..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yazarlar ve Şairler > Cahit KILIÇ




6 Ocak 2010
Okucava, Arbat'ın Yalnız Şövalyesi  
Cahit KILIÇ
Çoğumuzun tanımadığı şair Bulat Okucava'yı Arbat sokağı ve Puşkin ile harmanlayarak yazdım.


:BHGB:
Okucava, Arbat’ın Yalnız Şövalyesi
(Окуджава: одинокий рыцарь с Арбата)

Şubat ayının ortaları; Moskova en soğuk günlerinden birini yaşıyor. Önceden vermiş olduğum sözün gereği hanımı Moskova’ya davet ettiğimden, Pazar günü tatilinden faydalanarak Eski Arbat sokağına gidiyoruz.

Arbatskaya metro istasyonunun olduğu taraftan değil de diğer yönden girdik. Gidenler bilirler; Eski Arbat sokağı Moskova’nın sanat caddesidir. Aslında bizim dilimize sokak olarak girdiğine bakmayınız, alışkanlığımız gereği sokak diyorum. Ruslar: “Ulitsa Stariy Arbatskaya” diyorlar. Eski Arbat Caddesi. Beyoğlu İstiklal Caddesinin bir benzeri ve orası gibi de araç trafiğine kapalı. Bu cadde, her gün yerli ve yabancı binlerce turist tarafından ziyaret ediliyor. Keskin ayaza rağmen insanlar; her iki yönden akıyorlar.

Yol boyunca her on - on beş metrede bir yol ortasına kondurulmuş yarım çadırdan derme çatma yapılmış hediyelik eşya dükkânları ve kara kalem resimler yapan ressamlardan geçilmiyor. Caddenin her iki tarafında da eski Rus mimarisi yapılar dikkat çekiyor. Kimisi rengârenk boyanmış bu binalar pırıl pırılken aralarda salaş yapılarda göze çarpıyor. Seramik, porselen ve sarı bakırdan enva-ı çeşit hediyelik eşyalar, ışıl ışıl parıldayan vitrinleri süslüyor. Gene cadde boyunca ve sık aralıklarla barlar, restoranlar, kafeler ışıltılı tabelalarıyla insanlara gel gel diyorlar…

Satıcılar, nazik bir dille gelip geçenlere hediyelik eşya satmaya çalıştığı dükkânlarda en çok göze çarpan hediyelik eşyaların içinde: boy boy ve rengârenk matruyuşkalar yer almaktadır. Bütün satıcıların tezgâhında birinci derecede bunlar var. Bunun yanında çeşit çeşit şapkalar var. Lenin, Stalin şapkaları, Ekim Devriminden sonra Kızıl Ordu askerlerinin giydikleri ve daha sonra Sovyetler Birliği döneminde yine Kızıl Ordu askerlerine ait farklı renklerden oluşan, günümüz Rusya Federasyonu asker ve polislerinin şapkaları ve paltoları. Boy boy semaverler. Çeşitli boy ve renklerde oyuncak ayılar, yani “medvedçik”ler…

Biz, bir matruyuşka takımı satın alarak yürümeye devam ediyoruz. İlginç olan o kadar çok şey var ki; nelere dikkat edeceğime, neleri kafamda not etmeye çalışacağıma karar veremiyorum.

Biraz daha yürüyünce sokağın orta yerinde küçük bir alan ve bu alanda dimdik duran bir anıta rastlıyoruz.

Herhangi bir kaide olmaksızın direk zemine oturtulmuş, zayıf ve uzun boylu bir adamın bronzdan yapılmış bir heykeli duruyor. Heykelin etrafını az geriden çerçeveleyen ve bir binanın giriş kapısını andıran ancak yarım kubbe şekli verilen bir bronz kemer yerleştirerek; genişçe bir kompozisyonla farklı bir mekân olgusu var etmişler. Aynı kemer kompozisyonunun bir benzeri de on beş metre kadar uzaklıkta, yani heykelin tam olarak arka kısmında yer almaktadır.

Bu bronz kemerlerin üstünü kitabelerle doldurmuşlar. Bu kitabeler, kabartma (rölyef) şeklinde değil de, derinlemesine macunumsu bir zemin üzerine parmakla yazılmış gibi; iğreti görünümler veriyor. Hemen heykelin ve kitabelerin fotoğraflarını çekiyoruz. İyi kötü Rus edebiyatına aşina biri olmama rağmen bu şairin kim olduğunu bilemiyorum ilk bakışta. Kitabelerden öğreniyorum ki Bulat Okucava diye bir şairmiş kendisi. Merakım artıyor. Eve dönünce ilk işim kitabeleri çözmek ve şairin hakkında bilgi toplamak olacak.

Anıtın hemen yanı başında bir Türk restoranının olduğunu fark ediyoruz. Zaten donmak üzere olduğumuzdan kapağı hemen restorana atıyoruz. Menü tamamen Türk yemeklerinden oluşuyor. Garson da Türk ve benim oturduğum semtte oturuyormuş. Bu restoranın varlığını daha önce niye keşfetmedim diye hayıflanıyorum. Lahmacunumuzu, kebaplarımızı ve de künefemizi yedikten sonra üstüne bir de Türk kahvesi içiyoruz. “Haydi, hanım” diyorum. “Arbat’ı keşfetmeye devam.”

Anıtın hemen yanındaki köşede bir sütlü tatlılar satan dükkân var ve sembol olarak da bir inek heykeli koymuşlar önüne. Kocaman bir Hollanda ineği. Polyesterden yapılmış olduğunu tahmin ediyorum. Hanım, inekle birlikte resmini çekmemi istiyor. O ineğe sarılırken ben resmi çekiyorum ve bir de espri patlatıyorum kendimce; “iki inek bir arada”. Suratını asıyor…

Yürümeye devam ediyoruz. Yol ortasında, yere döşenmiş karolar üstünde meşhur kişilerin adlarının yanı sıra parayı verip kendi adının da onların içine yerleştirilmesini sağlayan sıradan insanların isimleri üzerinde bir resim daha çekiyoruz. Az ileride Sovyetler Birliği döneminin tiyatro sanatçıları arasında bulunan, Gürcü asıllı Evgeniy Vakhtangov adına Devlet Akademisi Tiyatrosu binasının önüne geliyoruz. Işıl ışıl neonlar, pırıl pırıl afişler karşılıyor bizi. Önünde tarifi mümkün olmayan, yüksek bir kaide üstüne oturtulmuş altın sarısı boyanmış, oturan bir genç kız heykelciği daha çıkıyor karşımıza. Ağzım bir karış açık, gıpta ile seyrediyorum. Resimler çekiyoruz gene.

Dönme vaktidir diyoruz ve Arbatskaya metro istasyonu yönünde yürümeye başlıyoruz. Derken; önümüze koca şair Puşkin’in heykeli çıkıyor. Puşkin, aristokrat giyim biçimiyle az geride dururken; yanında şık bir tuvaleti ve bukleli saçlarıyla karısı Natalya Gonçarova arz-ı endam ediyor. Bronzdan yapılan bu heykelin tam karşısında ise Puşkin’in yaşadığı ev yer alıyor. Resimleri çekerken aklıma karısı için yazdığı Natali şiiri ile İstanbul şiiri geliyor:


Стамбул гяуры нынче славят,     (Stambul gyaurı nınçe slavyat)
А завтра кованой пятой,          (A zavtra kovanoy pyatoy)
Как змия спящего, раздавят     (Kak zmiya spyaşego, razdavyat)
И прочь пойдут и так оставят.     (İ proç’ poydut i tak ostavyat.)
Стамбул заснул перед бедой.     (Stambul zasnul pered bedoy)


Стамбул отрекся от пророка;     (Stambul otreksya ot proroka;)
В нем правду древнего Востока     (V nem pravdu drevnego Vostoka)
Лукавый Запад омрачил —          (Lukavıy Zapad omraçil-)
Стамбул для сладостей порока     (Stambul dlya sladostey poroka)
Мольбе и сабле изменил.          (Molbe i sable izmenil)
Стамбул отвык от поту битвы     (Stambul otvık ot potu bitvı)
И пьет вино в часы молитвы.     (İ p’et vino v çası molitvı.


Там веры чистый луч потух:     (Tam verı çistiy luç potukh: )
Там жены по базару ходят,          (Tam jenı po bazaru khodyat,)
На перекрестки шлют старух,     (Na perekrestki şlyut starukh,)
А те мужчин в харемы вводят,     (A te mujçin v kharemı vvodyat,)
И спит подкупленный евнух.     (İ spit podkuplennıy evnukh.)

Baş kısmını yukarıya aldığım bu şiir, 1830’da eski Rusça ile yazıldığından tercümesi oldukça zordur. Hiç kimse hatadan münezzeh değil diyerek, dilimin döndüğünce tercüme ediyorum. Terceme-i halin hedayesi elli kuruştur.:))

Gâvurlar bugün İstanbul’u övüyorlar,
Ama yarın demir kılıç kabzalarıyla,
Uyuyan yılan gibi ezerler
Ve öylece bırakıp giderler.
İstanbul, beladan önce uyudu.

İstanbul peygamberinden feragat etti;
Köhnemiş Doğu’nun gerçekleri
Yalancı Batı kandırdı onu
İstanbul tatlı günahların esiri oldu
Doğayı ve kılıcı aldattı.
İstanbul savaş terini unutup
Namaz saatlerinde şarap içiyor.

Temiz inancın ışıkları söndü:
Orada artık kadınlar pazarlarda dolaşıyorlar,
Yaşlıları köşe başlarına yollayıp,
Erkekleri haremlere davet ediyorlar,
Rüşvet verdikleri hadımağalar uyuyor.

Eve döndüğümüzde ilk işim en çok ilgimi çeken Bulat Okucava’yı araştırmak oldu. Tam adı Bulat Şalvoviç Okucava(Булат Шалвович Окуджава). 1924 yılında Moskova’da, Ermeni bir anne ve Gürcü bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiş. 1930’lu yıllarda kısa bir süre Nijniy Tagil şehrinde yaşamış, 1997’de ölmüş.

Adı Arbat ile özdeşleşen bu şair, ikinci dünya savaşı sırasında ve savaşın bitiminde unutulmaz lirik şiirlerle savaşın acımasızlığını ve insan üzerindeki tahribatını dile getirmiş. Rus halkı onu baş tacı yaparak Arbat’ta ölümsüzleştirmişler. Anıtın kitabelerinden çektiğim fotoğraf karelerinde görünün mısralarından bir kısmının (artık Rusçasını vermeden) tercümelerini aşağıya alarak yazıyı bitiriyorum.


“Al paltonu (asker paltosu) eve gidelim!” (Savaş bittikten sonra)

“Ve geç saatte affetmek ve vedalaşmak
Tek başına kaybolmamak için”

“Ne büyük mutluluk – ölüm yok” (Savaş bittikten sonra)


“Zira o (kadın) öyle karar verdi
Ve o (erkek) bu karara uydu”
O’nun olan her şey bugün sizindir.
Her şey sizin için, size hitap ediyor.”


Cahit Kılıç
6 Ocak 2010, İstanbul



.Eleştiriler & Yorumlar

:: Merhaba, Ömer Faruk Bey.
Gönderen: Cahit KILIÇ / , Türkiye
10 Mart 2010
Memnuniyetinizi belirten değerli yorumunuz ve ziyaretiniz için sonsuz teşekkürler.Selam ve saygılarımla.

:: Gitmiş gibi oldum
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
10 Mart 2010
Gerçekten de Moskova'ya gitmiş gibi oldum.Yazınızdan çok faydalandım.Paylaşım için teşekkürler.Saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve şairler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Âşıklık Edebiyatı
Şair-i Şuara
Kültür Bilinci

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Edebî Sohbetler!..
Bizim Eller
İzedebiyat Çökmesin!
Ey Sevgili!
Ey Sevgili - II -
"Ay Mehemmed"
Yolda Geçmişe Kısa Bir Yolculuk!
Kars'a Gidelim Kars'a
Karslı Günlerim
Şiir Gibi Adam

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Haccac-ı Fırat [Şiir]
Aklıma Şaşıyorum! [Şiir]
Sürgünler Şehri [Şiir]
Son Arzu… [Şiir]
Kimdir Gelen! [Şiir]
Uzaklar [Şiir]
Derkenar [Şiir]
Adamım! [Şiir]
Kars Eli [Şiir]
Derdimend! [Şiir]


Cahit KILIÇ kimdir?

‎"Kalem erbâbı olmak sadece ona buna çatmak değil, zaman zaman da hayatın küncüne kelimelerden çenet taşı koyabilmektir!. . " (Cahit Kılıç)

Etkilendiği Yazarlar:
Divan şairleri, divan şiiri. Ve elbette ki XX. yüz yıl şairlerimiz.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cahit KILIÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.