..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Prensiplerden hoşlanmam. Önyargıları yeğlerim. Daha içtenler. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Sürrealizm > Mehmet Ulaş ORAL




23 Aralık 2002
Tek Kişilik bir Aşk İçin Düş Markizine Gece Fanzinleri  
Mehmet Ulaş ORAL

:CJJD:
Tek Kişilik bir Aşk için Düş Markizine Gece Fanzinleri

bir: gece sallarken ormanın yangın yerlerini
insancıl susuşlarıyla, belki de yeni bir mevsimdi,
iklim ya da. Kişileştirmişti, olmadı sevmişti bir şeyleri
belki de önyaz anlarının karanlık düşlerini.
sis nehrinin oyunbozan dehlizlerinde
mavisi kıskıvrak bir kraliçe;
çırpınıyordu çıkmazlarının iğreti teziyle
her gece...
-cenin ve tuzlu deriler
el basması mukozalar, terazi ülkeleri..
metin olunmasının sentezi ve taştan okullarda
okuması bir çocuğun lanetli değişimleri...
selvi ağaçlarının boy atmasıyla
selvi ağaçlarının boyatmasıyla rengini
sesi sıra sıra giden, yankılı düşlerden kopup
saflığın ve ihanetin koptuğu yerlere
dizildi ümitler zamanın kabul görmez
uçlarında.

tek yolu ilmiklerine kadar düşün düğümü
ve sertliğin çağı olan öykülerde
oylum oylum, sarmal sarmal
sağır ve dilsiz bir yalıyarın
kurutulmuş pervaneli bir rüzgâr gülüne
gülüşü kadarlık zamanda ve
düşük ihtimalli olasılık sorularında
oturdum, düşündüm, sağ kaldım, öldüm, öldürüldüm...
-olmadı, hepsini yeniden geniş zamanda yaptım...-
çünkü düş’tüm ben, düşmüş bir kadının düşük yapan rahminden
çünkü düştüm ben, düşmüş bir kadının düşük yapan rahminden
karnımda cenin – küçük, sevimsiz canlı
ellerimde, tırnak aralarıyla sperm ve er özü salgılayan çocuklar.

sar beni makaranın imtiyazına çamur,
okşa ve kan gelene dek burnumdan
sık.
yoksa kendinden geçip intihar edecek
anlamsız, binlerce
şık.
anlamı yoksa otur! anlamı yoksa otur!

sus ve susarak bürün düş ovasının karanlık tılsımına
sus ve susarak bürün düş ovasının karanlık tılsımına
takvimin orta yerine oturmuştun oysa ki, ses ve gürültü olmaksızın
sus ve susarak bürün düş ovasının karanlık tılsımına

sen bir kadınsın; garip simgelerle örülen;
garip tuğlalarla örülen bir duvar gibi kalınsın
tüm vücudumu kaplayan...
bir yerlere doğru gideceksin açarak kapıyı
ve arınacaksın maskeli dünyadan.
ben de orada olacağım...

(aç kapıyı, orada sana şefkat ve hayranlıkla bakacaklar,
iğneleyecekler, günahlardan günahlara sokacaklar,
aç kapıyı, düşlerinden yeni bir fanzin yaratacaklar;
ve sonra yeni bir ad koyacaklar düş ovasının karanlık tılsımıyla)
-MARKİZ
“hoşgeldiniz Markiz; dağınık toprakların üzerine yağdı
gelişinizle sıcak yağmurlar. Gidişinizleyse fırtınanın
bilirkişiraporuolmaksızın
güneşi yakmasına inandı burjuvalar
bir çağı kapattınız, yalnızlığın
aziz saydıkları için bir diğerini açtınız.
Markiz; simlerden ve gölgelerden
ve geçmiş ve gelecek masallarından
kol kanat gerilecek bir –yar-lar aradınız,
buldunuz, çekildiniz;
sonra saldırıp rakibinizi imha ettiniz,
taktiğiniz her köşesinde yankılandı cihanın.
Markiz; yeniden hoşgeldiniz
düş ovasının yeni -yar-larına.”

sustum, konuştum sonra... arsız
ve şımarık bir çocuktum kış
imlerinde yenilmek ve
yenilenmek ve
yeniden yenilenmek
gibi
şehirle cenin – değişim
ve tuzlu deriler
ve el basması mukozalar
ve terazi devirleri
bizim şehrimizde de yankılandı
düş ovasından yansıyan çocukların
taktığı kraliyet isimleri.

nedense Markiz, nedense
anlamıyorsunuz
değirmeni döndüren çarkların
suyla dövüldüğünü.
aşkın ve kaplan gibi saldıran
deliliklerin, delillerin dilenci diliyle
konuşulan savlarını tutuşturdunuz.
Markiz;
es geçin düşleri
eskaza
geçit vermez köşelerine uğrayın yalnızlığın.

faust: tek tabancalık kabare,
iki adam ve bir mevsim
kopuk iklimlerini görmek belki...
zavallı Moliere!

andanté Markiz!

görüntünün “slow motion” geçtiği
bir film gibi hayat...
fanzin: Mozart’ın taş sofrasına
taş plaklar olarak inmek değil!
jeu taime’den daha anlamsız ne yazık ki kurduğum tüm cümleler.
el ele düşüldü cinayet masallarının
tabancalı ve kara namlulu uzuvlarından
velhasıl yarı baygın bulunur
tüm uzuvlarda aşklar;



hey, Markiz, uyanın!
aklımda yine şehir
ve karnımda zavallı cenin...

-ikiye geçecek zamanla şair, havaya doğru açık elleri-

korkuyorum ben karanlıktan,
öldürürken celladım olursanız,
vasiyetimdir;
kapatmayın gözlerinizle gözlerimi.



iki: bir doğa okulundan sıra arkadaşlarım
girdiler aramıza: Cenin
ama bilmiyorsun; dünyayı,
ele avuca sığmaz toprakları
hep adınla seviştirdim sevgilim!

Markiz, sıkıldım artık saygılı,
İkinci çoğul şahıslı cümlelerden.
İstiyorum ki artık,
İstiyorum ki ben,
Size “sen” demek istiyorum yeniden.

gezdim, sıcak bir rüzgârın kuyruğunda
yine aynı gece...
kültür mantarlarından şan dersleri alınırdı,
sazlıkların mayasında beklerdim seni.
kentin deli dolu vakitleri ve köşelerde
o eski aşk filmlerinin unutulmaz sahneleri gibi
beklerdim seni sessizce.
o ışık parçası gelirdi önce
ve sonra bir İtalyan kovboyu olurdum,
“Spaghetti Western” karelerde.

Markiz, kentin yetim kalan adamları
sizi kendilerine çekiyorlar...

çan kulesinin çocukları ve sevgilim;
limanların güney kıyıları akşamı yansıtırken
ve yakamoz delileri
yakamoz ararken kent ışıklarında
zavallı bir kadının çığlığı gibi duyardım
sesini.

Nefsim, uykum, çığlığım...
...ve uzaklara doğru tozunu attığım zaman...
kaygılarım, soğukluğum, kalkan derim...
...ve gürültü sağır ederken tüm çağların görüntüsünü...
...ve görüntü sağır ederken tüm çanların gürültüsünü...
oku atan adamın soluk yüzü gibi,
evet yüzü gibi seviyordum seni.
Cam, düşler
ve geniş zamanlı nesneler süslerken duvarları
ben bir mafyaydım Markiz;
tek tabanca
kestane ağaçlarının gölgesinde
görmüştüm fulyalı resmini.

Don Carleone; susun!
bir karakalem mafyayım ben Markiz;
her şeyiyle hâlâ seni seven.

oyundu bunlar; kültür mantarları
ve karnımdaki ceninin hakim olması bana.
oyundu! kapatın ışığı Markiz!
parkeler ve demir direkler arasından süzülen
bir zavallı çocuktum eskiden
ama herkes gibi değiştim ben.
kapatın ışığı
ve sevişin kendinden geçkin bedenimle.

Markiz; sınırındayım yaşamanın, yorgunum
ve düşlerim sığmıyorlar asla
kupa papazlarına.
ölümün tanrısı unuttu beni
her nasılsa...

anlayın artık Markiz, zavallı oyun
ve çılgın kilitlenişlerdeyim,
sokak aralarında, gecelerde;
düşen adamım ben
her saniye ve durmadan.
“Spaghetti Western” bir öyküde uyuyorum.

Ben, ölümden uzak, zavallı, yalnız bir kovboyum...



üç: yeni gün, yeni mavi, yeni yüz; değişen rüzgârlar bir de
engerek kıvrımlarıyla, kıpırtısız duran köşede
bendim önce, ben ve benim gibi sağlıksız düşünen
soy kütüğüm.
Markiz, sözcüğün ikinci harfi var yalnızca gerçek isminizde.
sonra saflığınız ve arı düşleriniz, düşlerinizdeki
tiyatro oyunu var. Anlayamadıklarınız:

“kalkan derimin telaşında,
bir ayrılık oyunu oynuyorum
geri zekâlı bulutların üstünde
suareyi gösteriyor vakit
pastel bir zamanda, sahne ışıkları
ve sen insan olmanın öğelerini
arıyorsunuz kuliste
yarım akıllı bir Istanbul akşamı...
Ermenice alt yazıların içinden
ne garip, dikkatimi piç ediyor saçların
yarım akıllı her şey: sen ve sahne
ne anlıyorsun, ne de anlatılıyorsun...”

Yarım seanslık, zekâ özürlü suare bu.
Bir yılan gibi kıvrıldınız ömrüme
Geçiş iklimiydiniz hayatımın herhangi bir yerinde
Başlangıçta sessiz, sonra çatlak
Bir vazo ayarında hani,
Hani bir yılan gibi...



“Sevişiyorduk, geceydi. Rahmindeki bir sıvıda gizliydi
tüm siyanür: zehir ve zerdüşt hayallerimi yıkan şey;
yılan, yılandın sen! En ağır zehirlerden haz duyan bir yılan...
Gösteri bitti, çıktık, uzun bir yürüyüş yaptık
Kendi hayatlarımızın yollarından.
Zorduk, kolayları sevmezdik, sessizliğin gücüne inanırdık
Sadece / sesler ve sözler bir nisan yağmurunun ıslatışıydı insanoğlunu
Sırılsıklam. / Sevdiğim her şey gibi gittin sen de bir sabah. Bittin,
Olmadın bir daha.”

Yarım seanslık, zekâ özürlü suare bu.
Kaybedenler, düşlerinden bir şeyleri verecekler,
Ruhlarını ve ömürlerini hayata bağlayan
Gemici düğümünü...

Yarım seanslık, zekâ özürlü suare:
Yaşayanlar ve yaşatılanlar üzere
Körpe hayatlardan ucube bir iflas...
Markiz’in isminden çiçekler: Susayan ve solan
Çocuklar ve çelik çomak oynanan yazlardan...

ben yazlardan alırım hep mikrobunu aşkın
toz duman içinde,
ve konu olurum her daim sonbahar cinayetlerine.



dört: kol kola engerek yılanı edası taşırken
bin derde deva bir akşam postası karanlığında
kutupsuz bir yıldız deniz
kırılgan gövdelerin haksız çırpınışlarında
bir yalnızlık bestesi
garip bir öpücük kadar masum bir felaket
ufukta şimal yıldızı,
yüzünde hayvancıl bir iklim...
kayıp bir meteoroloji güdüyor kalbim
anavatanı isyan bir köşe kapmaca oyununda.
Perdeyi açıyor deri ceketli adam
bir ayrılık komedyası...
bir Moliere yansıması...
dekorda metal uçlu pusulalar
kutbu gösteren ince uçlu
kalp delen sivri bir aşk...



beş: geniş oyalı perdede
Fransız aksanlı bir kadın
göğüsten dekolte bir pusula üstünde
kulisten hoyrat ekim sesleri
her yaz akşamının ihtiyacı bir soğuk gömlek...
şefkatli bir elle kutuplarını okşuyorsun
çağdışı mıknatısların.
Mıknatıs:
Kuzeyde ben, daha bir şimal aksanlı
Leningrad yanlısı...
Güneyde bilmem kaçıncı ekvator yakını paralelin
Yalnızı...


altı: sevişelim diyorum
tek kişilik değil elbette oyun...
kıskanç yüzlü adımlarla opera kaçkını
bir hayalet damlıyor sahneye
kaçınılmaz bir dram,
bir sanat,
iki seanslık bir pusula komedyası...
yalnız adamların kanıksanamaz
uğrak iş çıkışı lokantası...
bitmesin oyun
ışıklar kapanıp sevişene kadar...
diyorum
salakça atlıyorsun:
-     böyle seanslarda ay, Othello yazınındaki Shakespeare yapıyor beynimi...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sürrealizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şehirlik Rubai
Dantes
İris
Yalnızlık - Aşk Kabare Tiyatrosu

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yalnızlık Resimleri
Orta Kat - Peri Masaları
Peri II
"Peri"
Mabrahar -IV-
l y d i a
Ara Nağmeler Çarşısı
Mabrahar -II-
Ayarı Düşük Yalnızlıklar
İris II

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
kardiyoloji [Öykü]
Ağır Roman(tik) – 2001 [Öykü]
Sigara - 2 [Öykü]
(Gar)dolap [Öykü]
Şifreli Konuşkan [Öykü]
Yalnızlığın Aleni Tarihi [Öykü]
Uzun İnce Bir Yol Gibi [Öykü]
Aziz [Öykü]
Ölümsek [Öykü]
Zamansız Pencereler [Öykü]


Mehmet Ulaş ORAL kimdir?

garip bir adamdır. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Cemal Süreya, Küçük İskender, Murathan Mungan, Edip Cansever, Can Yücel, Ferhan Şensoy, Ece Ayhan vs vs vs...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.