Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
Karanlığın içinde el fenerinin cılız ışığında yerini gösterdiler. Gösterilen yere oturdu. Perde yavaşça açılırken, oturduğu koltuğa iyice yaslandı. Ve film başladı. - Sırayı bozmayalım. Sıranın bozulması dışında, bir anlık var olan sessizlikte bozuldu. Sessizliğin bozulmasıyla birlikte, kafalarda saklı olan sesler saklandıkları yerden çıktı. Sırayı bozmayalım cümlesini söyleyeninde bozulmaya başladığı yüzünden belli oluyordu. Sırayı bozanlara karşı ortaya çıkan öfkenin, sırayı dağıtmasından endişe ediliyordu. Çatlak olan, genizden çıkan, isyanı simgeleyen sesler, boşluk denizini çalkalandırdıktan sonra, süt liman olmaya başladı. - Bir şey soracaktım. Sırayı bozanın ifadesiydi. Netti. Sorması gereken soruların, ivediliği vardı. Hemen cevaplar alması gerekiyordu. Soru sormaya hazırlandığıysa, her zamanki gibi hazırcevaptı. Sorulacak soruyu bekleyen, kültür ansiklopedisi gibiydi. Soru soruldu. Cevapsa adresini bulamayan mektup gibi dolaşıp durarak, gecikiverdi. Cevap geciktikçe, sıranın boyu uzamaya başladı. Sorulan sorunun cevabı alınmıştı. Alındığından dolayı da eylem uzadıkça uzuyordu. Küfürler özgürlüklerine kavuşmadan, dudak içlerinde hapsedilmişken, soruyu soran aldığı cevapla birlikte ortamdan uzaklaşıyordu. - Ben zaten buradaydım. İstersen Bey amcaya sor. Bey amca öyle değil mi? Saçlarına ak düşmüş, bey amca boş gözlerle bakıyordu. Anımsamaya çalışıyordu. Ortaya söz bırakanın, önünde mi yoksa arkasında mı olduğunu düşünüyordu. Aladdin’in sihirli lambası gerçekten var mı? İçinden çıkan cin yoksa bu mu? Diye içinden düşünen bey amca, yorgun olan aklını daha çok yormak istemedi. Alt dudağını, üst dudağının üstüne yerleştirdi. Orada olup olmadığı konusu askıda kalmıştı. Sıradakilerde konuyla birlikte asılıvermişti. - Beyler aranıza kimseyi almayın. Bunu duyanların hepsinin bey olduğu kuşkuluydu. Aralarında göğüsleri ve uzun saçları olanlar vardı. Saçlarını şöyle bir dercesine geriye attılar. Geriye atarlarken de sözün çıktığı yüzü merak ettiklerinden bakıverdiler. Aralarına kimseyi almamaya karar verdiklerinde, kara kedinin bile şansının olmayacağı netleşti. Aralarına alsalar bile, sınavla alacaklarını duyuracaklardı. Kırmızı kaplı kitapları çok sevdiler. Çağa ayak uydurmaları gerektiler. Uydurdular. Kırmızının egemenliğine karar verdiler. Rakamları kırmızı yaptılar. Diğer renklere ihanet ettiler. Ellerine küçük beyaz kâğıtlar verdiler. Ama küçük kâğıtları verirken de sıraya soktular. - Sıram gelse de gitsek.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Tepe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |