..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Denemeler"de gördüğüm şeyi Montaigne'de değil, kendimde buluyorum. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Modern > Ali Osman Öztürk




30 Temmuz 2002
Bir Şiirdir Yaşam  
Rudolf Otto Wiemer’in Şiirinde ‘Özgeçmiş’ Düzeni

Ali Osman Öztürk



:EHDD:
Giriş

Rudolf Otto Wiemer, 24.03.1905 tarihinde Thüringen eyaleti sınırları içinde bulunan Friedrichroda'da doğdu. "Yeni ve başka" olan her şeye ilgi duyarak, Brecht, Kafka, Rus edebiyatı, Freud ve ekspresyonistleri okuyarak büyüdü.

Yazdığı şiirler dışında ilk oyunu 1922'de Gotha'da sahnelendi. İlk öyküleri ve tiyatro eleştirilerini Thüringen'de öğretmenlik yaparken yayımladı. 1932'de evlenen Wiemer, II. Dünya Savaşı'nda askerdi. Amerikan esaretinden kurtulunca, kukla oyuncusu olarak gezgin bir yaşam sürdü. Bir süre birkaç yerde öğretmenlik yaptıktan sonra 1967'den itibaren serbest yazar olarak yaşamını kazanmaya başladı.
Romanları, çocuk kitapları vb. yapıtlar dışında Ernstfall [Ciddi Durum] (1963) ve Beispiele zur deutschen Grammatik [Almanca Gramer Örnekleri] (1971) adlı şiir kitapları yayımlandı. Yapıtları İngilizce, Amerikanca, Fransızca, Hollandaca, Danimarkaca, Fince ve Japonca’ya çevrilen şair, »buntes deutsch. lyrik in sachen grammatik' [renkli almanca. gramer konularında şiir] antolojisini çıkardı. Rudolf Otto Wiemer 05.06.1998‘de yaşama gözlerini yumdu.

Wiemer'in çalışmalarını, zor yaşam ve savaş yılları biçimlendirmiştir. Şiirleri yaşamın güzel yanlarını göstermez; okuru, daha çok günümüzün katı ve soğuk gerçeklerine götürür. Geçmişten günümüze aktarılan imgelemlerin temel dayanaklarıyla çatışma halindedir. Tensel ve tinsel alanda güvenlikli ve mutlak diye geçerli olan her şeyi sorgular.
Bu yazıya konu şiir kitabının orijinal başlığı olan "Wortwechsel"in ne olduğu sorusunu şair şöyle yanıtlar:

“'Wortwechsel' Sprach-Brockhaus'a göre, atışma anlamına gelir. Burada yer alan 27 metinden bazıları üzerine tartışılabileceği yadsınamasa da, bu başlık daha çok konuşma amaçlı olarak seçilmiştir: İki insan arasında ya da insanla Tanrı arasında konuşma. Sözcükler karşılıklı değişilmektedir. Soru yöneltirler, sorgularlar. 'Wortwechsel' aynı zamanda, sözcüklerin değişimi anlamına da gelir; yeni bir şey, alışılmış söylemlerden başka bir şey söylemek. Bu özellikle, "Postacının direnişi", Bir ölüm münasebetiyle", "Büyük şükran duası", "Beytüllahim'den haberler", "Yapılacak iş" gibi parçalar için geçerli. Ayrıca şiirler de, tıpkı para bozdurur gibi okunmalıdır: Eğer gereksinim varsa, büyük parayı bozuk paraya çevirmek gibi. Yani tüm bu şiirler, kullanılabilir bir şey, işe yarar bir şey olmak amacındadırlar.” (Kurz 1974: 48)

1. Model Metnin Çözümlenmesi

Burada, Wortwechsel kitabının ilk şiirinden başlayarak, benzer yapıdaki diğer örnekleri kısmen biçimci ve yapısalcı bir yaklaşımla incelemeye çalışacağız (aşağıdaki şiirlerin orijinali için bkz. Wiemer 1973; bir bölümünün Türkçesi için Wiemer 1997. Diğer çeviriler de tarafımızdan yapılmıştır.)

Schreiben                    
Thomas, der Holzfäller,          
er starb neunzehnhundert,
konnte nicht schreiben.          
Er schrieb keine Briefe,          
schrieb keine Gedichte,          
schrieb keinen Lebenslauf.          
Er schrieb mit der Axt          
seine Spur in die Wälder.          
Erst heute                    
wächst zögernd sie zu.     

Yazmak
Oduncu Thomas,
öldü bin dokuz yüzde,
yazması yoktu.
Hiç mektup yazmadı,
hiç şiir yazmadı,
hiç özgeçmiş yazmadı.
Baltayla yazdı
izini ormanların içine.
Daha yeni
itiyatla sürgün veriyor.

Wiemer’in çevirisiyle verdiğimiz bu şiiri, modern ürünlerde karşılaştığımız bir çok özelliği taşımaktadır. Geleneksel şiirin (düzenli bir ritim, ölçü ve uyak gibi) tipik lirik biçim özellikleri yok, ama günümüzün çoğu Alman şiirinde olduğu gibi, en belirgin yönü, olabildiğince ya da en özlü biçimde kısaltılmış bir metin görünümü vermesi. Anılan geleneksel biçim özelliklerinden başka, duyguya hitap eden değil, daha çok düşünmeyi özendiren bir tarz bu. Düzyazısal tümce biçemine karşın, yine de dizeler halinde düzenlenmiş; bu dizeler halindeki bütünlüğü ona kabaca bir şiir görünümü veriyor. On dizelik şiir, sonuncusu şimdiki zamanda, diğerleri geçmiş zamanda 1+1+(1+1+1)+1+1= 5 bildirim tümcesinden oluşuyor. Metnin neresinden başlayacağımızı bilemiyoruz. Belki “metin nasıl kurulmuş” (bölümler, tek tek bölümler arası ilişkiler vs.), “başlıkla metin arasında nasıl bir ilinti var”, “dilsel ya da içeriksel açıdan dikkat çeken herhangi bir şey mevcut mu”, “metin açık simgeler (imgeler) içeriyor mu?” vb. sorularla metnin çözümü az ya da çok sağlanabilir. Belki biçimci-yapısalcı yöntem (bilgi ve uygulama için bkz. Yüksel 1994, Kaya 1994) bir başka açıdan işimizi kolaylaştırabilir.

Yüzeysel yapıda “Bin dokuz yüzde ölen oduncu Thomas’ın, izini baltayla ormanların içine yazdığı ve bu izin itiyatla ya da tedirgin sürgün verdiği bildiriliyor.” Şiirin söylem bölümünde dile getirilen özelliklerle “Odunculuk mesleği”, yazarlık mesleği ile karşıtlık içinde gösteriliyor: odun-kesmek-balta-ormanlar≠ yazmak-(kalem)-mektup-şiir-özgeçmiş. Böylelikle oduncu Thomas’ın yazabilmesinin, mektup, şiir ve özgeçmiş yazma becerilerine sahip olmasının daha yeğlendiği izlenimini ediniyoruz. Geçmiş zaman bildirim kipinde olumsuz tümcelerin hakim olduğu şiirde, yine geçmiş zaman bildirim kipinde, ama bu kez olumlu ve fakat anlambilim açısından yanlış bir tümceden oluşan 7. dizeyle birlikte yukarıdaki yeğleme geçersiz kılınıyor:
“Baltayla yazdı/ izini ormanların içine.”
“Baltayla yazmak” gibi, “izini yazmak” da anlambilim açısından hatalıdır. İki dizeyi oluşturan bu yazınsal tümcenin doğrusu “baltayla bıraktı izini ormanların içine” olması gerekir. Yazınsal tümcede, gösteren-gösterilen ilişkisine bakıldığında, “yazmak” ile “kesmek”, “iz bırakmak” ile “ağaç kesmek” eşdeğerde tutulmuştur.

Şiir metninin eylem ve söylem boyutunu değerlendirdiğimizde, günlük dilden ayrılan “baltayla yazmak” metaforunun öğeleri “balta” ve “yazmak” arasındaki dizimsel (sintagmatik) ilişkiye paralel olarak; yüzeysel yapıdaki “oduncu” ile derin yapıdaki “yazan insan = yazar” arasında da dizisel (paradigmatik) bir ilişki kurulabilir ve bu başka öğelerle artırılabilir:
Oduncu      baltayla yazar izini      ormana;      (iz, sürgün veriyor).
Yazıcı      kalemle yazar izini      kağıda      (mektup, özgeçmiş)
Yazar      kalemle yazar izini      edebiyata      (şiir)
Sıvacı      malayla yazar izini      duvara.     (iz, sürgün veriyor).
Ressam      fırçayla yazar izini      tuvale           (iz, sürgün veriyor).
Vs. vs...
Yazının işlevi yeni fikirler vermek, iz bırakmak ise, baltayla yazmak da, sürgün verdirip iz bırakmakla işlevini yerine getirir; dolayısıyla burada balta ve kalemin ayrı ayrı görülen işlevleri, “kökende bir bütünlüğün değişik yansımalarıdır.” (Birkiye 1984: 64) Sonuçta işlev aynı olduktan sonra, eylemin türü, ister “ağaç kesmek” (Holz fällen) ister “yazı döşemek” (Schrift stellen) olsun önemli değildir.
Oduncu Thomas’ın kesme eylemi, yazma eylemi denli arzu edilir bir şey ise, bu onaylanan bir durumdur ve o halde oduncu ormanda yaş değil, kuru ağaçları kesmektedir. Fakat kuru ağaçların kesildiğinde sürgün vermeyeceği düşünülürse, aynı zamanda hastalanan ağaçlar da kesilmektedir, ki böylece sağlıklı sürgünler boy göstersin.

O halde başta karşıtlık gibi sunulan ilişkiler son kertede simetrik (bakışımlı) bir konumda değerlendirilebilir. Şiirin söylem boyutunda yüzeysel yapıda yer alan (sözde) eylemsizliği bir koşul tümcesi haline getirirsek, söz konusu dizisel (paradigmatik) ilişkiyi kurmuş oluruz: “Oduncu Thomas’ın eğer yazması olsaydı, kalemiyle mektup, şiir ve özgeçmiş yazardı! Edebiyat dünyasında (ormanında) iz bırakır ve yazdıkları yeni sürgün verirdi”. Günlük dilden ayrılan bu son tümce de “baltayla yazmak” ölçüsünde yazınsal bir çıkarımdır. Anlambilimsel açıdan düzeltirsek: “Yazdıkları yeni/ taze fikirler verirdi” Oysa o ancak baltasını kullanabilir ve bununla ormanların içine iz bırakabilir. Kestiği hastalıklı ağaçlar sürgün verir, hem de o ölmüş olsa bile. Tıpkı yazar öldükten sonra yapıtın yeni sürgünlere gebe olabilmesi gibi.

“Kesilen kuru ya da hasta ağacın sürgün vermesi” aynı zamanda başka bir alana aktarılabilir. Yazarlar yapıtlarıyla, yanlış fikirleri çelip, yeni taze fikirlere neden olabilirler; bu ise şiirin, “sanata bir görev yüklediği” anlamına gelir.

Şiir, gerek yüzeysel yapısında gerekse derin yapısında, günlük dilden ayrılmakta ve dikkati kendi üstüne çekmektedir. Metin yazınsallığını, iki düzleme de yansıyan işte bu”alışkanlığı kırma” (defamiliarization) özelliği ile kazanmakta. Bu haliyle gerçeği yansıtmaktan çok, onu değişik biçimde algılatabilmektedir (bkz. Moran 1988: 160).

Eş süremli ve bağımsız bir bütün olarak baktığımızda, şiir metninde belirtilen zaman, yani oduncunun ölüm tarihi 1900, yüzeysel yapıda bize başka herhangi bir öğe ile ilintili görünmüyor. Bu tarih düz ve yuvarlak bir “gösteren” olarak, derin yapıda belki bitmiş bir ömrü, yani geçmiş zamanı imliyor. Bu ise metnin sonunda gelecek zamanı imleyen “sürgün” ile oluşturduğu karşıtlık bakımından önemli bir estetik işlev üstleniyor. Yüzeysel yapıda ağırlıklı olarak geçmiş zamanı kullanan yazınsal metin, bu şekilde son dizesindeki “sürgün” göstergesiyle hem şimdiki, hem de gelecek zamanı derin yapıda içermek yetkinliğine ulaşıyor.

“Baltayla yazmak” acaba olumsuz anlamda düşünülebilir mi? Oduncu Thomas, yaş/ sağlıklı ağaçları keserek kötü bir iz bırakmış olabilir mi? Bıraktığı iz bu nedenle mi itiyatla/ tereddütle/ korkuyla sürgün vermektedir? Metin bu açıdan değişik bir okumayla yorumlanabilir mi?

Hiç özgeçmiş yazmayan Oduncu Thomas’ın adeta özgeçmişi gibi kurgulanan metnin başlığına taşınan eylem “yazmak”tır ve bu, belirtildiği gibi, olumlanan bir tutumu sergiler. Nitekim on dizelik şiirde aynı sözcük (dört kez olumsuz, bir kez de olumlu olmak üzere) beş kez yinelenir. Bu yinelenme, şiirin odaklandığı hedefin “yazma eylemi/ becerisi” olduğunu gösteriyor. Şiirin öznesi (yazması olmayan) Oduncu ise, nesnesi (krşl. Moran 1988: 174) “yazmak”tır. Ancak Oduncu’nun bu nesneye ulaşmak için çok büyük bir engeli vardır önünde: yazma bilmemesi. İşte bu noktada “yazmak” için “kalem” yerine, “balta”sını kullanmakta ve iz bırakmayı başarmaktadır.
Gérard Genette’in yöntemiyle (krşl. Moran 1988: 175), narratif (anlatımsal) biçimde düzenlenmiş bu metni çözümlemeyi deneyelim:

Şiirin söylemi (discourse)’ne göre öznenin özgeçmişi, ölümünden başlayarak geri doğru anlatılır. Oysa öykünün gerçek sırası (histoire) bu söylemin tam tersine gelişir; yani öykü, özne Thomas’ın ölümüyle sona erer (bu ters-yüz etme düzeni de şiir dilinin/ kurgusunun günlük dilden ayrılma ilkesine uyar ve yazınsallığın oluşmasına önemli katkı yapar). Şair ileriki bir olayı, daha öne almış, şiirin başına yerleştirmiştir: ...öldü... Olayın süresi de, öznenin en belirgin özelliği olarak gösterilen tek bir “yazmak” eylemi ile, bir tümcede özetlenmiştir: “Baltayla yazdı izini ormanların içine” (Wiemer, yapıtının son şiirinde kendi özgeçmişini aktarır [s. 32: Personalien = Kimlik Bilgileri]; burada başlıca eylemi olarak “Schrieb Bücher. Lehrte Enkel, sie zu lesen [Kitap yazdı, bunları torunlarına okumayı öğretti]” bildirim tümcesine yer verir). Bu “yazmak” eyleminin söylemdeki frekansına, yani yinelenme durumuna bakalım:
Yazmak (başlık) + yazması yoktu (3. dize) + yazmadı (4. dize) + yazmadı (5. dize) + yazmadı (6. dize) + baltayla yazdı (7. dize). (Aynı frekansı bu bağlamda değerlendirebileceğimiz “Schreibstunde [Yazı Dersi]” (s. 10) şiirinde de buluruz; on dokuz dizeli metinde “yazmak” eylemi on dört kez yinelenir.)
Bu frekans, hem metnin söyleminde hem de öyküsünde aynı ölçüde önemli bir vurgu yapar. Ayrıca “anlatım edimi”nde (narration) de yerini korur. Yukarıda görüldüğü gibi, “baltayla yazdı” tümcesi salt bir bildirimde bulunmaz, aynı zamanda söyleminde de bir başkalık taşır: “Bu şaşırtıcı başkalık bizi silkeler, uyandırır ve, dile getirdiği her ne ise, onu yeni bir gözle görmemizi sağlar.” (Moran 1988: 161) Dolayısıyla balta kullanmanın, kalem/ yazı kullanmak kadar işlevli olabileceğine ilişkin bir gönderme yapıldığı doğrultusunda yeterli ipucu elde ettiğimiz ve metnin sonundaki (boş olmasa da) belirsiz alanı, oduncu Thomas'’n ve eyleminin onaylandığı yönünde doldurabileceğimizi (alımlama estetiği) düşünebiliriz. Metindeki bu belirsiz alan da, onun şiirselliği/ yazınsallığı için önemli bir kanıt sayılır; çünkü şiir türü, bu belirlenmemişliği özellikle kullanır (Göktürk 1977: 76’dan Sayın 1994: 120). Metnin gizil gücü, dural ormanda değil, sürgün veren kesik ağaçtan kaynaklanır; öznenin özgeçmişi nedeniyle geriye, eyleminin ürünü “sürgün” göstergesi nedeniyle ileriye dönük yönelimleri dışında, metnin bu gücü, “balta” ve “yazı” göstergelerinin bir yandan yüzeysel yapıdaki karşıtlığından, diğer yandan derin yapıdaki birlikteliğinden doğan (ve ayrıca itiyat/tereddüt/korku göstergesinin) iç dinamiğinden kaynaklanıyor.

2. Genelleme
Bu şiirde, üzerinde henüz yeterince durmadığımız diğer gösterenler ise mektup, şiir ve özgeçmiştir. Bunlar, metin bütünlüğü içinde en fazla, haberleşme, edebiyat ve başvuru göstergesi olarak duruyorlar. Ancak mektup ve özgeçmiş, Wiemer’in özellikle bu yapıtında, birer tür göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. “Lamento eines Rentners [Bir Emeklinin Feryadı]” (s. 16), “Weigerung eines Briefträgers [Postacının Direnişi]” (s. 19), “Anläßlich eines Todes [Bir Ölüm Münasebetiyle]” (s. 21) ve “Dich loben im Abfall [Seni Övmek Çöpte]” (s. 25) şiirleri mektup biçemiyle; “Gute Nachrichten [İyi Haberler]” (s. 15), “Nachrichten aus Bethlehem [Beytüllahim’den Haberler]” (s. 26) şiirleri ise mektubun işlevi olan haberleşme ile ilgilidir.

Özgeçmiş göstergesi ise belki mektup’dan daha yapısal bir öneme sahip görünüyor. Bu önemi aşağıdaki şiirle örnekleyelim:
Tarih cümleleri
Altısındayken, çıkardık / kızamık.
On dördündeyken, içindeydik / savaşın.
Yirmisindeyken, tattık / aşk acısını.
Otuzundayken, oldu / çocuklarımız.
Otuz üçündeyken, başımızdaydı/ Adolf.
Kırkındayken, tepemizdeydi / alçak uçuşlar.
Kırk beşindeyken, her yanımız/ harabe.
Kırk sekizde ödedik/ kafa parası.
Ellisindeyken, yine/ üstün.
Elli dokuzundayken, içindeydik/ refahın.
Altmışındayken, vardı/ böbrek taşımız.
Altmışındayken, gerideydi/ yaşam.

Wiemer, bir insan olarak yüzeysel yapıda kendi özgeçmişini verirken, derin yapıda Alman tarihini de eleştirel olarak gözden geçirtir okura. Böylece şiirin bireysel ve toplumsal olmak üzere iki eylem alanı birbirine bakışımlı bir yapı içinde yer alır. Metindeki bireysel eylem alanı ölümle (12. dize) sona ererken, onun toplumsal eylem alanına katkısı, sağlıklı biçimde (10. dize) devam eder.

Özgeçmiş göstergesinin son kertede metnin yapısına gönderme yaptığı ve dizgeleştiği görülüyor (bkz. ayrıca “Steckbrief [Gıyabi Tutuklama Kararı]”; s. 13, “Hör dich das an [Beni iyi dinle]; s. 18, “Wort des Angeklagten [Davalının Sözü]”; s. 14, “Großes Dankgebet [Büyük Şükran Duası]; s. 22) Bunu örnekleyen bir diğer şiir de “Alter Lehrer [Yaşlı Öğretmen]” (s. 11); yoğunluk bakımından “Yazmak” şiiri kadar, düzen bakımından da “Zeitsätze [Tarih Cümleleri]” denli kronolojik olan bu metnin, yapısındaki çok boyutluluk belirgindir. Şair, metnini öncelikle söylem boyutunda iki katmanlı kurmuş; şiirin nesnesi bir insan yüzü ve bu yüzün betimlenmesinde yaşamın değişik alanlarından (matematik, edebiyat, etnoloji, Bilim, Din ve Bilinmezlik) şifreler kullanılmış. Yüzün değişik öğeleri, hem yüzeysel yapıda hem de derin yapıda ayrı göstergeler halinde, (adeta metnin soldan sağa okunma olanağına uygun bir yapı örneğine göre) sıralanmıştır.

Yaşlı öğretmen
Alnındaki çizgi
Bir kere birin izi.
Gözlerindeki ışık:
Schiller ve şiirinin.
Köşeli çene: Prusya'nın.
Kıkırdaklı burun: Ohm Kanunu'nun.
İnce, dişsiz ağız:
On Emir'in.
Gülümseme, iç çekiş nihayet:
Öğrenilemez harf X’ in.
Burada ayrıntıya girmemek için, yalnızca ilk dizeyi gözden geçirelim: İnsan alnındaki “çizgi”, başlı başına bir gösteren’dir. Wiemer bu gösteren’in gösterileni olarak “bir kere birin iz”ni işaret ediyor. Okur için söylem boyutunda sunulan bu çözüm, yeni bir “gösteren” belirsizliğinde karşımıza çıkıyor. Bu belirsizliği doldurup, “gösterilen”i yeniden bulmak gerekiyor. Varsayalım ki, gösterilen “matematik” olsun, peki matematik, bu şiirin evreninde yeniden bir şifre, yani gösterdiği, yine belirsiz olan bir “gösterge [?]” değil mi? İşte bu örneklem, izleyen diğer dizeler için de geçerlidir. Metnin sonundaki “gülümseme, iç çekiş nihayet: öğrenilemez harf X’in” dizesi, salt derin yapıdaki “ölüm bilinmezliği” için değil, aynı zamanda yüzeysel yapıdaki söz konusu iç içe şifreler için de yazılmış kabul edilebilir.

Genel olarak, Wiemer’in özgeçmişe, şiirsel bir anlam yüklediğini, hatta burada incelediğimiz ve çevirileriyle verdiğimiz şiirlerinde görüldüğü gibi, şiirle bir tuttuğunu anlıyoruz. Bu eşdeğerlik, “Yazmak” şiirindeki göstergelerin (mektup, şiir, özgeçmiş) yan yana dizilişinde de yansır. İnsan özgeçmişi hem dikey hem de yatay boyutta yeterince karşıtlık, gerilim, ileri ve geri yönelimler içerdiğinden şiir yapısını da belirleyebiliyor. Wiemer’in şiirlerine yapısalcı bir yaklaşım; bu yapıyı kısmen de olsa ortaya koyuyor. Sıralarsak;

1. İlk şiirde, kişinin yaşamındaki tüm eylemler yazma becerisi ya da beceriksizliğine indirgenerek özetlenmiş ve kendini gerçekleştirme alanları, dizisel ilişkiyle alabildiğince genişletilmiştir. Yazmak, yazabilen bir varlık olarak insanın varoluş biçimidir. Yazmanın işlevi temelde insan öznesinin bir tarz ve biçimidir. İşlev özneden hareketle anlaşılır. Öznenin etkenliği olmadıkça, yani o bir şey hedeflemedikçe işlevden söz edilemez (bkz. Birkiye 1984: 64). Dizisel ilişkide yazmanın yerine geçecek başka bir eylem de işlevlidir, tıpkı aynı yapıda kurgulanmış “Christliche Schuhe [Hıristiyan Ayakkabısı]” (s. 29) şiirinde olduğu gibi: ölmüş ayakkabıcının yaşamı ayakkabı yapmaya indirgenmiş, ve rahat ayakkabılarla anımsanmakta (iz bırakmış)dır.

2. Kısa metinlerin derin yapısında göze çarpan bir diğer yapısal özellik de koşullu dilek kipiyle doldurulabilirliktir (bkz. ayrıca Zafer göstergesinin sorgulandığı “Sonuç” şiiri: Yüzeysel yapı: “Her zaferde/ Okulumuz tatil edilirdi./ Çok zafer kazandık./ Onun için biz/ az şey öğrendik" [s. 9]; Derin yapı: Eğer çok zafer kazanmasaydık, dersler tatil edilmez, biz çok şey öğrenirdik!). O halde koşullu önermelerle metnin iç dinamiği düzenlenmiştir.

3. Wiemer şiirinin iç dinamiklerinden biri de, „Yazmak“ şiirindeki ölüm-sürgün karşıtlığının kanıtladığı hem yüzeysel hem de derin yapıya yansıyan ileri ve geriye dönük göndermelerdir. Bu da onun diğer yapıtlarında da gördüğümüz bir yapısal özellik (bkz. örn. „Ayakkabı“ şiiri: “Senin gibileri ne çok eskittim./ Yollar/ daha kısaldı./ Gideceğim yolu düşünerek,/ bekliyorum senden/ daha büyük dayanırlık.”; s. 29)

4. Wiemer, daha çizgisel bir anlatım düzenini tercih ettiği şiirlerinde, yukarıdaki öğelere ayrıca, bireysel ve toplumsal eylemleri, söylem boyutunda bir yandan bağımsız geliştirirken, diğer yandan bakışımlı etkileşimi eklemektedir. Böylece birey, topluma nedensellik kuralınca bağlıdır ve bu da şiire yazınsallık kazandıran yapısal bir öğedir (bkz. ayrıca „Asker Düğmesi“: „ Düğme bağlı bir üniformaya./ Üniforma bağlı bir insana./ İnsan bağlı bir yaşama./ Yaşam bağlı bir saç teline.”; s. 7)

5. „Yaşam bağlı bir saç teline“ metaforik tümcesi, Wiemer‘in şiirsel bulduğu bir diğer yaşam gerçeğini dile getiriyor: ölüm çelişkisi. İnsanın ölüme karşı, iz bırakmak için direndiği „Yazmak“ şiirinde olduğu gibi, Wortwechsel yapıtında, ölümle başlayan (bkz. s. 21 „Anläßlich eines Todes [Bir Ölüm Münasebetiyle]; s. 29 „Christliche Schuhe [Hıritiyan Ayakkabısı]“) ya da biten (bkz. s. 6 „Varianten [Çeşitlemeler]“; s. 7 „Der Augenblick [O an]; s. 8 „Zeitsätze [Tarih Cümleleri]“; s. 10 „Schreibstunde [Yazı Dersi]“; s. 11 „Alter Lehrer [Yaşlı Öğretmen]; s. 20 „Anfrage [Sıyga]“; s. 24 „Wortwechsel [Sözdeyişmece]; s. 26 „Nachrichten aus Bethlehem [Beytüllahim‘den Haberler]; s. „Personalien [Kimlik Bilgileri]) şiirler çoğunluktadır. Bu yapıya uymayan diğer ürünlerde ise kesinlikle önemli bir gösterge olarak yerini alır ölüm.

6. Özgeçmiş şiirlerinin son olarak yer vereceğimiz diğer bir öğesi de, nedenselliğin tamamen çözülememesi dolayısıyla, göstergelerin iç içe şifreler gibi yeni anlamlandırmalara açık ve tamamen tüketilemeyecek biçimde dizilmiş olmasıdır. Bunda gündelik dilin dizimsel/dizisel ilişkilerinin kırılarak, kanıksanan bir şeyin başka bir gözle algılatılması rol oynuyor. Zaten Wiemer, yazımızın sonuna alacağımız şirinin (s. 32) söylemini özetleyen son dizesinin dile getirdiği gibi, okura kanıksadıklarını yeniden duyumsatmayı ve sorularla baş başa bırakmayı amaçlar.

Sonuç

Wiemer şiirleri, Wortwechsel (Söz Değişimi) yapıtında, bütünlüklü bir yapı üzerine kurulmuştur. Bu yapının dizgesi „özgeçmiş“tir. Özgeçmiş ise bir üst kurum olan dil dizgesinde, doğum, eylem ve ölümle biten bir alt dizgedir. Wiemer bu dizgenin dinamik, yani derin yapıda doldurulması gereken boşluklar içeren eylem ve ölüm ögelerini şiirinde yüzeysel yapıya belirli göstergelerle taşıyor; dilin dizimsel ve dizisel ilişkileri bağlamında eylem ögesi bu dizgenin en çok değişime yetenekli bölümünü gösterir.

Dizimsel olarak, öznesi ve nesnesi ile yüzeysel yapıda sonsuz sayıda değişiklik içerebilir bu öğe. Eylemin işlevine bağlı olarak, Wiemer‘i ilgilendiren ikinci önemli öğe ölüm, kendi içinde, insanın varoluşuna ters mantığı ve kaçınılmaz gerçekliği bakımından direnilmesi gereken yönüyle dinamik bir göstergedir; özgeçmişin bitimine neden olduğundan aşılması gerekir. İçi doldurulması gereken belirsizlik alanı olarak, ölümün anlamlandırılması ise ancak öznenin eylemiyle olanaklıdır. Bu eylem işlevli olmalıdır. Öznenin amacı doğrultusunda, iz bırakmaya, kalıcı olmaya yönelik düşünülen işlev, eylemin, ölümden sonraki eylemsizlik durumunda da etkisini sürdürmesi demektir. Wiemer, işlevi belirli bir eyleme (yazıya) indirger, ama bu dizisel ilişkide diğer eylemlere açıktır. Özne, içinde yaşadığı toplumdan bağımsız değildir. Yüzeysel yapıdaki bu bağımlılık onun eyleminin işlevliliği açısından da geçerlidir. Bireyin sürekliliğini, yani ölümü aşmasını sağlayan „iz“in işlevi, ancak toplum sürekliliğine katkısı oranında olanaklıdır. Bu işlevin gerçekleşmemiş olması da gerçekleşmesi kadar şiirin nesnesi olabilir. Bu durumda derin yapıda ulaşılan koşullu önermelerle özne sorgulanabilir. Dizimsel ilişkide, dil dizgesinde bulunan öğeler değiştikçe, söz değişir; yapıta adını veren şiirde olduğu gibi, „bir söz diğerini verir“. Özne-eylem-nesne değişiminin hep yenilenmesi, aynı işlevi gerçekleştirmek için gerekli ön koşuldur ve „sözlerin değişimindeki söz“ (s. 24) budur. Bir özgeçmiş dizgesi içine „pasaport“la giren özne, „istasyondan istasyona (...) emredilen hedefe“ (s. 31) ilerler.

Kimlik bilgileri
Adı? Herhalde babamdan kaldı bana.
Gömülmüş yatıyor şimdi toplu mezarda.
Ataları? Demirci, öğretmen, orgcu,
bahriyeli, köylü, küfürbaz, duacı.
Doğum tarihi? Zamanında Kayzer Wilhelm'in,
istemeyerek, zoru ve şaplağıyla ebenin.
Doğum yeri? Orman, çimen, yanında makinelerin.
Ülke? Bölünmüş, iki efendiye hizmet için.
Boy? Her birimize biçilenden fazla değil.
Gözler? Çok gördü. Çok unuttu zahir.
Saç rengi? Kahverengi, hafif açılsın alnı.
Yaşadıklarım, saçlarımı ağarttı.
Dini? Tanrının sevgili kullarından değil,
bilakis ayak takımına dahil.
Bir kadın ve üç çocuk. Askerliğini yapmış.
Kitap yazmış. Torunları okutmuş, bakmış.
Şimdiki ikâmeti? Küçük. Yoldan uzak değil pek.
Gelecek ikâmeti? Daha küçük. Tam ölçülerine denk.
Özellikleri? İsyan. Tebessüm. Tereddüt.
Bilanço? Yaşadı. Ne kaldı? Sorular. (s. 32)

Kaynakça
Carl Heinz Kurz: Dichterporträts. Adolf Georg Bartel, Wilhelm Fredemann, Rudolf Otto Wiemer. Verlag Das Viergespann, Frankfurt a. M. 1974, s. 37-51.
Göktürk, Akşit: “Roman Ingarden’da Yazılı Sanat Yapıtı Kavramı ile Okurun İşlevi”. Dilbilim II, 1977, İstanbul.
Wiemer, Rudolf Otto Wortwechsel, Berlin 1973 = Wolfgang Fietkau Verlag, Schritte Nr.25.
Wiemer, O.: “Şiirler”, Çev. Ali Osman Öztürk, Cumhuriyet Kitap, Sayı: 371, 27 Mart 1997, s. 14-15.
Moran, Berna: Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, Genişletilmiş 6. Baskı,İstanbul 1988 = Cem Yayınevi
Birkiye, Atilla (Haz.): Yapısalcılığın Eleştirisine Doğru, İstanbul 1984 = Varlık Yayınları: 102, Bilgi Dizisi: 6.
Kaya, Ünal: “,Philotas’ Üzerine Yapısalcı Bir İnceleme”. Gündoğan Edebiyat, Sayı: 9, 1994, s. 37-41.
Sayın, Şara: “Yazınbilim ve Alımlama Estetiği” Gündoğan Edebiyat, Sayı: 10, 1994, s. 111-123.
Yüksel, Ayşegül: “Yapısalcı Yazın Eleştirisi”. Gündoğan Edebiyat, Sayı: 9, 1994, s. 95-103.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Nasreddin Hoca'nın Şiiri
Hazan Günü
Rudolf Otto Wiemer
Anladım ki...
Sanal Bayramlar
"Göğsünün üstüne iki yıldız/gözlerinin üstüne iki öpücük"
Şair
Ezginingünlüğü
Sadece Dostlarıma
Yeni Yılınız Kutlu Olsun…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Almanya"daki Türk Çocuk Edebiyatı Üzerine Kısa Notlar* [Öykü]
Luise Rinser'de Sevgi, Yaşam ve Ölüm* [Öykü]
Brecht"i Nükteleriyle Anlamak [Öykü]
San Salvador [Öykü]
Afrodit'in Uyluğundaki Leke [Öykü]
Alman tıraşı ve Alman bıyığı [Öykü]
Öykü/ Öykünme/ Höykürme [Öykü]
Kısa Öykü Üzerine (1965) [Öykü]
Sırlara Yolculuk [Öykü]
İfade [Öykü]


Ali Osman Öztürk kimdir?

Akademisyen, çevirmen, halkbilimci, karşılaştırmacı, eleştirmen.

Etkilendiği Yazarlar:
Bilimsel anlamda Wilfried Buch, Otto Holzapfel, Gürsel Aytaç; edebi anlamda Luise Rinser, Buket Uzuner.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.