..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Numan Kurt




22 Aralık 2011
Şu Facebook Dedikleri  
Numan Kurt
Facebook'un değişik bir görüşle anlatımı


:AEJI:



Bizimki de kırkından sonrayı bırakın, altmışından sonra saz çalmak gibi. Zaten televizyon, uçak, bilgisayar gibi buluşlara oldum olası hiç aklım ermemiştir benim. "Koskoca uçak havada nasıl durur? Dünyanın her yerindeki olayları, kanapemize yan yatmış halimizle nasıl seyrederiz bu televizyon denen ekrandan? Ne sorsan cevap veren, hele de facebook yoluyla yıllardır görüşemediklerimizle iletişimimizi sağlayan bu bilgisayar da nasıl bir mucizedir? Böyle derken bilime olan hayranlığımı anlatmak istiyorum. İnsanlık, bu buluşları yapanlara çok şeyler borçludur.
Üç yıl önce otuz altı yıllık öğretmenliğe noktayı koyup "Şimdi ne yapmalıyım?" sorusuna yanıt ararken, çocuklar: "Baba, gel sana bilgisayar alalım, yazılarını da orada yazarsın, hem senin için de keyifli bir uğraş olur." dediklerinde ben klavyenin tuşlarına basmayı bile bilmiyordum. Kafasını gözünü yararak da olsa bu zamane mucizesini açıp kapatmayı, blog oluşturup ( çocukların yardımıyla) yazılarımı yazmayı öğrendim. Bir gün kızım bana:
- Baba, facebook denen bir paylaşım sitesi var, seni üye yapayım.
- Ne işe yarıyor bu facebook?
- Üye olduktan sonra senin adını görenler arkadaşlık istiyor veya sen gördüklerinden istiyorsun.
- Ben bu yaşta kiminle arkadaş olacağım, orası gençlerin sitesi olmalı.
Böyle karşı çıktıysam da yine de üye olduk, daha doğrusu üye yapıldık.Önce facebook hesabı olan birkaç yakınımla arkadaş olduktan sonra beni mutlu eden mesajlarla birlikte eski öğrencilerimden istekler gelmeye başladı. 1973’ten 1995’e kadar çalıştığım Mucur’dan, özellikle 1973-1992 arası Mucur Ortaokulu’ndaki öğrencilerimden gelen istek ve onurlandırıcı mesajlar, benim gibi emekli bir öğretmeni elbette sevindirdi. "Mucur Ortaokulu Yılları" adıyla siyah beyaz fotoğraflardan oluşan albümü facebookta oluşturunca istekler çoğaldı. Ben istek yapmıyordum. Bu benim ne gururumdan ne de "benim yaşım büyük" anlayışımdandır. Sadece şunu düşündüm: Büyük çoğunluğu vefa gösterip sevgi ve saygılarını iletse de az sayıda da olsa birtakım ön yargılarla iletişim kurmak istemeyenler de olabilir. Onları güç durumda bırakmamak gerekir. Bu düşüncemde haklı olduğumu da zaman çok iyi gösterdi.
Düşünebiliyor musunuz, bir öğrencinizi on bir- on dört yaş aralığında okutuyorsunuz, ondan sonra otuz- otuz beş yıl onu hiç görmüyorsunuz. Bir gün karşınıza elli yaşına yaklaşmış olarak çıkıyor. Eğer bulunduğunuz kentteyse onunla buluşup konuşuyorsunuz. Bu mutluluklar bir yana şimdi yetmiş yaşına gelen kendi öğretmenlerinizden biri de bir tesadüf sonucu facebook arkadaşınız oluyor ve onun şiirleri seslendirdiği videoları dinliyorsunuz.
Yukarıda belirttiğim albümdeki siyah beyaz fotoğrafların çoğu 1973-1980 arasında çekilmiş. İlçenin tek fotoğrafçısı belirli günlerde çekmiş bu fotoğrafları. Birkaç tane de tab edip okula getirmiş. O zamanın öğrencilerinde bu fotoğrafı alacak para nerede? Öğretmen olarak bizler almışız o fotoğrafları. Şimdi kırklı, ellili yaşlar gelen eski öğrencilerimizin, o fotoğraflarda ortaokuldaki hallerini gördüklerinde nasıl duygulara kapıldıklarını siz düşünün.
Facebooka üye olduğumuz ilk aylardaki gülünç bir olayı da anlatmadan geçemeyeceğim:
Bir gün facebooka girdim, "Bilgiler" kısmında oku gezdirirken "flört" yazan sözcüğün üzerinde de durmuşum herhalde. Oraya tıklamadığımı biliyorum. Kapattım ve dışarı çıktım. Üç saat sonra eve geldiğimde çocuklar da bize gelmişler. Yeni heves ya! Yine açtım, bakıyoruz, kızım da bazı yerlerini öğretiyor bana. Birden kızımın çığlığı:
- Aman baba, bu ne?
- Ne var kızım, ne oldu?
- Bak şurada ne yazıyor?
Dikkatle baktım, "Anasayfa" denen yerde aynen şu cümle var: "Numan yeni flört arıyor."
- Allah Allah! Kızım bu neyin nesi? Çabuk sil şunu! Umarım bu kısa zaman içinde okuyanlar olmamıştır.
- Baba, sen bu "flört" yazan yere bastın mı?
- Bilmiyorum kızım, birkaç saat önce girdim, çeşitli yerleri dolaştım; ama böyle bir yere basmamışımdır herhalde.
Bu arada tepemizde dikilip bakan damat da durumu anlayınca bastı kahkahayı. "Ben seni anneme demem mi?" diyerek salon kapısına doğru koştu. "Elli kağıt temizler bu işi." demeyi de unutmadı. Ben de teslim olmadım her zamanki gibi. "Geç onları, tınmam öyle şeylerden." diyerek umutlarını(!) boşa çıkardım.
..............
Bir başka olay da gülünç olmasa bile epeyce ilginçti. Ben "Edebiyat Defteri" adlı bir edebiyat sitesine yazılarımı gönderiyorum. Yazılarıma "Bedri Tokul" adında bir arkadaş yorumlar yapıyor, övgülerini dile getiriyor. "Tokul" soyadı az bulunan bir soyadı olduğu için ilgimi çekiyor. Bir akşam Bedri Bey’in, o gün gönderdiğim yazımın altına yazdığı yorumunu okuduktan sonra ona, mesaj yoluyla şu soruyu soruyorum: "Bedri Bey, soyadınız ilgimi çekti. Benim Batıkent Mobil Lisesi’nde Seval Tokul adında bir öğrencim vardı. Yakınlığınız var mı?" Bedri Bey’den yanıt çok gecikmiyor. "Vay sevgili hocam! Demek sen benim biricik kızımın öğretmenisin ha?" Bedri Bey, işten çok yorgun geldiğini bildiği halde gecenin on birinde Seval’i arıyor, haber veriyor. Şimdi hem Bedri Tokul’la hem de Seval’le facebook arkadaşıyız. Emekli astsubay olan Bedri Bey’in o siteye yazdıklarını okumak da bana ayrı keyif veriyor.
.............
Yukarıdakilere benzer, mutluluk verici "facebook yaşanmışlıkları"nı daha da çoğaltabilirim. Bu paylaşım sitesi olumlu kullanıldığında gerçekten eşsiz bir buluş. İnsan oraya elbette sevdiği bir müzik parçasının videosunu da koyabilir; ama her önüne gelen videoyu da oraya aktarmamalı diye düşünüyorum. Bir de orda hesabı olanlar en az ilköğretim okulu mezunu. Kullanılan Türkçe ise içler acısı. Büyük harf, küçük harf; nokta, virgül...hak getire. Milletini seven insanlar, o milletin en güçlü bağı olan dilini de doğru kullanmalılar. Şimdi bu cümleleri okuyanlar "Hocam, sen de kendini hâlâ okulda sanıyorsun." diye bıyık altından gülebilirler. Olsun, dilini güzel konuşup yazmak her ulusseverin görevidir bence.
Çok sık gelen "oyun istekleri" de bıktırıyor insanı. Güzel olan bir gönderiyi beğendiğimizi belirtmemiz gayet doğaldır; ama onu gönderen bizim arkadaşımız, yakınımız diye de her şeyi "beğen"mek zorunda değiliz. Keşke başkalarının ürettikleri yanında kendi ürettiklerimizi de paylaşabilseydik bu paylaşım sitesinde. Bu paylaşım sitesinde yedi yaşındaki de yetmiş yaşındaki de var. Cahit Sıtkı’nın bir şiirinde dediği gibi "İnsanoğlu çeşit çeşit/ Beşi parmağın beşi bir mi" Bu olumsuzluklara da katlanmak zorundayız.
.............
Çocuktuk
Daha kasabayı bile görmemiş
Bir köy çocuğu
Derlerdi ki büyüklerimiz
"Zaman gelecek, bu radyoların içinde
Adamlar da görünecekmiş"
Aklımız almazdı bir türlü
Nasıl sığardı kocaman kocaman
Adamlar
Bu ufacık kutulara
Sığdılar
Televizyon oldu o
Biz televizyonu da bilgisayarı da
Gördük
Kim bilir neler neler görecek
Torunlar
..................................................................................

Numan Kurt
19 Aralık 2011




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gecenin Zifiri Karanlığı, Sis ve Sancı
İlginç Adamdı Benim Dedem
Köyümde Düğün Var (Dı)
Yoksulun Gönlü Zengin
Müdür Koltuğunda Yatan Fare
Karanlık, Ağaran Yol, Köpekler ve Korku
Önce Gerçekler, Sonra Özlemler ve Hayaller
Dön Geri Bak
Alişen Emmi'nin Dükkânı
"Şıp" Diye Sevmişim Ben

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Adı Yaşar'dı, Yaşadı Mı!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bak, Kimler Var, Unutulur Mu Hatıralar [Şiir]
Yılların Ötesinden [Şiir]
Güzel Günler Yaşadık [Şiir]
Bölük Pörçük (4) [Şiir]
Bölük Pörçük (3) [Şiir]
Ben, O Köyü Çok Sevdim [Şiir]
Baharda Özlerim Memleketimi [Şiir]
Elele Gezmek İsterim [Şiir]
Gül Yüzlü Anaya Mektup [Şiir]
Dayım Fotoğraf İstemiş [Şiir]


Numan Kurt kimdir?

1951 Nevşehir-Hacıbektaş-Sadık Köyü doğumluyum. İlkokulu köyümde,ortaokulu Nevşehir'de,öğretmen okulunu Kırşehir'de,eğitim enstitüsünü Konya Selçuk Eğitim Enstitüsünde okudum. 1972'den 1998'e kadar Mucur'da ve Ankara'da çeşitli okullarda çalıştım. 1998'de Ankara-Batıkent Mobil Lisesi edebiyat öğretmenliğinden emekli oldum. On yıl çeşitli dershanelerde ÖSS hazırlık kurslarında çalıştım. Şimdi köyümle,köyümün insanlarıyla,okullarda yaşadığım ilginç olaylarla ilgili yazıları bu blogumda ve köy sitemizde yazıyorum.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Numan Kurt, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.