Yaşam ciddi, sanat neşelidir. -Schiller |
|
||||||||||
|
Tam bu satırları yazarken aklıma sen beş aylıkken çıktığımız Antalya gezimiz geldi. Onca yolu o sıcakta gittikten sonra ertesi gün apar topar rezervasyonun yanacağını bile önemsemeden dönmek zorunda kalmıştık. Çok huysuzlanmıştın. Sürekli ağlamıştın. Ama senin kabahatin değildi. İnan seni aklamaya çalışmıyorum. Avluda geceleri bangır bangır müzik çalarken nasıl uyuyabilirdin? Kalabalığı garipsedin oysa ben restoranda biz yemek yerken senin de çevrene bakınıp değişiklikten hoşlanacağını düşünmüştüm. Soğuğun seni çarpmasından korkuma klimayı çalıştırtmadım da babacığının astımı aza yaznıştı. Orada müthiş bir nem vardı bundan da rahatsız olmuş olmalısın. Sanırım o dönem otelin en küçük müşterisi sendin ve çok dikkat çekiyordun. Benim tatlı tontonum iri gözlerin yumuk yumuk bedenin ve kırmızı siyah şort takımınla dikkat çekmeyecek gibi değildin anneciğim. Geçen haftalarda da Dalyan’a gittik. Orası hayatımda gördüğüm en güzel yerdi. Senin de olmanı isterdim. Ama Antalya seyehatine dönmesin istedim. Ne senin ne de bizim burnumuzdan gelsindi. Bilsem ki oralarda çevrenle ilgileneceksin, kordonda dondurma yiyip koşturacaksın ve orada olmaktan en az bizim kadar mutluluk duyacaksın... Biraz daha büyümeni bekliyorum bebeğim. Önceleri kendimi daha gergin hissediyor ve annelik rolünde zorlanıyordum sanırım. İnsanın kendi kendine kalmak istediği zamanlar oluyor bu da zorunluluk sen de bana benziyorsan ne demek istediğimi biliyorsundur... önceleri yalnız kalabileceğim zamanların özlemini çekerken şimdi hep içimden ‘Dilara da olsaydı..’ diye geçiyor. Bendeki rahatlama sende de yansımasını buldu. Küçük bebeğimin ailemize gireceğini öğrendiğim ilk günden itibaren yoğun bir kaygı yaşamaya başlamıştım. Ona iyi analık edebilecek miydim, onun kendisiyle barışık bir birey olmasına, yaşadığı dünyayı huzurlu ve mutlu bir yer olarak algılamasına yardım edebilecek miydim. İyi bir rehber olabilecek miydim, onu ciddi iletişim kazalarından ve eğitim hatalarından koruyabilecek miydim..... Bunlar uzayıp gidiyor ve ben yeni rolüme karşı kendimi son derece gergin hissediyordum. Karakterin temelleri ilk yıllarda atılıyordu... nasıl alışırsa öyle giderdi...Hissettiğim gerginlik bebeğimle kendimi rahat hissedemememe neden oluyor ve doğallığımı baltalıyordu. Ve ben daha çok gerilip kendimi daha yetersiz hissediyor ve bir kısır döngü içinde kıvranıyordum. Deneyimleri yetersiz tüm insanlar gibi, eksiklerimi tamamlamaya çalıştım. Bulabildiğim çocuk eğitimi kitaplarını karıştırdım. Beslenmesinden, oyuna kadar bilmek istiyordum ve büyüyüp bir takım çatışmalar yaşandığında, çatışmaların kökleşmesine zemin hazırlamayacak doğru tavırlardan haberdar olmalıydım. Çocuğumun hayatındaki en önemli insan olmak, en sevdiği kişi olmak ya da vazgeçilmez olmak gibi saplantılarım yoktu ama onun için en elverişli toprak olmalıydım. Onun gelişimi için elverişli bir zemin olmalıydım. Araştırmalarım ve gözlemlerim bana çok şey öğretti en başta da iyi bir eğitim için önce kendimi eğitmem gerektiğini anladım. Yıllar içinde sere serpe yaydığım uğraşım artık başka bir insanın yaşam sorumluluğuyla karşılaşınca aciliyet arz ediyordu. Sonuçta doğru yerde ve zamanda gerektiği gibi davranabilmek, yanlış yaptığında bile bunu uygun tarzda düzeltebilmek öncelikle kendi iç dinamiklerimle ilgiliydi. Kendinize mal etmediğiniz şeylerin rolünü ilelebet sürdüremezsiniz, böyle bir durumda da iç çatışmalardan kurtulamaz ve kendinizi sürekli güvensiz hissedersiniz. Bebeğimle yaşamaya başladıktan beri çocuklar daha çok ilgi alanıma girdi. Onların anne babalarıyla olan ilişkileri daha bir dikkatimi çekiyor. Yanlışlara daha duyarlı hale geldim. Çocukların tertemizliği benim için daha gerçek ve onlara karşı yapılan –bilinçli ya da bilinçsizce- yanlışlar daha acı verici. Bebeğim bana tüm çocukların mutlu olmaları gerektiğini öğretti. Şaşırarak fark ediyorum ki eğitimlisinden cahiline boyutlarının farkına varmadığımız hatalar yapılıyor. Bilinçsiz yetiştirdiğimiz insanlar geleceğin kompleksli, nevrotik ve kendi iç haberleşmeleri yetersiz bireyler olurlar. Aile geçimsizliklerinden tutun madde bağımlılığı, şiddet ve daha toplumsal bir çok sorunun kökeninde aile içi eğitim var. Tüm bunları düşününce çocuğunu parka götürmüş ama azarlayıp duran ve günü çocuğun burnundan getiren anne, çocuğunu yolun ortasında döven anne, ya da sırf bilinçsizlikten çocukta bir takım olumsuz kişilik yapılarının temellerini atan tavırlar benim için çok dikkate değer oldu. Herkesi çevirip bana kendi işime bakmamı söylemeleri pahasına ‘Hey dur ne yapıyorsun’ demek isterdim ama bu mümkün değil. Ben de yapabileceğim daha pratik bir yol buldum ve öğrendiklerimi benim kadar bu işe zaman ayıramayacaklar için derlemeye karar verdim. Ben bir çocuk uzmanı ya da bir eğitimci değilim. Sadece yeryüzüne gelmesine vesile olduğu insan hakkında sorumluluk duyan bir anneyim. “Doğurdum ya herkesinki nasıl büyüyorsa benimki de büyür işte” diyemeyen, bu yavrunun yaşamı sevecek, varoluşa minnet duyacak, kendisi ve toplumla barışık bir birey olmasına yol gösterebilecek bir anne olabilme kaygısını yaşayan bir anneyim sadece. Bu amaçla, bilmek peşinde olan, çocuk aklının nasıl çalıştığını, yetişkinlerden çok farklı olan algı dünyalarını, (sağlıklı bir bireyin ilk temelinin sağlıklı bir bünye olduğunu bilmek nedeniyle) beslenmeyi, daha problemlerle yüzleşmeden önce karşılaşabileceğim okul, arkadaşlık, daha sonraları ergenlik sorunlarını şimdiden bilmek isteyen bir anneyim. Enformasyonun bu kadar yoğun olduğu bir çağda okumakla tüketilemeyecek kadar çok bilgi var. Artık bazı şeyleri ‘işime yaramaz’ deyip eleyebilmek bile bir birikim gerektirir oldu. Üstelik bir konuda araştırma yapıyorsanız yani sadece amatör anlamda bile olsa bir süre sonra birikimleriniz sizi her uzman olduğu söylenenlerin, ya da “ben de bir çift laf edeyim” niyetiyle söylenenleri eleyebilir hale geliyorsunuz. Konu çocuklar olunca teorik ve pratik malzeme ve deney imkanı öyle çok ki. Tüm bilgiler yanında en çok iç güdülerinize güvenmeyi ve bazen kendinizi iyi niyetli olduğunuz için affedebilmeyi, belki de ortada affedilecek bile bir şey olmadığını çünkü çocuklarımızla birlikte bizlerin de büyüyüp olgunlaştığımızı zaten hayatın da bu olduğunu anlayıveriyorsunuz. Çocuk yetiştirmek, bir insanın sorumluluğunu almaktır. Onun hayatının temellerini ebeveyni atar. Kendiyle barışık mı olacak, arkadaş canlısı mı yoksa asosyal mi olacak, uyumlu mu asi mi olacak, saygılı mı küçümser mi olacak, katil mi bilim adamı mı olacak, kendi çocuklarına iyi mi yoksa kötü mü davranacak, eşiyle nasıl geçinecek ya da doyumlu bir birey olabilecek mi... Tüm bunları ve daha sayısız kombinasyonu çocuklarımızın hayatına bilinçli yaptıklarımız ya da belki kendimizin bile farkında olmadığı kişilik özelliklerimizle şekillendiriyoruz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |