Gerçeğin dili çok yalın. -Euripides |
|
||||||||||
|
Bu öyküm Oğlum Barış ve Kızım Ajda’nın REHGÜZAR Çok ağır ve dolu torbasını bir türlü taşıyamayan eskici kılığındaki hayal hırsızı Balözü sokaktan geçerken birden bir sessizlik ve hafiflik hissetti. Gökyüzüne bakarken gökte havalanan iki tane meleğin torbasındakileri çaldığını gördü. Melekler mutlulukla uçuyorlardı. İstanbul Bostancı semalarından tüm Türkiye’ye yolculuk edeceklerini söylüyorlardı. Eskicinin torbası yazılarını çok sevdiği Nez ’ in daha birçok kadın ve erkeklerin, hayalleri ile dolu idi. Melekler Nez’ in, Barışın, Ajda’nın hayallerini torbasından çalmayı başarmışlar eskiciye de gökten bir davetiye, birde mektup yollamışlardı. Mektup şöyle başlıyordu.’ Ben ilk doğduğum gün güvercin gagasın da zeytin dalı getiren Barışım. Bu günden itibaren Ben’imi kaybettim. Biz oldum. Ve biz bir taş gibi sessiziz. Sokakları biz teslim aldık. Duygularımızı yeniden canlandıracak bir damla ümit gerek bize. Kalabalıkların kederleriyle birlikte gittikçe çoraklaşan yüreğimizi yeniden kıpırdatacak bir damla ümit bulmalıyız, bu sessizliği kırmalıyız, biri bir çığlık atmalı artık, çığlıklar yankılanıp çoğalmalı, yaşadığımızı, insan olduğumuzu, kendimize ait duygularımız olduğunu hatırlamalıyız, uzun bir uykudan uyanır gibi sevgilimizi özleyerek uyanmalıyız, sessizliği ve acıyı öfkeyle parçalamalıyız. Çığlık çığlığa bir öfkeyle geleceğimizi yeniden yapmalı, herkese duygularını geri vermeliyiz. İşte bu senin aşkın, bu senin özlemin, bu senin hayallerin, bu senin anıların demeliyiz. Torban annemin yazdıkları ve hayalleri ile dolu. Ben çalmayı başardım annemin ve benim hayallerimi torbadan. Şimdi sıra sende! Çaldığın hayalleri herkese geri gönder. Mutlu et onları. Mutluluk çığlıkları ile doldur gökyüzünü’ diyordu. Nez oğlunun çığlığı ile uyandı o sabah. Yazılarında da’ İnsan denilen yaratığın ömrü mutluluğu aramakla geçecek ama hiç bulamayacak! Çünkü mutluluk istenirse yaşanan her andır’ diyordu. Mutsuz olduğumda yazdığı şu satırlar hiç aklımdan çıkmazdı. Mutlu olmayı şöyle anlatmıştı. ’Küçük mutlulukların peşinden koşun. Onu uzaklarda aramayın! O yaşanan her andadır! Bir yaz denizinin karşısında, bir ağaç gölgesinde, tedirgin edilmeden üstünde uyunan bir toprak parçasında, çıplak ayakla koşulan ıslak çimenlerde, güvenli bir düşüncenin aydınlığında, uygun bir sesin titreşiminde, özlemle aranan dostla içilen bir fincan kahvede, yanarak içilen, bir yudum su da, göz ucuyla okunuveren güzel bir sözde, günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığında, özlenen sevgilinin dudaklarında, bir annenin okşayışında, bir babanın bakışında, bir çocuğun gülüşünde demişti. ’ İşte uçan melek oğlunun düğün davetiyelerini dağıtıyordu. Davetiyelerdeki ‘Durma sefer et diyar-ı Kalbe, Can baş ko, Reh-güzar-ı Kalbe dizeleri oğlunun mutluluğunu çok güzel dile getirmişti. O gün anladım ki oğlu Barış ve davetiyelerde ki melek figürü mutluluğu ele geçirmişti. ‘Aşkım’ dediği sevdiğiyle evlilik yolunda ilk adımlarını atmıştı. Şeyh Galip’in dizelerindeki söylediği gibi kalbe giden bu yola can baş koymuştu. Bundan sonra aşkıyla beraber yapacaklar da ele geçen bu mutluluğu kaybetmeden yaşamaktı. Hazır olmalıydılar! Büyük mutluluklar birer, birer, gelip, ellerini sıkacaklardı. Temkinle yaklaşmalıydılar büyük mutluluklara; zenginlik mutluluğuna, elde etme mutluluğuna, yerine getirilmiş boş hevesler mutluluğuna, susamadan içmek mutluluğuna, acıkmadan yemek mutluluğuna, hiçbir şey yapmamak mutluluğuna, şehvet mutluluğuna daha birçok bunun gibi şeyler. Yukarıda değindiğim gibi küçük mutlulukların peşinden koşup, önlerinde diz bükmeliydiler! Çünkü onun için bunlar sevinç bahçeleriydi.’ Gözlerinizi açın görün! Görenin gözü ile görünen her şey bunlarla dolu idi’ derdi. Davetiyeleri alan herkes ‘Mutluluklar’ diliyordu genç çiftlere. Eskici torbasındaki çalınan bu hayali çaldırmaktan çok mutsuz oldu. Meraklandı. Nez ’ in oğlu aşık olmuş muydu? Arayan arananını aşk yoluyla bulmuş muydu? Başkalaşmışlarmıydı! Yazılarında aşkı arayan Nez’ e ilham nasıl bir şey gerçekten bir aşk yaşadın mı? Diye soranlara. ’ Harflerden yarattığım bu durum beni başkalaştırıyor. O halimi hiç hatırlamıyorum. Aşıklar gibiyim! Aşık gibiyim! Aşk’ da insanı tanrısallığa en çok yaklaştıran bir durum değil midir? Çünkü aşkta çoğalmak var demişti. Nez mutluluktan uçuyordu. Ben biliyordum ki onun en büyük hayali oğlunun aşık olarak biriyle evlenmesi idi. Evlilik yolunda ilk adımını atan oğlunun yaşam ağacındaki dallarının çiçek açması ona daha çok ilham verecek sevgiyi ve aşkı arayan bu kadından ben hiç mi hiç ayrılmayacaktım. Aşkı aradığı sürece Nez’in yazı yazacağını biliyordum. O yüzden tüm sevgililerini ve hayal ettiği her şeyi o uyurken rüyasına girerek çalacaktım. Bu yüzdende onun aşkı bulmasından çok korkardım. O hep arayan olacaktı. Bende onun anlattığı aşkları yaşayan olacaktım. Çok şanslıydım. Torbamdaki tüm kadınlar beni seviyor, bana aşık oluyor, ama ben kimseyi sevmiyordum. Kimseye ’Seni seviyorum’ demiyordum. Duygularım çelik zırhlarımın içinde hapisti! Bu dokunulmazlık ve yara alamamazlık benim her şeyden kaçmamada sebep oluyordu. Nez rüyalarında beni arıyor ben kaçıyorum, o da bu durumu yazılarıyla herkese anlatıyordu.’Mutlu aşk yoksa bu aşkın suçu değil’ derdi. Mutlu aşk nedir? Diye sorduğumda da ’Acıya, aldatılmaya, kedere razıyım’ diyenlere verilebilecek bir armağan. Aşkı, acısından, kederinden, tedirginliğinden, ayrılığından, üzüntüsünden, yarasından ayıklamaya çalışanların aşkı mutlu olmayan aşktır. Savunmasız, güçsüz ve hesapsız olmakta mutluluğun kapısını açar. Oğlumun bu mutlu gününde ona ’ Adım attığın bu rehgüzardaki kadına bütün kadınlara duyduğun aşkı. Bütün kadınlarda da hep aynı kadına duyduğun aşkı duy diye dua edeceğim. Sizleri çok seviyorum dualarımda sen ve aşkın hep birlikte olacağız’ diyecekti. Eskici başını gökyüzüne kaldırdı. Davetiyelerdeki melekler Şeyh Galip’in dizelerini ALTUĞ ve UYANIK ailesinin tüm eş dost ve akrabalarına götürmek için gökyüzünden eskiciye el sallıyorlardı. Birden eskicinin kalbi ve tüm dünya sevinçle doldu. Davetiyeleri alan herkes Şeyh Galip’in dizelerini tekrar, tekrar okuyordu. Eskicinin ve Barış’ın dudaklarından ‘Sende benim Hüsn-ü- Aşkımsın ‘ sözcükleri yinelendi. Torbasını havalandırdı. Birden uzun bir çığlık koptu. Bu çığlık eskicinin çığlığıydı. Acıyla bağırılan, öfkeyle haykırılan çığlıklar değildi arkasından gelen çığlıklar, mutluluk dile getiren çığlıklardı. Uzun süre gökyüzünde yankılandılar. Her yeri eskicinin torbasını havaya atarken yere dağılan ve gökyüzüne düşen mutluluk hayaller i kapladı. Mutluluğa boğuldu dünya çığlık sesleriyle! Herkese ve oğlum Barış’a mutluluk dileklerimle.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Nezihe ALTUĞ, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |