Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Sinir olmuştum , hatta sinirden mosmor bile olmuştum. Neydi ki , onu bizden farklı kılan? Aynıydı işte , İstanbul çocuğuydu ; öyle köylerde falan büyümüş değildi. Benden daha cesaretli değildi. Daha zengin değildi. Yaşı öyle çok fazla değildi. Evet , benden uzun boylu ve iri yarıydı ama kamp çantaları boy boy değil miydi? Yok , bu farklılığa çözüm bulmak durumu meydana çıkmıştı artık. Onun ayaklarını kırıp dağlara çıkmasına engel olmak mı yoksa "bende yaparım" mantığından yola çıkıp bir çadır satın almak mı? Yeni evli olmaları sebebi ile arkadaşı dul bırakmamak için gittim dünya para harcayıp kendime bir sürü şey aldım. Hem kendime hem de kocama :)))).Aldıklarımı salonun orta yerine yığıp bir güzelde eksik var mı diye kontrol ettim. İsmi sayılanlar öne çıksın ; çadır , çantalar , botlar , uyku tulumları , matlar , ... diye uzadı liste ama sanki bir şeyler eksikti. Bu duygum hala mevcut , ama ne eksik bir türlü bulamadım. Bu arada , biz ilk tatilde ( ki 4 gün kadardı) ; nereye çıksak diye düşünüp durur olmuştuk. Malum , arkadaşımın kocasının tepesine ekşimiştim resmen. "Nereye gideceğiz?" diye. Adam önce direndi bir kaç gün , sonra daha fazla kaçamayacağını anlayınca bir kaç alternatif koydu önümüze. Bunlardan ismi en güzel olanı seçtik bizde. Erikli ' ye çıkacaktık , yol boyunca erik yiyecektik. (Mevsim itibari ile erik olmazmış ama bunu ancak yolda hiç erik bulamayıp söylenmeye başladığımda izah ettiler.) Gitmemize bir hafta kadar vardı , ben her gün bir eksik var mı diye dertlenip duruyordum. Bir yandan da , mangalı ve küçük yastığımı çantaya nasıl sığdıracağımı düşünüyordum. Ekibin kalan kısmı , oy birliği ile mangal ve yastığın bizle gelmeyeceğine karar verdiklerinde ağlamamak için kendimi zor tutmuştum ama güçlü davranmayı öğretiyor hayat insana. Küçük yastığım olmadan nasıl uyuyacağımı bile bilmiyordum ki. Bu sıra zarfında , arkadaşım ve eşinin evinde ki diyalogda şu şekilde sürer gidermiş: -Emin misin Simten ' in dayanabileceğine? Ya yollarda bağıra bağıra ağlarsa. O çantanın dolu olduğunda 15-20 kilo geldiğini biliyor mu? Yaklaşık 10 saat o çanta ile dolaşacağını ve 4-5 saat yürüyeceğini söyledin mi?Bak , başımıza iş açmayalım , istersen vazgeçelim. -Yok , o karar verdi , gidecek bir kere. Eğer çok sorun çıkartırsa köyde bırakıveririz kocacığım. Anlayacağınız , ben heyecandan geceleri uykusuz kalırken , adamcağızda bana karşı olan tereddütlerinden dolayı uyuyamıyor ve uyutmuyormuş. Uykusuz geceleri devirdikten sonra kalan 2 günü , alışveriş yapmak ve liste kontrol etmekle geçirdik. Anlamadığım bir başka şeyde , ben ne almak istesem arkadaşımın kocası " taşıyamayız onu , boş verin . almayın sakın" diye karşıma geçiyordu. Sonunda çantama çaktırmadan 6-7 tane patates ve soğan atmayı başarabildim. ( bunu hala yapıyorum , çünkü ateşte közlendiklerinde muhteşem oluyorlar ama artık başka birinin çantasına atmayı akıl edebiliyorum. ). Bu arada da , durmadan annemle savaşıyorum tabii. "Kızım aklını mı kaçırdın sen , en son ağaca tırmandığında 6 yaşındaydın onda da düşmüştün zaten , bak geceleri soğuk olur , kurtlar iner , bir yerlerinizi kırarsınız ...." diye durmadan konuşuyordu. En sonunda anladı benim asla vazgeçmeyeceğimi ve bu seferde , akıllı damadının tepesine bindi. " Bari sen uymasaydın bunlara , aman oğlum aklını başına topla ... " diye inledi durdu. Sonuç , telefonun fişini çektik , cepleri de açmadık yola çıkana kadar. O çantayı ilk sırtıma aldığımda , aslında hafif bile olmuş diye düşünüyordum ama dakikalar yolları geride bırakırken , sanki çantanın ağırlığı da kat kat artıyordu. İlk 4-5 saatten sonra , "keşke annemi dinleseydim , ne işim var benim burada" deme noktasına gelmek üzereydim ki fark ettim: Aslında oldukça başarılıydım. 2.sırada yürümekteydim ve diğerleri söylene söylene geliyorlardı ardımızdan. Manzara muhteşemdi , yeşil burnumun dibinden başlayıp uzanıyordu. İleri baktığımda sadece dağlar , ağaçlar ve gökyüzünü görmekteydim. Yoldaki su kaynaklarında durup suyu tazelerken , bir yandan da o buz gibi kaynak sularında elimizi,yüzümüzü , ensemizi , saçımızı , bacağımızı ; yani suyun altına uzatabildiğimiz her yerimizi yıkıyorduk. Çikolata ve şeker çantasını taşıyan arkadaş durmadan bir şeyler yediriyordu bize. Dağları aşıp yaylayı ilk gördüğümde inandım bu işin altından kalktığıma en sonunda. Herkes şoktaydı , sınavı geçmiştim. Hem de , öyle ortayla , iyiyle falan değil , pekiyi ile. Çadırlar kurulduktan sonra tebrikleri kabul ettim. Kendime kocaman bir yudum kanyak hediye ettim ödül babında. Sadece Dağa çıkmaya başlamadan önce dır dır etmiştim çünkü , o da alınacak ekmek sayısı bir turlu yeterli gelmemişti kulağıma. Onlar 10 dedikçe ben 15 diyip duruyordum durmadan . Çok korkmuştum , Allahın dağında ekmeksiz kalacağız diye.(zaten çadır kurulur kurulmaz , kendi payım olan ekmekleri hemen kaldırdım çadırıma.). Mükemmele çok yakın bir tatildi benim için , diğerleri içinse şaşkınlık verici. Sabahın köründe kalkıp , ateşi yakıyordum . Suyu almak için dereyi geçmekte sanki bir ip cambazı gibi iyiydim. Suyu koyduktan sonra başlıyordum odun toplayıp kırmaya , kesmeye. Sadece yaşlı ve devrilmiş ağaçları yakacak yapmam gerektiği öğretilmişti arkadaşımın kocası tarafından. Malum geceler soğuk ve karanlık oluyordu. İşte böyle bulaştı bu mikrop kanıma. Bu kadar zevk alabileceğim bir başka şey gelmiyor aklıma düşündüğüm zaman. Grubun içinde yaygın olan kanı da şu : kondisyonum çok iyi , cesaretim fena değil. Üşümediğim , aç kalmadığım ve korkmadığım zamanlar mükemmel bir kamp arkadaşıyım.( bunlar olmadı mı , ben bile kendime katlanamıyorum zaten .) Ben kendimi tam hissediyorum artık, sanki bir noksan parça yerini bulmuş gibi . Annem; her gittiğim yerden tek parça dönmeyi becerdiğim için mutlu , kocam; bana yolda gördüğüm yılanlarla küçük bile olsalar oynamamayı ve üzerlerine basmayıp onlar geçsin diye beklemeyi öğrettiği için keyifli , Sorun yok yani :)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Simten K. Ataç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |