İnsan bir küçük dünyadır. (Mibres Kosmos) -Demokritos |
|
||||||||||
|
Bugün 500.000’i aşkın sayıda Türk çocuk ve genci Federal Almanya’da yaşıyor. Bunların kimi Türkiye’de doğup küçük yaşlarda Almanya’ya gelmiş, orada büyümüş, kimi ise Almanya’da doğmuş ve orada kalmış. Çok ilginç bir konumları var Alman toplumunda. Ne tam Türkler, ne de tam Alman. İki dünyanın ortasında yabancı, ikisine de tanıdık. Kendi yaşıtları Alman çocuklarıyla sağlık ilişki kurabilseler de, yabancılıkları hep bir gölge gibi onları izlemekte. Sorunlar çok yönlü ve karmaşık. Gerek Alman yazarların, gerekse Türk yazarların ürünlerine yansıyan bu sorunların yıllar itibariyle rengi ve yoğunluğu değişmekte. Estetik kaygılardan çok, edebi eserlerin odak noktasını oluşturan sorunlar aslında yalnızca çocuk ve gençlerin sorunu değil; anne-babalar, yetişkinler de tek başlarına çözemeyecekleri büyük bir problemle karşı karşıyadır artık. Almanya’da Türk Çocuk Edebiyatının Konuları Almanya’da yaşayıp da edebi ürünler veren Türk yazarlarını inceleyen Nuran Özyer (“Themen der in Deutschland schreibenden türkischen Autoren für Kinder und Jugendliche”. Germanistentreffen-Tagungsbeiträge. Deutschland-Türkei, Bonn 1994, Bonn 1995, s. 333-341) çocuk ve gençlere yönelik edebiyatın aslında onlar için yazılmadığını belirtir. 1994 tarihi itibariyle 40 kadar çocuk-gençlik kitabını araştırma malzemesi olarak kullanan Özyer, öncelikle Jugend und Volk, Ararat, Önel, Anadolu ve Ortadoğu gibi yayınevlerinin çocukların dil öğretimine katkıda bulunmak için iki dilli kitaplar yayımladığını tespit eder. Bu kitaplarda, fakir ailelerden gelen Türk çocukları hep baş rolü oynamaktadır; 7-14 yaşlarında Almanya’ya gelir, evde geleneksel bir yaşam sürmekte, sokakta ise modern yaşamla karşılaşmaktadırlar. İki kültür arasında bunalan çocuklar, sorunların üstesinde gelinmesi söz konusu olduğunda yalnız kalmaktadırlar, çünkü anne-baba zaten çaresiz bir durumdadır. Bu şekilde, 70’li yılların kitapları, Türk çocuklarının dil ve kültür şoku yaşantılarını ele alır ve dolayısıyla onlara Almancayı ve Alman kültürünü öğretmeyi hedefler (bkz. age., s. 334). 80’li yılların kitapları ise, artık yalnızca Almanya’ya gelen çocukların değil, aynı zamanda orada doğanların sorunlarını ele almaya başlarlar: Yüksel Pazarkaya, Gülten Dayıoğlu, Zülfü Livaneli, Fakir Baykurt, Yücel Feyzioğlu gibi yazarlar, Türk çocuklarının dil-kültür sorunu ötesinde, endişe ve kaygılarını, korku ve umutlarını, istek ve özlemlerini de dile getirirler. Bu kitaplarda, ilişkiler eğitsel amaçlarla idealize edilmiştir ve olaylar mutlu sonla biter (bkz. age.,s. 335). Şimdi 90’lı yıllardayız. 1997 tarihli Alamancı’ların Çocukları (Berlin 1997) başlıklı kitabın da gösterdiği gibi, bugün artık “kaybolan çocuklarımız ve gençlerimiz. Dağılan aileler, özellikle psikolojik yönden sağlığını kaybeden insanlarımız” konulaştırılıyor. Adı geçen kitabın yazarı 1944 Hatay doğumlu öğretmen yazar Halim Demirci Berlin’de yaşıyor. Bir öğretmen titizliğiyle Türk çocuklarında gözlemlediği sorunları ağırlıklı olarak mektup üslubunda dile getirmiş. 1970 yılından itibaren birleşen ailelerin ve Almanya’da evlenen çiftlerin doğurganlığı ve Türkiye’de bırakılan çocukların büyük gruplar halinde Almanya’ya getirilmesiyle artan çocuk sayısına dikkati çeken Demirci, ancak buna paralel olarak artan sorunların çözümü için ne Türk ne de Alman yetkililerin hazırlıklı olmadığını hatırlatıyor (bkz. önsöz). Kitapta, ailesi Almanya’da yaşayan bir çocuğun, düştüğü çete ve uyuşturucu bataklığından çıkamayıp hapishaneyi boylayan bir gencin, evini terkeden, sık sık koca değiştiren annesi ve alkolik babasından muzdarip bir kızın mektuplarını, eylemlerine ortak olduğu çeteleri anlatanları, Türk doğup Alman olan gençleri, öğretmenine mektup yazanları, üçüncü kuşaktan çocukların sorunlarını, birçok ulustan çocukların bulunduğu sınıflarda eğitim görüp eğitim-öğretim şansını yakalayanları birinci tekil kişi ağzından okuyoruz. Yazar böylece doğrudan bir üslupla yöneliyor okuruna ve uyarı görevini yerine getirmeye çalışıyor. Çocuk Edebiyatı Yazarı Olarak Yüksel Pazarkaya 1958’den beri Almanya’da yaşayan yazar ve çevirmen Yüksel Pazarkaya 80’li yıllardan beri Almanya’daki Türk çocuklarının sorunlarını ele alan yazarların başında gelir. 1974’te “Utku” adlı eseriyle başlayan bu yazma serüveni, halâ büyük bir ilgiyle devam eder. 194O İzmir doğumlu olan Yüksel Pazarkaya, Stuttgart’ta kimya ve felsefe eğitiminin yanısıra edebi bilimler üzerine doktora yapmıştır. Halen Stuttgart’ta oturmaktadır. Pazarkaya’nın şiir, hikâye, dram türlerinde edebi çalışmaları, bilimsel yazıları ve Almancadan Türkçeye, Türkçeden Almancaya pek çok çevirileri vardır. “AĞAÇTAKİ UÇURTMA” Üzerine Pazarkaya’nın yayımcı olarak imza attığı “Der Drachen im Baum” (Ağaçtaki Uçurtma) kitabın başlığı, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın aynı adı taşıyan bir şiirinden alınmıştır (şiirin çevirisi için bkz. s. 120). Pazarkaya, Türk edebiyatında gençler ve yetişkinlere hitab eden eserler arasında prensip itibariyle bir ayırım yapılmadığını, masal ve halk hikâyelerinin yetişkinlerce de sevilerek okunduğunu vurgulamakta ve bu kitabın hazırlanmasında da aynı düşünceye bağlı kalındığını belirtmektedir (bkz. Önsöz). Yayımcı ve çevirmen Yüksel Pazarkaya’ya göre; günlük yaşamlarını 20 senedir (kitabın yayımlandığı 1975 tarihine kadar geçen zaman dilimini kapsar bu dönem) aralarında Türklerin de bulunduğu yabancı uyruklu toplumdaşlarıyla paylaşan Alman okuyucular (çocuklar, gençler ve yetişkinler), bu kitap sayesinde “gurbetçileri” daha iyi anlamak, tanımak ve onlara yakınlaşmak fırsatını bulabileceklerdir. Bunun yanı sıra Türk edebiyatının tanınmış yazar ve şairlerini okurken, manevi bir edebi tatmin ve haz duyacaklar, Türk ressamı Orhan Peker’in resimleriyle de görsel bir doyum sağlayacaklardır. Kanaatimizce, Pazarkaya bu amacı güderken, dolaylı olarak Almanya’da yaşayan Türk çocuk ve gençlerinin daha olumlu bir ortam içerisinde yetişebilmelerini mümkün kılmaya çalışmaktadır. Kitapta tanıtılan yazar ve şairler çocuk yazarları değildir; aksine ki böyle olmasına özellikle dikkat edilmiş; “suni bir ayırım sadece insanlar için değil, edebiyat için de sakıncalıdır zaten”, diyor Yüksel Pazarkaya. Derleme yapılırken dikkat edilen husus, hemen hemen her eserin kahramanının Türkiye’ye özgü günlük ve sosyal yaşam içerisinde gösterilen çocuk veya genç insan olmasıdır. Anadolu insanı ekonomik ve sosyal güçlükler sonucu, çocuk yaşta bu şartlarla mücadele etmeyi ve ayakta kalmayı öğrenmek zorunda olmuştur hep. Çeviride dilsel özellikler ve yazarların üslûbu dikkate alınmış, bir Alman okuyucusu için alışılmamış yapı, sembol, karşılaştırma ve deyimler, anlaşılabilir ölçüde ise orijinallikleri muhafaza edilerek sunulmuştur. Bu yaklaşım, Türk kültürünü yansıtarak, “farklı” olanın da tanınıp “yabancılıktan” kurtarılması amacını ortaya koymaktadır. Örneğin: “Los mein Widder” (haydi koçum) (s. 53); “ran mein Löwe” (haydi arslanım) (s. 55); ““in Freuden gehen und in Freuden zurückkommen (güle güle git, güle güle gel) (s. 47). Bu cümleler tam sözcük karşılığı verilerek çevrilmiştir ve dilimizdeki deyim ve bölgesel dil kullanım özelliklerini aynen yansıtmaktadır. Bu derleme kitapta, Türkiye ve Türk insanı, coğrafyası, kültürü, dini, geleneksel spor ve oyunları, örf ve adetleri, dilsel özellikleri, sosyal yapısı, ekonomik sorunları, kısaca yaşam tarzı, şir, hikâye, masal, tiyatro oyunu, vecizeler ve nüktelerden oluşan edebiyat ürünleriyle tanıtılmaya çalışılmıştır. Seçilen edebiyatçılar, çeşitli meslek dallarından ve yörelerden gelen şair ve yazarlardan oluşmakta, eserlerinde iyisi ve kötüsüyle, güzeli ve çirkiniyle gerçekçi bir tablo çizmeye çalışmaktadırlar. Atatürk’ün sözleriyle başlayan eserde, Türk Halk edebiyatının büyük halk filozofu ve nüktedanı Nasrettin Hoca’nın yanı sıra 1902-1940 yılları arasında doğan yazarlara yer verilmiştir. Pek çoğunun yurt dışında yaşamış olması ve yabancı dil bilmesi, tabii ki bir tesadüf olamaz. Mesleki tecrübelerinin birikimlerini de eserlerinde işleyen bu yazar ve şairler, kültürel farklılıkların ortaya çıkarabileceği anlaşmazlıkları giderebilecek ustalıktadırlar. Yazar ve şairler öylesine düşünülerek seçilmişler ki, tümü birlikte bu geniş edebi yelpazeye bir bütünlük katmışlardır. Örneğin, 1915 Meyre/Konya doğumlu edebiyat öğretmeni Oğuz Tansel, özgün şairlerimizden biri ve aynı zamanda bir masal ustasıdır. İlk şiirleri Servet-i Fünun dergisinde yayımlanır, 1977 yılında masallarıyla Türk Dil Kurumu çocuk yazını ödülünü alır. Oğuz Tansel, ülke ve halk sevgisiyle dolu bir cumhuriyet vatandaşı, bir aydınlanmacı olarak tanınmıştır 1960’ların Konya’sında. Melih Cevdet Anday, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi, Orhan Veli Kanık ve Cahit Sıtkı Tarancı gibi şair ve yazarlarımızın eserleri de hali hazırda ilköğretim 6., 7. ve 8. sınıf Türkçe ders kitaplarında işlenmektedir. Almanya’da Türk çocuk edebiyatının bir parçası olarak değerlendirebileceğimiz bu derleme-çeviri kitapta, Yüksel Pazarkaya’nın şiir ve öyküleri de var. Türkiye’nin nehirlerinden (Kızılırmak, Fırat), Yeniçeriler ve onların kazanlarından (burada Anadolu insanının acı çekme kapasitesi dile getirilir), Kur’an ve muskadan, Ağa’dan, Ankara Atatürk çiftliğinden, efsanevi Yusuf’tan, Ardahan ve çevresinden, deve güreşlerinden, Helvacıdan, Kızılay’dan, Tahtakale’den ve Soğuksu’dan (fakirlerin bölgesi), kültürümüzün bir parçası olarak dokuma sanatı kilimden, Türk tarihinden, kadıdan, efendiden, kınalı ineklerden, Türk masallarının giriş bölümlerinden, çocuk oyunlarındaki tekerlemelerden, dini önder müftülerden, yeşil sarıklılardan, dervişlerden ve imamlardan da söz edilen bu eserde, istenilen amaca ne denli ulaşıldığı konusunda kesin bir yargıya varılamaz; ancak gösterilen çabayı saygıyla karşılamak gerekir. Almanya’daki Türk çocuklarının içinde yaşadıkları ortamda rahat edebilmeleri, daha pek çok şeyin değişmesi ve Alman çocuklarıyla dostça bir ilişki kurabilmeleri için, çağdaş yazarlarımıza (özellikle de Almanca yazan Türk yazarlara) büyük görevler düşüyor. Kültürler arası iletişimin sadece yabancı dil öğrenmekle mümkün olmayacağını göz önüne alırsak, yabancı ülkede uzun zamandan beri yaşamakta olan “gurbetçi çocukların” güncel sorunlarını dikkate alarak gerçekleştirilen edebi ürünlerin, kendini tanıma sürecine ve bununla birlikte kültürler arası ilişkilerde daha etkin bir katkı sağlayacağını umuyoruz. Yeni kuşakların, konunun yabancısı olmayan genç yazarların desteklenmesi ile kendi sorunlarına eğilmesi sağlanarak, yaratıcı ve yapıcı bir etkinlik kazanılabilir. Ayrıca, çocuk ve gençlerin geçici sorunlarının yanı sıra kültürel farklılıklardan kaynaklanan psikolojik sorunları da dikkate alınmalıdır. KAYNAKÇA Demirci, Halim: Almancı’ların Çocukları, Berlin 1997. Özyer, Nuran: “Themen der in Deutschland schreibenden türkischen Autoren für Kinder und Jugendliche”. Germanistentreffen-Tagungsbeiträge. Deutschland-Türkei, Bonn 1994, Bonn 1995, s. 333-341. Pazarkaya, Yüksel: Der Drachen im Baum. Gedichte-Erzählungen-Märchen und Spiele [Ağaçtaki Uçurtma. Şiirler-Hikâyeler-Masallar ve Oyunlar]. Hg. und aus dem Türkischen übersetzt von Yüksel Pazarkaya. Jugend und Volk Verlag, München-Wien 1975. *) Türk Yurdu, Sayı: 136, Aralık 1998, s. 93-95. (Ş. Meral Akın ile birlikte)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |