Çocukların eğitimi, zaman kazanmak için nasıl zaman yitireceğimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau |
|
||||||||||
|
BİZİM SPORCU FARELER İhtiyaç duyduklarımız genellikle zor bulunurlar. Nedendir bilmem, gereksizler de her an ayak altında dolanırlar. Örneğin bizim fareler. Hani çoluk çocuk hastalanmasın diye gözünün içine bakarsınız, yine de hastalanırlar ya, fareler öyle değil, ağılasanız şifa bulurlar, sağlıkları daha bir düzene girer, gürbüzleşirler. Gereksizler ya, ikide birde de önünüzden geçerler. İnsanların gereksizleri de böyledir, işe yarayanları ara ara bulunmazken, onlar ikide bir “Peh!” diye karşınıza çıkarlar. … Bu gün konumuz fareler. Bir gün bir fareyle göz göze geldik; ne yaparsınız böyle bir durumda? Gülümsedim. O bir şey yapmadı, zaten ürkek bir hali vardı. Güler yüz bulunca belki o da gülümsemiştir, farelerin gülme huyu olup olmadığını, varsa nasıl güldüklerini bilmediğim için anlayamadım. Sonra kaçıp gözden yitti Bunlar yiyecek gereksinmelerini karşılamak için sürekli bir yerlere girip çıkarlar. Karıştırmadıkları yer yoktur. Esasen evleri çatı arasındadır, orada otururlar, daha doğrusu koştururlar. Her türlü toplumsal girişimlerini de orada yaparlar. Sık sık da nüfus artışı açılımı mı yaparlar bilmem, sürekli çoğalırlar. Bunu gürültülerinin artışından anlıyoruz. Evden dışarı çıkmıyorlar dense yeridir. Çıksalar da uzaklaşıp kaybolmuyorlar. Evlerine bağlılar. Bunun sırrını da yıllar sonra devlet memuru olunca çözebildim: Bunlar bizim çatı arasının kadroluları; memur yani. Sağlam birer kadro edinmişler, söküp atmak mümkün değil. O zamanlar, şimdiki gibi işi taşeronlara havale edip, canın istediği zaman “Kaşının üstünde gözün var” deyip kıçlarına tekmeyi vurmak yok, olmayınca da çaresiz birlikte yaşamaya alışılıyor. … Farelerin en büyük zararı, bizi uyutmamaları. Tüm kardeşler, üst katta yatıyoruz. Annem yan yana iki döşek seriyor, biz boy sırasına göre dizileniyoruz. Tepişenler, gürültü yapanlar abim tarafından azarlanıp, susturuluyor. Yalnız abim, küçük birader Hasan’a çok hoşgörülü davranıyor. Neymiş efendim, fareler ondan korkuyorlarmış. Bir keresinde bir güzel sövmüşmüş de fareler üç gün parmaklarının uçlarına basa basa gezinmişlermiş. Hasan da bundan cesaret alıp, başlıyor kalaya. Kalay da kalay hani; farelerin anaları avratları zaten ön saflarda, taa eşiktekine beşiktekine kadar onurlandırmadığı nesil kalmıyor. … Gelin görün ki o gün Hasan’ı hiç mi hiç tınlamadılar. İnsan olsa o kadar küfürü yiyince, dönüp bir “Hoop, ne oluyoruz!” der değil mi? Nerde, bizim Hasan’ın, başçavuşun beygiri kadar itibarı yok. Ama, küfürden rahatsız olmalı, kızlardan biri başını yorgandan çıkardı: - Küfürü bilir mi onlar? O sustukları gün, ya oyunları bitmiştir ya da çok yorulmuşlardır da dinlenmeye çekilmişlerdir. Yorganın altından, hangisi bilmem biri daha boğuk bir sesle yorum yaptı: - Sövdükçe tezahürat yaptı sanır, daha çok koşuştururlar. … Abim bu sözlere daha yanıt bile vermemişti ki, farelerin büyük gürültüsü başladı. Oyun mu oynuyorlar, yarış mı yapıyorlar belli değil. Bir tanesi bir baştan bir başa “Takır takır takır” sesleri çıkararak açılışı yaptı. Bizler başımızı yorgandan çıkarıp abime baktık: “Ne oluyoruz?” Abimden ses çıkmayınca yorganlar yine baştan aşırıldı. Sabah okul var, uyumak gerek, derken, bu kez sahneye bir ikili çıktı. Biri bir baştan, biri öteki baştan, takırdama başladı. Böyle durumlarda orta yere gelince birbirlerine hal hatır mı soruyorlar bilmem, bir an sessizlik oluyor, ardından ikinci takırdama. Sonra kalabalık bir grup sağdan yola çıktı. Topluca sola doğru koşmaya başladılar. Bu arada ablalarımızın en büyüğü, abime soruyor: - Çuval yarışı mı başladı bilmen efe? Abimden yine ses yok. Ağzını açsa o da Hasan’a uyacak. Tam o sırada daha büyük bir gurup, öyle bir gürültüyle yola çıktı ki, ortalık inliyor. Yine bir yorgan altı yorumu: - Okul paydos olduuu! … Sonra birinden bir soru geliyor: - Milli maçları olmasın bugün? - Bizimkiler bir sıfır yenilse iyidir. Yenilginin neresi iyi; biz hep birlikte“Hayıır!” diyoruz. Ama o çok bilmişliğe devam ediyor: - Siz onurlu yenilgiden ne anlarsınız! Bir ara ses kesilir gibi oldu; ardından “Vıcık vıcık vıcık !” sesleri duyuldu. Bizden bir bağırış: - Gooll! Bu kez kolay kolay ağzını açmayan abimin sesi duyuldu : - Susuuun! Cezanedir menazedir, saygısızlar! … Gün oldu, tüm çocuklar sırayla evden ayrıldık. Büyüklerimiz dünyadan ayrıldı. Yıllar sonra dönüp baktığımızda her yer ıpıssızdı. Ortalıkta yiyecek içecek de olmadığından farelerden eser kalmamıştı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |