Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Birkaç dakika önce, karşılıklı şakalaşmaların iğnelemeye ve iğnelemelerin de tartışmaya dönerek büyüdüğü şiddetli bir kavga yaşamışlardı. Sebep çok basitti aslında. O gece bir arkadaşlarının düğününe davetliydiler. Eğlence güzel başlamıştı ve öyle de devam ediyordu ki Ceyda’nın yıllardır tanıdığı ancak Koray’ın sadece birkaç kez görüp hiç hoşlanmadığı bir adam Ceyda’yı dansa kaldırmış ve dans sırasında da onunla fazla samimi olmuştu, ya da en azından Koray böyle düşünüyordu. Düğün sırasında Ceyda ile tartışıp da tatsızlık çıkarmak istemeyen Koray sinirini eve saklamıştı. Ceyda, biraz geceyi hoş geçirmiş olmanın verdiği rahatlıkla biraz da Koray duygularını çok iyi saklayabilen bir erkek olduğu için, ondaki gerginliği fark edememiş ve eve döner dönmez de Koray’la düğün dedikodusu kaynatmaya başlamıştı. Kim ne giymiş, kiminle gelmiş, kiminle dans etmiş derken konu dönüp dolaşıp Ceyda ile Coşkun’un dans etmesine geldi. Koray, Coşkun’un pek sağlam ayakkabı olmadığını, açık bir ifadeyle, bir kadın avcısı olduğunu ama gözüne kestirdiği kadınla kendince flört ederken çok özgün yöntemler kullandığı için kadınların bir sabah uyanıp da ona sırılsıklam aşık olduklarını hissedene kadar ne olup bittiğini anlayamadıklarını düşünüyordu. Bu nedenle daha önce Coşkun konusunda Ceyda’yı defalarca uyarmış, ona karşı dikkatli olmasını ve onunla mesafeli konuşmasını söylemişti. Ceyda Coşkun’u çok uzun zamandır tanıdığı için onun kendisine karşı gönül çelme oyunlarına girmeyeceğine çünkü ikisinin sadece arkadaş olduğuna inanıyordu ama Koray’ı kırmamak için mesafeli olma konusuna bazen özen gösterse de bazen ortamın havasına bağlı olarak Koray’ın çizmesini istediği sınırı aşıyordu. İşte o gece de Koray’ın açısından kabul etmemesi gereken bir dans teklifini geri çevirmeyerek Coşkunla dans etmişti. Koray adamın Ceyda’ya nasıl baktığını gördükçe oturduğu sandalye batmaya başlamış ve sonunda biraz hava almak için kendini dışarı atmıştı. Evde şakayla karışık başlayan tartışma gelip dans konusuna dayandığı zaman Koray bağırdı “Ben sana daha önce kaç kez demedim mi o herifin ne zaman ne niyet taşıdığı hiç belli değil, onunla mesafeni koruyacaksın diye? Ama kızımız ne yapıyor, yakışıklı centilmenin dans teklifini reddedemeyip onun kollarında dakikalarca dönüp duruyor. Off, şimdi çıldıracam!” Ceyda bir taraftan tartışmanın uzamasını istemiyor diğer taraftan da kendince açıklama getiriyordu “E canım ta öbür taraftaki masasından kalkıp geldi, ben biraz isteksiz davrandım, bu sefer ‘iki dakikacık da mı olmaz?” deyince ben de şarkı bitince otururuz diye düşünüp kabul ettim. Ne var bunda?” Koray odanın içinde dolanıp duruyordu “Hıh, iki dakikaymış, palavraya bak! Ben sinirlenip kendimi dışarı attım, bir sigara içip döndüğümde sen yerine yeni dönüyordun.” Konuştukça derinleşen bir kıskançlık krizi geçiriyordu Koray. “Kimbilir dans ederken sana ne iltifatlar yağdırmış, ayaklarını nasıl yerden kesmiştir..” “Hiç de değil” dedi Ceyda. Sakin olmaya ve Koray’ı yatıştıracak sözler bulmaya çalışıyordu. “Benimle ilgili hiçbir şey söylemedi. Gelinle damadı anlatıp durdu bana, ne kadar yakışıyorlar filan diye. Tanıştıktan çok kısa süre sonra evlendiler ya, ‘kimbilir ne biçim yıldırım aşkına tutulmuşlardır’ deyip durdu. “Tabi, kazanovamız aşk profesörü ya, çok bilir böyle şeyleri!” Ani bir hareketle döndü, Ceyda’nın kollarını sımsıkı kavradı, gözlerinin içine bakarak ve kelimeleri tek tek söyleyerek, sinirden kısılmış bir sesle devam etti, “Sana söylüyorum, bir daha onun değil kolunda, yanında bile görmeyeceğim seni, anlıyor musun?” Sonra birden bıraktı kızı. Bu kadarı da fazla oluyordu artık. “Eeeh be!” diye bağırdı Ceyda. “Ben senin karın mıyım, kölen miyim? Coşkun’un ne hissettiği ne düşündüğü zerre kadar umurumda değil, ben onu sadece arkadaşım olarak görüyorum, tamam mı? Ben sana kocam olarak nasıl güveniyorsam sen de bana güvenmek zorundasın!” “Demek bu kadar basit ha?” Koray da bağırmaya başlamıştı, “çapkın bir pislik olduğu neredeyse alnının ortasında yazan bir adamla gözümün önünde sarmaş dolaş danset, sonra güvenden bahset. Sen kimi kandırıyorsun?” “Sarmaş dolaş filan değildik biz. Öfkeden gözün dönmüş senin, ne dediğini bilmiyorsun. Ya ben ne yapayım, sen bütün gün manken kızların arasındasın, nereden bileyim onlardan birinin sana kafayı takmadığını ve hatta seninle … seninle …!” cümleyi tamamlayamadı Ceyda, o kelimeyi yakıştırıp ekleyemedi sözünün sonuna. Ve birden, artık daha fazla bağıracak, bağırmak bir yana konuşacak gücünün kalmadığını hissetti Ceyda ve sandalyeye yığılıp elleriyle başını kavradı. Yüzü öfkeden renk değiştirmiş olan Koray da Ceyda’ya sırtını dönmüş, pencerenin yanına dikilmişti. Kısa bir süre sonra, yalnız kalmak istediğini söyleyerek çıkıp gitti Koray. Uzun zamandır ilk kez böyle bağıra çağıra tartışmışlardı ve aslında ne kadar basit bir olay büyüyüp de ne noktaya gelmişti. Daha kötüsü, Koray’ın böyle başını alıp ilk gidişiydi bu. Ceyda birden bütün vücudunun ateş gibi yanmaya başladığını hissetti. Allahım, yoksa hiç dönmeyecek miydi? Ortada ciddi hiçbir şey yokken, böyle aptalca bir olay yüzünden… Birden boğazının tıkandığını ve gözlerinin dolduğunu hissetti. İçine atmak neye yarardı ki, bıraktı kendini… Sarsıla sarsıla, gözpınarları kuruyana ve başı ağrıyana kadar ağladı. Berbat durumdaydı. Kalkıp elektrik düğmesine kadar sürüklene sürüklene gitti, odanın ışığını kapadı ve kendini kanepeye öylece attı. Koray’ın hiddetle söylediği her kelime beyninin içinde yankılanıyor ve başına her noktadan ağrılar saplanıyordu. Bir taraftan kavganın neredeyse hiç yoktan çıktığını ve Koray’ın aşırı tepki verdiğini düşünüyor ama diğer taraftan onu çok sevdiğini ve kendisi için hiçbir şeyin Koray’dan önemli olamayacağını biliyordu. Bütün bunlara değer miydi? Allah kahretsin! Nerden kabul etmişti şu dans teklifini, varsın geldiği gibi dönseydi masasına adam. Ya Koray hiç dönmezse? Ya gerçekten çok kızdıysa? Ceyda kafasında birbirini ezip geçen binbir düşünce ile boğuşurken Koray boş caddelerde evsiz barksız serseriler gibi dolanıp duruyordu. Sonunda bir parka ulaştı ve ilk bulduğu banka oturdu. Önce boş gözlerle parkın ayışığında parlayan beyaz taşlarına, dört koldan havaya su püskürten havuzdaki fıskiyeye ve renkleri belli belirsiz fark edilen çiçeklere baktı. Bir sigara yaktı ve Ceyda ile ilk tanıştığı günü düşündü. Ortak bir arkadaşlarının doğum gününde tanımıştı onu. Ne kadar hoştu Ceyda o gece. Mankenleri kıskandıracak kadar mükemmel vücudunu sarıp sarmalayan sırtı açık masmavi bir elbise, dalgalı siyah saçların çevrelediği hafif makyajlı bir yüz, uzaktan bile fark edilen gece mavisi gözler ve hayatında duyduğu en melodik ses. Onu gördüğü an bütün davetliler silinip gitmişti gözünde, salonda bir tek Ceyda vardı sanki. Daha o gece telefon numarasını almış ve ertesi sabah arayıp yemeğe davet etmişti. Ceyda’nın da ona tutulması fazla zaman almamıştı ve aradan bir hafta on gün geçmeden ikisi de birbirine fena halde abayı yakmıştı bile. “Şu halimize bak” diye düşündü Koray. Açık havanın, yürüyüşün ve anıların etkisiyle öfkesi dağılmış, siniri yatışmıştı. “Aşırı tepki mi gösterdim acaba? Düşünsene oğlum, bunca zamandır tanıyorsun, dahası kaç aydır evlisin, hiç gördün mü onun taşkın bir hareketini ya da güvenini sarsacak bir davranışını? Sensiz bir yere gittiği, kimseyle görüştüğü mü var kızın? Senin için deli divane olduğunu her fırsatta söylemiyor mu? Sen de gitmişsin Coşkunla dans etti diye kıyamet koparıyorsun. Onun senden başka kimseyi gördüğü yok ki. Asıl onu bu kadar sıkarsan kaybedersin. Of kafam of!” Bu son cümleyi farkında olmadan biraz sesli söylemişti. O an oradan geçmekte olan hafif çakırkeyif bir adam ona dönüp şöyle bir baktı ve eliyle “Hayırdır, keçileri mi kaçırdın?” anlamında bir işaret yaptı. Koray toparlanarak ayağa kalktı, sanki önemli birinin karşısına çıkacakmış gibi kendine çekidüzen verdi ve emin adımlarla parktan çıktı. Bir yandan da kendiyle konuşmaya devam ediyordu. “Bak oğlum şimdi doğru eve gideceksin, o da sinirinden uyuyamamıştır nasıl olsa, çıkacaksın karşısına ve gururu mururu bir kenara bırakıp, konuşup özür dileyeceksin. Onu kaybetmeyi göze alabilir misin? Alamazsın… E ne bu tafra o zaman?” Yaklaşık yarım saat sonra evin kapısındaydı Koray. Anahtarıyla açıp girdi. Ceyda balkonda bir sandalyeye oturmuştu, ağlamaktan şişmiş, ifadesiz gözlerle uzaklara bakıyordu. Koray’ın geldiğini fark edince başını ona çevirdi ama daha hiçbir şey söylemeden Koray söze girdi “Konuşabilir miyiz?” “Tabi” dedi Ceyda zor duyulur bir sesle. Koray onun ellerini tuttu ve yerinden kaldırarak içeri götürdü. Karşısında durdu ve gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı. “Bak… söze nereden ve nasıl başlayacağımı da bilmiyorum aslında. Bilirsin seven insan kıskanır, ama bazıları bunun ölçüsünü tutturamaz, biraz fazla kıskanır.” Ceyda’ya biraz daha yaklaştı. Sesi hem sevecenleşmiş hem de titremeye başlamıştı. “Ben … ben seni çok seviyorum. Bir gün biri seni benden çalacak diye ödüm kopuyor. Buna belki çocukluk belki aptallık diyeceksin ama böyle işte. Elimde değil. Bu gece … seni onunla öyle dans ederken görünce … ne bileyim işte, çok kötü oldum. Diyeceksin ki…” Parmağını Koray’ın dudaklarına götürdü ve “şşşt” diyerek onu susturdu Ceyda. “Tamam, daha fazla açıklama yapmak zorunda değilsin. Evet, kıskançlığın ölçüsünü bazen kaçırdığın oluyor ama ben yine de seni seviyorum ve senin beni sevmeni seviyorum. Seninle kavga etmek ve sonradan pişman olacağım şeyler söylemek istemiyorum. Bu geceki olayı hiç yaşanmamış kabul edelim mi?” Koray bu soruya sözle cevap vermek yerine Ceyda’yı kendine çekti, ona sarıldı, başını dalgalı siyah saçlarına gömdü ve çiçek özlü parfümün Ceyda’nın teninde bıraktığı baş döndürücü kokuyu içine çekerek ona sahip olduğu için bir kez daha şükretti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Merve Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |