..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Demirhan Ocak




16 Ağustos 2003
Bir kadının el çantasının anatomisi  
Demirhan Ocak
Ben derin bir nefes aldıktan sonra bu kargaşa sırasında takatım kalmadığı için bir ara gözlerim karardığı için dizlerimin üstüne çöktüm. Tıpkı filmlerde olduğu gibi tombulca amcanın biri


:CGIE:
Bu kadın çantaları ya da Adana deyişi ile avrad çantaları benim ruhumda derin izler bırakmıştır herzaman!
    Ben fiyakalı kadın (avrad) çantasıyla ilk olarak Adana'da sıcak bir ağustos akşamında tanıştım...
    Adanalı ya da Güneyli olanlar bilir, sıcak yaz akşamlarında kapı önlerine serilen çulların (kilimlerin) üzerinde oturan mahallenin kadınları bir yandan çay içerler, bir yandan da günlük dedikodularını yaparlar. Ve ben genelde bu tür etkinlikleri kaçırmazdım, çünkü o mis gibi portakal reçelli kekler, karpuzlu yalancı pastalara haşır neşir olurdum...
   İşte böyle bir akşamda kapı komşumuz, mahellenin en hızlı dedikoducusu, Koreli'nin karısı Ayla ablanın evinin önünde oturmaktaydık, ben yine her zamanki gibi keklere ve pastalara şefkat göstermekle meşguldum ki; Ayla ablanın "Bak hele şu zilliye yine takmış, takıştırmış geliyor" demesiyle tüm kadınlar başlarını çıkmaz bir sokak olan sokağımızın girişine çevirdiler.
    Sokağın başından gelen zilli (!) topal tablacı (seyyar satıcı) Hüsam amcanın karısı sosyete Julide ablaydı...
    Nedense mahallenin kadınları Julide ablayı pek sevmezlerdi (annem ve Ayşe abla hariç). Çünkü Julide abla ne zaman buradan geçse, kadınlar sessiz ama kendilerinden emin bir şekilde
Kısır kaltak,
Yollu,
Pavyon gülü,
Gece kuşu,
Irz düşmanı,
Münafık...
gibi kelimelerin bolca kullanıldığı sohbetlere başlarlardı, bense bu kelimelerin anlamlarını bilmiyordum fakat, kadınların yüz ifadelerinden anladığım kadarıyla bu Julide abla iyi bir kadın değildi.
    Çünkü o mahallenin diğer kadınlarının aksine kısa etekler giyer, yüzünü gözünü boyar, başörtüsü takmaz hatta saçlarını habire sarıya boyardı.
    Julide abla bize yaklaşınca her zaman olduğu gibi kadınların fısıltıları kesilirdi. Ama o gün Julide ablada bir değişiklik vardı, çünkü daha önce hiç görmediğim parlaklıkta kırmızı renkte, küçük bir el çantası vardı kolunda....
    Birdenbire Ayla abla son nefesini vermekte olan biri gibi boğuk bir sesle "Ay şuna bak ayol! Oruspu çantası gibi bir çantayı koluna takmış geliyor, yok anam yok yakında başımıza taş yağacak" dedi. Annem ve Ayşe abla "bırakın şu elin eksik eteğiyle uğraşmayın...." gibi bir şeyler diyecek oldular fakat, mahallenin kadınları oralı bile olmadılar, çünkü hepsi Julide ablaya doğru tiskintiyle bakmakla meşgullerdi.
    Julide abla ise herzamanki gibi gülümseyerek iyi akşamlar dedi.... Ve işte ne olduysa o an oldu, ben birdenbire yerimden fırladım Julide ablanın önüne dikildim ve bağırarak "Hem bu oruspu çantasıyla mahalleye geliyorsun, hem de iyi akşamlar diyorsun..." diye ahkâm kesmeye başlamıştım ki Julide abla bir kahkaha patlattı ve gülerek "söyle bakalım Demoş* efendi bu çanta neden oruspu çantası?" dedi ben bu hiç beklemediğim soru karşısında afallamış bir halde iken, annemin o müthiş birinci tokatı ile kendime gelir gibi oldum ve birincisinden daha şiddetli olan ikinci tokatla kendime gelmemle gözümün önünde uçuşmakta olan yıldızlara aldırmaksızın salya sümük ağlayarak koşmam bir oldu ve annemin arkamdan bağırmalarına aldırmayarak tabana kuvvet koşmaya devam ettim...
    O akşam korkudan eve gitmedim, iki sokak ilerdeki amcamlara gittim...
    Bu olaydan sonra nerdeyse 20. yaşıma kadar parlak kırmızı el çantalı kadınlara hiç bir zaman sempati duymadım...
    Yıllar sonra tesadüfen Stuttgart'ta sokakta karşılaştığım Julide abla ile sohbetimiz sırasında itiraf etti. O gün karşısına dikildiğim zaman bana çok kızmış hatta tekme tokat girişmeyi düşünmüş, fakat çocuk olduğum için eli varmamış, o pavyonda doğmuş, çünkü annesi pavyonda çalışıyormuş kendiside anne mesleğini bıraktıktan sonra evlenip Stuttgart’ta yerleşmiş ve hala o kırmızı rugan çanta duruyormuş....

***

    Hayatımda kadın çantasıyla ilgili yaşadığım önemli ikinci bir olaysa, bundan 7-8 yıl önce İstanbul'da başıma geldi..
    Zannedersem aylardan ağustos'tu ve ben hayatımda ilk defa geldiğim bu İstanbul'da yine hayatımda ikinci defa Sirkeci'den- Kadıköy'e vapurla geçiyordum, aslında ilk vapura binişimden bir şey anlamadım, çünkü vapur karşıya geçene kadar ben küpeştelerden (parmaklıklardan) denize sarkar bir vaziyette sabah kahvaltımın komple denize çıkarmakla meşgul olduğum için bu benim vapura ilk binişim sayılırdı.
    Ama bu sefer tedbiri elden bırakmayarak kalkış satinden yarım saat önce bulantı hapı almış bir şekilde bindim, kapalı olan alanların hem sıcak olması hemde korkunç ayak kokuları yüzünden vapurun güvertesinde oturmayı tercih etmiştim. Ama bir ara iki metre ötemde bir sigara parasına 40 çeşit Çin malı yüksek (!) teknoloji ürünü ıvır zıvır satmaya çalışan işportacıdan dolayı ayak kokusuna razı olup içeriye geçmeyi planlamıştım amma sonra vazgeçtim.
    Boğazın güzeliğine kendimi o kadar kaptırmışımtım hatta yanıbaşımda bağıran (yırtınan) işportacıya bile aldırmaksızın huzur ve huşu içinde boğazı seyretmeye daldım... Ki yurdum insanın yaratıcı zekası (!) karşısında dumura uğramama sebeb olan olay şuydu:
    Küpeştelerine dayanmış iki şahıs (odunlar) birisi elinde simit parçaları tutuyor diğeri ise elindeki dal parçasıyla simit parçalarını almaya çalışan martılara vurmaya çalışıyordu...
    İlk önce bu odunlara engel olmayı düşündüm fakat, sonra aslında bunların iki değil toplam altı adet odun olduğunu farketmemden sonra bu engel olma fikrinin sağlığım açısından pek te sağlıklı bir fikir olmadığına karar verdim.
    Fakat sağolsun yaşlı bir amcanın sert çıkışması sonunda odunlar odunluklarından vazgeçerek martı katliam girişimlerinde vazgeçtiler.
    Ben de yine boğaz seyrime döndüm..
    Vapur iskeleye yanaşmak üzereyken arkamda acı bir bir kadın çığlığı duydum ne oluyor diye arkama bak için kafamı çevirdiğim anda "pis sapık" diyen bir kadından suratımın ortasına darbe almam bir oldu...
    Ben sersemlemiş bir şekilde ayakta olayı kavramaya çalışırken, bir yandan burnumdan oluk gibi kan boşalıyordu, bir yandan kadın ise "yakalayın sapık var" diye bağırıyordu.
    Linç girişimi için üstüme yürüyen vapur ahalisini yine aynı kadın “hayır o değildi” demekle durdurmayı başardı.
    Ben derin bir nefes aldıktan sonra bu kargaşa sırasında takatım kalmadığı için bir ara gözlerim karardığı için dizlerimin üstüne çöktüm. Tıpkı filmlerde olduğu gibi tombulca amcanın biri "açılın ben doktorum" diyerek yanıma geldi burnuma selpaklardan tampon yaptı, bileklerimden nabzımı ölçtü, burnumun kırıldığını teşhis etti ve vapurdan iner inmez bir hastahaneye gitmem gerektiğini, çünkü beyin sarsıntısı geçirme olasılığımın yüksek olduğunu anlatmaya çalışırken, az önce suratıma çantasıyla vuran çantalı kaltak gelerek "Ay özür dilerim beyefendi istemeden sizi şeyettim" dedi.
    Ben de " Sana şimdi ben bir şeyy edersem görürsün" dedim ama kimse duymadı, çünkü içimden söylemiştim.
    Olayın aslı ise hemen benim arkamda oturan sapığın biri kadına elle taciz edince kadın da elindeki çantayı sapığa vuracam diye sallaması bir olmuş.
    Vapur Kadıköy iskelesine yanaşmaya başlamışken yolculardan biri kadına "Yahu hanımefendi çantanızda ne var ki adamı bu hale getirdi?" sorusuna karşılık kadın "Kısmet olursa bir ev yaptıracağız da, işte ben de bunun için beyime göstermek için örnek bir tuğla almıştım da o vardı çantamda" deyip çantasından bir tuğla çıkardı.
    Ben bayılmadan önce en son hatırladığım şey ise, adamın birisi “Bokunu yeyim abi, vurmayın tamam bundan sonra yaparsam elimi kesin” diye yalvarmasıydı ve kadının çantasının renginin parlak kırmızı olduğuydu....
    Mısmıl olun kendinize iyi bakın...
    *Demoş: Demirhan'ın kısaltılmış hali yani mahalledeki lakabım


.Eleştiriler & Yorumlar

:: Bravo!! Bravo!!
Gönderen: Salih Doruk / Diğer/Almanya
23 Temmuz 2004
Gerçekten bravo! Çok ama çok güzel bir öyküyü ümüğünden sıkarak katlettiğin için. O güzelim konuyu bulmuşsun, güzel güzel yazmaya da başlamışsın tam kendimizi kaptırmış giderken hangi akıla hizmet olayın bir anı olduğunu açık ediyorsun! Bu yaptığına ben bir isim bulamıyorum en iyisi sen sizin ora işi bişeyler yakıştırıver. Ah be güzel kardeşim senin işin anı yazmak değil! Mizah yazmak! Anı da yazarsa, roman da yazarsan velhasılı her ney yazarsan her zaman mizah yazar gibi ve öykü olarak yaz. Böylesi güzel konular bir daha ele geçmez ! Artı ne demeye iki konuyu bir öyküde harcıyorsun doğrusu anlamadım. Yav kusura bakma ama ben sana '.........' demek istiyorum. Affına ikinci kez sığınarak. İmla kuralları her ne kadar önemseme dedimse de sen gene de önemse ve yazdıklarını okuduktan sonra hataların varsa (sonradan da) düzeltmeyi dene. ----------------------------------- [ DEMIRHAN OCAK'ın cevabı; Bu bir kurgulama öyküydü. Yani ortada ne Koreli'nin karısı Ayla nede yıllar sonra Stuttgart sokaklarında karşılaşılan bir Julide abla var. Yok abiciğim valla yok.... hikaye bunlar hikaye hep :)) Af konusuna gelince; Valla sen bu gidişle beni afçı Rahşan hanıma benzeteceksin :):) sevgi ve saygılarımla ]

:: Kirmizi canta ile icindeki tugla
Gönderen: Adnan Kurt / Hollanda
12 Temmuz 2004
Yazilarini; akici ve dogal bir dille yazdigin icin,okuyuculari,okur iken sIkmayacagini saniyorum. Imla kurallarina da gelince;Birak onlarda o guzel konular ve anlatimlarinin tuzu-biberi olsun. En onemlisi;Ne ANANIN SALVARIni ne de KIRMIZI CANTA ile TUGLA yi okuyucu olarak unutmak mumkun degil. SEN YAZMANA,BIZDE OKUMAYA DEVAM EDELIM.DOSTCA SELAMLAR.

:: İyi ki kırmızı çantam yok.
Gönderen: Kâmuran Esen / Mudurnu
18 Ağustos 2003
Merhaba Sevgili Demirhan; Anlatımın o kadar doğal, o kadar akıcı ve esprili ki!Bir o kadar da sürükleyici.Sıradan bir olayı, böylesine espiritüel ifadeyle anlatabilmen, büyük başarı.Kutlarım.Hemen yeni öykülerini gönder.Okumak için sabırsızlanıyorum......Biliyor musun, çok mutluyum, çünkü kırmızı çantam yok.:) Sevgiler...... Kâmuran Esen




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın gülmece (mizah) kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ben Namuslu Bir Erkek Değilim!
Bak Postacı Geliyor Selam Veriyor...
Tü Rtük İye
Dandini dandini dastana
Truk Bakan
Olabülür
Yaylalar Yaylalar Sen Git de Aplan Gelsin
En Goddik
Medyatör
Ne Kadar... ?

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yobaz! Arkadaşım

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kına Yakın [Şiir]
Anamın Sihirli Adana Şalvarı [Şiir]
Bize Edebiyat Yapma Lan! [Şiir]
Okyanus [Şiir]
Canım İstiyooo... [Şiir]
Sex Sex Sex [Deneme]
Çotadanak Pide Salonu ve Mustafa Kemal Katilleri [Deneme]
"Köşeci" Geldiiiii Hanıımmm! [Deneme]
Tecavüzcüler [Deneme]
Hindi Cumhuriyeti Antalyaski [Deneme]


Demirhan Ocak kimdir?

Almanya'lı bir Asabi Veled

Etkilendiği Yazarlar:
Hangi birini anlatsam ki?


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Demirhan Ocak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.