Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes |
|
||||||||||
|
Süleyman Faik Durgun, 1973’de Ses dergisinin yarışmasına katılırken, yönetmen arkadaşı Günay Kosova “Süleyman biraz eski bir isim. Hem sinemada Süleyman Turan var, senin adını ’Cem’ yapalım.” der. O günden bu yana Cem Erman’dır adı. Yarışmada üçüncü olur. Cem Erman bunları anlatırken bir sinema sanatçısının dramını yavaş yavaş hissediyoruz. Daha İstanbul’a gitmeden, yakışıklı olması nedeniyle İskenderun’da ki arkadaşları arasında adı: ”Artist Süleyman” dır. Sonraki yıllarda ise İskenderun’da filmlerini sinemalarda izleyenler “bu bizim Süleyman” derler. Kemal Sunal ile ilgili anısına geçmeden önce beni çok duygulandıran bir anısını anlatmak istiyorum. Hani Kemal Sunal ve Cüneyt Arkın filmlerinin vazgeçilmezi dev cüsseli bir adamı vardır. Sürekli dayak yiyen, hep kötü adamı rolü verilen, bu iri yarı görüntüsünün altında altın gibi kalbi olan, alçak gönüllü, yufka yürekli, kibar olduğu söylenen Kemal Sunal’la yaptığı tartışma neticesinde iş verilmediği ve işsiz kaldığı ve evinin kirasını ödeyemediği için soğuk kış gecelerinde parklarda sabahlayan, dünyanın en güzel insanlarından birisi olduğunu söylediği.Artist Süleyman’ın yakın arkadaşı ‘Yadigarı Ejder’le ilgi bir anısı şöyle: Yadigar’la bir gün parasızlıktan Taksim Parkı’da oturuyoruz. Karnımız aç. Biraz ekmek ve biraz kaşar peyniri alacak para çıktı ikimizden, ucundan ucundan yedik. Hiç unutmam: Çok sıkıntıdaydık. Yadigar çık sevdiğim bir arkadaşdı. Fakat çok garip öldü. Kebapçı Mehmet vardır Parmakkapı’da. Yadigar tuvalete gidiyor. Çıkmayınca merak edip kapıyı kırıyorlar. Tansiyon yükselmesiyle tuvalette düşmüş. Çıkmayınca merak edip kapıyı kırıyorlar. Yüksek tansiyondan beyin kanaması, zaten ayaklarından da hastaydı. Şakacı, hoş, çocuk ruhlu bir arkadaştı. Öyle bir adam Türk sinemasına kolay kolay gelmez. Nasıl bir Yılmaz Güney, bir Turhan Seyfioğlu, bir Ayhan Işık gelmeyecekse bir Yadigar Ejder de gelmeyecek.” Şimdi gelelim Kemal Sunal’a: Cem Erman aynen şöyle şunları anlattı:” Kemal Sunal çok değerli bir arkadaş ve dostumdu. Türkiye’de Kemal bir çığır açmıştır. Kendisiyle ilk defa 1971’de “Tatlı Dillim” filminde bir araya geldik. Tarık, Filiz Akın, Zeki Alaysa kadrosuydu. Biz basketbolcu arkadaşlarını oynuyorduk Tarık’ın… Daha sonra Kemal’le 1977’de “100. Numaralı Adam” filminde beraber oynadık. Biz o zaman Türkiye’ye kaçak olarak gelen “kısa Malbora”, Kemal Sunal’da “uzun Malbora” içiyordu. Bir gün sette çalışırken benim sıgaram bitmişti. Set işçilerinden birini kartonla sigara almaya Taksim’e gönderdim. Yemekten sonra canım sıgara istedi. Ama sıgara yoktu. Baktım Kemal Sunal pencerenin kenarında cebinden tek bir sıgara çıkardı ve yaktı. Benim de canım çekti. Kemal’ın yanına gittim. “Bir sıgara verir misin?” dedim. O da etrafına baktı ve bana cebinden bir tek sıgara çıkardı ve verdi. Bana sordu “ Senin sıgaran yok mu?” dedi, bende bittiğini ve set işçilerinden birini sigara aldırmaya gönderdiğimi söyledim. Hangi marka sigara içtiğimi sordu, kısa Malbora diye cevap verdim. Verdiği sıgaranın uzun Malbora olduğunu ima ederek, aynı filmlerde olduğu gibi gülerek “ Sigaran gelince ben senden iki tane isterim.” dedi. Rahmetli Kemal Sunal’ın malı kıymetli ve biraz cimriydi… Sene 1990 Ben Heybeliada Verem Hastanesi’nden taburcu oldum. Uzun zamandır filmlerde oynayamadığımdan maddi olarak sıkıntıdaydım. O zamanlar Beyoğlu’nda otelde kalıyordum ve otele verecek param dahi yoktu. Saçım sakalım uzamış perişan ve bitkin bir halde ilaçlarımı almak için Eczaneye giderken İstiklal Caddesinde Rahmetli Kemal Sunal’la karşılaştık. Beni iyi görmediğini, ne olduğunu sordu. Bende hastaneden yeni çıktığımı maddi ve manevi olarak durumumun iyi olmadığını söyledim. Ben hiçbir istemeden, elini cebine attı ve o gün için iyi bir miktar parayı çıkardı ve kimseye fark ettirmeden elime sıkıştırdı. Rahmetli ne kadar cimri gözükse de iyiliksever ve bu konularda bonkördü. Kendisini rahmetle anıyorum...Kemal Düz İskenderun - Ferda kitabevi - 29 Ağustos 2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |