Her gidişin bir kayıp,bir gidişin herşeyi kaybetmek olduğunu sende öğrenmiştim.Geceleri avuçlarımda çağlayan kızıl nehirler,bir de tuzlu suların değmesiyle her geçen gün biraz daha çözülüp giden o resmin kalmıştı geriye.Önce sen firar ettin yüreğimden peşine o koca İstanbul.İstanbul muydu seni firara sürükleyen yoksa sen miydin gittiğin yere İstanbul'u çağırıp götüren?Bir ben kaldım kendi içimde,her gece sorgulara çekilip işkenceler gören.İstanbul ise tek tek topladı kaldırımlarını,sana hediye etmek için tek tek paketleyip yanında götürdü baharlarını.Artık İstanbul'un yatağı boş,senin yatağın çoktan kaldırıldı hücremde,benimse bitmeyen sorgulanmalarım.Susmamın tek nedeniyse bu firarların nedenini hiç bilmeyişim.Bekledim bir gün geri döneceğin umuduyla ve o bir günler kayıp kayıp giderken inatla senelere devretmedim.Ben devretmedim saçımda beyazlar ve peşipeşine sorgulanmalar.Oysa bir tek sen ikna edebilirdin İstanbul'u bir tek sen getirebilirdin geriye.Şimdi İstanbul'un yatağını da kaldırıyorlar hücremden;içimde artık bir ben bir o koca avlu;ne bir güvercinin kanat sesi,ne bir bahar,bir tek gölgeme saklanıp sırtımdan vuran yalnızlık.Gelmedi İstanbul,bir güvercin göndermedi engin gökyüzünden,sakladı yıldızlarını bulutların ardına ve milyonlarca çiğtanesi düştü gözlerimden ama gelmedi İstanbul sen ellerinden sıkıca tutmuşken.Ve senin adını firar koydum,dudağımda bir kan lekesi ve milyonlarca kırık yıldız düştü gökyüzünden.İstanbul kayıp sen firarlarda...İstanbul hala aranıyor ama adını yalnızlığımı saklayan gölgem koydum ve her gece o yalnızlık işkence edip vurmakta sırtıma...