Canlılığın temel yapı taşı olan hücre, insanlık tarihinin karşılaştığı en karmaşık sistemlerden biridir. Ancak bu kompleks yapı, evrim teorisinin yaşamın kökenini açıklamada yetersiz kalmasına yol açmıştır. Geçmişte, hücrenin yapısı tam anlamıyla bilinmediğinden, evrimciler yaşamın ortaya çıkışını "rastlantılar ve doğal olaylar" ile açıklamanın yeterli olduğunu düşünmüşlerdi. Ancak günümüzdeki bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, hücrenin karmaşıklığını daha net bir şekilde ortaya koymuştur. Hücre, enerji üreten santrallerden enzim ve hormon üreten fabrikalara, bilgi depolayan bir bankadan gelişmiş taşıma ve kontrol sistemlerine kadar birçok fonksiyonu barındıran bir sistemdir. Hücre zarındaki proteinler, giriş-çıkış kontrolleri yaparken, hücre içerisindeki laboratuvarlar ham maddeleri işlenebilir parçalara dönüştürür. Tüm bu sistemler, insanlığın bugüne kadar tasarladığı ya da hayal ettiği makinelerden çok daha karmaşık bir düzen oluşturur. Evrimci bilim insanı W. H. Thorpe, hücreyi “insanoğlunun yaptığı tüm makinelerden daha kompleks” olarak tanımlamış ve insanlığın yüksek teknolojiye rağmen bir hücre oluşturamadığını belirtmiştir. Yapay hücre üretimi için yapılan çalışmaların tamamı başarısızlıkla sonuçlanmış ve bu hedef artık terk edilmiştir. Evrim teorisi, tüm bilgi birikimiyle bile insanoğlunun gerçekleştiremediği bu sistemin ilkel Dünya koşullarında tesadüfen oluştuğunu öne sürer. Ancak, bu iddia matematiksel olasılık hesaplamalarıyla çürütülmektedir. Örneğin, orta büyüklükte bir protein molekülü için gerekli olan amino asitlerin doğru sırada dizilme olasılığı, 10³⁰⁰'de 1’dir. Bu astronomik bir ihtimaldir ve pratikte sıfır kabul edilir. Hücrede yer alan 600 çeşit proteinin rastlantılarla oluşma olasılığı ise, bu hesaplamayı imkânsızlık kavramının ötesine taşır. Dahası, proteinlerin yaşam için bir araya gelmesi yeterli değildir; bu proteinlerin birbirleriyle uyum içinde çalışması da gereklidir. Bu da “indirgenemez komplekslik” adı verilen bir özelliktir. Bir organelin eksik olması durumunda hücrenin hayatta kalamayacağı gerçeği, bu yapının tesadüfen oluşamayacağını kanıtlamaktadır. Hücreyi oluşturan sistemlerin rastlantılarla meydana gelmesini bir kasırganın bir hurda yığınını Boeing 747’ye dönüştürmesi kadar imkânsız gören İngiliz matematikçi ve astronom Sir Fred Hoyle, bu konuda önemli bir metafor sunar. Bu düzenin rastlantılarla açıklanamayacak kadar olağanüstü bir yapı olduğu açıktır. Evrim teorisinin temel zayıflıklarından biri, yaşamın ortaya çıkışındaki başlangıç noktasını açıklayamamasıdır. İlk hücre, yaşam için gerekli tüm organel ve fonksiyonlara eksiksiz bir şekilde sahip olmak zorundadır. Bu da, hücrenin tesadüfen değil, bilinçli bir tasarım sonucu yaratıldığını işaret etmektedir. Sonuç olarak, hücredeki olağanüstü düzen ve komplekslik, yaşamın rastlantılarla açıklanamayacak kadar karmaşık olduğunu göstermektedir. Bilimsel veriler, yaşamın kökeni hakkında farklı bir perspektife ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymaktadır. Bu da, yaşamın kökenine dair tartışmaların daha geniş bir çerçevede ele alınması gerektiğini işaret eder.