"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
”Gönderilmemiş Mektuplar” filmini izlediğim de ise bir kez daha içimin kıpır kıpır olduğunu hissettim,Amasra’nın doyulmaz güzelliği karşısında. Herkes bilir ya, Batı Karadeniz’in çok çok şirin bir ilçesidir Amasra , Bartın’a bağlı.Çeşm i cihan bir yer- Cihan gözdesi. Bir Bakacak Tepesi vardır; Bartın’dan Amasra’ya giderken , sahile doğru inmeden sol kolunuz üzerinde kalır.Dayanamaz inersiniz zaten görünce , henüz varacağınız yere ulaşmadan.Müthiş bir manzara nefesinizi keser, baharsa hele mevsimlerden genzinizden ciğerlerinize doğru kır çiçeklerinin kokusu yayılır.Menekşeler, papatyalar, çuhalar…Tepeden koya bakarken bir kuş olma isteğiniz tavan yapar.Aldığınız oksijen başınızı döndürür, hele bir de aşıksanız değmeyin keyfine.Yol kıvrım kıvrım iner, aşağıya doğru.Kendine aşık olunduğunu bilen daha da cilve yapan, aşığına acı çektirmekten zevk alan bir siyah gözlü arap dilberi edasıyla; leylakların, irislerin kokusunu sürünüp kıvrılan bir dilber. Rivayet odur ki; Fatih Sultan Mehmet meşhur lalasıyla bu tepeden manzaraya bakmış ve şöyle demiş; “Lala, Lala, çeşm i cihan bu mu ola?” Şimdilerde bu tepeye ışıklı bir pano yerleştirmişler ve panonun bir tarafında Fatih, bir tarafında Atatürk silueti, doyulmaz güzelliği içmektedirler yudum yudum. İlk gittiğimde aylardan nisandı.Sabredemedik arkadaşımla Amasra’ya kadar , yarı yolda indik.Çuha çiçeklerini saksı dışında ilk görüşümdü bu.Her yan yeşilin bin bir tonuyla kaplıydı.Ihlamur ağaçları gökyüzüne doğru uzanmış, asırlık ömürlerinde görüp geçirdiklerini rüzgarın esintisiyle hışırdayarak usul usul fısıldıyorlardı.Altlarında arsız , şımarık sarmaşıklarla süslü koyu , davetkar gölgeler oluşturuyorlardı.Papatyaların çok renklisi vardı orada sadece beyaz değil; sarılar , pembeler, eflatuna dönük olanlar… Yorulduysanız dinlenesiniz diye , şöyle bir elinizi yüzünüzü yıkayıp kendinize gelmeniz için yol kenarında küçük ama çok şirin bir de çeşme yapılmış.İster Çoban Çeşmesi deyin , ister yolcu çeşmesi , isterse aşıklar çeşmesi…Çeşmenin minik havuzunda bozuk paralar ışıl ışıl parlıyordu , sanki Roma’dakine inat edercesine. Kimbilir hangi dileklerle atıldı o paralar, kimlere umut oldular? Amasra’ya doğru tekrar yola koyulunca heyecanlandık.Yolda ilerledikçe limanın görüntüsü açıldı önümüzde ki nasıl, deniz çarşaf gibi serildi . Yeşille mavi böyle ahenkle mi danseder her yerde , yoksa doğanın Amasra’ya lütfu mudur bilinmez.Kimi yerde yeşil hakimdi maviye, kimi yerde mavi egemendi manzaraya. Kıyılarda çok hoş birkaç masalık küçük restoranlar vardır, çoğu aile işletmesi olan.Taze mezgit yenmeli ilkin, yanında karışık yeşillik salatası.Artık gönlünüz ne çekerse , o eşlik etsin sofranıza. Gün doğumlarını ve batımlarını da kaçırmamak lazım, özellikle iskeleden. İskele duvarındaki şiirlerde öyle samimi, öyle çeker ki kendine . Onlar da aslında cesaret edilip söylenememiş , yazılıp gönderilmemiş mektuplardır aslında.Aşkın , sevdanın çok naif bir ifadesi. Kıyıdan içeri doğru bir arasta vardır ; ahşap ürünler ve yöresel dokumaların, tel kırmaların bulunduğu arasta. Arastanın küçük bir meydanı ve bu meydanda sıklıkla yerel oyunları sergileyen bir ekip.Öyle şaşkın şaşkın bakakalırsınız.Sanki sizin için özel hazırlanmış bir festivalde hissedersiniz kendinizi.Tavşan kanı çayınız gelir, çok geçmeden.Etrafınızda halinizi hatırınızı soran esnaflar, genç öğrenciler.Satın almasanız da dükkanlardan hiçbir şey; yine de kimse yüzünü ekşitmez, gülümseyerek yolcu ederler kapıdan. Arastanın sonunda minicik bir dükkanda emekli bir öğretmen ( vardı ya hala var mı bilmem) doğal malzemelerden takılar yapar; akasya çekirdeklerinden, Antep fıstığı kabuklarından… Tavşan Adası (değildir adı muhtemelen ama ben üzerinde gördüğüm çok sayıda tavşandan dolayı onu öyle sıfatlandırmıştım) tarafına doğru sabah erken saatte bir tekneyle gezilir.Su çok soğuk olduğu için sadece denize bakılıp iç geçirilir ama o havayı solumak da ayrı bir mutluluk verir.Bir kaç gün sonra dönerken kendinizi evinizden ayrılıyormuş gibi hissedersiniz.Doğa, insanlar ve tarih o kadar sarıp sarmalar ki, memleketiniz gibi oluverir Amasra. Aradan zaman geçince özlersiniz, tıpkı benim gibi. Eğer giden olursa benim için de yaşasın yukarda anlattıklarımı, benden de bir selam sarkıtsın mutluluğa. Sağlıcakla… 31.05.2007
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nalan gök, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |