"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
1930’lu yılları başında, Ankara’dan Zonguldak’a gelen CHP’nin üç kodamanı, rakı masasında “Uzun Mehmet” masalını uyduruverdiler. Osmanlıyı hatırlatan her şeyi ortadan kaldırınca, doğan boşluğu böyle hayali kahramanlar ile doldurmak zorunda kalmışlardı. Bakınız devletimiz resmi sitesinde bu masalı nasıl anlatıyor: “Geçmişte ülkemizin imparatorluk döneminde, yelkenden buhar enerjisine geçişle başlamış. İmparatorluk dönemi sanayisinin özellikle tersane gibi kuruluşlarının kömüre taleplerinin giderek artması ve bu artan talebin karşılanması için devletin üst kademelerine yazılar yazılmış ve taşkömürü örnekleri gönderilerek arama faaliyetleri özendirilmeye çalışılmış. Arama faaliyetlerine katılan Bahriye Nezareti’nden terhis olan askerlerden gemici Hacı İsmail’in 1822 yılında Ereğli’nin Kestaneci Köyünde bulduğu kara taşlar İstanbul’a getirilmiş ve bu kişi II. Mahmut tarafından takdir edilmiş, ancak üretim konusu ele alınmamış. 7 yıl sonra Bahriye Nezaretinde terhis olan Uzun Mehmet tarafından Kestaneci Köyünün Köseağzı mevkiinde 8 Kasım 1829 tarihinde taşkömürünün yeniden bulunması üzerine üretim konusu ciddi bir şekilde ele alınmıştır...” Okuduğunuz gibi, “Bahriye Nezareti’nden terhis olan askerlerden gemici Hacı İsmail’in 1822 yılında Ereğli’nin Kestaneci Köyünde bulduğu kara taşlar İstanbul’a getirilmiş.. ” diye yazıyor. O tarihte “Bahriye Nezareti” diye bir yerin olup olmadığını bir kenara bıraksak bile (Bahriye Nezareti, 1867’de kuruldu!), İstanbul’a ilk buharlı gemi 1827 yılında gelmiş ve Sultan Mahmut tarafından satın alınmıştır. “Swift” isimli bu geminin 5 yıl sonra İstanbul’a geleceğini herhalde “kahve falında” gören (!) zamanın idarecileri, tedbirli davranıp yıllar öncesinden kömür aramaya başlamışlar(!) Fakat hayali kahraman Uzun Mehmet’in getirdiği kömür yetmemiş olacak ki, bahse konu gemi ile 1830’da Tekirdağ’a giden Sultan Mahmut, kömür bittiği için yarı yolda kalmış. İstanbul’a dönüş, geminin kazanında odun yakılması ile mümkün olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Osmanlı’dan kalma kamyonlar dolusu belgeyi, Bulgaristan’a hurda kağıt fiyatına satan zamanın değerli(!) idarecileri, nedense gemi jurnalini bu belgelerin arasına katmayı unutmuşlar ki bana da bu konuda ukalalık yapabilme fırsatı çıktı. “Osmanlı da oyun çok!” diye bir laf var. Cumhuriyette de masal çok. “Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” masalını da bir ara anlatırım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Can Macit, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |