..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Herkesin derdi baþka. -Orhan Veli
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Karakterler Üzerine > Oðuz Tepe




25 Þubat 2015
Þans ve Dans (Üçüncü Bölüm)  
Oðuz Tepe
Yazdýðým ilk romandýr.


:AFDF:
Üçüncü Bölüm



I



Aralýk 2005

Venüs, adýný güzelliðinden almýþ olmalýydý. Kiraza benzeyen dudaklarýndan bal damlayýp duruyordu. Durmakta olduðu yerden bal damlayan dudaklara ulaþmasý, hiçte zor deðildi. Atacaðý birkaç adým kadar uzaklýktaydý. Ellerini uzatacaðý an ona dokunabileceðini hissediyordu. Birden mavi renkli elbisesiyle önünde duran kadýnýn, etrafýnda dikenler ortaya çýkmaya baþlamýþtý. Durduk yerde ortaya çýkan dikenlere bir anlam veremiyordu. Dikenlerin arasýnda duran güzel kadýnýn cazibesi ve çekiciliði karþýsýnda ise kendisini papatya tarlasýnýn ortasýndaymýþ gibi hissediyordu. Güzel kadýna dokunmak ve onu kollarýnýn arasýna alýp öpmek için, ona doðru bir adým atmaya kalktýðý anda, üzerinde durduðu topraðýnda kendisini yere yýkacak þekilde hareketlendiðini fark etti. Toprakta beliren hareketliliðin süresi çok uzun olmadý. Hareketlilik durduðu anda adýmýný atarak tam güzel kadýna dokunacaðý sýrada birden, derinliðini kestiremediði kör bir kuyunun içine hýzla karanlýða doðru düþtüðünü görüyordu. O anda baðýrmak istiyor ancak baðýramýyordu. Kendisini kýsýtlý bir alan da kýstýrýlmýþ bir fareye benzetiyordu. Hýzla düþmeye devam ederken, dilinin damaðýna yapýþmýþ olduðunu anladýðý anda, aniden gözlerini açtý.

Gözlerini açtýðý andan itibaren bir an, nerede ve hangi zaman diliminde olduðunu anlamak için, hafýzasýný yoklamaya çalýþtý. Beyaz renkteki kalýn perdelerinin birleþtiði yerde bulunan aralýðýn içinden geçen güneþin, tavana yansýyan ýþýklarý altýnda, öðlen yemeðini yedikten sonra, þekerleme yapmak için, salonda bulunan üçlü koltuðun üzerinde uzanmýþ durumda yattýðýný fark etti.

Yine rüya görmüþ olduðunu anladý. Genç ve evliyken gördüðü rüyalar bu kadar korkutmuyor, aksine kendisine her zaman huzur veriyordu. Bundan üç ya da dört ay önce, bir gazetede, bir makale okumuþtu. Makalenin konusu, uyku ve rüyalardý. Uyumakta olan insanýn mutlaka rüya görüyor olduðunu, uykudan uyandýktan sonra ise akýlda kalan rüyalar anlatýlýyor, hatýrlanamayan rüyalar ise anlatýlmýyordu.

Selim Bey, evinin salonunda uzanmýþ olduðu üçlü koltuðundan kalktý. Yemek masasýnýn üzerinde duran, çalar saatine bakýp, zamanýn, akþamüstüne doðru ilerlemekte olduðunu anladý. Yavaþça salonunda bulunan eþyalarýna göz gezdirmeye baþladý. Görmüþ olduðu rüyanýn etkisinden bir an önce kurtulmanýn yollarýný arayýp bulmak istiyordu. Ölen eþi Münevver Haným yaþýyor olsaydý, gördüðü rüyasýný anlatabilmek için can atardý. Yalnýzlýðýn, görmüþ olduðun rüyayý bile o an baþkasýyla paylaþamamak olduðunu da anlamýþtý. Yalnýzlýðýn, insaný dilsiz hale sokarak ne kadar acýmasýz olduðunu düþündü. Acýma konusunda dediðim dedik biri olamamýþtý. Kendi anlayýþýna göre, birine acýyor olmak, o kiþiye karþý yapýlabilecek en büyük kötülüktü. Acýma duygusunun insanlarý rencide eden tarafýný göremeyen anlayamayan ne çok insan vardý. Bu anlayýþta olan insanlar kendi gözünde çok düþüncesiz insanlardý. Geride býraktýðý yýllar içerisinde düþüncesizce yaþayan insanlara çok rastlamýþ olduðunu hatýrladý. Düþüncesizce konuþup, hareket eden insanlarýn, ne kadar çok bencil olduklarýndan habersiz olarak yaþayýp duruyorlardý. Bu þekilde karþýlaþtýðý insanlarýn, olumsuz yönlerini fark ettirdiði zamanlarda, yaptýklarýný kabullenmemelerine de çok tanýklýk etmiþti. Bu tür insanlarýn, huzursuz insanlar olduðunun farkýndaydý. Hatasýný kabullenmek konusunda inat eden bu tür insanlardan, olmadýðýna seviniyordu.

Canýnýn sýkýlmaya baþladýðýný hissetti. Can sýkýldýðý anlar da ne yapacaðýný iyi biliyordu. Üzerine paltosunu alarak evden dýþarýya çýktý. Çarþýya doðru yürümeye baþladý. Rüya görüp uykudan uyandýðýnda evinin içine kadar giren güneþ, yeniden bulutlarýn ardýna saklanmýþtý. Güneþin bu tür hareket tarzý, yalancý olan yüzünü de ortaya çýkartýyordu. Yürümekte olduðu çarþý yolunun sol tarafýnda bulunan sokaða yöneldi. Sokaða girip on metre daha yürüdükten sonra, tek katlý baðýmsýz bahçeli evin bahçe kapýsýný açýp, bahçede ilerleyip evin kapýsýndaki zile bir kere bastý. Birkaç dakika geçti ancak kapý açýlmadý. Bir an telaþlandýðýný hissetti. Belki de evde yoklar mýydý diye aklýndan geçmek üzere iken evin kapýsý açýldý. Kapýyý açan Pamuk nine, bir yandan baþýnýn üzerine attýðý tülbendini çenesinin altýnda düðümlemeye çalýþýrken, diðer yandan gülen yüzüyle:

--- Gel Selim, Ýçeriye gir. Hoþ geldin. Diyerek kenara çekildi.

Pamuk nineyi ne zaman görse yüzüne kondurmuþ olduðu tebessüme de mutlaka denk geliyordu. Onun yaþlarýna geldiðin de kendi yüzünde de, tebessümlerin eksik olmamasýný çok istiyordu. Pamuk nine yüzündeki tebessümü eksik etmeden, yaþamasýný bilen tanýdýðý nadir insanlardan birisiydi. Ayakkabýlarýný çýkarttýktan sonra içeri girdi. Yüksekçe olan divanýn üstünde oturan Deðer dedenin uzatmýþ olduðu elini öpüp baþýna koyarak:

--- Merhaba Deðer dede, nasýlsýn?

Yerinden hafifçe doðrulan ihtiyar adam:

--- Merhaba Selim. Diyerek yanýtladý.

Selim Bey Deðer dedenin elini öptükten sonra, arkasýndan odaya gelmiþ olan, Pamuk ninenin de elinden öperek:

--- Pamuk ninem benim. Nasýlsýn iyi misin?

Pamuk nine, elini öpen Selim’in boynuna sarýldýktan sonra:

--- Allah'a þükür iyiyim. Çýkart paltonu otur þuraya. Diyerek Selim Bey’in üstünden çýkartmýþ olduðu paltosunu alarak duvarda asýlý duran askýlýða astý. Deðer dedenin yanýna oturarak elleri ile sýrtýný sývazladýktan sonra:

--- Sen nasýlsýn. Ýyi misin Dedem. Dedi. Deðer dede yanýna oturmuþ olan, Selim Bey’in ilgisinden çok memnun oluyordu. Aralarýnda kan baðý olmadýðý halde ona sevgisini her fýrsatta gösteriyordu. Beyaz sakalýný sað elinin avucuyla sývazladýktan sonra:

--- Hamdolsun. Allah'a þükür, iyiyim. Bu halimize de þükür. Sen nasýlsýn.

--- Allah razý olsun. Caným biraz sýkýlýnca, bir uðrayayým, hal hatýr sorayým, bir istekleri var mý yok mu öðreneyim dedim. Diye yanýtýný verip, bu iki sevimli insanýn yanlarýn da olduklarýn da sýkýntýsýnýn yok olduðunu fark ediyordu. “Çok sað olasýn. Gelmekle iyi ettin.” Diyen Deðer Dede, elin de bulunan tespih tanelerini aðýr þekil de çevirmeye devam edip, durdu. Deðer dede ile Selim Bey’in sohbetlerini bölmemek için, itina gösteren Pamuk nine de oturmuþ olduðu yerden:

--- Selim ne yaptýn. Evlatlar nasýllar. Haber alýyor musun? Diye sordu.

--- Pamuk ninem. Geçen gün büyük oðlanla evden telefonla görüþtüm. Ýyilermiþ. Ellerinden öperler.

--- Sað olsunlar. Selim biz de çayý yeni demlemiþ idik, içer misin?

--- Pamuk ninem zahmet etme.

--- Ne zahmeti! Dedikten sonra, Pamuk nine oturduðu yerden kalkarak mutfaða doðru yöneldi. Selim Bey, gözleri masmavi olan Deðer Dede’nin deniz tutkusunu ve sevgisini gözlerinin renginden almýþ olabileceðini, ihtiyar adamý her gördüðün de aklýndan geçirip, duruyordu. Yýllarýný sahil kasabasýn da balýkçýlýkla uðraþarak denize adamýþ olan bu ihtiyar, kýþ mevsimi yaþandýðýnda kumsala çekilmiþ ve ilkbahar mevsimi gelene kadar, kumlarýn üstünde kalan, boyalarý dökülmeye baþlamýþ sandalýn, yalnýzlýðýný ve suskunluðunu resmeder halde karþýsýnda duruyordu.

Deðer dede bir gün, Selim Bey’e Pamuk nineyle nasýl evlenmiþ olduklarýný anlatmýþtý. O dönem zýpkýn gibi delikanlý olan Deðer dede, doðup büyüdüðü bu kasabada Pamuk nineyi, açýlmýþ olduðu denizden geldiði bir gün, çarþýdaki manavýn önünde görmüþ ve bir bakýþta âþýk olmuþtu. Pamuk ninenin adý gibi bembeyaz olan tenini, denizanalarýna benzetmiþti. Hemen Pamuk Nineyi, anne ve babasýndan istemek üzere, ailesine haber vermiþti. Ailesi de Deðer Dedenin çok ýsrar etmesi üzerine, araya aracýlar koyarak, konuyu Pamuk ninenin ailesine açmýþlardý. Ancak, olumsuz yanýt almýþlardý. Pamuk ninenin ailesinin olumsuz yanýt vermelerindeki en büyük etken, Deðer Dedenin balýkçý olmasýndan kaynaklanan, sürekli olarak denize açýlmasýydý. Pamuk Ninenin ailesinin bunu ileri sürmelerinde ki asýl nedense, genç ve güzel olan kýzlarýnýn erken yaþlarda dul kalmasý endiþesi taþýmalarýydý.

Deðer dede, anne ve babasýndan almýþ olduðu olumsuz haberi duyduðu gün, iskelenin sonuna kadar giderek önünde duran denize doðru, sesi kýsýlana kadar baðýrýp durmuþtu. Pamuk nineyi kaçýrmak için, kafasýnda plan yapmaya baþlamýþtý. Kaçýrma planýný hazýrlayýp, Pamuk Ninenin en samimi kýz arkadaþýna durumu iletmiþti. Pamuk ninenin kýz arkadaþý da, kaçýþ planýný Pamuk Nineye ayrýntýlarýyla anlatmýþ, Pamuk Nine de kaçýþ planýna razý olmuþtu. Pamuk Nineyi kaçýrdýðý gece, balýkçý motoruyla denize açýlmýþlar, geceyi kasabalarýna, çok uzak olmayan diðer komþu kasabasýnýn, balýkçý barýnaðýnda geçirmiþlerdi.

Ertesi gün kýzlarýnýn kaçýrýlmýþ olduðunu öðrenen Pamuk Ninenin ailesi, yakýnlarýnýn, ikna etmeleri üzerine, Jandarma karakoluna giderek þikâyetçi olmaktan vazgeçmiþler ve kaçak âþýklarýn evlerine gelip ellerini öpmeleri halinde, kýzlarýný kendilerinden istemek koþulu ile evlenmelerine razý olacaklarýný söylemiþlerdi. Pamuk Ninenin ailesinin verdiði bu karar çabucak, diðer komþu kasabada bulunan ve balýkçý barýnaðýnda bekleyen kaçak âþýklarýn kulaðýna kadar gitmiþti. Kaçak âþýklar da aldýklarý bu haber üzerine, Pamuk Ninenin ailesini, daha fazla üzmemek için balýkçý motorunun rotasýný, kendi kasabalarýna doðru çevirmiþ, Pamuk Ninenin ailesine uðrayarak, ellerini öperek, evlenmeleri konusunda kendi izinlerini de almýþlardý.

Deðer Dede ile Pamuk nine 1950 yýlýnýn Aðustos ayýnýn 22 gününün akþamýnda, sahil kasabasýnda, aþklarýna yakýþýr biçimde düðünlerini yapýp evlenmiþlerdi. Selim Bey, Deðer Dede ile Pamuk Ninenin evlilik hikâyelerini, anýlar istasyonuna uðratýp hareket ettirerek geçirdikten sonra, Pamuk Ninenin sesi ile kendisine gelmiþti.

--- Selim, buyur evladým. Afiyet olsun.

--- Sað olasýn Pamuk Ninem. Ellerin dert görmesin. Diyerek Pamuk Ninenin uzatmýþ olduðu çay bardaðýný aldý. Bu sýrada Deðer Dede:

--- Selim, bu aralar çarþýya çýkamýyorum. Deniz ne âlemde? Diye sorusunu sorduktan sonra, Pamuk Ninenin, uzatmýþ olduðu çay bardaðýný alýp, Selim Bey’den gelecek olan yanýtý duymak için dikkat kesilmeye baþladý.

--- Nasýl olsun Deðer Dede, sensiz tadý yok ama geceleri kýyýya vuran dalgalarý ile sana selamlarýný gönderiyor. Deyince, Deðer Dede gülerek:

--- Hay, sen çok yaþa. Artýk eskisi gibi geceleri pek ayakta duramýyor, erkenden yatýyorum. Bu nedenle de aþkýmýn selamlarýný alamýyorum. Ama Allah senden razý olsun. Bana aþkýmýn selamýný getirip duruyorsun. Kaç gündür dizlerimdeki aðrýlardan dolayý bu viraneden dýþarýya çýkamýyorum. Aþkýmý görmeyi çok özledim. Onu göreceðim zamana kadar, aþkýmý her görüþünde kendisine, onu çok özlediðimi haykýr. Der demez:

--- Haykýrmaz mýyým, haykýrýrým tabi ki. Diyen Selim Bey, elindeki çay bardaðýndan bir yudum aldý. Deðer Dedenin son sözlerini duyan, Pamuk Nine de gülerek:

--- Aman, sakýn geç kalma. Sevgilin kaçýyor sanki hadi hemen git. Diyerek yarý þaka olarak sitem etti.

Pamuk nine evlendikleri günden itibaren kocasý Deðer Dedenin denize tutkusunu ve aþkýný anlamaya baþlamýþtý. Deniz’in kocasýný kendisine nasýl âþýk etmiþ olduðunu, çok anlamasa da içten içe de kýskanmýyor deðildi. Allah'tan kocasýnýn âþýk olduðu denizdi. Bundan dolayý da içinde, içten içe beliren, kýskançlýða gem vurabiliyordu. Kocasýnýn denize âþýk olmasýnýn, Pamuk Nineye bunun dýþýnda bir zararý olmamýþtý. Senelerce ayný yastýða baþ koymuþ olduðu kocasý, onun maviþiydi.

Kocasýnýn gözlerinin rengi, kendi gözlerinin rengi olan kestane renginin yerini almýþ olsaydý, sahil kasabasýn da canýný yakmayacaðý erkek býrakmazdý. Pamuk Nineye göre, yaratan yaratmýþ olduðu her kulunda, mutlaka bir eksik býrakmýþtý. Kocasýný, masmavi gözler ile yaratýrken diðer yandan da eðri buruna sahip olmasýný da, düþüncesini doðrular nitelikte buluyordu. Gözlerinin rengi mavi olmasa da, teni kocasýnýn teni gibi buðday renginde deðil, aksine bembeyazdý. Pamuk Ninenin bu sözlerini duyan, Deðer dede:

--- Ah haným ah. Yine damarýn tuttu. Dedikten sonra yüzü gülümseme ile kaplandý.

Selim Bey, hayraný olduðu bu iki sevimli ihtiyarýn birbirlerine bu þekilde takýlýyor olmalarýndan, memnunluk duyuyordu. Keþke, zaman durmuþ olsa da, bu güzel anlar bitmese diye içinden geçirdi. Kolun da ki saatine baktýðýnda, zamanýn 19.00 a yaklaþmakta olduðunu gördü. Hiç istemese de kalkmak zorundaydý. Çayýndan son bir yudum daha alarak, boþalan çay bardaðýný oturduðu yüksek divanýn yanýn da ki sehpanýn üzerine býrakarak, ayaða kalktý.

--- Ýzninizle ben artýk gideyim, daha çarþýya uðrayacaðým. Orada biraz alýþ veriþ yaptýktan sonra da eve geçeceðim. Diyerek, yüksek divanda oturmakta olan, Deðer Dedenin elini öperek, baþýna koydu. Eli öpülmüþ olan, Deðer Dede:

--- Allah razý olsun evlat. El öpenlerin çok olsun. Arayý çok fazla, soðutmadan yine gel uðra bize. Biliyorsun yaþadýðýmýz virane senin de evin sayýlýr. Bunu da aklýndan çýkarma. Hadi Allah'a emanet ol. Ha! Aþkýma da selam söyle ve sana söylediklerimi de kendisine ilet. Dedi.

--- Sað olasýn, Deðer dedem. Allah senden de razý olsun. Kendine çok iyi bak. Bu arada aþkýna, dediklerini ileteceðim. Bu konuda da gönlün rahat olsun. Hadi allahaýsmarladýk. Diyerek, Pamuk Ninenin elinde duran paltosunu alarak giydi. Paltosunu giyip, kapýnýn giriþine doðru yürüyüp, ayakkabýlarýný giydi. Selim Bey, bütün bunlarý yaptýktan sonra arkasýnda duran Pamuk Ninenin de elini öpüp baþýna koyarken:

--- Pamuk Ninem, her þey için sana çok teþekkür ederim. Sende kendine çok iyi bak. Allah'a emanet ol. Haydi, allahaýsmarladýk. Dedi.

--- Olurum evladým. Ayrýca unutma bunu saymýyorum, bir daha ki sefere akþam yemeðine beklerim. Hadi sende saðlýcakla kal. Güle, güle git. Diyerek Selim Beyi uðurladýktan sonra, uzun süre Selim Beyin arkasýndan baka kaldý.

Selim Bey sokaða çýktýktan sonra, paltosunun yakasýný yukarý kaldýrarak, kulaklarýna vuran soðuðu da engelleyerek, gelmiþ olduðu yolu geri yürümeye baþladý. Kasabanýn merkezi olan Çarþýnýn olduðu yere vardýðýnda, içerisini beyaz floresan lambanýn aydýnlatmýþ olduðu, büyük kahvehanenin önünde durdu. Kahvehanenin dýþýndan içeriye bakmýþ olduðunda, masalarda oturan insanlarýn üstüne, ince bir bulutu andýran, sigara dumanýnýn çökmüþ olduðunu gördü. Ýçeride oturanlara göz gezdirdikten sonra, bu saatlerde kahvehanede olmasý gereken postacý Ekrem’i göremedi. Alýþ veriþini yaptýktan sonra, iki elinde taþýdýðý dolu poþetler ile evine doðru yürürken, denize baþýný çevirip; “Aþkýnýn sana selamý var. Seni çok özlediðini söylememi istedi.” Diyerek haykýrdý.

Bu sözleri söylemeden önce de tedbir amaçlý saðýna ve soluna bakarak, kendisini görme ihtimali olan herhangi birinin var olup olmadýðýný da kontrol etmeyi ihmal etmedi. Görünürde kimseler yoktu.



II



“Kadýn sevdiði adamla, bir ömür boyu beraber olamayacaðýný biliyordu. Sevdiði adam da bunun farkýndaydý. Hayatlarýnýn arasýnda örülü olan duvardan, atlayamayacaklarýný da öðrenmiþlerdi. Duvarýn üstü tellerle çevriliydi. Kadýn ve adam, duvara her týrmanýþlarýnda, tellere takýlýp duruyorlardý. Tellere her takýldýklarýnda ise kanayan ve acýyan yanlarýný görüyorlardý. Aralarýnda filizlenmiþ olan aþk, duvarýn kendilerine ait olan bahçelerin de, günü geldiðinde solup duracaktý.”

Okuduðu kitaptaki bulunan bu ifadeler Sibel’in, gözlerini uzaklara daldýrmaya yetmiþti. Taksim’e doðru hareket etmekte olan, dolmuþun ön kýsmýnda oturuyordu. Dolmuþun silecekleri, dolmuþu kullanmakta olan þoförün, üstünlüðüne kendisini teslim eder halde bir saða, bir sola hareket ederek çalýþýyordu. Sileceklerin çalýþtýðýný fark eden Sibel, erkek kadýn iliþkilerinde, üstünlüðün kimde olduðu konusunda kararsýzdý. Üstünlük erkekte olduðunda bazen iltifat, bazen de hakaret yaðmurlarýna engel olmak için, iliþkinin silecekleri gibi çalýþýyordu.

Üstünlüðün kadýna geçtiði zamandan, bir süre sonra kýskançlýklar, çekememezlikler, hesap sormalar týpký, fýrtýnalý havada yaðmakta olan þiddetli yaðmurun iri tanelerini andýrýr gibiydi. O anlarda iliþkinin silecekleri, iliþkinin nereye gideceðini, açýk ve net þekilde görülebilmesi için, yeniden devreye giriyordu. Okumaya baþladýðý kitabýndaki, kadýn ve erkek karakterlerin iliþkilerinde ise herhangi bir üstünlük yoktu. Çünkü ikisinin arasýnda duran üstü tellerle örtülü olan duvarýn, yýkýlmasý gerekiyordu. Bunun olmasý da imkânsýzdý. Her iki karakterde evliydi. Seyir halinde olan dolmuþun þoförü, sol tarafa ani manevra yapýp, dolmuþu durdurup kapýsýný açtýðýnda Sibel’in de, düþüncelerinden sýyrýlacaðý kapý da aralanmýþ oldu. Yolculuðun baþýndan beri trafik için homurdanan þoför:

--- Buyurun, son durak. Dediðinde, Sibel oturmuþ olduðu taraftaki dolmuþun kapýsýný açarak, bir elinde tuttuðu kitap ve çantasýyla aþaðý indikten sonra, dolmuþun kapýsýný kapattý.

Dolmuþtan inmiþ olduðu yerden karþý tarafa geçerek, geldiði yönden, ters yöne doðru yürümeye baþladý. Beþ katlý apartmanýn kapýsýnýn önüne geldiðinde durdu. Kapýnýn giriþinde duran apartman görevlisi baþýyla Sibel’i selamlayarak, apartmanýn içine girmesi için kenara doðru çekildi. Sibel de, her sabah apartman görevlisinin sergilediði karþýlama törenine, yüzüne tebessüm kondurarak karþýlýk veriyordu.

Apartmanýn giriþinden bir kat üste çýkmak için merdivenlere yöneldi. Basamak sayýsý çok fazla olmayan merdivenlerden çýktýktan sonra, iþ yerinin bulunduðu dairenin kapýsýnýn önünde durdu. Omzunda bulunan çantasýný açarak, içindeki iþ yerine ait anahtarlýðý bulmasý zor olmadý. Anahtarlýkta bulunan, iki anahtarla iþ yerinin kapýsýný açarak içeriye girdi. Sibel’in içeriye girdiðinde yaptýðý ilk þey, masasýnýn yanýnda duran pencereyi açmak oluyordu. Masasýnýn arkasýndaki büro tipi koltuðunun üzerine çantasýný býraktý. Giymiþ olduðu siyah renkli uzun mantosunu da, üzerinden çýkartýp giriþ kapýsýnýn yanýnda duran, üçayaklý ve kahverengi askýsýna astý. Askýlýðý, boþanma davasý için babasýnýn tanýdýðý olan avukatýn bürosuna gittiðinde görmüþtü. Avukatýn bürosunda duran ayný renkte ki, askýlýðý gördüðü zaman, o zamana kadar seyrettiði siyah beyaz filmlerin, avukatlýk bürosunda geçen sahneleri, birden gözünün önün de canlanmýþtý. Bunun için Sibel, bu türdeki askýyý nerede görürse görsün avukat askýsý diye tanýmlardý. Sekreter’lik görevini üstlenmiþ olduðu iþ yeri ise avukatlýk bürosu deðil, Mali Müþavirlik hizmetleri sunan bir firmaydý. Sabahlarý iþ yerine gelen ilk kiþi de kendisiydi. Ancak her akþam, iþ yerinden çýkan en son kiþi kendisi deðildi. Sibel neskafe yapmak için, masasýnýn en üst çekmecesinde, peçeteyle sarýlý olan fincanýný alarak, mutfaða doðru yürüdü. Mutfak tezgâhýnýn üzerinde bulunan, su ýsýtýcýsýna, açtýðý musluktan suyu doldurarak, düðmesine basýp çalýþtýrdý. Bu sýrada, Sibel’in iþ yerinde olduðunu tahmin eden Aslý, iþ yerinin kapýsýnda bulunan zili çaldý. Mutfaktan, kapý zilinin çaldýðýný duyunca, mutfaktan çýkarak, kapýya doðru yöneldi ve kapýyý açtý.

Kapýyý açtýðýnda, karþýsýnda duran Aslý’yý görünce:

--- Günaydýn Güzelim, hoþ geldin. Dedikten sonra içeriye adým atýp giren Aslý ile kucaklaþarak, Aslý’yý yanaklarýndan öptü. Sibel’in içten gelen öpücüðüne ayný þiddetle karþýlýk veren Aslý:

--- Günaydýn caným, hoþ buldum. Diyerek içeriye girdi. Sibel, alýcý gözüyle süzdüðü, yirmi sekiz yaþýnda ve 1.70 boyundaki, uzun ve düz siyah saçlara sahip, Aslý’ya:

--- Güzelim, neskafe hazýrlýyorum, Sana da hazýrlayayým mý? Diye sordu. Aslý, derin bir nefes alarak:

--- Canýmsýn. Tabi ki isterim. Üstümü baþýmý deðiþtireyim, geliyorum. Diyerek, odasýna doðru yürümeye baþladý. Aslý’nýn odasý, masasýnýn karþýsýnda ki uzun koridorun sonundaydý.

Sibel, Aslý’nýn peþinden mutfaða doðru yöneldi. Mutfaða girdiðin de, düðmesine basmýþ olduðu su ýsýtýcýsýndan gelen suyun fokurdama sesinin, tam doruða çýkacaðý anda düðmeye bir kez daha basýp su ýsýtýcýsýný kapattý. Lezzetli bir neskafenin hazýrlanabilmesi için, Su ýsýtýcýlarýnda bu aný yakalaya bilmek çok önemliydi. Deneme yanýlma yöntemiyle; Lezzetli bir neskafe içebilmek için, gerekli olan ve istenilen sýcak suyun elde edilebilmesi için, suyun kaynama noktasýna geldiðini anlamanýn tek yolunun, bu an olduðu, yani suyun kaynamaya baþlamasýndan kýsa bir süre önce, fokurdama sesinin azaldýðýný keþfetmiþti. Tezgâhýn üzerine býraktýðý fincanýnýn içine, üç çay kaþýðý neskafe koyduðu an da Aslý’da elinde kendi fincanýyla yanýnda belirdi.

--- Tam zamanýnda geldin. Caným.

--- Güzelim; Dostlar zamanlama konusunda iyi olduðumu söylerler.

Aslý’nýn getirmiþ olduðu fincanýna da neskafesini koyarak, su ýsýtýcýsýný eline aldý ve sýcak suyu fincanlarýn içine boþalttý. Neskafe kokusuna bayýlýyordu. Özellikle de fýndýklý olaný favorisiydi. Aslý ise genelde sade olanýný seviyordu. Ellerinde taþýdýklarý fincanlarýyla mutfaktan dýþarýya çýkarak, çalýþma masasýnýn bulunduðu yere geldiler.

Sibel, masasýnýn arkasýndaki koltuðuna, Aslý da masasýnýn önünde sað tarafta bulunan koltuða, ellerinde tuttuklarý fincanlar da ki neskafelerini dökmeden oturdular. Ayný anda fincanlarýndaki neskafelerinden birer yudum aldýktan sonra, fincanýný sehpanýn üzerine býrakan Aslý:

--- Caným. Biliyor musun? Bugün ne yapýp edip erken çýkmam gerek. Diyen Aslý’nýn hasta olup ta yataða düþmediði ana kadar, iþ yerine o hasta haliyle bile gelip, gittiðini biliyordu. Bugün kendisini gördüðü andan itibaren, gayet saðlýklý ve güzel endamýyla, masasýnýn karþýsýnda oturan Aslý’nýn neden erken çýkmasý gerektiðini merak etti.

--- Hayýrdýr güzelim, sen böyle þeyler yapmazdýn. Kötü olan bir þey mi var.

--- Merak etme caným. Kötü olan bir þey yok.

--- Ýyi, sevindim. Bir an için heyecan yaptým. Peki. Bugün seni erkenden aramýzdan alýp ayýracak olan konu nedir?

--- Ya! Bak þimdi, benim senden gizli saklý bir þeyim yok ki, bunu biliyorsun.

--- Bilmem mi? Ayný þey benim içinde geçerli. Sende bunu biliyorsun. Deðil mi?

--- Evet, bugün randevum var. Oraya gitmem gerekiyor.

--- Bak þimdi daha çok merak ettim.

--- Sen, geçen gün benden, kendini sakladýn. Biliyorsun deðil mi?

--- Güzelim, sen halen onu unutmadýn mý?

--- Bak nasýl oluyormuþ! Neyse, ben senin gibi saklamayacaðým.

--- Güzelim ya!

--- Bir aya yakýn zamandýr, birisiyle telefonda görüþüyoruz.

--- Bak sen! O þanslý kim acaba?

--- Özel bir bankanýn çaðrý merkezinde çalýþýyormuþ.

--- Çaðrý merkezinde demek!

--- Evet, Sibel, bu gece de görevliymiþ. Akþamüstü buluþalým diye teklifte bulundu. Ben de kabul ettim.

--- Sana inanmýyorum.

--- Neden?

--- Buluþacaðýn kiþinin fotoðrafýný gördün mü?

--- Hayýr.

--- Ya! Güzelim… Fotoðrafýný bile görmediðin birine hele bu devir de nasýl güveniyorsun?

--- Ýnsanlarýn seslerinden nasýl birisi olduklarýný anlýyorum, desem…

--- Pekiyi güzelim. Kendin bilirsin, kaç gibi buluþacaksýnýz?

--- Saat,16.00 ‘da buluþacaðýz.

Fincanýnda azalmakta olan neskafesinin, bitmesi için gerekli olan son yudumu da aldýktan sonra, masasýnýn üzerinde duran evrak ve dosyalarý düzenlemeye baþladý. Aslý’da fincanýný eline alýp ayaða kalkarak:

--- Görüþürüz, hadi sana kolay gelsin. Dedikten sonra, iþine baþlamak için odasýna doðru giderken, Sibel:

--- Sað ol güzelim, görüþürüz. Diye arkasýndan seslendi.

Odasýna giden Aslý’nýn arkasýndan baktý. Ýnsanlarýn iliþkilerinde ses tonlarýnýn önemli olduðunu biliyordu. Yüz yüze görüþmelerde ses tonunun yükseltilmesinin veya alçaltýlmasýnýn birçok anlamlar ifade edebileceðini biliyordu. Gelgelim yüz ifadesinin görülmediði, yalnýz ses tonunun iþitildiði, bu tür durumlarda, hele de ses tonunun güzel ve etkili olmasýndan yola çýkýlarak, yaþam alanýna sokacaðý birisine âþýk olma düþüncesi, kendisine çok saçma geliyordu. Aslý yapmýþ olduðu bu davranýþ tarzýyla, kendisini çok þaþýrtmýþtý.

Günün yoðun çalýþma saatlerinde bile, elinden geldiði kadar düzenli olmaya çalýþýyordu. Ne kadar düzenli olursa, o kadar kolay þekilde aradýklarýný bulacaðýna inanýyordu. Masasýnýn üzerinde bulunan dosyalarla ilgilenirken, telefonu çaldý.

--- Efendim. Dedi. Telefon eden kiþinin sesini duyduktan sonra, þaþkýn bir ifade ile:

--- Anladým Zeki Bey… Çok geçmiþ olsun. Kendinize iyi bakýn. Diyerek, kulaðýnda duran ahizeyi yerine koyarak, telefon görüþmesini tamamladý. Telefonda görüþmüþ olduðu patronunun, hastalanmýþ olacaðýna inanamýyordu. Dün akþam iþini bitirdikten sonra iþ yerinden ayrýlmadan önce, odasýna girdiðinde sapasaðlam masasýnýn baþýnda oturduðunu görmüþtü.

Bir gecede ne olmuþtu da patronu Zeki Bey rahatsýzlanmýþtý! Bugün ikinci þaþkýnlýðýný yaþýyordu. Aslý’yý da durumdan haberdar etmek için, telefon ahizesini kaldýrarak Aslý’nýn dâhili numarasýný çevirdi.

--- Efendim caným. Ne oldu? Beni ne kadar da çabuk özledin böyle?

--- Müjdemi isterim.

--- Hayýrdýr caným, ne müjdesi?

--- Þimdi Zeki Bey aradý, rahatsýzlanmýþ, iþe gelemeyecekmiþ.

--- Ya! Sen var ya… Canýmsýn benim, caným. Þimdi dile benden ne dilersen.

--- Ben biraz düþüneyim. Sen çýkacaðýn zaman haber ver, o zaman söylerim.

--- Tamam. Caným. Ben çalýþmama devam edeyim. Görüþürüz.

--- Tamam, güzelim, görüþürüz. Diyerek telefonu kapattýktan sonra, Aslý’nýn ne kadar þanslý olduðunu düþündü. Keþke þans Aslý’ya uðradýðý yoðunlukta kendisine de uðrayabilseydi. Sibel, içinden bir ah çekerek, yeniden çalmakta olan telefonlarýyla ilgilenmeye baþladý. Bugün, geçmiþ günlere nazaran telefon trafiði erken baþlamýþtý. Bu yoðunluk arasýnda fýrsat bulabilirse annesine telefon açacaktý.

Sabah sersemliðini üzerinden atmýþ olanlar sadece insanlarla sýnýrlý deðildi. Koskoca þehir bile, sabah sersemliðini üzerinden atmýþ gibiydi. Þehrin ana yollarýnda, sabahýn erken saatlerin de yoðun olan araç trafiði, günün yaþandýðý bu saatler de azalmaya baþlamýþtý. Yaðmakta olan yaðmura raðmen, havada insaný üþütecek kadar soðuk yoktu. Pastýrma Sýcaklarýnýn[1]yaþandýðý zamanlardý.



III



Camla kaplý bölmenin üzerindeki panoda gördüðü, kýrmýzý renkli rakamlarýn neden kýrmýzý dýþýndaki diðer herhangi bir renkle yanýp sönmediðini, ille de kýrmýzý renk olmasý gerektiðinin mantýðýný anlamaya çalýþýyordu. Aslýnda kýrmýzý renk olmasý gerektiðinin önem taþýmadýðý rakamlarýn yan yana gelerek 58 numarasýný oluþturduklarýnda, düþüncelerinden sýyrýlarak saçmaladýðýný fark etti. Numaranýn yandýðý veznenin bulunduðu tarafa doðru yöneldi. Veznenin arkasýnda duran zayýf, kýsa ve siyah saçlý, kendi yüzü gibi yuvarlak yüz hatlarýna sahip kadýna, çocukluðunda gülerek seyrettiði çizgi filmde ki akýllý farenin, yuva giriþine benzettiði ebadý büyük olan cam bölmeden, hesap cüzdanýný uzattý. Hesap cüzdanýný alan kadýn:

--- Hoþ geldiniz, size nasýl yardýmcý olabilirim. Diyerek hafifçe gülümsedikten sonra, yüzüne kondurduðu gülücüðün, sahte gülücük olduðunu bilen cazibe sahibi kadýn müþterisinin dudaklarýndan dökülecek cümleleri beklemeye baþladý.

--- Vadesiz hesabýmdan 5000 TL çekmek istiyorum.

--- Tabi efendim. Kimliðinizi de alabilir miyim?

--- Buyurun. Dedikten sonra, kimliðini istemiþ olan kadýnýn gözlerinin altýndaki, göz torbalarýnýn þiþliðine dikkat etmeye baþlamýþ, kadýnýn geceyi uykusuz geçirmiþ olma ihtimalini göz önün de bulundurarak iþlemlerinin bir aksilik çýkmadan çabucak bitmesini umarak, içinden dua etmeye baþlamýþtý. Bankaya iþi düþeceði zaman, bankaya girdiði her andan itibaren içini saran tedirginliðe bir türlü anlam veremiyordu. Bu tedirginliði nedeniyle bankaya gitmeyi pek sevmiyordu. Cam bölmenin arkasýndaki kadýn, müþterisinin isteðini yerine getirmek için gerekli olan iþlemleri tamamlar tamamlamaz:

--- Türkan Haným, buyurun. Ýyi günler dilerim. Diyerek 5000 TL’sini ve hesap cüzdanýný, kimliði ile birlikte verdi. Bankadaki iþinin bitmiþ olmasýna sevinerek bir an önce dýþarý çýkmak istediðinden, banka görevlisi kadýnýn uzattýklarýný çantasýna koyarak, bankadan dýþarý çýktý. Bankaya girmeden önce, arabasýný park ettiði, yere doðru hýzlý ve uzun adýmlarla yürümeye baþladý. Bugün, dýþarýda iþlerinin çok yoðun olabileceðini ve çok yere yürüyerek gidebileceðini, bir gece öncesinden biliyor olduðu için, sabah spor kýyafetler giymiþti. Park yerine geldiðinde beyaz renkli arabasýný teslim ettiði, park görevlisine, ücretini ödedikten sonra, park giriþinde bulunan arabasýna binerek trafiðe çýktý.

Arabasýný kullanýrken radyodan müzik dinlemekten zevk alýyordu. Radyoda çalan müziðin ruhunu dinlendirdiðini biliyordu. Ýþ yerinin önündeki caddenin, paralelin de bulunan cadde üzerinde ki mobilya maðazasýnýn yakýnýnda, bulmuþ olduðu boþluða arabasýný park ettikten sonra mobilya maðazasýna girdi. Maðazadan içeri girdiðin de, sol tarafta bulunan beyaz renkteki koltuk takýmýna bir kere daha göz, attý. Kendisini karþýlayan maðaza müdürüyle tokalaþýrken, maðaza müdürü elini uzatarak:

--- Hoþ geldiniz, Türkan Haným.

--- Hoþ buldum, Sinan Bey.

--- Görüþmeyeli nasýlsýnýz?

--- Ýyiyim, teþekkür ederim, Siz nasýlsýnýz?

--- Teþekkürler, ben de iyiyim. Satýn almaya karar vermiþ olduðunuz koltuk takýmýnýn, teslimatýný yapacaðýmýz yerin adresini yanýnýz da getirdiniz mi?

--- Evet, getirdim buyurun, burada yazýlý olan yere teslim edeceksiniz. Ödemenizi de anlaþtýðýmýz gibi þimdi, peþin olarak yapacaðým. Diyerek çantasýndan 2000 TL ile üzerine, teslim adresini daha önceden yazmýþ olduðu kâðýdý da uzatarak, verdi.

2000 TL’sini ve teslim adresinin yazýlý olan kâðýdý alana kadar yüzü gülücüklerle kaplý olan Sinan Bey, teslimatýn yapýlacaðý adresi gördükten sonra, yüzündeki gülücükler bir an da yok oldu ve suratýna, aniden þaþkýnlýðýn ifadesini yerleþti.

--- Türkan Haným!

--- Ne oldu, Sinan Bey?

--- Þey!

--- Ne oldu?

--- Yok, yok ben sanmýþtým ki!

--- Ne sanmýþtýnýz?

--- Tamam, tamam Türkan Haným. Ödeme için çok teþekkür ederim. Bugün koltuk teslimatýný gerçekleþtirdikten sonra size haber veririm.

--- Memnun olurum, Sinan Bey. Sizden haber bekleyeceðim. Size iyi günler dilerim. Hayýrlý iþler.

--- Teþekkür ederim, Türkan Haným. Baþka bir emriniz olursa yerine getirmekten zevk alacaðýmý bilmenizi isterim. Size de iyi günler efendim. Diyerek þaþkýn, þaþkýn arkasýndan baka kaldý.

Maðazadan çýkmak için, kapýya doðru ilerlediðinde beyaz renkte ki koltuk takýmýnýn üzerinde, parmaklarýný gezdirdikten sonra dýþarýya çýktý.

Dýþarý çýkarak arabasýna bindi. Kendi maðazasýnýn önüne gelip, arabasýný park ederek içeri girdi. Ýçeri girdiðinde Neslihan, alýþveriþ yapan, iki kadýn müþteriyle ilgileniyordu. Kendisinin geldiðini gören Neslihan, müþterilerle ilgilendiði için, patronunun gözlerine bakarak, gülümseyerek:

--- Hoþ geldiniz, Türkan Haným. Diyebildi. O da Neslihan’a:

--- Merhaba caným. Diyerek, masasýna doðru yürüdü.

Omzunda duran çantasýný ve elin de tutmuþ olduðu arabasýnýn kontak anahtarýný masasýnýn üzerine býrakarak, koltuðuna oturacaðý sýrada, elinde bulunan boþ çay tepsisiyle Emine Haným yanýnda beliriverdi.

--- Hoþ geldiniz. Türkan Haným. Montunuzu alýp asayým. Çayý yeni demledim, getirmemi ister misiniz?

--- Vallahi iyi olur Emine Haným. Diyerek üzerinden çýkartmýþ olduðu montunu, Emine Hanýma uzattý. Koltuða oturduktan sonra, masasýnýn üzerinde duran çantasýný kucaðýna alýp, masasýnýn en alt çekmecesini açarak içine koydu. Masasýnýn üzerinin bir anda boþalmýþ olduðu hissine kapýldý. Çantasýný yeni almýþtý. Aldýðý günde büyüklüðü konusunda biraz düþünmüþ fakat ývýr zývýr taþýmayý sevdiði için, bu çantayý almýþtý. Masasýnýn en üst çekmecesini açarak, çekmecenin içinde duran ve ödeme tarihleri yaklaþmýþ olan faturalarý çýkartarak masasýnýn üzerine koydu. Faturalarýn toplamlarýna yeniden bakarak, toplam ödeme miktarýný belirlemek için, kabaca hesabýný yaptýðý anda, elindeki çay tepsisini, taþýyan Emine Hanýmý fark etti. Emine Haným:

--- Buyurun Türkan Haným, afiyet olsun.

--- Teþekkür ederim, Emine Haným. Diyerek tepside bulunan çay bardaðýný alarak, masasýnýn üzerine koydu. Çay servisini yapmýþ olan Emine Haným, elinde tuttuðu çay tepsisiyle yanýndan uzaklaþtý. Faturalarý masasýnýn kenarýna koyduktan sonra, dýþarýda yapacaðý iþleri sýralamasý gerektiðini düþündü. Öncelikle muhasebecisinin bürosuna gitmesi gerekiyordu. Orada iþi fazla uzun sürmeyecekti. Oradan çýktýktan sonra, kýzýnýn okuluna giderek, öðretmenleriyle görüþüp, ardýndan da okulun yakýnlarýnda oturmakta olan anne ve babasýna uðrayacak, ayrýca zamaný kalýrsa da kuaförüne gidecekti. Kafasýnda ki planlamayý yaptýktan sonra, çayýný yudumlamaya baþladý. Maðazaya geldiðinde maðazanýn içinde olan iki kadýn müþteri, nihayet alacaklarý kýyafetlerin hangisi olduklarýna karar vermiþlerdi. Perdelerle kapalý olan bölümün içerisinde üzerinde ki kýyafetleri çýkartarak, almaya karar vermiþ olduklarý kýyafetleri giyip üzerlerinde nasýl durduklarýný görmek için önce kendi aralarýnda sonrada boy aynasýnýn karþýsýnda endamlarýný göstermiþlerdi.

Müþteriler ellerinde taþýdýklarý giyim maðazasýna ait poþetlerle maðazadan dýþarý çýktýklarýnda, onlarla ilgilenmiþ olan Neslihan, Türkan Hanýmýn masasýna doðru gelerek:

--- Bugün siz gelene kadar kýyafet sattýðýmýz, dördüncü Müþterilerdi. Dedikten sonra çekinir vaziyette konuþmasýna devam ederek:

--- Bugün maaþlarýmýzý verecek misiniz? Diyerek sözlerini tamamladý.

--- Anladým, Neslihan. Evet, Bugün maaþlarýnýzý ödeyeceðim. Diyerek, çay bardaðýndan son yudumu alarak çayýný bitirdi.

--- Neslihan, unutmadan bugün dýþarý da yapacak çok iþim var. Ben bir saat sonra dýþarý çýkacaðým. Bak burada duran faturalarla birlikte sana yetecek kadar para býrakacaðým. Maðazayý ben yarýn sabah açarým. Sen maðazaya gelmeden önce bu faturalarýn ödemelerini yapýp öyle gelirsin.” Dedikten sonra, faturalarla birlikte masasýnýn alt çekmecesinden çýkartmýþ olduðu çantasýnýn içindeki cüzdanýndan aldýðý paralarý Neslihan’a uzattý.

--- Tamam, Türkan Haným. Siz hiç merak etmeyin. Ben sabahtan hepsini halleder öyle gelirim efendim.

--- Aman! Gözünü seveyim kýzým. Sakýn ola ki unutma. Yarýn hepsinin son ödeme günü, ödemezsek cezalý öderiz.

--- Yok, Türkan Haným unutmam.

--- Tamam caným. Dedikten sonra cüzdanýn da bulunan banka þubesinden çekmiþ olduðu paralarý, yanýn da çalýþan personelinin maaþlarý olarak teker, teker eni kýsa boyu uzun olan beyaz zarflarýn içine koyup, üstlerine de isimlerini yazmak için çalýþmaya devam etti.

Bir zamanlar, Ýstanbul þehrinin sokaklarý arasýnda seslerinin güzel olup olmadýðýný merak ettiklerinden deðil de ekmek derdine düþmüþ olduklarýndan yüksek sesle malýný satmaya çalýþan seyyar satýcýlarý vardý. O seyyar satýcýlarýn hepsi gündüzleri sokak aralarýnda baðýrýp dururlardý. Karanlýk bastýðýnda ise sokak aralarýnda tek dolaþan seyyar satýcýlar boza ve salep satanlardý. Ýstanbul þehrinin Vefa isminde semti ve o semtin ismini gönüllerinde taþýyan insanlarda vardý. Ýstanbul’da en güzel boza Vefa semtinde ki bozacýda içilirdi.


[1] Pastýrma sýcaklarý: Aralýk ayýnýn ilk ve ikinci haftasýnda ki günlerdir. Hava sýcaklýklarý 15 derece civarýndadýr. Pastýrmalar bugünlerde kurutulur.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn karakterler üzerine kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Þans ve Dans (Sekizinci Bölüm)
Þans ve Dans (Altýncý Bölüm)
Þans ve Dans (Onbirinci Bölüm)
Þans ve Dans (Ýkinci Bölüm)
Þans ve Dans (Dokuzuncu Bölüm)
Þans ve Dans
Þans ve Dans (Yedinci Bölüm)
Þans ve Dans (Onuncu Bölüm)
Þans ve Dans (Beþinci Bölüm)
Þans ve Dans (Dördüncü Bölüm)

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Umudun Adý Var. [Öykü]
Yaþam Parký [Öykü]
Dikmek [Deneme]
Telaþe Memurluðu Sýnavý [Deneme]
Yaþým Tuttu. [Deneme]
Takýlmak… [Deneme]
Boyumun Ölçüsünü Aldým. [Deneme]
Yazdým. [Deneme]
Oyunbozanýz. [Deneme]
Bir Sen Kaldýn. [Deneme]


Oðuz Tepe kimdir?

. . . . .


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Oðuz Tepe, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.