..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Modern > Merve Yıldırım




21 Eylül 2003
Adını siz koyun  
Merve Yıldırım
Ellisine yakındı Sakine hanım ama hala güzel ve bakımlıydı. O kadar işinin arasında kendine nasıl vakit ayırabildiğini anlamak güçtü doğrusu.


:BCDD:
Ellisine yakındı Sakine hanım ama hala güzel ve bakımlıydı. O kadar işinin arasında kendine nasıl vakit ayırabildiğini anlamak güçtü doğrusu. Kocası titiz bir erkekti. İşten geldi mi sofrayı hazır bulmak, yemeği zamanında yemek isterdi. Üstüne başına çok dikkat eder, her gün giysilerini tepeden tırnağa değiştirirdi. Ev deseniz oldukça büyüktü ve düzenli bir hizmetçi olmasına rağmen Sakine hanım herşeyle kendisi ilgileniyordu. Bütün bunlara, evlenecek yaşa gelmelerine rağmen hala çocuk gibi olan, ikisi de birbirinden afet iki evladı da eklerseniz Sakine hanıma yirmidört saatin nasıl yettiğini anlamak pek kolay değildi. Yine de onu bir gün bile pasaklı, saçı başı dağınık, makyajsız, hatta ojesiz gören olmamıştı. Giysileri daima temiz ve henüz ütüden çıkmışçasına düzgündü. Saçlarını asla açık bırakmaz, her gün özenle topuz yapar ve topuzunu şık tokalarla süslemeyi de ihmal etmezdi. Oğlu sabahları erken saatte kalkmasına rağmen onu hep giyinmiş ve hazırlanmış bulur ve annesinin tüm bunları ne zaman yaptığını merak eder dururdu. İşte böyle ilginç biriydi Sakine hanım.

Çocukların hayatı ise ayrı ayrı birer roman konusu olacak gibiydi. İkisinin de ana babayı çileden çıkaran davranışları vardı. Oğlu Erhan tam bir kazanova idi. Sürekli aşıktı. Aşık olmak iyi güzel de, her ay başka birine aşık olunca iş biraz çığırından çıkıyordu. Her seferinde, şarkılar söyleyip ağzı kulaklarında gülerek gelip annesine sarılır ve “Bak anne, bu sefer harika biriyle tanıştım, onu çok seviyorum” derdi ama oğlunu iyi tanıyan anne durumu umursamazdı bile, “Aman git başımdan deli oğlan, ben daha ona kadar saymadan sen o kızı da bırakmış olursun“ der geçerdi. Nitekim senaryo hep aynıydı. Bir süre sonra bu büyük aşk şiddetli bir kavgaya kurban giderdi. Herkes kendini bulunmaz Hint kumaşı sanır, kabahat konduramaz ya, delikanlıya göre de hata hep kızlardaydı. “Şu kızlar da hiçbir şeyin kıymetini bilmiyor, iyilikten anlamıyor. Nasıl böyle davranabildi?” gibi sözlerle abartılan olay ise çoğunlukla fındık kabuğunu bile doldurmayacak küçük bir hata olurdu. Aslında sorun kızlarda değil, ne istediğini bir türlü bilemeyen ve dolayısıyla da aradığını asla bulamayıp önüne gelenle gönül eğlendiren delikanlıdaydı. Yaşı küçük değildi aslında, akranlarının bir kısmı evlenip baba bile olmuşlardı ama o hala başındaki kavak yelleriyle sarhoştu. Son bir yıldır belki on kere vurulmuştu birilerine, nasıl vurulmaksa bu?

Evin kızının ise daha garip bir sorunu vardı. Yıllardır aynı kişiyi seviyordu, hani şu “uzatmalı” türünden ve ağabeyinden huy kapmışçasına kronik olarak her ay sevgilisiyle kavga ediyordu. Erhan’dan farkı ise bu kavgalar sonucu sevgilisini terk etmemesi, aksine ertesi gün tekrar sarmaş dolaş olmasıydı. Kavga sebepleri her seferinde değişiyordu ama her biri birbirinden komik ve çocukçaydı. Yok sevgilisi başka birine bakmış, yok kızcağıza o güzel kazağı çok görmüş, yok randevuya on dakika geç kalmış, nerelerdeymiş falan filan. Oysa sevgilisi başka kızlara bakmak şöyle dursun, bu kadar kavgaya rağmen o derece aşık ki neredeyse at gözlüğü takıp sevgilisinin gözlerinden başka hiçbir yere bakmayacak. Aslında kız durumun farkında olmasına farkındaydı ya, maksat kavga olsun. Ona sorsan “gül gibi geçinip gidince” ilişki monotonlaşıyormuş, oysa kavga olaya heyecan katıyormuş.

İşte tam bu sıralarda ailede öyle bir heyecan yaşandı ki sadece kızcağızı değil herkesi derinden etkiledi. Ama olay aile fertlerine mutluluk vermekten çok uzaktı.

Erhan’ın kendine yeni birini bulduğu günlerdeydi. Ne var ki bu kız öncekilerden çok farklı, ne olduğunu nereden geldiğini kimsenin bilmediği biriydi. Erhan’ı arkadaşları kaç kez uyardı “Oğlum, öncekilerin sana biraz hayrı dokunuyordu belki ama bak bizden söylemesi bu seferkini gözümüz hiç tutmadı, bu senin başını yakacak” diye, ancak nafile. Nasıl olsa birkaç hafta içinde sıkılıp bunu da sepetleyeceğini düşünen Erhan uyarıları umursamadı bile. Ama birkaç hafta sonra papazın her zaman pilav yemediğini ona açıkça gösterecek hiç de hoş olmayan bir deneyim yaşayacağını nereden bilebilirdi ki...

Yeni sevgilisi kelimenin tam anlamıyla uçuk bir kızdı. Belki güzel ve çekiciydi ama kesinlikle sağı solu belli değildi. Bazen Karadeniz’de gemileri batmışçasına sessiz ve düşünceli, bazen de birileri etrafına gülme gazı sıkmış gibi bol kahkahalıydı. Kimi zaman, insanı sadece gülümseten sıradan esprilere bile çatlarcasına gülüyor, kimi zaman da durup dururken sarsıla sarsıla kahkahalar atıyor, neye güldüğünü kendisi de bilmiyordu. Bütün bunların yanında, çoğu kere de sebepsiz yere öyle bunalımlara giriyordu ki soytarılar bile yüzünü güldüremiyordu.

Bir süredir çevresinde Erhan’dan başka kimse de yoktu zaten. İnsanlara göre, çekilecek dert değildi. Erhan’la tanışması ise ayrı bir maceraydı. Erhan bir gece yine sık takıldığı barlardan birine gitmişti. Biraz sonra, bu kız yanına gelip oturdu ve kırk yıllık dostuymuş gibi onunla sohbete girişti. Erhan da zaten ayağına gelmiş olan bu kısmete dünden razı, çekinmeden karşılık verdi. Bir yandan da tepeden tırnağa kızı inceliyor ve içinden not veriyordu. Kız o gece on puanı doğrultmuş olacak ki, sarhoş kafalarla değiş tokuş edilen telefon numaraları ertesi gün kullanılmaya başlandı.

O geceden sonra, haftada üç dört kez aynı bara gidildi ve bar atmosferi uçuk kızın nereden kaynaklandığını kimsenin çözemediği yüksek perdeden kahkahalarıyla çınlatıldı. Aslında Erhan böyle garip tipleri çekebilecek biri değildi ama kızın güzelliğine doyuncaya kadar dek katlanabileceğini düşünüyordu. Zaten bara girdikten yarım saat sonra alkolün etkisiyle şeytanı melek görecek hale geldiği için ne olduğunu anlayamıyordu bile. Bir elinde içki kadehi öbür elinde bir tutam sarı saç, gerisini boşveriyordu.

Erhan’ın, onu tanıyan herkes tarafından bilinen flört rutini gereği bu kızın da yolcu edilme zamanı geldi. Ama kız hiç de öyle kolayca baştan atılacağa benzemiyordu. Saf çocuk Erhan’a fena tutulmuştu ve vazgeçmek istemiyordu çünkü çevresindeki tek insan oydu ve zengindi üstelik. Şimdiye dek hiçbir kız bu kadar sorun olmamıştı. Onu bırakmayacağını söyleyip yalvaranlar ve bir süre peşinde gezmeye devam edenler olmuştu ama sonunda durumu kabullenmiş ve kendi yollarına gitmişlerdi. Oysa bu kez Erhan ne zaman onu bir daha görmek istemediğini söylese kız komalara giriyor, evin telefonunu gece gündüz çınlatıyordu.

Bir gün aralarında müthiş bir kavga oldu. Erhan inceldiği yerden kopsun diyerek kıza gitti ve bütün siniriyle bağırdı:

- Yeter be yeter, düş artık yakamdan. İstemiyorum işte, is-te-mi-yo-rum. Anladın mı? Delirtme beni. Hayatımda kimseye bağlanmadım, bağlanmam. Hele sana hiç.

Kız oturduğu koltuğu sarsarak ağlıyor ve yalvarıyordu.
- Ne yaptım sana ben, suçum ne? Seni sevdim. Bu suç muydu? En çaresiz günlerimde yanımda sen vardın. Evet, harika bir insan ya da rüyalarının kadını değilim ama seviyorum seni işte. Ayrılacaksak..

Kız birden oturduğu koltuktan fırlayıp Erhan’ın ayaklarına kapandı,

- ...öldür beni, yapamazsan bırak intihar edeyim.

Erhan bir tekmeyle savurdu kızı:

- Abartma bu kadar! Hayatta kimse için ölmeye değmez. Terk ettiğim herkes intihar etse bu şehirde kimse kalmazdı. Yaşam devam ediyor, ileride nasıl olsa birini daha bulursun.

Kız düştüğü yerde kalmıştı, yine hıçkırarak bağırdı:

- İstemem, başkasını istemem!

Böyle sahnelere alışık olmayan Erhan, kıza yaklaşıp avutmaya çalışmanın kesinlikle geri adım atmak olacağını düşündü ve ardına bile bakmadan çekip gitti.

Kıza dersini vermişti, ya da öyle sanıyordu.

Aynı gece Erhanların telefonu acı acı çaldı. Erhan alıcıyı kaldırdı ve yüzünde duyduklarının pek de hoş olmadığını gösteren binbir ifadeyle dinledikten sonra telefonu kırarcasına kapatarak evden çıktı.

On dakika sonra buram buram ilaç kokan bir hastane odasında, acınacak bir halde yatan kızın karşısındaydı ve sinirinden, elini cebine sokmuş, odanın içinde bir o tarafa bir bu tarafa gezip bağırıyordu.

- Sen deli misin? Beni bu numaralarla kendine bağlayacağını mı sanıyorsun? Sen geberip giderdin, benim ruhum bile duymazdı. Buraya da duygularım değiştiği için değil, bu tür çocuklukların faydasız olduğunu sana söylemeye geldim. Ne yaparsan yap, beni kazanamazsın. Bitti, anladın mı? Bitti!!

Erhan başka bir şey söylemeden kapıyı çekip çıktı. Oda kızın üstüne yıkılmıştı sanki. Ne merhametsizdi şu Erhan! Kız hastaneden çıkıncaya kadar vaktini acı bir intikam planı hazırlayarak geçirdi.

Olaydan onbeş gün sonra bir gece Erhan arabayla eve dönerken polis tarafından durduruldu. Neler olduğunu anlaması uzun sürmedi. Uyuşturucu ihbarı vardı ve arabası aranacaktı. Belki gece hayatı bakımından pek parlak bir sicili yoktu, alkolü ve sigarayı severdi ama böyle pisliklere asla bulaşmamıştı. Ortada bir yanlışlık olduğundan emin, aramanın bitmesini beklerken, polis bir iki dakika içinde arabanın bir yerinden bir paket uyuşturucu çıkarınca şok geçirdi.

Polise yalvarmanın fayda etmeyeceğini ve masumiyetini ispatlayıncaya dek bu komplonun yakasını bırakmayacağını bildiği için boyun eğdi. Kimin yapmış olabileceği konusunda kendini fazla yormadı çünkü ona acı çektirmek isteyecek tek bir kişi vardı. Bunun o uçuğun işi olduğundan adı gibi emindi ama nasıl ispatlayacaktı. Uyuşturucuyu kimin koyduğunu bulmak biraz zaman alacaktı ve işlemediği bir suç yüzünden tutuklu kalmayı istemiyordu.

Birkaç saat sonra olayı duyan ev halkı şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez olmuştu. Evet, çapkındı Erhan, delidoluydu ama uyuşturucuyla ne satıcı ne de kullanıcı olarak ilgisinin olduğunu herkes biliyordu. Erhan telefonda ailesine kız konusundaki şüphelerini anlatmış, kızın telefonunu ve adresini vermiş ve araştırmalarını söylemişti. Evin reisi o sıra uzun bir iş seyahatinde olduğu için olayla yüzyüze kalan Sakine hanım çıldıracak gibiydi. Durumu tek başına açığa çıkarmak zorunda olduğundan kocasının olmayışına bir yandan üzülüyor, bir yandan da onun bu durumda nasıl köpüreceğini bildiği için duymamasına seviniyordu. Kızları Sibel devamlı sevgilisine yalvarıyordu “Birşeyler yap Osman” diye ama ne gelirdi ki elinden? Kızı bulmak kolaydı ama ya sonrası? Sakine hanım hemen o gece kızı aradı ve onunla çok önemli bir konuda mutlaka konuşmak istediğini söyledi. Kız konunun ne olduğunu ve ailenin kendisinden şüphelendiğini anlamakta gecikmedi. Şimdi ne yapıp edip olayı yeni duyuyormuş rolü oynamalı ve Erhan için üzülüp ağlamalıydı.

Bir süre sonra Sakine hanım kızın evine varmıştı.
Kız son derece sakin bir ifade takınarak sordu

- Buyrun hanımefendi, şu önemli konu nedir?

Zaten yeterince sinirli olan Sakine hanım kızın umursamaz tavrıyla iyice küplere binmişti. Bağırarak kızın üstüne yürüdü.

- Neden hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi davranıyorsun? Ne istedin oğlumdan? Sen de hiç mi gurur yok, seni sevmeyen, istemeyen birinin peşinde köpekler gibi geziyorsun? Ne biçim kadınsın sen!!

Kız hiç istifini bozmuyordu ama kadının siniri karşısında sesini yükseltme gereği duydu.

- Bana hakaret etmeye hakkınız yok. Neler oluyor? Ben Erhan’ı unuttum bile. Niye onunla uğraşayım ki?
- Bana bak zaten canım burnumda. O küçük kafandan neler geçtiğini anlatmazsan sonuçlarından ben sorumlu olmayacağım.
- Ağzınızdan baklayı çıkarsanıza kuzum. Oğlunuza ne oldu ki bu kadar kızdınız?
- Oğlumun arabasında uyuşturucu bulunduğundan bal gibi haberin olmalı. Zaten onu oraya sen koydurmadın mı?

İşte şimdi şok olmuş rolü yapmanın sırası gelmişti.

- Uyuşturucu mu? Aman Allahım! Erhan’ın arabasında uyuşturucu mu bulundu? Ama o kullanmaz ki, elinde hiç...
- Kes şunu budala.

Sakine hanım gözlerini kızın gözlerine dikerek bütün nefretiyle konuştu.

- Bu işte senin parmağın olduğundan adım gibi eminim ve bunu da ortaya çıkaracağım.

Kız, oynadığı rolü Sakine hanımın yutmadığını anlamıştı ama devam etti.

- Bir şey öğrenirseniz bana da haber verin.

Sakine hanım kıza son kez bakarak dışarı çıktı.

Ertesi gün öğleye doğru yine telefon çaldı. Sibel cevap verdi. Güzel haberler aldığı belliydi. Sevinçle telefonu kapattı ve annesine koştu.

- Anne, anne müjde. Ağabeyim kurtuldu.

Sakine hanım birden şaşırmıştı.

- Nasıl, ne oldu?
- Arayan polisti. Ağabeyimin arabasında bir gencin parmak izlerini bulmuşlar. Delikanlı paketi arabaya kendisinin koyduğunu, emri de o kızdan aldığını itiraf etmiş. Meğer kız da uyuşturucu kullanıyormuş. Gördün mü onun acemiliği kızı ele verdi.
- Bu işi ilk defa yapmış besbelli ki paketi arabaya koyarken dokunduğu yerlerde iz bırakmış.

Erhan gözaltında geçirdiği korkunç bir geceden sonra yine evdeydi. Kendi kendine kızıp duruyordu. “Aman Allahım kime çatmışım ben böyle? Söylemişlerdi bu işin sonu kötü diye, kimseyi dinlemedim, bula bula bir esrarkeş buldum. Demek o garip davranışların, o kahkahaların ve bunalımların sebebi hep uyuşturucuymuş. Anlamalıydım bunu. Neyse artık, olan oldu. Bak oğlum Erhan bu sana bir ders olsun. Bir daha öyle her gördüğün çiçeğe konmak yok. Önce iyice tanımalı, kimin nesi olduğunu öğrenmelisin. Kimbilir başına daha büyük bir dert açılır da hayatta yakayı sıyıramazsın.”

Erhan bunları mırıldandığını sanıyordu ama sesi annesinin duyabileceği kadar yüksek çıkmıştı. Hayatında ilk defa bir ilişkisinden pişmandı. Kabul etmek zorundaydı ki hata yapmış ve baltayı taşa çarpmıştı.

- Aferin sana, dedi Sakine hanım.

Erhan birden irkildi.

- Anne sen burada mıydın?
- Evet, aklının başına geldiğini görmek çok güzel.

Erhan annesine sarıldı.

- Bir gün böyle düşüneceğimi hiç tahmin etmezdim ama dün geceyi o kadar kötü bir yerde ve o kadar kötü bir psikolojiyle geçirdim ki...
- Biliyorum oğlum. Tamam artık, düşünme bunları. Gel de bir şeyler ye.

Aradan birkaç ay geçmişti. Sakine hanımın evinde yine bir telaş vardı ama bu sefer tatlı bir telaş. Hızlı çapkın Erhan nişanlanıyordu. Uyuşturucu bağımlısı kız arkadaşı yüzünden yaşadıklarından ve bir geceyi nezarethanede geçirdikten sonra hayatının anlamsızlığını kavramış ve bu şekilde daha fazla yaşayamayacağına, hayatını bir düzene sokması gerektiğine karar vermişti. Daha önce tanıştığı ancak diğerleri gibi gelip geçici bir ilişki gözüyle baktığı için fazla önemsemediği bir kız vardı. Uyuşturucu olayından sonra gittiği bir davette onunla karşılaştı. İki eski arkadaş olarak sohbete başladılar. Daha doğrusu, kız onu ilk günden beri sevdiği için yanına gitti ve ‘merhaba nasılsın’la başlayan bir ortam hazırladı. Erhan’ın karşı cinse bakış açısı gerçekten de birkaç gün içinde değişivermişti. Kızın çok olgun ve kibar biri olduğunu ve bu tür ilişkilerde fiziksel güzelliğin ilk şart olmadığını o geceden sonra anladı. Nasıl olduğunu bile fark edemeden kendini gerçek anlamda deli gibi aşık buldu ve bir süre sonra kıza evlenme teklif etti. Kız çoktan hazırdı zaten.

Bu arada, erkek arkadaşıyla ilişkisinin çok uzadığı ve delikanlının niyeti ciddi ise artık bu işin de resmileşmesi gerektiği konusunda babasından ültimatom alan Sibel de evde esen mutluluk rüzgarlarına kendini kaptırdı. Şu uzatmalı hikayesi noktalanmalıydı artık.

İki kardeş bir gecede, üç aileyi bir araya getiren büyük bir törenle nişanladılar. Sakine hanım yine muhteşem görünüyordu. Sonunda herşey yoluna girmişti işte. Kızı her ay nükseden kronik kavgalardan, oğlu gereğinden fazla uzayan serseri hayatından, kendisi ve kocası da onları düşünüp üzülmekten kurtulmuştu. Yine de dua etmekten kendini alamadı.

- Bir de kazasız belasız evlenseler!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Küçük Bir Sevda Masalı
Bazı aşklar kavgayla büyür
Bir Hata Bir Hayat
Bir kafe macerası
Denizkızı ve Şövalye

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Garip Şiir [Şiir]
Hoşgeldin Bebek! [Şiir]
Öldürdüler Güvercini [Şiir]
Hayat dediğin nedir ki... [Şiir]
Anti - Alkolik Şiir [Şiir]
Hasret şiiri [Şiir]
Dosta çağrı [Şiir]
Yoksa aşık mı oluyorum.. [Şiir]
Devir Değişti Dostum [Şiir]
Hadi canım sen de [Şiir]


Merve Yıldırım kimdir?

Kendini bile bileli aklına gelen her konuda irili ifaklı kağıt parçalarına, defterlere ve bilgisayar ekranına yazıp durmuş bir amatör.

Etkilendiği Yazarlar:
Hayat...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Merve Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.