..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yanlış sayısız şekillere girebilir, doğru ise yalnız bir türlü olabilir. -Rouesseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İtiraflar > ÖzgeCan




14 Şubat 2005
Agrutra Mirva*  
Paylaştığımız gökyüzü aynı değil nicedir…

ÖzgeCan


Oku da kendini haklı çıkar, diye yazdım tüm bu satırları. Seni kendime kırdırmak için değil. Yazılarımın son olduğunu düşünenlere ve sabırsızlıkla bekleyenlere duyurulur: Bu son yazım değil ama sizi temin ederim son hikâyemdir!


:HHAI:

Gece… Sularda bir yosun gibi hıçkıra hıçkıra, son bir umutla, gelmeyişini beklerken, dönmeyişini özlerken… kalbim ufkuna battı, gözüme uyku… Gözlerimi araladığımda, biri çoktan altını yakmıştı güneşin, tavşan kanı bir gün demleniyordu ufukta. Vazgeçmek ve direnmek zar atıyordu terasta. Bir paragraf içine yerleşmeyi bekleyen söz dizimlerim ve çoktan noktası konmuş yazıların sabah gazetesi niyetine bırakılmıştı kahvaltı masasına. Bir yudum aldım orta şekerli sabah yalnızlığımdan… kalemi belinden kavradım.

Badem ağaçlarından bahar dalları toplamıştım dün, sana rağmen, sana. Sana göndermek için aldığım kitabın arasına kurumaya bırakırken fark ettim : Paylaştığımız gökyüzü aynı değil nicedir… Saat değil, zaman farkı var aramızda.

Ağrılı bir geçmiş, sancılı yarınlar… ‘Nereye kadar?’, diye sordu nicedir paylaşamadığımız gökyüzü, nereye kadar! Bir neşter kadar keskin ve temiz oldu kararım; orada kış, burada neredeyse bahar. Seni bilmem ama ben artık pek üşümüyorum.

Evet, “şimdi bütün ürkekliğiyle, bütün çıplaklığıyla, ‘bütün gerçekliğiyle’ geçmişi gömme zamanı. Gri bulutlarla, tükenmiş bir mevsimin ve aşkların ardından yeniden, kırılgan bir çocuk olmayı öğrenme zamanı.” Haklısın; “hayat, hak ettiğimiz yaşamdan fazlasını sunmuyor.” Hak ettiğimi değil, hakkım olanı bile alamıyorum! İsteyemiyorum.. nefsim kırılıyor.

“Başkasının acısına başkası olmak, ya da bir başkasının düşüne… Arta kalanları yaşamak yetti artık”. Çünkü, emin ol, “kıymık gibi batıyor yüreğime”, peşime taktığın bu iğreti yalnızlık! Usandım, sadaka gibi önüme atılan paylaşımlardan. Hadi, adam gibi paylaşalım bâri ayrılığı: Sen acılarını bensiz yaşa, ben sensiz düşler kurayım!

Ben de “bilmiyorum ne zaman pusuya düşürdün bizi. İçinde çözemediğin bir hesabın var, çözdürmediğin; kim kimi gırtlaklayacak…” korkuyorum, ecele faydası olmuyor. Cinayetsiz bir ölüm istiyorum, cinnetsiz. “Gidişimi sen hazırladın” ama tetikte kurşun sende kalsın. Belki bir başka vedada harcarsın! Nasılsa hep bir sonraki ayrılığın erken sızısına hazırsın…

Doğruydu; “doğduğum şehir bile…” anımsadı belki ama “tanımadı beni”. Umurumda mı? Bu kıyı kasabasının bana kucak açışı hep aynı. Yaktım gemileri, dönüş olsa da geri… dönen olmayacak! Gelmek istersen… dönmek.. otobüs terminali bekleyecek seni.

İflah olmaz bir hüzün, ne zaman (c)anıma yapışsa.. derin soluklar (ç)almak gerekiyor hayattan. Bilirsin. O zaman, hep, buraya (k)açıyorum yelkenlerimi. Burası Bodrum… burada her kediye balık, martılara simit… burada herkesten bir parça, kimseden bir bütün var. Hayatın ta kendisi lokantasında bol kepçe yalnızlıklar, Arjantin bardaklarda yudum yudum tüketilen mutsuzluklar var. Kimsenin olmayan ama herkesi sahiplenen bu kentte yüreğim özgür artık. Hasretinin o tarifsiz kokusu burnumu sızlatırken yosunlu akşamüstleri… Seni yalnızlığıma dahil etmeyi de öğrendim, yokluğunu yok saymayı da! Öğrendim sessiz başıma yürümeyi dalgalarla, iskeleler boyunca…

‘Gitme’, deydin de gelirdim, mecburiyetten; ama hemen dönerdim varlığına, sen gittiğimi bile fark edemeden… Hiçbir şey demedin.. Hâlâ… Şimdi kalmak için bahane de aramıyorum. Kendime iş bile buldum. Göz kenarlarımda yürürken anıların sessiz turistleri; yokluğunu bir kokart gibi astım boynuma.. antik acıları, yüreğimdeki cam batıkları, mumyalanmış umutları kapsayan istikâmetlerde rehberlik yapıyorum. Bilirsin, müşterisi her zaman bulunur, dramı kıvamında hikâyelerin; çok şükür, işsiz de kalmıyorum.

Oku da kendini haklı çıkar, diye yazdım tüm bu satırları. Seni kendime kırdırmak için değil. Yazılarımı(n) son olduğunu düşünenlere ve sabırsızlıkla bekleyenlere duyurulur: Bu son yazım değil ama sizi temin ederim son tuhaf hikâyemdir!

Ve sen... damarlarımdaki balıkadam… eski bir umutla boğulduğunu sanıyorken hâlâ… ne yazarak, ne sesine dokunarak… ulaşamıyorum sana! Sırf bu yüzden bile kızamazsın yokluğuma. Senin her suskunluğunun bir bahanesi, benim her yok oluşumun bir aslı, bir anlamı var. Yazdıklarını yaşayan sen, yaşadıklarımı yazıyorum diye mi bir türlü anlamak istemiyor beni! Kitap aralarında nice heyecanla kuruyan ama mutfak raflarında unutulan bahar çiçeklerine iyi bak. Çünkü, sahip çıkamazsan, onlar da, hep acıtacaklar seni!



•Anlamı bize saklı olsun ama Aperitif Şiir’e istinaden sen de bu yazının isim babası ol. Sevgili İ.Ö.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: SIRADANLIĞIN KALIPLARINI YIKALIM!
Gönderen: Muhammet AYHAN / Çanakkale/Türkiye
13 Haziran 2005
Neyin denemesini yazıyorsak yazalım, yıpratılmış tüketilmiş, heba edilmiş, yağmalanmış muhtevadan kurtulmadıkça ilgi çekici olamayız. Kamuran Hocam beğenilerini açıklamış. Elbette ki onun bir bildiği vardır diyorum. Lakin ben henüz o basirete sahip olamadığımdan amiyane kanaatlerimle muhtevandan, bahsettiklerinden, haz verici birtat alamadım. Bir de üç noktayı (...) kullanma amacına anlam veremedim. Onlar yerine cümlenin devamına hizmet edecek bir şeyler bulabilirdin. Unutma, mefhum yoksunluğu sendromu yaşayanların limanıdır üç nokta. Eleştirilerimi yıkıcı sanmanı istemem. Denenmemişlerin denemesini yazman dileğiyle.

:: nasıl bir çizgi bu..
Gönderen: zeynep yabancı / Sakarya/Türkiye
20 Nisan 2005
nasıl bir çizgi bu..Hayatın altı, bastıra bastıra dele deşe çizilmiş gibi..içimi deldin deştin..yazıların vurgun ve asi.. ve bence mükemmel sevgili özge..yüreğine sağlık.

:: bodrum...
Gönderen: yeşim kırlı / İzmir/Türkiye
17 Şubat 2005
yüreğimin yarısını emanet ettiğim şehirden dökülen kelimelerin, tozlu raflarımdan ucu yırtık fotoğraflarımı döküverdi uzun zamandan sonra önüme...yeniden ait olduğu yere gömmeden geçmişimi bir daha okuyacağım yazını...kendi içimde uzun yolculuklara çıkardın beni...gerçekten çok güzeldi...sevgilerimle..yeşim kırlı

:: ...
Gönderen: Elif D. / Ankara/Türkiye
16 Şubat 2005
Paragraflar birbirinin ardına dizildikçe bir sis bulutunun içine girdim. Olsa olsa bu benim düşlerimdi, tanıdım kendimi. Yeryüzünün farklı coğrafyalarında benzer duygularla sarmalanmak ne güzel... Böylesi bir yazıyı, içi titreyerek okumak ne güzel... Ruhunuza, sözcüklerinize sağlık...

:: Bu gidişle SOn'um olacak..
Gönderen: Burcu Yıldızer / Ankara/Türkiye
16 Şubat 2005
Süzüldüm her zamanki gibi cümlelerinden içeri doğru. Farklı bir "başka"lık var; yok yok anlatım bozukluğu değil:) aynen dediğim gibi.. Sen'ler de çokça O'nun izi...Yüreğine sağlık

:: tebrikler
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
15 Şubat 2005
Sevgili Özge; Mükemmel denemeni severek okudum.Hatta bazı cümlelerini tekrar tekrar.Öncelikle, farklı söylemlerin dikkatimi çekti: "Güneşin altını yakmak," - "Terasta varlığına - yokluğuna zar atmak," - "Göz kenarlarımda yürüyen anılar," gibi......Çok güzel bir itiraftı...Sevgiyle kal...Kâmuran Esen

:: ah o içimi acıtan ürkek kelimeler...
Gönderen: mehmet asim erdoğmuş / İstanbul/Türkiye
15 Şubat 2005
sahip çıktığımı zannediyordum kelimelerimin kifaye düetlerine...anladım ki sahiplenmek beraber yürümek değilmiş.. özge can...can(a)dair kelimeler bırakmışsın gökyüzünden...ıslandığım için mutluyum.. kelimelrin kifayetsiz kalmasın emi... eyvallah.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Trajikomedramik Otologlar
Cam"dan Çocuğa Can"dan Satırlar…
Son Yazı (N)
Advaita Vedanta*
Bütün Suç Mevsimlerde *
Sn 2 (Bin) +v
Hepimizden İyi Biliyor

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Via Crusis [Şiir]
Üvey Sevgili [Öykü]
Cevabı Yok Sorular [Öykü]
Beş Yaş Öznesi [Öykü]
Ölü - M - Cül [Öykü]
İki Kere İki Kaç (K) Eder? [Öykü]


ÖzgeCan kimdir?

Sürgünü akvaryum olan bir okyanus balığı. . .

Etkilendiği Yazarlar:
. . .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ÖzgeCan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.