Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Yorgunluğun verdiği ağırlıkla, hüzünlü bir pazartesi okula giderken, dinlediğin şarkının da etkisiyle, aklına bir türlü bulamadığın o rüyaların kızı gelir ama fazla takmamaya çalışırsın. ’Amaaan ne olacak kız bulup da!’ dersin, kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş misali. Okula vardığında düşüncelerin verdiği etkiyle şaşkınlık, Yıllardır gözüne çarpmayan o güzel kızı görürsün, hiçbir şey anlayamadan daha, içine güzel bir sıcaklık gelir, sanki soğuk bir kış günü dışardan kendini eve atıp kalorifere yaslanırmış gibi. Bir rahatlık, bir yangın vardır içinde ama sen hala hiçbir şeyin farkında değilsindir. Hatta artık burnunun ucunu bile göremez olmuşsundur. Kulaklarından gelen müzik beynine işler ve artık o şarkıyı bıkmadan usanmadan 1000lerce defa dinleyebilirsindir. Gözlerindeki parlaklık, içindeki ferahlık, düşlerindeki o güzel hayaller, pek de şanslı değildir sandığın gibi. Allahın verdiği bu güzel duygu günah olamaz diye haykırmak gelir içinden,ama sen sessiz sesiz söylemeyi tercih edersin, o aşkın ünlü dert babalarına. Onlar seni dinlermiş gibi yaparken, sen onların rol yaptığını bilirsin ama anlamak istemezsin. O an aklından geçen tek şey birilerine içini dökmektir. Annen ‘bana anlat, bana anlat, hadi ne olur söyle’ diye yalvarırken, sen hep o ünlü dert babalarından istersin. Yoktan anlamayan beş yaşında çocuklar gibi. Diğer günlerde, durmaya dayanamaz olmuşsundur. Haykırmak istersin aşkını ve de yaparsın haykırırsın ama utana sıkıla, sanki sonucu sualin bilinmezmiş gibi. Sorduğunda o geyiklere meze büyük suali, umursamaz bir tavırla ’bir düşüneyim bari’ cevabını ister istemez alırsın. Artık o cehennem saatler başlamıştır, beklemeye başlarsın soğuk bir kış günü otobüs bekler gibi, üşürsün iliklerine kadar. Dillere destan aşkın sınırları aşmış durdurulamaz olmuştur, artık 5 yaş utangaçlığı da yoktur, aşkını orada burada anlatmaya başlarsın, mahallenin o çok konuşan ama boş konuşan koca karıları gibi. Orada burada anlatırsın, zırt pırt, hiç durmadan. Artık sana dayanamayan arkadaşların, kaçmayı tercih ederler ’bir küçük işim vardı, gelince dinlerim seni’ şeklinde. Zaman gelir, cevap gelir. Sen -Hayır- kelimesini tedavülden kaldırmak isterken, millet ya bu deli herhalde diye şüphelenmeye başlar. Artık -Hayır-ı duyunca, sordum soruyu aldım boruyu mantalitesini anlayamayacak kadar âşıksındır. Dizleri üstünde aşkına yalvaran jönler gibi hissedersin kendini. Yalvarırsın aylarca beklide yıllarca; sonrada orda burada kabul edilmeyip 4,5 yıl yalvardığını anlatırsın, sanki bir marifetmiş gibi. Yalvarır, yalvarır, yalvarırsın. Yalvarırsın ama karşında seni hala görmeyen umursamaz havalı bir kız bulursun. Onun o umursamaz tavırları seni daha da âşık etmeye yetip de artıyordur bile. Olaydan bir yıl geçince artık bıkıp usanmış kalbin yorgun düşmüş aşkını umursamaz olmuştur. Umursamaz tavırların, onun sana âşık olmasına neden olmuştur, bilip bilmeden. Sana aşığım demekte geç kalan o, şimdi yalvarmaya başlamıştır. Uzunca bekleyen servisi, kaçıran çocuklar gibi. Okula taksiyle gitmek zorunda kalmıştır, her şeyin bir bedeli varmış misali. Sonun başlangıcından arayan güzel kız, nasıl bir salak olduğunu anlatma sırası ona geçmiştir. Sen o sırada başka kızlara onu artık sevmediğini, hatta biraz abartıp nefret ettiğini anlatmaktasındır, dilindeki tüyler aşınana dek. Onlar ama ısrarcıdırlar, takmaman gerekir. Kızlar senle 1.sınıftaki ‘Ahmet Ayşeyiiii seviiiyo!’ dalgasını geçerken, sen Piç olmadığını ispat etmeye çalışan Sezercik gibisindir. ’Hayıııııır,hayıııııır ben piç değilim’ diye haykırırsın. Sonra içine bir garip kurt düşer, gider annene sorarsın ‘Aneeee ben piç miyim?’ diye. Aşkın tabirini gökte ararken yerde bulursun, cevap ordadır işte. Aşk nedir, aşık olmak nedir diye sorarken. Cevap bulmak gerekir, bari cevabı da ben vereyim, aşk bir nevi piçliktir dostlar.(Piç miyim neyim?). Hikaye hep devam eder, bırakmaz hiçbir zaman peşini, elinde kağıt kalem, yazarsın şiirini, ben şair sen şair, gidelim uzak diyarlara, ben aşık sen aşık, hep soralım başka yarlara. Utku Koçak Prag
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Utku Kocak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |