..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Merve Yıldırım




4 Eylül 2003
Denizkızı ve Şövalye  
Merve Yıldırım
Duygularını gizlemeye ve kırılmamış görünmeye çalışıyordu ama dokunsalar ağlayacak gibiydi adam. On beş sene boyunca aynı yastığa baş koyduğu karısı ile günün birinde bu konuyu tartışacağını hiç düşünemezdi.


:BBIH:
- Demek artık bitti, öyle mi?

Duygularını gizlemeye ve kırılmamış görünmeye çalışıyordu ama dokunsalar ağlayacak gibiydi adam. On beş sene boyunca aynı yastığa baş koyduğu karısı ile günün birinde bu konuyu tartışacağını hiç düşünemezdi. Diğer birçok evlilik gibi bu da sarsılmaya başlamıştı işte. Henüz boşanmak değildi niyetleri, sadece bir süre ayrı yaşamaya karar vermişlerdi ama adam bu fikrin boşanmaktan pek farklı olmadığını, sonuçta nasıl olsa karısını tamamen kaybedeceğini düşünüyordu. Bu kararı ortaya atan karısıydı. Kadın, adamın yoğun işlerinden ötürü kendisini ihmal etmesinden şikayetçiydi. Durumu kocasına söyleyince adam ona hak vermiş, ondan özür dilemiş ve kendisine bir şans daha tanımasını istemişti. Kadın adama bu şansı vererek bir hayal kırıklığına daha yol açmaktansa, ilişkilerine bir anlamda biraz ara vermeyi tercih etmiş ve bir süre evden ayrılmak istediğini söylemişti. Biraz özgür kalmak, nefes almak ve düşünmek istiyordu. Adamın bu üç kelimelik özetine bir yorum getirdi:

- Bak her şey bitti demek istemiyorum. Evet, ayrılığımızın sonunda ne olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Ama şimdilik bağlarımızı tamamen koparmayı da düşünmüyorum. İhmal edilmekten yoruldum. Seni çok sevdim. Her zaman sevdim. Oysa sen, sana en çok muhtaç olduğum zamanlarda bile yanımda yoktun. Sebep daima aynıydı: iş, iş, iş. Ben senin zengin olma hırsıyla gece yarılarına dek çalışmanı istemiyorum. Para, pul, davetler, renkli yaşam beni hiç ilgilendirmiyor. Aklımda, kalbimde tek bir şey, tek bir insan var, o da sensin. Ama benim istememle olmuyor. Yanımda bulamadıktan sonra, bir erkeği seviyor olmanın ne anlamı var, söyler misin?

Kadın çok nadir sigara içerdi. Aşırı sıkıldığı anlarda. O anda da yüzünü şehre tepeden bakan kocaman balkon camlarına dönerek bir sigara yaktı. Ta içine kadar, derin bir nefes çekti sigaradan. Tüm vücuduna yayılmasını istiyormuş gibi uzun bir süre bekledi ve onu boğan sıkıntılarını kusarcasına bıraktı nefesini. Açık gri bir duman ağzından cama doğru hızla uçtu ve dağılıp gitti. Ne kadar zorlanmıştı bu kararı verirken. Hala seviyordu ama aşk uğruna kendini feda etmeye hazır değildi.

Bütün şehir ışıl ışıldı gözlerinin önünde. “Şu evlerin her birinde birileri bir şeyler yaşıyor, paylaşıyor. Kaçı gerçekten mutlu bu insanların? Kaç tanesi bulmuş aradığını beraberliğinde? O sihirli mutluluk değneği, eğer varsa, kaç sevgiliye dokundu kim bilir? Bildiğim tek şey, bana dokunmadığı.” Sigarasından ilki kadar derin bir nefes çekti. Geri döndü ve kocasıyla göz göze geldi. Adam bir an bir sigara dumanı bulutunun ardında kaldı. Duman dağıldığında hala aynı ifadesiz gözlerle karısına bakıyordu. Böyle anlarda onu sözlerle etkileyemeyeceğini biliyordu, yine de son kez kendini affettirmeyi denedi.

- Sana kızmıyorum, kızamam, çünkü haklısın. Seni ihmal ettiğimi, bir işkolik olduğumu, gözümü para hırsının bürüdüğünü inkar etmiyorum. Ama çok pişmanım. Kaç defa özür diledim senden. Daha ne yapayım, önünde diz mi çökeyim?

Karısı hiçbir savunma şansı tanımayan sert bir ses tonuyla cevap verdi:

- Ben tanrıça değilim. Kararım da kesin. En az bir iki ay bu evden ayrılacağım. Adresimi bilmeyeceksin tabi. Benim belirleyeceğim bir tarihte bir araya gelir durumumuzu görüşürüz. Bu arada beni görebilmek için işyerime gelmeni de kesinlikle istemiyorum. Eğer sen işlerini evliliğine göre düzenlemeyi becerebilirsen, ölünceye dek karın olmaya hazırım. Yoksa şunu bil ki ben kaybedersin.

Sigarasını söndürdü ve yavaş adımlarla salonu terk etti. Adam hayatının en korkunç gecesini yaşıyordu. “Ben ne kadar aptalım! Sevdiğim tek kadını neredeyse kaybediyorum. Kahrolası işim yüzünden. Onsuz neyin önemi var ki? Milyarlarım olmuş ne çıkar. Onu kazanacağım. İşimin canı cehenneme!”

Ertesi sabah kadın eşyalarını bir çantaya yerleştirdi. Salona girdiğinde kocasını o büyük camın önünde şehri seyrederken buldu.

- Hoşça kal.

Adam karısına döndü. Gözlerinin altındaki morluklar ve yüzündeki yorgun ifade geceyi uykusuz geçirdiğini açıkça gösteriyordu.

- Ne diyebilirim ki? Sensiz ne bu evin, ne de yaşamımın anlamı var. Korkunç bir kabus görüyor gibiyim. Bu olanlara nasıl dayanabileceğimi bilmiyorum.

Kadın yine o acımasız ses tonuyla konuştu:

- Beni artık sözler etkilemiyor. Sevgini davranışlarınla göstermelisin. Umarım ayrı yaşadığımız günler süresince bunu öğrenirsin.

- Şundan emin olmanı istiyorum. Değişmek için elimden geleni yapacağım çünkü istediğim son şey seni kaybetmek.

Kadın “Her şey sana bağlı” dercesine baktı kocasına ve hiçbir şey söylemeden gitti.
Karısının ardından dakikalarca kapıya takıldı adamın gözleri. Sanki bakışları ile onu geri getirebilirmiş gibi. Koca şehir birden dar gelmeye başlamıştı. Sevdiği kadını tekrar görebileceği güne dek onun istediği gibi biri olabilmek, en azından işini biraz olsun geri plana atabilmek için her şeyi yapmaya hazırdı.

Kadın hemen o gün iyi bir otele yerleşti. Kendisine ait bir işi de vardı zaten ve hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Bir iki hafta bu şeklide sürdürdü yaşamını. Sonra birden bir süre için şehirden ayrılmanın iyi olacağını düşündü. İşlerini birkaç hafta onsuz yürüyebilecek şekilde düzenledi. Kısa bir süre sonra kendini güney sahillerinde buldu. İhtiyacı olan şey buydu işte: deniz, güneş ve uçsuz bucaksız kumsallar. Mümkün olduğu kadar, geride bıraktıklarını düşünmemeye karar verdi. Bu kararını kolay kolay uygulayamayacağını nereden bilebilirdi ki?

Herşey, otelin balkonundan havuzu seyretmekte olan biri tarafından fark edilmesiyle başladı. Bir kadınla tanışıp birkaç gün hoşça vakit geçirmek niyetinde olan biriydi bu. Adam kadını uzun uzun inceledi. Gerçekten alımlı bir kadındı, kolayca dikkat çekecek simsiyah uzun saçları ve koyu mavi gözleri vardı. Adam uzaktan bu kadarını göremiyordu tabi ama yine de hoşlanmıştı ondan. Beyaz tahtalardan birine uzanmış güneşleniyordu kadın. Üstünde gözlerinin mavisinden ve ona çok yakışan bir mayo vardı. “Herhalde yalnızdır” diye düşündü adam “hemen gidip tanışmalıyım”. Böyle konularda çok rahattı, gözüne birini kestirdi mi, o iş bitmeliydi. Hızlı çapkındı sözün kısası. Vakit kaybetmeden mayosunu giydi ve havuz kenarına indi. İki tane meyve kokteyli alarak kadına yanına gitti ve hemen söze girdi.

- Bir içki iyi gider, değil mi?

Kadın güneş gözlüklerini çıkardı ve eli gözlükle birlikte havada kaldı. Karşısında, nerede ise iki metre boyunda, geniş omuzlu, kumral, yeşil gözlü muhteşem bir erkek duruyordu.,

- Sanırım, dedi. Teşekkür ederim.

Sesi ne adamı yaklaştığına pişman edecek kadar soğuk, ne de arıyormuş da bulduğuna sevinmiş gibi davetkardı. Sadece, böyle bir nezaketi geri çeviremeyeceğini düşünmüştü. Adam da çapkın olmasına çapkındı ama işi asla sululuğa götürmezdi. Söze devam eden yine o oldu.

- Otele yeni mi geldiniz?
- Evet, dün akşamüstü. Ya siz?
- Benim geldiğim de iki gün oldu. Ben burayı çok beğendim. Her şey harika.
- Öyle görünüyor. Umarım eğlendiriciliğinin yanı sıra dinlendiricidir de.
- Dinlenmeye mi ihtiyacınız var?
- Sizin yok mu?
- Pek sayılmaz. Sakin yerler beni sıkar. Ben toplulukların insanıyım.
- Peki, iki gündür ne yapıyorsunuz? Eğlenebildiniz mi?
- Yalnız başıma mı? Yo, hayır. Birkaç kişiyle tanıştım, hepsi o.
- O halde nasıl her şey harika diyebiliyorsunuz?
- Ben genelde otelin imkanlarını kast etmiştim. Üstelik artık sizinle de tanıştım.

Son cümleyi kadının gözlerinin içine bakarak söylemişti.

Kadın adamın mesajına karşı kayıtsız ama kendinden emin bir tavırla konuştu.

- Bu küçük sohbeti gözünüzde bu kadar büyütmeyin.
- Yoksa benden hoşlanmadınız mı?
- Ne ilgisi var? Hem daha sizi doğru dürüst tanımıyorum bile. Ya göründüğünüzden çok farklıysanız?
- Nasıl görünüyorum ki?
- Açık konuşmak gerekirse...

Kadın itiraf edip etmemekte kararsız kalmıştı. Ama adamdan etkilendiğini kabul etmek zorundaydı. Adam cevabın gerisini merak etmişti.

- Niye sustunuz? Devam edin.

Söylemekten başka çare yoktu.

- Açık konuşmak gerekirse, fiziksel bir kusurunuz yok ve kadınlara hitap etmeyi de çok iyi biliyorsunuz.
- Yani?
- O kadar. İki dakika içinde size aşık olmamı beklemiyorsunuz herhalde.
- Hayır, onu demek istemedim elbette, ama yanlış anlamadıysam benden hoşlandınız.
- Bu sizin için bu kadar önemli mi?
- Bir erkek bir kadınla ilgileniyorsa, kadının üzerinde bıraktığı izlenimi önemser.
- Evet, bunu tahmin etmek zor değil.
- Hala sorumu cevaplamadınız.
- Cevabımı çoktan tahmin etmiş olmalısınız.
- Bu, evet anlamına mı geliyor?

Kadın yine o kayıtsız sesiyle cevapladı.

- Evet, sizden hoşlandım ama hepsi bu ve bu sizi benim için özel biri yapmaz.
- İstediğim bu değil zaten. En azından şimdilik.
- Ben yine de fazla ümitlenmemenizi öneririm. İlk tepkiyi olumlu görünce karşısındakini avcunun içine aldığını sanan erkeklerden hoşlanmam.

Adam havanın birden gerilmesinden korktu.

- Pekala, niyetim sizi kızdırmak değildi. Havuza girelim mi?
- Olabilir.

Tedbirli olmalıyım, diye düşündü kadın. Biraz daha yüz verirsem sonu kötü olacak. Fena biri değil, ama erkeklere asla güvenilmez.

Çok güzel yüzüyordu kadın. Adamla yarıştılar ve berabere kaldılar. Adam çok şaşırmıştı bu duruma ve kadını tebrik etti. İleriki saatler için söz almayı da ihmal etmedi.

- Akşamüstü barda buluşabilir miyiz? Size bir içki ısmarlarım.
- İçkiden hoşlanmam, ama isterseniz sohbet edebiliriz, dostça.
- Duvarı yıkmak zor olacak.
- Onun adı duvar değil, ilk tanıştığım insanlarla arama koyduğum mesafe.
- Öyle olsun. Altı buçukta barda buluşalım. Ne yapacağımıza sonra karar veririz.
- Tamam, dedi kadın ve uzaklaştı. Adam için durum gittikçe daha ilgi çekici oluyordu.

Kadın saat tam altı buçukta bardaydı. Adamı bir sandalyede kendisini beklerken buldu. Üzerinde bütün kaslarını ortaya çıkaran yeşil bir tişört ve bir blucin vardı.

- Merhaba, dedi kadın. Ne zamandır buradasınız?
- Bir iki dakika oldu. Gelecek olan sizseniz, biraz beklemenin ne önemi var?

Kadın bu komplimana hafif bir gülümseme ile karşılık verdi. Aynı anda fark ettiği bir ayrıntı ile titrediğini hissetti. Adamın kullandığı koku kocasının da en sevdiği kokuydu. Kendini niye birdenbire garip hissetmişti ki? Yüzünü adama çevirdiğinde, bir çift yeşil gözün sabit bakışlarla onu süzdüğünü fark etti. Adama gerçekten yakışıklıydı. Özellikle şu an tişörtü ve gözleri bütünleşmişti sanki. Kadın bir anda öylesine dalıp gitmişti ki adamın ona ne yapmak istediğini sorduğunu duymadı bile. Adam kadının başka şeyler düşündüğünü anladı.

- Neler geçiyor o güzel kafanızdan?
- Ah pardon. Öylesine dalmışım işte.
- Dünyaya dönün de ne yapacağımıza karar verelim.
- Fark etmez. Yürümeyi seviyorsanız sahilde yürüyebiliriz.
- Tabi, kalkalım o halde.

Oteli sahile bağlayan taş yoldan geçerek kumsala gittiler. Adam sürekli olarak önünde yürüyen kadını inceliyordu. Beyaz uzun bir elbise giymişti kadın. Sırtını kaplayan saçları pırıl pırıldı. Kumsalın denizle birleştiği yere geldiklerinde kadın durup adama döndü ve o yeşil, delici bakışları buldu karşısında. Ayağındaki sandaletleri çıkarıp eline aldı ve ıslak kumların üzerinde küçük ayak izleri bırakarak yürümeye devam etti.

- Niye sürekli bana bakıyorsunuz?
- Rahatsız mı oldunuz?
- Sadece merak ettim.
- Etrafta seyretmeye değer başka bir şey yok da ondan.
- Böyle konuşmaya devam edecekseniz, dönelim.
- Pekala afedersiniz. Bu sözlerin sizi kızdırdığını biliyorum ama elimde değil. İsterseniz başka şeylerden konuşalım.
- Ne gibi?
- Mesela en sevdiğiniz uğraşınız, tabi işiniz dışında.
- Çalıştığımı kim söyledi?
- Vaktini boş geçirmeyecek kadar akıllı bir kadınsınız. Büyük ihtimalle bir işiniz vardır.
- Evet, var. Bir butik işletiyorum. Ya siz?
- Mühendis. İnşaat mühendisi.

Birden “Siz de mi?” diyecek oldu kadın. Sonra bu sözün ardından adamın diğer mühendisin kim olduğunu sorabileceğini düşünerek vazgeçti. Nedense evli olduğunu söylemek istemiyordu. Bu, hem ayrılığı konusunda sorulara sebep olacaktı, hem de adamı uzaklaştırabilirdi. Gerçi bu ilişkiyi ciddiye almıyordu ama, bu adamla arkadaş olmak ve öyle kalmak hoşuna giderdi.

- Yine daldınız.
- Sizi sıkmaya mı başladım?
- Hayır, rica ederim. Aynı şeyi ben soracaktım size.
- Bunun sizinle bir ilgisi yok. Bazen işimi düşünüyorum, hepsi bu.
- Boşverin şimdi işinizi. Sahi biz daha birbirimizin adını bile bilmiyoruz.
- Bana denizkızı diyebilirsiniz.
- Gerçek adınızı niye saklıyorsunuz?
- Bazen esrarengiz olmak güzeldir.
- O halde siz de bana şövalye deyin.
- Pekala, şövalye. Kulağa hoş geliyor.
- Denizkızı kadar hoş olamaz.

Kadın yine gülümsemekle yetindi. Bu iş nereye sürükleniyordu böyle? Durup dururken bu adamı kendine aşık etmenin ne anlamı vardı? Aslında durumun adam için de bir tür tatil aşkından öte bir şey olmadığının farkındaydı. Yine de karşılıksız bir aşkı körüklediği için üzülüyordu. Sonunda ‘Bırak gitsin gideceği yere kadar. Erkekler kadınlar konusunda bu kadar ince düşünmüyor nasıl olsa’, dedi kendi kendine. Yine de adama arkadaşlıktan öte ümit vermemekte kararlıydı. Adam hala onun peşini bırakmazsa, bu onun sorunu olurdu.

Farkında olmadan epey yürümüşlerdi.

- Dönelim mi? dedi adam. Ben acıkmaya başladım.
- Tabi, bütün sahili bir günde aşmamız gerekmiyor.
- Akşam yemeğine birlikte gidelim mi?
- Benim için bir sakıncası yok. Yalnız size söylemem gereken bir şey var. Tekliflerinizi reddetmememin sebebi sizinle birlikte olmak için deli oluşum değil. Buraya tek başına dinlenmeye geldim. Aslında yalnızlığı sevmem ama bu tatil için özel sebeplerim var ve size sürekli evet diyorsam bu sadece dostluğunuz için. Farklı yorumlayıp ümide kapılmanızı istemiyorum.

Vicdanı elvermemişti işte olayları akışına bırakmaya ve kendini açıklama yapmak zorunda hissetmişti. Belki de böylesi daha iyiydi.

- Sizi anlıyorum ve zorlamak istemiyorum. Sizden çok hoşlanıyorum ve bunu saklamıyorum da. Ama siz buna karşılık vermeye tabi ki mecbur değilsiniz. Beni biraz daha tanırsanız belki seversiniz. Yine de hayır derseniz arkadaş kalmak da bana yeter.
- Güzel demek anlaştık. Sizinle arkadaş olmak beni de mutlu eder.

Otele gelmişlerdi.

- Hava serinledi, ben üstümü değiştirmek istiyorum. Yarım saat sonra lobide buluşalım.
- Tamam denizkızı. Bekleyeceğim.

Adama yarım saat lobide yalnız oturmaktansa odasına gidip kendine çeki düzen vermeyi tercih etti. Bu arada olanları düşünüyordu. Bir gün içinde her şey ne kadar değişmişti! Dün balkondan seyrettiği kadın birkaç dakika sonra yemekte onunla birlikte olacaktı. Bir taraftan olanlara sevinirken bir taraftan da kendine kızıyordu. Bağlanmaya başladığını, onu özlediğini hissediyordu çünkü. Oysa ne yaşam tarzı ne de felsefesi bir kadınla sürekli birlikteliğe uygundu. Hem çok çalışıyordu, düzenli bir ev hayatı yoktu, hem de her şeyden, özellikle kadınlardan çabuk sıkılan biriydi. En azından şimdiye dek. Ne oluyordu ona böyle? Belki bu ilişkisi henüz çok yeni olduğu için böyle düşünüyordu, tanıdıkça sıkılacaktı belki. Kim bilir, bu muhteşem görünüşün altından bambaşka bir kişilik de çıkabilirdi. Zaten iki haftalık bir tatildi bu sadece. Sonra herkes yoluna... Geriye kalan ise güzel bir arkadaşlık ve hoş anılar.

Üstüne biraz daha klasik ölçülerde ama ona en az öncekiler kadar yakışan bir gömlek ve pantolon giydi. Beş dakikası vardı. Lobiye indi ve... bu ne acele, denizkızı oradaydı.

- Merhaba şövalye.
- Merhaba. Harika görünüyorsun.
- Teşekkür ederim. Gidelim mi?
- Gidelim.

Denize bakan bir masaya oturdular. Kadın bu kez mavi bir bluz ve beyaz pantolon giymişti. Adam zamanının büyük kısmını kadına bakarak geçiriyordu. Kadın sonunda dayanamadı.
- Lütfen beni seyretmekten vazgeçer misiniz?
Adam bu ani uyarı karşısında bir an şaşırdı.
- Pardon, çok özür dilerim. Ama inanın...
- Elimde değil diyeceksiniz biliyorum. Siz de şunu bilin ki, hiçbir zaman, özellikle de yemek yerken böyle incelenmekten hoşlanmam. Unutmayın sevgiliniz değilim.
- Anlıyorum. Hiç olmazsa resmiyeti kaldıralım.
- Kapanan kapıların yerine yenilerini açmak için çok çaba harcıyorsunuz.
- Başka çarem var mı?
- Size, pardon, sana şunu söyleyeyim. Şansını fazla zorlama.

Adam elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi suskunlaştı. İki hafta boyu savaşacak mıydı böyle?
Hemen bir konu açmalıydı. Birden farkına vardığı klasik yemek müziği ona fikir verdi.
- Klasik müzik sever misin?
- Bazen. Ya sen?
- En sevdiğim müzik türüdür. Bütün gün dinleyebilirim.
Kadın bir anda kocasını hatırlamıştı. Sabah erken saatlerde bile klasik müzik dinlerdi o. Kendini yine garip hissetmişti. Sürekli bir şeyle onu geri götürüyordu. Özellikle bu adam...
- Hey, yine mi işini düşünüyorsun?
- Hayır, sadece yorgunum. Sanırım yemekten sonra yatacağım.
- Beni yalnız mı bırakacaksın?
- Bu konuda bir söz verdiğimi hatırlamıyorum.
- Yo, tabi vermedin. Sadece sahilde mehtabı seyredebiliriz diye düşünmüştüm.

Eskiden yaz geceleri, kocası ile villalarının terasından mehtabı izlemek en büyük zevkiydi. Yaz tatiline vakit ayırabildikleri günlerde... Bunlar evliliğinin en özel anlarındandı. Bu yüzden de, şu an olduğu gibi yorgun olmasa bile, bu güzel anılara bir başka erkek sokmak istemiyordu. Belki bir daha anılarına yenilerini ekleme fırsatı olmayacaktı ama olsun.

- İnan hiç havamda değilim. Önümüzdeki günlerde de bir gece manzarasını seninle paylaşmak isteyebileceğimi hiç sanmıyorum.
- Beni kırıyorsun.
- Bunun senin kişiliğinle bir ilgisi yok. Benimle ilgili ve özel.
- Yani sebebini sormamalıyım.
- Memnun olurum. Seninle sohbet edebiliriz. Yürüyüş yapabiliriz. Ama fazla romantizm istemiyorum.
Adam omuzlarını silkerek cevapladı.
- Öyle istiyorsan...
- Ayrıca, diye ekledi kadın. Her anımız birlikte geçerse senin için iyi olmaz. Bana bağlanması istemiyorum. Unutma, biz arkadaşız.

Gerçek bütün acılığıyla adamın gözleri önündeydi. Hiç şansı yoktu işte.

Yemekten sonra ayrıldılar. Kadın odasına gitti ve kendini yatağına attı. Bu ikisi ne kadar benziyordu böyle. Neredeyse ikiz olduklarına inanacaktı. Buraya onu birkaç gün için kafasından silmeye, dinlenmeye gelmişti. Ama günde kaç kez aklına geliyordu. Onu seviyordu, her zamanki kadar, ama eğer döndüğünde her şey eskisi gibi olursa ayrılacaklardı ve kadının bu tatilde kendini bu sonuca hazırlaması gerekiyordu. Oysa durum olması gerekenden çok farklıydı. Bunları düşünerek uyuyakaldı.

Adam karmakarışık duygular içindeydi. Bu denizkızı ne garip biriydi. Attığı her adımda çelme takıyordu. Kendisi güzel bir tatil geçirmek için çaba harcarken esrarengiz bayan ulaşılmazı oynuyordu. En iyisi onu bir daha hiç zorlamamaktı.

İkisi de çok ilginç rüyalar gördü. Kadın kendini evinde kocasıyla barışmış ve mutlu görüyordu. Erkekse, güya kadınla evlenmişti.

Ertesi sabah kadın rüyanın da etkisiyle kahvaltıya inmek istemedi. Biraz odasında vakit geçirdi. Öğleye doğru mayosunu giyip kendini denizin rahatlatıcı maviliğine bıraktı. Nedense o gün yalnız kalmak istiyordu. Bir süre için bu isteği gerçekleşti. Ama şövalye onu orada da buldu.

- Sabahtan beri nerelerdesin?
- Serin sularla kucaklaşmak istedim.
- Biraz sohbet edelim mi?
- Ediyoruz zaten.
- Neler yaptığını sorabilir miyim?
- Biraz düşündüm ve bazı kararlar verdim.
- Ne gibi?
- Sürekli soru sorduğunun farkında mısın?
- Evet, çünkü öğrenmek istiyorum.
- Neyi?
- Verdiğin kararları.
- Söyleyeyim. Yarın dönüyorum.

Adam olduğu yerde kalakalmıştı. Dehşet içinde sordu.

- Ne?
- Bugün burada son günüm.
- İyi ama...
- ‘Neden?’ değil mi? Bu tatil istediğim gibi gitmiyor.
- Terslik benimle mi ilgili?
- Kesinlikle değil. Diyorum ya, bu özel bir sorun.
- Seni ... bir daha hiç ... göremeyecek miyim?
- Bilmiyorum. Bu çok şeye bağlı.
- Neye mesela?

Kadın birden ciddileşti.

- Bana ve birine.
- Kime?
- Bunu söylemesem daha iyi.
- Lütfen, beni daha fazla meraklandırma.
- Ama hiç beklemediğin bir şey bu.
- Her şeye hazırım.

Kadın son kez düşündü, zaten gidiyordu, kaybedecek neyi vardı ki? Üstelik bilmek onun hakkıydı.

- O halde söylüyorum. Kocama.

Adam ayakta olsaydı herhalde şezlonga yıkılmıştı. Uzandığı için tam tersi oldu ve birden bir refleksle ayağı fırladı.

- Ciddi olamazsın!
- İki gündür hiç bu kadar ciddi olmamıştım.
- Evli misin, yani, gerçekten?
- Tam on beş yıldır.
- Aman Allahım! Ne kadar aptalım.
- Evli birine aşık olduğun için mi?
- Aşık olduğumu da nereden çıkardın?
- Hadi, inkar etme. Basit bir ilgi bir erkeği bu durumda böyle havalara sıçratmaz.

Adam tekrar oturdu.

- Ne hissettiğimi bilmiyorum. Belki aşk. Ama benim kızdığım şey durumu nasıl anlayamadığım.
- Nasıl anlayabilirdin ki?
- Dalıp gitmenden örneğin. Tabi ki kocanı düşünüyordun. İş bahaneydi.
- Biliyor musun, birçok yönden ona benziyorsun. Bana hep onu hatırlatıyorsun.

Adam sinirli bir ifadeyle konuştu.

- Ya, nasıl?
- Kokun, mesleğin ve zevklerin.
- Neden gitmek istediğini anladım. Onu özledin.

Adam durakladı. İyi de, kadın niye burada yalnızdı?

- Bir dakika. Sen niye yalnızsın, o nerede?
- Boşver bunları. Konuşmak istemiyorum.
- Yoksa ... ayrıldınız mı?

Kadın gizlemek istercesine atladı.

- Hayır.

Ama yüzü evet demişti bile.

- Yalnız kalmak ister misin?
- Önemli değil, kararım verdim nasıl olsa. Yarın dönüyorum.
- Kalman için yapabileceğim...
- Hiçbir şey yok. İki gün sürdü ve bitti. Sen iyi bir insansın şövalye, ama ben onu seviyorum.
- O halde niye ay ... tamam sormuyorum.
- Uzun hikaye, boşver.

O gün, bu sohbet dışında birlikte yaptıkları fazla bir şey olmadı. Zaten öğrendikleri sonucunda girdiği şok adamı fazlasıyla sarsmıştı. Ona aşık olup olmadığını bilmiyordu. Bildiği tek şey denizkızına çok alıştığıydı. Bu ilişkinin bitmesi her şeyin sonu değildi tabi ama durumu atlatmak onun için zor olacaktı. Ertesi sabah kahvaltıda buluştular. Kadın eşyalarını çoktan hazırlamıştı. Manzaranın keyfini çıkararak kahvaltı etti. Bu süre içinde hiç konuşmadılar. Adamın keyfi yoktu. Kadınsa konuşacak konu bulamıyordu. Birlikte kadının odasına gittiler. Küçük bavulu alıp lobiye indiler. Vedalaşmaları kısa sürdü.

- Hoşçakal şövalye, sakın üzülme. Hayat devam ediyor.
- Senin böyle uçup gidişini seyretmek bana çok acı veriyor ama elimden gelen hiçbir şey yok. Yapabileceğim tek şey sana bol şans ve mutluluklar dilemek. Duymak istemesen de söyleyeceğim. Seni seviyorum.
- Lütfen sus. Beni unut ve kendi yolunda mutlu ol.

Sessizce tokalaştılar, kadın çantasını aldı ve otelden çıktı.

Gün biterken, o güzel denizi ve güneşi çoktan geride bırakmış ve tatilden önce kaldığı otele dönmüştü. Ertesi gün hemen işine gitti. Herkes bu ani dönüş karşısında şaşırmıştı. Onlara tek başına sıkıldığını söyledi. Kendini tamamen işine vermeyi düşünüyordu. Ta ki bir tesadüf onu kocasıyla burun buruna getirinceye dek.

Döndükten yaklaşık iki hafta sonra, bir gün alışveriş yapmak için bir dükkan girmişti. İşini bitirip kasaya ödeme yaparken omzunda bir el hissetti. Bir arkadaşı olduğunu düşünüp geri döndü ve olduğu yerde kalakaldı. Kocası ta içine işleyen bir ifadeyle ona bakıyordu.

Kadın selam vermeye mecbur hissetti kendini.

- M... merhaba.
- Merhaba. Ne hoş bir tesadüf değil mi?

Aslında için için sevinmişti onu gördüğüne ama belli etmek de istemedi.

- Sanırım öyle. Nasılsın?
- İyi sayılırım. Ya sen?
- İyiyim.
- Dışarıda konuşalım mı?

Kadın kasiyerden parasının üstünü aldı ve sessizce kocasına uydu.

- Bir aydır neler yaptığını sormamda bir sakınca var mı?
- Hayır. Bir süre çalışmaya devam ettim. Sonra birkaç gün tatile gittim. Döndüğümden beri de çalışıyorum.
- Tatile gittim dedin. Nereye gittin?
- Güneye indim. Akdeniz’i severim bilirsin. Ama fazla kalamadım.
- Neden?

Kadın durumu ciddi olarak konuşma zamanının artık geldiğine karar verdi.

- Bunları yolda konuşmayalım. Sanırım ikimizin de oturup bir değerlendirme yapmaya ihtiyacı var. Eve gidelim mi?

Adamın gözleri bir anda servet kazanmışçasına parladı.

- Evimize mi yani?
- Evet, sakıncası mı var?
- Yo, yo, hayır tabi ki yok.

Adam bir umut ışığı yakalamıştı karısının sözlerinde. Haftalardır beklediği an gelmişti işte. Ona her şeyi nasıl değiştiğini ve yeni düzenini anlatacaktı. Olaylar gerçek olamayacak kadar güzeldi.

Eve geldiler. Adam kahve hazırladı. O büyük balkon penceresinin önündeki koltuklarına oturdular ve konuşmaya başladılar. Önce kadın yarım kalan cevabını tamamlamak istedi.

- Bana tatilimi neden kısa kestiğimi sordun. Çok ilginç bir tatildi. Biriyle tanıştım.

Adamın yüzü birden asıldı.

- Biriyle mi?
- Evet, ikizin olsa sana ancak bu kadar benzeyebilirdi.
- Ne gibi?
- Birçok yönden. Bazı zevkleri mesela. Klasik müzik ve mehtap manzarası gibi.
- Bayağı eğlenmişsin anlaşılan.
- Tam tersine. Aklım daha da karıştı.
- Neden?
- Sözlerime devam etmeden önce seni dinlemek istiyorum. Sen ne yaptın?
- Neler yapmadım ki! Sekreterimi değiştirdim.
- Daha güzeliyle mi?
- Daha beceriklisiyle. Üniversite mezunu ve eskisine göre çok daha akıllı ve deneyimli. Öyle ki benim işim epey azaldı. Ayrıca yeni bir kadro oluşturdum. Benim işi takip edemediğim zamanlarda görev başında olması için bazı yetkiler verdim. Yani son iki haftadır saat yediden sonra hep evdeydim. Bundan sonra da bu böyle olacak.

Adam derin bir nefes alıp devam etti.

- Hep senin geleceğin günleri düşledim. Yeniden karım olacağın, yeniden kocan olacağım günleri.

Sesi gittikçe ciddileşiyordu.

- Birlikte geçireceğimiz geceler için planlar yaptım. Başbaşa yemekler, mehtap sohbetleri. İnan yapmak istediğim öyle çok şey var ki. Bütün bunlara açılacak kapının tek anahtarı da senin bana inanman, güvenmen ve ikinci bir şans vermen. Seni seviyorum, seni çok seviyorum. On beş yıldır bu hiç değişmedi. Tek fark, bunu o zaman gösteremiyordum. Artık sensiz bir an bile geçirebileceğimi sanmıyorum. Seni seviyorum ve sana ihtiyacım var.
- Benim de.

Adam birden şaşırdı.

- Ne dedin?

Kadın sevgi dolu gözlerle kocasına bakıyordu.

- Seni seviyorum, koca budala. Sana ihtiyacım var.
- İnanamıyorum. Haftalardır duyduğum en güzel söz bu. Beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam.
- Benim sevdiğim, istediğim tek erkek sensin. O bahsettiğim adam kafamı karıştırdı çünkü seni unutmaya çalıştığım bir dönemde bana hep seni hatırlatıyordu. Sensiz hiçbir şeyin anlamının olmadığını bana o gösterdi, hiç farkında olmadan. Sana ve değiştiğine inanıyorum çünkü bu gözlerinden okunuyor. Seni seviyorum, hep sevdim ve seveceğim. Biz birbirimize aidiz.
- Eve dönecek misin?
- Seni tanıyorum. Hatanı anlamanı için gerçeklerin tüm açıklığı ile yüzüne vurulması ve hatalı davranışlarının sonuçları ile yüzyüze gelmen gerekli. Bir darbeye ihtiyacın vardı. Artık her şeyin düzeldiğine inanıyorum. Sorunun cevabı ise, eve döndüm bile.

Adam yerinden kalktı, karısına sarıldı ve uzun uzun öptü. Kabus artık bitmişti.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: romantizmin dorukları
Gönderen: Mehmet Barut / izmit
11 Eylül 2003
Merve Romantizm ile ilgili ancak bu kadar rüya bir öykü yazılabilir (Allah tependen baksın e mi ? )




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Küçük Bir Sevda Masalı
Bazı aşklar kavgayla büyür
Bir Hata Bir Hayat

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir kafe macerası
Adını siz koyun

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Garip Şiir [Şiir]
Hoşgeldin Bebek! [Şiir]
Öldürdüler Güvercini [Şiir]
Hayat dediğin nedir ki... [Şiir]
Anti - Alkolik Şiir [Şiir]
Hasret şiiri [Şiir]
Dosta çağrı [Şiir]
Yoksa aşık mı oluyorum.. [Şiir]
Devir Değişti Dostum [Şiir]
Hadi canım sen de [Şiir]


Merve Yıldırım kimdir?

Kendini bile bileli aklına gelen her konuda irili ifaklı kağıt parçalarına, defterlere ve bilgisayar ekranına yazıp durmuş bir amatör.

Etkilendiği Yazarlar:
Hayat...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Merve Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.