Çocukların eğitimi, zaman kazanmak için nasıl zaman yitireceğimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau |
|
||||||||||
|
O bir ateş böceği idi. Hani karanlık gecelerde en kuytu köşelerde ben buradayım parlayan ateş böceği. Kim ne derse desin benim için öyleydi. Hatta biraz daha fazlası onun ışığı tüm insanlığa yetecek kadar fazlaydı. Kibir ve böbürlenme bilmez. İnsanları kategorize etmez. Kaşının altında gözün var demezdi. Anlayacağınız tuhaf bir insandı. Kantinde çay içer siz soğuk diye söylenirsiniz o ise aldırmaz içer, “soğuk ve şekersiz çayda güzel oluyormuş sizde deneyin” derdi. Ayağı kırılır koltuk değneği ile dolaşır, ”sakatları şimdi daha iyi anlıyorum” derdi. Yüzlerce kitap ve abartısız bir o kadar kaseti vardı. Yemek yemez gazete alırdı parasının son kısmıyla. Hayata tuhaf bir yaklaşımı vardı bize göre. Ya biz ona azdık ya da o bize fazla idi. Bir kızla arkadaşlık kurmak için yapılan şaklabanlıklara çok kızardı. Kokuşmuş düzenin, kokuşmuş ilişkileri diye nitelendirirdi bu tür olayları. Bir gün okulun kantininde oturuyoruz, çaylar önümüzde, muhabbet koyu ama eksik bir şeyler var. Musa nın ağzını bıçak açmıyor. Dikkatli bakınca çamın dibindeki bir masaya kenetlenmiş olduğunu anladık. Hayırdır Musa, bu ne hal. Ne var halimde diye hemen savunmaya aldı kendini. Ne var? Bilmem dedim sen söyle. Yok, bir şey deyince üstelemedim. Ama bir şeyler vardı biliyordum. Musa büyük konuşmuş ve sonunda eleştirdiği ortama kendi düşmüştü. Buna sevinmek mi yoksa üzülmek mi gerek kara verememiştik doğrusu. Orada bir masa ve masada bir kız, bal gibi Musa o kıza bakıyordu işte. İnkârın ne anlamı var. Ama Musa bu... Sarı saclı, alımlı ve güzel bir kız. Adam zevkli. Aradan zaman geçer kıza arkadaşlık teklif eder Musa ama kız hayır der. Bir daha, yine hayır cevabını alır Musa. İş artık rayından tamamen çıkar. Ne yer ne içer Musa. Ev arkadaşları geç gelişine alışır bir süre sonra. İçki de içmeye başlar. Efkârlı müziklerde dinler Musa. Rengi sararır Musa nın, benzi solar. Okulu asar, dersleri önemsemez. Karlı bir Ankara kışında evde yalnızken içip sızmış ve bir daha kendine gelememiş Musa. Okula haber gelir Musa öldü diye. Ailesine haber yollanır. Son görevimizi yaparız Musa’ya. Artık okul onsuzdur. Kantin onsuzdur. Bahçe onundur. Bir süre sonra o kız gelir Musa ölmüş doğrumu diye bana sorar. Evet dedim öldü. Rengi soldu kızın nasıl olmuş dedi. Fazla sevgiden dedim, fazla sevgi ağır geldi ona. Sahi dedim sizin adınız neydi? Sevgi dedi kız. Gözyaşlarını silerken, adım sevgi... Kim ne derse desin Musa’yı sevgi öldürdü. Fazla doz sevgiye dayanamadı kalbi. Sevgi ne oldu derseniz, yaşıyor. Birde oğlu var adı Musa...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eyyüp yıldırmış, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |