Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain |
|
||||||||||
|
İnsanın insana kıydığı ve adının hiç bir tutanakta cinayet olarak anılmadığı bir soykırım! Yüzlerce insan gömülüyordu aynı anda, birbirinden habersiz ve hep aynı kuyuya... Ve zaman istiyordu mizan. Kul kendine yenildiğini ve kendini kendine düşman edenin yine kendisi olduğunu anlayınca uyanıyordu derin uykudan. Şimdi sen say ki uyandım, üstüme son toprak serpilirken.. Uyandım ve vazgeçtim gömülmekten! Bir acıyı kanayan yerde vurmanın en iyi yoluymuş acıyı yaşanmamış saymak. Oysa yatağından söktüğü kırıntılarla büyürmüş ırmak... . . . Bir yerlerde bir hata vardı, evet! Sende ya da bende.. Nedeni her neyse güzeldi, acıya gömüleceğimi bildiğim bu sona seninle el ele koşmak bile.. Sonrasını biliyorsun, aynı hikaye ; Aynı çarpıntı başlıyor önce, sonra kan kaybı... Belki iç kanama fark etmediğin ama gözünün önünde. Yine de devam ediyor hayat. Sevgilinden ayrıldın diye izin vermiyor hiç bir patron, ya da otobüsler durmuyor önünde. Geç kaldığın, mide krampların, kırmızı ışıkta duramayacak kadar tahammülsüz oluşların kimseyi bağlamıyor mesela. Anlayacağın hayat, nasıl bırakıyorsan bir seviye koşarken, döndüğünde de aynen öyle... Bu yüzden sıfırdan başlayamıyor insan terk edilirken. Bilirsin, takvim bile acır üzerinden bir sayfa kopartılırken.. Zamana ihtiyacım vardı. Yanlış anlama, senin ihtiyaç duymayacağın bir zaman! Tüm yolcuların bir yerlere gittiği istasyonda bir başına kalmak gibi, tren gelmeden ayrılamıyorsun o duraktan... Dediği gibiydi aslında; "Sadece 'sevilmek' harekete geçiriyordu donmakta olan bir kalbi. Ve hızla çarpan bir kalpti her seferinde, dünya üzerindeki onca güzel şeyin sebebi. Yani, sızlayan yerinden sevmeye başlamalıydı bir insani. Sevdiği kadar sevilmekti zaten bir acının yara bandı." Kısacası ; Tükenmişti bantlarım ama yaralarım hala ağırdı... Şimdi sen "unut!" diyorsun içinden.. Oysa yok olmak değil midir unutmak! Yaşam bile ne evrelerden geçer yok olurken. Yani demek istediğim, O an benim! Ne kadarı sana aitse bir zamanların inan o kadarı da benim.. "Unutarak eksil" diyorsun, neden? Ne yapabilir bana bir zamanları anımsamak, her şey için bu kadar geç kalınmışken. Acıdan korkmuyorsa yürek alışkanlıkların önemi ne ? Herkes unutuyor diye, herkes gibi olamaz ki her seven... Kaldı ki, unutmadım! Hiç bir şeyi vedahi hiç kimseyi... Bir düşün, sen neleri silebildin geçmişinden? Şimdi, senin o geçmişten bir farkını söyle bana ve bir yolunu göster silmenin Ankara yolunda sırılsıklam kalan o adamı, mesela... Almadığın Rulokat, hiç yapamadığım tavuk göğsü.. (- Hatırlıyorum, hemen ardından tüm tavuklar gripten öldü...) Aslında bilmiyorsun, şehir öldü! Kentler, insanlar ve nefes alan her şey... Yapsaydım ne değişirdi... Eminim, Hiçbir şey! Sonra nevresim... Simdi bunca üşümem bundan mı dersin? Hayır! Şehir soğuk. Ya da öykünüyorum yaşamaktan. Kutuplarda arıyorum kaybettiğim her şeyi. Anlayacağın namaz için bile şans sunarken yaradan, "Sensiz gecen günlerin kazası yok be sevgili!" . . . Bugünlerde fazla düşünmüyorum aslında ; dünü, bugünü ya da tüm bunları kapsayan hiç bir şeyi. Nefes alan herhangi bir canlı gibi varoluyorum yaşamda. Yarı ölü yarı diri yasıyorum yani... Tüm bu hallerin sebebi senden mi? Hayır! Ancak deşilen yara kudurtur buz tutmuş bir kalbi! Sen elinde neşter, savurgan kelimelerle vuruyordun hep aynı yeri. "Daima ve sonsuza dek" ne demekti ? Kopmuş muydu kıyamet ? Değilse neydi ? 'Bu ilişkinin Tanrısı’ sendin yani, öyle mi ? “Kop” dedin! sûra üfledi aşk. Bir çığlık içimden, sonra bir deprem. Denize karıştı her şey... Lütufla gelen kul, Tanrıya hesap sorabilir mi? - Şizofreni bir yalnızlık.. Kimsenin içinde yer almadığı, inadına kalabalık! ... Öyle gittin... 13. katından gülümserken şeytan bir kentin... Gelsem, titretir miydi dizlerimi gözümdeki yaşları senden gizlemek! Mendil taşımıyordum. Omzun yoktu. Nicedir ağlamıyordum üstelik. Unutmuş olabilir miydim nasıl bir şey olduğunu? ...ve sessizlik... Kabir azabı daha mı huzurluydu? Ya da kotu bir benzetme mi oldu bu? . . . Saat gece yarısı.. Yarın başka bir gün olacak.. Bu sefer inan, çünkü güneş doğacak!.. Otobüslere kızmayacağım, sabredeceğim ışıklarda, hatta bağırmayacağım mendil satan o çocuğa.. Belki daha çok çalışacağım.. Hedeflerim olacak. Kıvırarak ucunu en derin yerine gömeceğim aşkı, hiç kullanmadığım o tek dosyanın. Sonra, küsmeyeceğim kente. Daha çok dua edeceğim, bugünlerin geçeceğini düşünerek.. Format atacağım, şuurumu kapatacağım anlayacağın.. Yeniden doğmak mümkün mü? Mümkün.. Ben yapacağım! Ve inanmayacaksın, buna yine senden, yani bu yazıdan başlayacağım.. Göndereceğim önce, sonra bekleyeceğim.. Kendimi dinleyeceğim öylece.. "Ne değişti?" diyeceğim "..hala acıyor mu yaran ?" Sessizlik oluncaya dek cevabı bıkmayacağım.. Utanmayacağım üstelik; Tüm bu yazılanlar kalbinde bir yere dokunuyorsa şayet, içimde o yeri arayacağım...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Beste Sultan K., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |