha çýkamaz, diyen sendin! Hatýrladýn mý? Becereceðiz çaresiz! Ne köprüsüymüþ o? Neredeymiþ?”
“Gideceðimiz yerde göreceksin…”
Ýlk defa bir kampýn denetimi dýþýnda hareket etme fýrsatýný deðerlendirerek kaçýþýmý gerçekleþtirmeliydim.
Munzur’da, diðer köylere de gidilip gelinen bir asfalt yolun kýyýsýnda, ayak altýnda bir köydü. Eski model arabayla, bir tutsak gibi, bu köye getirildim. Çevreden görünmemeye özen göstererek, taþ duvarlar içindeki bir eve girdik. Evde masadan ve sandalyelerden baþka eþya yoktu ve perdeleri kapalýydý.
Ýç içe odalardan ibaret evde on silahlý adam görünüyordu.. Bir ben, silahsýzdým. “Bu iþten nasýl kurtulabileceðimi düþünüyordum sürekli. ‘Ölüm tacirlerinin sayýsal çokluðu karþýsýnda çaresizim…. Onlardan, onlarý yok ederek kurtulamam…’
Kurtulabilirim de!… Adamlar, silahlarýný özensiz bir biçimde taþýyorlardý. Bacaklarýný uzatýp sýrtýný duvara dayamýþtý birisi, “kaleþ” ini yaný baþýna býrakmýþ, çakýsýyla oynuyordu. ‘Ani bir hamleyle þunun silahýný kapabilirim ve hepsini etkisiz hale getirebilirim…’ Yok! Onlar, birer yýrtýcý hayvandý ve beni daha silahý doðrultamadan paralarlardý.
Oturan adam, yanýna iyice yaklaþtýðýmda baþýný kaldýrýp baktý, bana, “Hoþ geldin, kardaþ!” dedi.
“Hoþ bulduk!”
“Gel hele, þöyle otur yanýma kardaþ!”
Adamýn gösterdiði yere çömelip, ben de sýrtýmý duvara verdim. “Sizin vereceðiniz bir iþi halledecekmiþim…” dedim.
“He!” dedi adam. Adamýn bir þeyler daha söyleyeceðini umarak bekledim, ama nafile; konuþmuyordu.
“Eðitimimi bombalar üzerine aldým. Bombacýyým. Bombalanacak yer nerede, bilmiyorum ama…”
Adam, gene konuþmadý.
Vazgeçtim sohbetten, düþünmeye baþladým. ‘Kurtulmalýyým bu iþten… Ama, ben gidiyorum diyerek elimi kolumu sallayarak da gidemem ki! Verilecek iþ esnasýnda bir kaçýþ yolu bulabilirim belki…’ Yorgundum. Adama bu defa konuþturabileceðim þeyi söyledim. “Yatýlacak bir döþeðiniz varsa az biraz uyuyayým!”
Adam, benle deðil, ama diðer adamlarla konuþmakla yetindi bu defa da. “Stalin kardeþe içeride bir döþek yayýn!”
Hazýrlanan yataða uzandýktan sonra yol yorgunluðundan dolayý deliksiz bir uyku çektim. Sabahýn ilk ýþýklarýyla beraber gözlerimi açtým. Tuvalet ihtiyacý için odadan çýkýnca, adamlarý çay ve sigara içerken buldum. Tuvaletin yerini sorunca bahçeyi gösterdiler. Geri döndükten sonra adamlara katýldým. Bana da bir bardak çay getirdiler. Ýçlerinden, dün konuþturmayý beceremediðim adam, “Dumanlý köprüsünü uçuracaksýn! Senin görevin budur kardaþ!” dedi.
Þaþýrarak, “bugün mü?” diye sordum. Ayný adam, “yok!” dedi. “Emir gelince… Ama, bugünden itibaren hazýrlýklarýna baþla!” Yapýlacak hazýrlýk yapýlacak plandan ve patlayýcýlarý yerleþtirmekten ibaretti. Çocuk oyuncaðý!
“Köprüyü ve çevresini bir görmem gerek,” dedim.
“Göreceksin,” dedi adam. “Hele bir þeyler ye, iç, götürürüz, dolaþtýrýrýz seni.”
Önüme konulan süzme yoðurtla birlikte koca bir somun ekmeði yiyip bitirdim. Aceleci görünmemek için çay ve sigara keyfini alabildiðince uzattým.
Nihayet güneþ ýþýklarý iyice yükselince biri geldi yanýma, “hazýrsan köprüye gidip bir bakalým.” dedi. Diðerlerinden farklý olarak, sýradan bir köylü gibi giyinmiþti ve bu civarý iyi bilen biri olsa gerekti.
Sýrt çantamý omuzlarýma geçirdikten sonra,” haydi, gidelim!” diyerek kapýya yöneldim.
Köprüye ulaþmamýz oldukça yorucu oldu. Adam, gerçekten de iyi biliyordu o civarý. Kayalarýn Temmuz güneþinin etkisizleþtiði koyu renkli sotasýnda dirseklerimizi bulabildiðimiz toprak zemine dayayýp, vücudumuzun aðýrlýðýný onlara yükleyerek oturduk. Gölgenin hemen dýþýnda, Kayalarýn üzerinde yapýþkan bir sýcaðýn varlýðý gözle de görülebiliyordu. Vadinin karþý tarafýnda uzun karanlýk tünellerin içinden çýkan demiryolunun Fýrat’ýn üzerindeki köprüsüyle, karayolu köprüsünün arasýnda kum çuvallarý arasýndaki istasyon binasý görülüyordu.
“Dumanlý istasyonu orasý mý?”
“Evet.”
Bulunduðumuz yerden aþaðý doðru dik bir yamaç kýrýk dökük milyonlarca taþ parçasýný baðrýnda tutarak Fýrat’ýn kýyýsýna iniyordu. Buraya týrmanýncaya kadar yaptýðýmýz yolculuðun yorgunluðunu üzerimden hala atamamýþtým.
“Askerler oradaki çuvallarýn arkasýnda olmalý…”
“Hayýr,”dedi adam. “Demiryolu köprüsünün giriþinde bir karakollarý var. Esas oradalar.”
Sýrt çantamdan çýkarttýðým dürbünün merceklerini gömleðimin koluyla sildikten sonra demiryolu giriþindeki karakol binasý iyice yakýnlaþýncaya kadar dürbünün ayarlarýyla oynadým. Dürbünden sakin, hareketsiz bir görüntüye bakýyordum.
“Nöbetçi falan görünmüyor.”
“Tankýn ileri geri manevrasýný görmüyor musun?”
“Onu görüyorum ama, nöbetçi göremiyorum.”
“Nöbetçiler de kapalý sotalardadýr. Bu sýcakta açýkta duracak deðiller ya?”
“Öyledir sanýrým. Bu arazide baþka bir karakol daha var mý?”
“Beþsaray’ýn öbür tarafýnda askeri garnizon var. Buradan beþ kilometre falan.”
Demiryolu köprüsünü iþaret ederek: ”Burada kaç asker var,” diye sordum.
“Sanýrým küçük bir birlik.Yirmi- otuz kiþi, falan…”
“Beþ saray’ýn orada?”
“Orada çok fazla…”
“Hele köprüleri bir inceleyelim!”
“Þimdi iner, balýk avý yapýyormuþ gibi bir dolaþýrýz.”
“Önce patlayýcýlarý stoklaþabileceðimiz bir sota bulalým. Mümkün olduðu kadar köprü yakýnýnda bir yer ayarlayabilirsek kolaylýk olur.”
“O, iþin kolay yaný,” dedi adam. ”Sana göstereceðim yer, ayak altýndan uzak ama, köprüye de o kadar yakýn bir yer olacak. Karnýn acýkmadý mý?”
Ben özgürlüðe açým.
“Acýktým ama, önce dediðin yeri bir görelim.”
“Görelim.”
Kalktýk. Sýrt çantasýný omuzlarýma geçirerek adamýn önüne geçtim. ”Nereden gideceðiz?”
“Geldiðimiz taraftan dolanacaðýz. Önden ben yürüyeyim, istersen!
“Yürü.”
Çantanýn aðýrlýðýný dengelemek için vücudumu eðerek, önümdeki rehberin peþi sýra yürümeye baþladým. Ýki Kayanýn arasýndan ilerleyerek Fýrat’a doðru inen bir dere yataðýna girdik. Adam dere yataðýnýn bozuk zemininde ustalýkla ilerliyordu. Yamacýn ortalarýnda aðaçlýk sahaya geldiðimizde dere yataðýndan çýkýp aðaçlarýn arasýna dalarak dik bir yamaç týrmanmaya baþladýk. En sonunda demiryolu köprüsüne birkaç yüz metre mesafede küçük bir kaya parçasýnýn altýndaki bir ine ulaþtýk. Adam, küçük maðaranýn önünde yanýna gelmemi bekledi.
“iyi misin?”
“Ýdare eder,” diye karþýlýk verdim. Maraton tamamlamýþ bir atlet gibi kan ter içinde nefes nefeseydim.
“Patlayýcýlarý bu ine yerleþtiririz. Nasýl? Ýyi deðil mi?”
“Daha iyisi olamazdý!”
“Þimdi de, su kýyýsýna inip balýk tutuyormuþ gibi, köprünün altýnda bir dolanalým mý? Ýstersen, su kenarýnda bir ateþ yakar, bir þeyler piþiririm sana.”
“Dediklerini yaparak dikkat çekmemeliyiz. Boþ ver þimdi ateþ yakmayý, falan! Þimdi sen köye giderek, bir iki adamla birlikte patlayýcýlarý buraya getir! Bu inde onlarý gizleyerek hazýrlýklarý baþlatacaðýz. Tamam mý? Bu arada, ben de su kenarýnda biraz dolanarak köprüye bir göz atacaðým, sonra da bu inde sizi bekleyeceðim, belki de o sýrada burada biraz uyurum. Siz karanlýk çökünceye kadar bekleyip öyle gelin!”
“Olur. Olur da, bunlarý komutan demediydi!”
“Komutana böyle planladýðýmý söylersin; kabul eder.”
“Madem öyle, eyvallah!”
“Güle güle!”
Þu dakikadan itibaren onun ayaðýmýn altýnda dolaþmamasý gerekiyordu. Rehber geldiðimiz yollardan gerisin geriye uzaklaþýp gitti. Onun uzaklaþtýðýna iyice emin olduktan sonra sýrt çantamdaki haritayý çýkarýp açtým. Fýrat’ýn karþý kýyýsýna paralel bir karayolunun Erzincan’ý Kemah üzerinden Elazýð’a baðladýðý görünüyordu.
Çalýntý bir arabayla Elazýð’a geçtikten sonra trenle Ankara’ya, oradan da Eskiþehir’e ulaþabilirdim.
Kimliðimin deþifre olup olmadýðýný bilmiyordum, örgüte katýldýðým bir buçuk yýllýk süreci kamplarda geçirmiþtim ve henüz hiçbir eyleme bulaþmamýþtým. Verilen eðitimin sýrf öldürmeye dair olmasý yüzünden geri dönüp yakalanmayý kararlaþtýrmýþtým.
Özgürlük suskunluðun ve karanlýk korkunçsuzluðun daðlarýnda hýrsýz otlarýnýn arasýndaki düþlerde gizliydi, aylarca o düþlerde yaþadýktan sonra, iþte, kurtuluþ için ilk fýrsat önümdeydi.
Kemah istikametinde iki kilometre sonra bir demiryolu köprüsü daha vardý, onu kullanarak karayoluna çýkabilir ve bir araç bularak Elazýð’a gidebilirdim. Yakalanmadan Eskiþehir’e ulaþmam þarttý; çünkü, Eskiþehir dýþýnda yakalanýrsam konulacaðým hapishaneye yok edilmem için talimat uçuracak olanlarýn katillerine karþý korumasýz olacaðýmdan, yakalanmadan Eskiþehir’e ulaþtýðýmda, konulacaðým F tipi cezaevinde kralý gelse kýlýma zarar veremezdi.
Üç dört saatim vardý, bu en azýndan yola koyulmak için yeterli bir süreydi; sonra kaçtýðým anlaþýlacak ve peþime düþeceklerdi. Bir ihtimal Erzincan’a döndüðümü düþünerek ve orada arayarak vakit kaybedeceklerdi. Elimi çabuk tutmalýydým. Sýrt çantamda bundan sonraki yolculuðumda taþýmama gerek olmayan þeyleri maðaranýn içine fýrlatarak ayaklandým.
Yamaç aþaðý çakýl taþlarýný da sürükleyerek inmeye baþladým. Aðaçlýk bölgeden çýkmadan, Fýrat’a paralel olarak iki kilometre kadar koþtuktan sonra, karþý tarafa geçmek için demiryolu köprüsüne çýktým. Çevrede asker görünmüyordu, içim rahat karþýya geçtim. Caddeye çýkar çýkmaz denk gelen bir taksiyi durdurdum.
Sýrt çantamdan çýkardýðým bir tomar parayý uzatarak, “Al bunlarý kardeþ, bunun gibi iki tane taksi alabileceðin kadar para var burada. Can belasýna bir arabaya çok ihtiyacým var. Bu alýþveriþimizden hiç kimseye bahsetme, bahsetmek zorunda kalsan bile, ya da bana güvenemeyip arabanla bir vukuat iþleyeceðimi ve senin baþýný bir belaya sokacaðýma inanýrsan arabaný gasp ettiðimi ve Erzincan yönüne gittiðimi üç-dört saat sonra bildir, yoksa birileri altýndan kalkamayacaðýn kadar bela olurlar. Bence, ses etmeden iki gün bekle, sonra Elazýð’a gidip Týp fakültesi hastanesinin otoparkýndan arabaný al. Bu olanlarý hiç hatýrlamamak üzere unut! Anlaþtýk mý kardeþ?”
“Anlaþmadýk dersem, ne olacak kardaþ? Bir de onu de!”
“Arabaný silah zoruyla alacaðým kardeþ! Kaçýþýmý engellememen için de seni öldüreceðim!”
Adamýn suratýndan tüm kanýnýn çekildiðini fark ettim. Sesi titreyerek, ”yaþamayý tercih ederim,”dedi.
“Güveneyim mi sana?”diye sordum.
“Güvenebilirsin abi . Dediðini aynen yapacaðým. Söz!”
“Teþekkür ederim!”
Heyecanlý ve sorunsuz bir yolculuktan sonra Elazýð týp fakültesinin otoparkýna ulaþtýðýmda, menekþe rengi sis içinde ateþten top, karanlýðý menekþe rengine boyamaya baþlamýþtý. Renkler karalýða dönüþmek üzere, minarelerden akþam ezaný yankýlanýyordu. Otopark bekçisi park ücretini kaçýrmamak için acele ederek geldi. Adama, arabanýn anahtarýyla beraber bir yirmi milyonluk teslim ederek, “ben on gün kadar yukarýda, dahiliyede yatacaðým için arabayý bir iki gün sonra buradan alacaklar. Arabanýn sahibi olduðunu kanýtlayan þahsa teslim edersiniz,” dedim.
Bekçi,”olur,”diyerek anahtarý ve parayý teslim aldý.
Otoparkýn karþýsýndaki kapýdan hastaneye girdikten sonra baþtabiplik kapýsýndan çýkarak kampus binalarý arasýndan uzaklaþtým. Yüz metre kadar yürüdükten sonra bir caddenin karþý tarafýna geçerek sokak aralarýna saptým. Camiye giden birkaç ihtiyara rast geldim. Yoluma tren ile devam edeceðimden tren garýna ulaþmalýydým. Ortalýk iyice kararýncaya kadar vakit geçirmeliydim. Bu saatlerde bir cami en uygun yer gibi görünüyordu. Ýhtiyarlarýn peþinden giderek bir camiye girdim. Sýrt çantamý çýkartýp bir kenara býraktýktan sonra önümdeki bir ihtiyarýn hareketlerini taklit ederek namaza baþladým. Abdest almayý unuttuðumu fark edince biran tereddüde kapýldým, ama niyetim sýrf dikkat çekmemek için namaz kýlýyormuþ gibi davranarak vakit geçirmek olduðuna göre bunun bir öneminin olmadýðýna karar verdim. Kendi kendime, özgürlüðe kavuþtuðum ilk günden itibaren Tanrý’ya þükretmek için beþ vakit namaz kýlacaðýma söz verdim.
Cami çabuk daðýlmýþtý, umduðum kadar vakit geçirtmemiþti; gene de ortalýk iyiden iyiye akararmýþtý. Camiden çýkanlardan birine yanaþarak, “affedersiniz, buralarda bir kahvehane yada çorbacý bulabilir miyim?” diye sordum.
Adam kolundaki saatine baktýktan sonra, ”bu sokaðýn yukarýsý Hürriyet caddesidir. Oraya çýkarsan, aradýðýn gibi bir yer bulabilirsin,”dedi.
Adamýn gösterdiði istikamete yöneldim. Hürriyet caddesine ulaþtýðýmda açýk bir lokanta bulmak zor olmadý; masalardan birisine geçip oturduðumda bir tencere dolusu çorbayý yiyip bitirebileceðimi düþünüyordum.
‘Cebimde sahte öðrenci kimliðim var, ayrýca görünümüm bir öðrenciden farklý deðil; huzursuzluða gerek yok. Gerçi huzursuzluklarýmýn ömür boyu biteceðini sanmýyorum. Baþkalarýný suçlamaya hakkým yok. Bunun tek suçlusu benim. Huzursuzluðun çatýþmalardan güç kazanan bir yaþam fonksiyonu olduðunu biliyorum. Çatýþmalardan kurtulmanýn tek yolunun direniþten vazgeçmek olduðunu da biliyorum. Savaþ olmadan barýþ olmayacaðýna inananlar bunun korkaklýk olduðunu, korkaklýðý ise cezalandýracaklarýný söylüyorlardý. Direniþ adýna geçirilen her saniye savaþýn alevlerini körüklemekten baþka bir iþe yaramadýðý, barýþ adýna bedenimizin hücrelerini tahrip ederek bize yapmadýðýný býrakmadýðý herkesin çok iyi bildiði bir þey. Direniþ yýkýlýþtýr!’
Ýçtiðim çorbanýn parasýný ödeyerek çýkarken masalardan birinde oturan bir polis memurunun kaçamak bakýþlarýný üzerimde hissederek az kaygýlandým.
Hayat, uykunun bittiði andan, uykunun baþladýðý ana kadar verilen kararlardan ibarettir. Karar vermek kadar bu kararlara sadýk kalmak ta önemlidir. Gözümü hedefimden ayýrmadan bu yolculuðu tamamlamalýydým. Bir taksiye binip istasyona giderek, biletimi aldýktan sonra trenin gelmesini beklemeye baþladým.















Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn bireysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Muhittin Amca...
Hempa...
Hanýmeli...
Siktiriboktan…
Basgitar...
Nerede O Eski Öðretmenler…
Öpücük Tutkusu...
Alma "Nur"un Ahýný…
Çapkýným, Hovardayým…
Göz Hakký...

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Krallarýn Kraliçesi
Balkonlu Ev...
Bizim Köyün Ayýlarý... 2.
Nil Kraliçesi.
Kur'an Ayetlerinden
Facebook Tatilcileri
Babam…
Madam...
Azap Yolu - 1
Azap Yolu - 2

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Part - Time Seviþmeler [Þiir]
Bir "Hiçbir Þey" Olmak [Þiir]
Deliler Bayramý [Þiir]
Nazlý Nazlý Karýlar... [Þiir]
Gülbahar'ým; Can Çiçeðim! [Þiir]
Ýkimiz Ýçin [Þiir]
Hayatým [Þiir]
Halepçe [Þiir]
Senden Önce, Sensiz [Þiir]
Çapkýn Kýz... [Þiir]


Kemal Yavuz Paracýkoðlu kimdir?

Okur yazar, okuduðunu anlar, yazdýðý okunur, emekli büro memurluðundan devþirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiþtir, kendine özgü bir yazý dili kullanýr...


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.