..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. -Camus
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Rüya Bayram




4 Aralık 2009
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (7) (Okyanusta Bir İstiridyeden Desem... )  
Rüya Bayram
Belki acı adını verdiğimiz o zenginliklerimiz olmasa biz de kolay kırılan basit kabuklu tükenip giden midyeler olarak kalırız ve birkaç sert kayaya yapışır yosun tutar, okyanusa ya da yaradılışımıza direniriz yalnızca.


:BBGB:
Bu kez mektubum okyanusun dibinde, en derinininde bir istiridyenin merkezinden...:)
Bazı yerlerini anlayamazsanız bilin ki okyanus değmiş kağıt ıslanmıştır:)
İtiraf etmem gerekirse ben kim okyanus kim. Yani okyanusta yüzmüşlüğüm vardır, hani okyanus dediysek kıyısında canım, ama öyle dibine dalıp incili istiridye görmek filan benim harcım değil. Ben dalsam dalsam düşüncelere dalarım naçizane. Dalmak demişken birkaç yıl önce onu da denemeye kalkmıştım da her gece rüyamda köpekbalığı yemine dönüştüğümü görünce vazgeçmiştim. Ama iş derine dalmak ise biz de düşüncenin olmadı duyguların derinine varırız:)

İstridye hadisesi var işte bir de böyle.. İstiridye kalın bir kabuk ile korunur, kendini kendi isteği ile açmaz ise içini en fazla çekiç ile kırarda görürsünüz ne sakladığını; ama kırdığınızda sakladığının size de faydası kalmamıştır artık. O nedenle kendi isteği ile kendini açmasını desteklemek gerek kalın kabuklu, dışı çok sert içi kolayca akıp gidip yokolacak kadar yumuşak o cennet renkli istiridyenin.. Korkmakta, o kalın kabuğun ardına saklanmakta ne kadar haklı olduğunu görürsünüz onun narin yapısını anladığınızda..

İnsan yüreği de böyle değil midir? Mantık kabuğu ile korunur ve o kabuk yaşanılmışlıkları ile sertleştirildikçe zorlaşır kalbini açması kişinin ve saklar güzelliklerini, kapanır nihayetinde kendine.. Oysa bunca kirli, çirkin düşüncenin yanına sevgiyi ve onun beraberinde getireceği güzellikleri katmak gerek. Onları saklayanların bunları çoğaltması, açması, yollaması, evrensel iyiliğimize diye düşünmekteyim..

Dün okuduğum bir kitapta yaşadıklarımızı dönüştürebileceğimizden bahsediyordu.. Ben de hep böyle düşünmüşümdür.. Simyacı ne yapıyordu, yanlış hatırlamıyorsam, düşünce gücü ile demiri altına dönüştürüyor idi.. Özde ikisi de demir ama biri diğerinden daha parlak, değer verilen, gösterişli ve kullanışlı.. Biz de gösterişsiz, güçsüz, ham yanlarımızı dönüştürebiliriz o halde.. O güzelim incinin özünün kum tanesi olduğunu düşününce, onu inci yapan istiridyenin o kum tanesine yaklaşımıdır.. Biz de sıkıntılarımızı belki de bu hali ile buyur etmeliyiz hayatımıza ve ona yaklaşımımızla pırıl pırıl inciler oluşturmalıyız.. Algı düzeyimiz yükseldikçe görebildiklerimiz ve yapabildiklerimiz de değişecektir mutlaka. Küçücük bir istiridye denizin dibine o kadar derine saklanmış ve kumlara saplanmış.. Anlamsız görünen hayatı ile böyle bir değer üretebiliyor ise insan olmanın sorumluluğu ile insan neler üretebilmeli. Kim der ki birgün kalın kabuğunu aralayacak ve içeriye dolan kumlardan herkesi hayran bırakıp hayatına kastedilecek kadar kıskanılası birşey meydana getirecek.. Bir de etraf türlü tehlikeler ve çeşit çeşit yaratıkla dolu iken.. Okyanustaki binlerce istiridye bunu yapabiliyor mu.. Ya bütün istiridyeler inci yapabilme kabiliyetinde olsa idi bütün denizlerde ne hazineler yatardı o derinlerde düşünsenize.. Ya da o incilerin hiçbir özel anlamı kalmazdı onu kumdan ayrı kılan başka bir bakış açısı ile. Gel de düşünme şimdi üzerimize üzerimize gelen hayat bizi özel kılmaya mı çalışıyor acaba?

Gül'ü düşünüyorum.. Ne kadar pis kokulu gübre ile beslersek o kadar mis kokulu bir güle dönüşüyor. Yani o pis kokulu gübre o mis kokulu güle güzel kokması için kuvvet veriyor, ama kokusu geçiyor kuvveti kalıyor. Yaşanılanlar da bizi kuvvetli kılıyor işte böyle..

Niye kum ile inci farklıdır peki? Kum da değerli elbet , bir çok alanda işe yarar; cam yaparsınız ya da beton üretirsiniz çok çok tüketirsiniz, ama inciyi kendinizi süslemek için azıcık kullanırsınız.. Binlerce düşünce, duygu geçişi yapıyor zihinler, kalpler hergün kum taneleri gibi ama onlardan inciye dönüştürdüklerimiz görünür hale geliyor ve hatırlanır kılıyor bizleri.. Ve sadece çok azı bize bizi katıyor.

İstiridye inci yapar diyoruz. Ben de can sıkıcı yaşadıklarımızı inciye dönüştürmek adına yazıya başvuruyorum belki bir iki kişi sözümü dinleyip inci yapmaya çalışır olamaz mı?

Hem midyeler de o aileden ama inci yapabildiklerini duymadım. Kolay kırılır kara bir kabuk dışında içini açar yersin biter.. Belki acı adını verdiğimiz o zenginliklerimiz olmasa, biz de kolay kırılan basit kabuklu tükenip giden midyeler olarak kalırız ve birkaç sert kayaya yapışır yosun tutar, okyanusa ya da yaradılışımıza direniriz yalnızca.

Biz de belki başımıza gelenlere bu gözle bakarsak bir yerlerde küçücük değişimlere katkıda bulunabiliriz derim yine haddimi aşarak.. Onları büyütmeyip, gelişlerini kabullenip, evirip çevirip ne hale getirebildiğimize bakabiliriz.. Bizden inciler dökülmez ama inci gibi sözler düşünceler üretebilirsek kötülüklerin üzerine, belki arıtma tesisi gibi birşeyleri arıtıp manevi hazinelere katkı yapabiliriz ..

Halil Cibranın hikayesinde; İstiridyenin biri diğerine dert yanar: ''İçimde yuvarlak ve ağır bir şey var, bana acı veriyor'' diğeri, kibirli bir memnuniyet içinde: ''Şükürler olsun ki içimde hiçbir sıkıntı yok, hem içimde, hem dışımda mutlu ve bütünüm" O sırada oradan geçen yengeç şöyle der: ''Evet mutlusun halinden ve bütünsün, ama şunu söylemeliyim ki, diğer istiridyenin çektiği acının sebebi, içindeki eşsiz güzellikteki incidir. "

Sözün özü; varsın ağır olalım, taşıyacağımız ağırlıklarımız olsun, ama onların hepsi eşsiz güzellikte olsun...

Sırf bu düşündüğümü unutmamak adına boynuma bir inci kolye almaya gidiyorum bir sonraki mektuba dek...

03 Aralık 2009
Gecenin körü smooth jazz eşliğinde kaçan uykumu yakalamaya çalışırken..
Rüya



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
En Kusursuz Cinayet Yaşama Sevincini Öldürmektir
Mutluluk
Hayatı Kuralına Göre Oyna!
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (15) (Keşkelerle İyikilerden... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (12) (Arzın Merkezinden... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (16) (Prangalardan... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (1) (Defalarca Düşülen Yamaçlardan... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (8) (Denge Takıntısından... )
En Dişli Öğretmen Hayata Dair...

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hani Tek Bir Kişiyi Özlersiniz Her Yer Issız Gelir Derler Ya...
Uzun Metraj Korku Filmi, Bol Kan, Bol Siyaset, Bol Kavga, Boş Hayat!
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (10) (Sıradan Bir Masaldan... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (19) (Agah Efendi ile Söyleşirken... )
Herşeyin Bir Nedeni Var Ama Unutmayın Bir de Sonucu...
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (11) (Çocukluğumdan... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (9) (Kalpten Kalbe Nasihatlerden... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (21) (Kimi Zaman Giden, Kimi Zaman da Gidilenin Yüreğinden... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (4) (Kuyunun Dibi... )
Adresi Belli Olmayan Mektuplar (22) (Bir Dizinin Ardından Aldanmaların Sorgulanışından... )

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Çelişki [Şiir]
(Kürtaj) Olmak Ya da Olmamak, İşte Bütün Mesele Bu... [Eleştiri]


Rüya Bayram kimdir?

Yaşamayı tüm anları ile seviyorum. Bazen acıtıyor her yanımızı hayat, bazen güldürüyor yüzümüzü beklemediğimiz bir anda. Yaşanmışlıklar anılarımız oluyor ve ben uslanmaz bir anı biriktiricisiyim. Hayat biriktirdiğimi ve kaçırdığım tüm zamanları yazıyla bir yerlerde sakladığımı düşünüyorum yazıya döktüğümde kendimi. . . Ve bir gün bir yerlerde onların içinde barınan herşeyin beni bulup kucaklayacağını hissediyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Can Dündar,Ahmet Altan,Paolo Coelho,Goethe,Shakespeare,J.J.Rousseou


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Rüya Bayram , 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.