..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsanlarýn arasýnda yaþadýðýmýz sürece, onlarý sevelim. -Andre Gide
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Ýronik > Nezihe ALTUÐ




1 Mayýs 2009
Ben Kimim Ki!  
Aile

Nezihe ALTUÐ


‘Ben kimim ki’ lere dönüþtürelim mi? Ýçimiz de var olan yalnýzlýðýmýzý da önce ailemize baðlanarak, sonrada; insanýn kendi özüne yabancýlaþmasýný saðlayan bu düzenin insanlarý olarak, iyi bir insan olma özelliðini yaþamýn her alanýnda uygulayan bireylerin yaþadýðý bir ülke yaratalým mý? Ha! ne dersiniz?


:CGCJ:

Tüm duyumlarým bana kendimin, ailemizin, ülkemizin kendisini yalnýz hissettiðimiz bir dönemden geçtiðini, herkesin bir yabancýlaþma içerisine girdiðini hissettiriyordu. Böylesine hüzünlü olduðum bir dönemde evdeki telefonum çalmaya baþlamýþtý. Telefon çok uzak yeni bir ülkede acýlarýný burada býrakarak, yeni bir çevrede yaþamak için giden çok sevgili kuzenimden geliyordu. Sesini tanýyamamýþ ona ‘Sen kimsin ki?’ demiþtim. Gittiðinden beri konuþmamýþtýk ne ben onu aramýþtým nede o beni. Oda yalnýzlýk çekmemek için aðabeyim gibi arayanlardandý. Hatta benim yalnýzlýðýmý ta oralardan hissetmiþ olacak ki bana ‘ yalnýz deðilsin ben seni arýyorum ya’ demiþti.
Aðabeyimle birlikte Edebiyat Defteri sitesine o þiir bende öykü yazarak gönderiyorduk, ailemizde aforizmalarý ile tanýnan aðabeyim ‘sen kimsin ki’ sözünü hiç sevmezdi. Bu söz onun için, öfke nöbetlerimizde bireylere hitap ediþimizdi, bu söz yine unutulduðunu sanan unutulmayan bireyleri tanýmak için söylediðimiz sözdü, yine aðabeyimin dediði gibi aklýmýzýn karýþmasýný, geçmiþin, þimdinin, geleceðin, sisler altýndaki görünümünün, etkisiyle, etrafa söylenen tanýmamýþlýðýn ve yabancýlaþmanýn sözleriydi, bu sözü söylememek için sürekli beyin jimnastiði yapýyordu. Bana da bir gün ’Unutma! Unutulanlar, unutulduklarýný hiç bilmezler, ben unutmamak için deðil, unutulmamak için yazýyorum, þimdilik çalan telefonlarýmda’ sen kimsin ki? Demiyorum, aranmak içinde sürekli ‘arýyorum ‘, demiþti. Oðlumda karalamaya çalýþtýðý notlarýnda, dayýsý gibi yalnýz olmamak için ’Arayanlar’ adýnda bir senaryo yazýyordu. Aranýlmak çok güzeldi. Aile içerisinde kimse ile haberleþmiyordum. Telefonlarýmda çalmýyordu artýk eskisi gibi. Yine bana çok yakýn olduðu halde þimdi uzaktaymýþ gibi duran diðer kuzenimde’ internet ortamýndan sýkýldým, sesini duymak istiyorum’ demiþ, birbirlerimizle konuþmak için telefonlarýmýza kontür yüklemiþti. Ansýzýn çalan bu telefon beni canlandýrmýþtý. Bende; unutamadýðým bu anýn unutulmamasý için yazmaya baþladým. Edebiyat defteri sitesinde Ansýzýn ismi ile yazýlar yazan site yöneticimizde bugün sitedeki herkesi Tekirdað’da yapýlacak bir toplantýya ansýzýn çaðýrýyordu. Ansýzýn sözcüðü çok anlamlýydý. Yaþanan þimdiki zamandaki geçen ‘Anlar’ sýzýn ekinde, canlanýyorlardý ama! Canlanmalar anlýk olduðu için kayboluyorlardý, fakat unutulmuyorlardý. Tekirdað’a site yöneticimiz tarafýndan yapýlan bu davet, ailemizde en son evlenen kuzenimin bütün üçüncü kuþak aile fertleri için düzenleyeceði ve yine bizler tarafýndan engellenen toplantýyý hatýrlattý. Çok kalabalýk bir aileyiz diye anlattýðýmýz gelinimiz’ öyle diyorsunuz amma! biz hepinize bu kadar yakýnken ýssýzlýðýn ortasýndayýz’ demiþti. Kuzenimin düzenleyeceði toplantýlar her kuzenin bulunduðu þehirde ayrý, ayrý yapýlacak, herkes kendi bulunduðu þehirde sadece organizasyon yapýp bireyleri çaðýracaktý. Herkes kendi masraflarýný kendisi karþýlayacak yabancýlarýn yanýnda imiþler gibi nezaket kuralarý baþý çekecek anne ve babalar hakkýnda hiç konuþulmayacaktý. Yabancýlaþmayý önleyecekti bu toplantýlar. Kuzenimin de dediði gibi ansýzýn kaybediyorduk, sevdiklerimizi! ya hayatýmýzdan çýkýyorlardý ya da tamamen yaþamý terk ediyorlardý.
Ne kadar þanslý idiler bizden önceki nesiller. Kalabalýk aile hayatý yaþamýþlardý. Aile hayatýnda, özellikle kalpler fedakarlýk duygularý ile çarptýðý zaman, kimse kendisini sýkýntýya sokmazdý. Kimse yüzüne bir maske takmak ihtiyacýný duymazdý. Sevgi vardý. Paylaþýlan bir sevginin yol açtýðý sonuçlardan biri; keyifsizliðin ve huysuzluðun farkýna varýlmaksýzýn, bir insandan ötekine geçmiþ olmasýydý. Dertlerin paylaþýlmasý, küçülmesiydi. Oysa bizler için sevgi; sahip olunacak bir nesne, bir mülkiyet olmuþtu. Para, toplumsal yer, ev, araba, çocuklar gibi konular, sevginin yerini almýþ hepimizi dostane bir mülkiyet ortaklýðýna dönüþtürmüþtü. Ýçine kapalý, bencil, birbirinden kopuk aile bireyleri haline gelmiþtik. Yüz yüze gelince maskeler takýp sadece günceli konuþuyorduk. Hepimiz yalnýzca sahip olduðumuz þeylerden ibarettik. Onlarý bir gün yitirdiðimizde kendimizi de yitirecektik kim olduðumuzu bilmeyecektik. Ben kimim ki? Sorusunu soracaktýk ama iþ iþten geçmiþ olacaktý. Böylece yaþamý yanlýþ kurmuþ olan bizim gibi bireyler yüzünden, yenilmiþ, moralsiz, yýkýk ve acýnacak bir aile olmuþtuk. Hepimiz endiþeli ve korku doluyduk. Kendi yanlýþlarýmýzdan ve yaþadýðýmýz toplumdan kaynaklanýyordu bütün bunlar. Ýçinde yaþadýðýmýz bu günler‘ Üretmek için tüketin, tüketmezseniz iþsizde kalýrsýnýz! Sloganlarýyla dolu idi. Anne ve babalarýmýz serbest ekonominin olmadýðý, var olanla yetinen kanaat etmeyi bilenlerle birlikte yaþayan insanlardý. Ailede var olan her þey herkesindi. Herkes ihtiyacý varsa aileden istiyordu. Oysa bizim gibi yaþta olan bu iki ekonomi arasýnda bocalayan biz ikinci kuþak tüketim çýlgýnlýðýnýn esiri olmuþtuk. Üretiyorduk amma, çýlgýnca da piyasada var olan þeylere sahip olmak istiyorduk. Açgözlüydük, mülkiyet denen koltuk deðneklerimiz olmadýkça kendimizi güçsüz hissedecektik, bu mülkiyet kavramýnda çocuklarýmýz, aile bireylerimiz ve piyasada var olan bütün nesneleri kaplýyordu. Bu tür ihtiraslarýmýz bizi ruhen hasta yapmýþtý. Sahip olduklarýmýzý yitirme korkusu, baþarýlý olmamýzý da engelliyordu. Bu sistemde üçüncü kuþak olan çocuklarýmýz ise pazar ekonomisinin birer malý olarak kendilerini hissediyor, en iyi okullarý bitirdikleri halde hep daha iyisini isteyen bizlerin ve çalýþtýklarý kurumun isteklerine boðuluyor, baðlý olduðu kurumun istekleri doðrultusunda çalýþmaz ise yok olacaklarýný biliyor, bunun için de oradan oraya savruluyorlardý. Biz ise bunu baþarýsýz kabul ediyor, ‘ senden hiçbir þey olmaz! bak diðerininki ne oldu’ diye yarýþ atýna dönüþtürüyorduk. Çocuklarýmýzýn bu yaþamýna inanmayýp, içsel tembelliðimiz yüzünden ne baþkalarýnýn, ne çocuklarýmýzýn ne de kendi yaþantýmýzý belirleyemiyorduk. Bütün bunlar yetmiyormuþ gibi yaþamlarýnda cesaretle yeni deðiþiklikler yapanlarý eleþtiriyorduk. Oysa alkýþlamalýydýk. Herkese o kim ki? Sorusunu soruyor, ben kimim ki? Onun hakkýnda ne yetkim var ki? sorusunu kendimize hiç sormuyorduk.
Aile içerisindeki kiþileri hepimiz biliriz Çok basit bir açýdan görüldüðü zaman hepsi bencildir. Bencil bir insanýn kendi keyifsizliðini çevresindekilere bir yasa olarak koymaktadýr, bize de yasalarýný uygulamak kalýr. Pasif birer seyirci durumun da kalarak izleriz onu, bu arada da mutluluðunda içeri girmesini bekleriz. Aslýnda içeriye giren hüzünüdür. Basit bir keyifsizlik halini baþýboþ býraktýðýmýz zaman hemen keder ve öfkeye dönüþecektir her þey, oysa yapacaðýmýz tek þey unutmaktýr! Oyun oynamaktýr. Çocukken oynadýðýmýz oyunlar gibi. Çocukken oyunun bize bu derece çekici gelmesi oynamadaki mutlu olma iradesindeydi. Oynamak mutlu olmaya çalýþmak demekti. Çünkü baþkalarýnýn oyun oynarken mutlu olduklarýný görürüz. Ýrade burada bütün gücünü gösterirdi. Oyun oynarken yalnýzca tek düþüncemiz iyi hareket etmeye odaklanmaktýr. Topacý döndürmeliyiz, ipe ve çizgilere basmadan atlamalýyýz, koþmak ve haykýrmak söz konusu, yapamayacaðýmýz þeyleri iyice istemeyi bilmeliyiz. Oyun oynayarak desteklemeliyiz herkesi, desteklenmeyen umutlar insana hep hüzün verir. Bunun içindir ki; herkes hak ettiðini sandýðý mutluluðu bekleyecek olursa aile hayatý hüzünden baþka bir þey vermezdi insana. Gerçekte mutlu görünmekten baþka bir þey olmayan ‘nezaketsizlikte’ kendini gösterirdi böyle ortamlarda. Hepimizin dýþ görünüþünde iç dünyamýzdaki bu çöküntünün yarattýðý deðiþiklik çarçabuk hissediliyordu. Yaþlýsýyla, genciyle nezaketin olmadýðý bir dönemden geçiyorduk. Oysa ki gençler yaþlýlarýn yanýndayken yüzlerindeki o mutluluk parýltýsýný yitirmemeliydiler. Güzelliðin ta kendisiydi bu parýltý! Yaþlýlarý da bu parýltý her zaman etkilemekteydi. Sadece gözlerine bakýyordu yaþlýlar, gençlerin. Gençlerin yaþlýlara karþý gösterdiði bir incelikti bu. Anlam bakýmýndan bu derece zengin olan bu nezaket kelimesi ayný zamanda insanýn varlýðýndan týpký bir kaynaktan fýþkýrýrcasýna çýkan o nedensiz mutluluðu da dile getiriyordu. Yaþlýlar da hep mutsuz ve hasta idiler, gençler bu durumdan usanmýþtý. Ama! bir doktor gibi yaþlýlara da teþhisi koymuþlardý. Ailede tüm fertler kendilerinden sýkýlýyorlardý! Bu da dolayýsýyla tüm aileye yansýyordu. Gençler kendilerinden sýkýlan insanlarý eðlendirmenin mümkün olmadýðýný biliyorlardý. Bu yaþlýlar onlara mutlu olma sanatýný öðretmiþler ama kendilerine uygulayamamýþlardý. Kendilerine anlatýlan mutlu olma sanatýnýn kurallarýný mý unutmuþlardý bilinmez ama gençler hatýrlatmaya baþladýlar. Ýlk kural þuydu; Ýster eski isterse þimdiki sýkýntýlarýmýz söz konusu olsun, dertlerimizi hiçbir zaman baþkalarýna anlatmamaktýr. Bir baþ aðrýsý, bir karýn aðrýsý, bir mide bulantýsý usturuplu bir dille de olsa baþkalarýna anlatmaya kalkmak nezaketsizlik olarak görülmeliydi. Ýkinci kural; Uðradýðýmýz hayal kýrýklýklarý, haksýzlýklarý da anlatmamalýydýk. Üçüncü kural; Kendimizle ilgili sýzlanmalar, baþkalarýnýn keyfini neþesini kaçýrmaktan baþka bir iþe yaramaz, insanlar baþkalarýnýn onlara açýlmasýný istiyorlarmýþ gibi görünmüþ olsalar da, gerçekte dert dinlemekten hoþlanmazlardý. Çünkü hüzün bir zehir gibiydi, onu sevebilirdik ama bize iyi gelmezdi. Herkes yaþamak isterdi, ölen deðil yaþayan kimseler görmek isterdi. Çevrelerinde hayatlarýndan hoþnut görünen, hoþnut olduklarýný söyleyen kimseleri görmek isterlerdi. Yoksa yalnýz kalýrdýk!
Nezaket kurallarýný oynamaya baþlamýþtýk. Ailemizde çok hareketli çocuklar, yüksek sesle konuþan bireyler, içki içenler, sigara içenler, kumar oynayanlar, kadýna kýza düþkün bireyler, paranýn peþinde koþan bireyler, çok yemek yiyen bireyler, fakir olan bireyler, hasta olan bireyler, olabilir onlar hakkýnda da konuþulmamasý, baþkalarýna anlatýlmayanlar arasýndaydý. En sonunda birlikteliklerde herkes kýmýldamadan oturmaya, birbirinin yüzüne bakmamaya, çok yavaþ sesle konuþmaya sadece kafa ve baþ sallayarak anlaþmaya çalýþýyordu. Hatta içkiyi çok seven bireylere zorla çay içirmeye baþlamýþtýk, tedbirli ve dikkatli küçük oyunlar oynayan bireylere rulet oyuncularý gibi davrandýk. Bu durum ise insana býkkýnlýk veren bir beraberliðe, can sýkýcý bir mutluluða yol açmýþtý. Eninde sonunda her biri ötekilerini sýkmaktan çok, onlar tarafýndan rahatsýz edildiðini hissettirdiði için hepsi kendini yüce kalpli olarak görmeye baþlamalarýna sebep olmuþtu. Zoraki de olsa zaman, zaman bir araya gelenlerin dolayýsýyla hepimizin aðzýndan hiç eksik olmayan þu sözcükleri hiç eksiltmez olduk ‘Ýnsan yalnýz kendisi için yaþamamalý birazda baþkalarýný düþünmeli! bu ne bencillik böyle!’ diye söyler olmuþtuk. En sonunda kendimizin de uygulamadýðý bu beylik söz de önemini yitirmiþ, en iyisi görüþmemek boyutuna getirmiþti. Karþý karþýya oturduðumuz yakýnlarýmýza bile bakmayýp, çok güzel bir aþk filmi olan ‘Karþý Pencere’ filminde yabancýyý misafir eden aile bile bizi harekete geçirmemiþti. Oysaki seyrederken aðlamýþtýk. Bu kadar yakýnken bu kadar uzaktýk. Herkes kendi evinde kendi dertleriyle haþir, neþir yaþamaya baþlamýþtý. Aslýnda birlikte yaþamanýn zorluðuydu bütün bunlar. Biliyorduk ki birlikte yaþadýðýmýz insanlarýn yanýnda küçük dertlerimizi büyüterek kendimizi hiç tutmadan sýzlanýr dururduk. Ötekilerde ayný þekilde davranýrlar, hareketlerinden, sözlerinden, duygularýndan rahat, rahat þikayet ederler. Öfkelerini açýða vururlar, hiç yoktan baðýrýp, çaðýrmaktan çekinmezler, ilgi ve þefkat göreceklerinden, çarçabuk baðýþlanacaklarýndan emindirler. Çünkü bu bir aile ortamýdýr. Birbirlerini çok iyi tanýdýklarý için kendilerini güzel göstermeye gayret etmezler. Oysa her an olduðumuz gibi görünmek, her aklýmýza geleni söylemek doðru deðildir. Her þeyin büyümesine yol açar. Ýnsaný þaþýrtan acý sözler ve sert hareketlerde buradan ileri gelir. Sebebi sevildiðini bilmekten ileri gelir. Ne güzeldir sevildiðini hissetmek. Aslýnda herkesi küllerinin baþýnda oturup aðlarken seyredeceðimiz yerde ocaða kendi odunumuzdan bir parça atsak ne olurdu ki! Nezaket ve terbiye kurallarý hiç tanýmadýðýmýz kimselerle birlikte yaþarken takýndýðýmýz tavýrlardý. Aile bireylerimiz bunlarý hak etmeyecek kadar mý kötü idiler? Tanýmadýðýmýz kimselere karþý sözlerimize ve hareketlerimize dikkat eder, öfkelerimizi tutarýz. Neþe önce yüzümüzde belirir, çok geçmeden de kalplerimize yerleþir. Bizi hiç tanýmayan bir kimseye kendimizi iyi göstermeye çalýþýrýz. Bu çaba bizi hem baþkalarýna hem de kendimize karþý daha dürüst olmaya zorlar. Tanýmadýðýmýz kimselerden bir þey beklemeyiz. Ne verirlerse onunla yetiniriz. Memnun bile oluruz. Anlaþýlan oydu ki artýk hepimiz nezaket kurallarýný özlüyorduk.
Yaþlýlarýmýzda eksik olan þeyi abarttýk. Emekli olduktan veya çoluk çocuðu büyütüp evlendirdikten sonra ki dinlenme dönemlerindeki yaptýklarý küçük iþleri eleþtirip, dudak büktük. Oyun oynayanlar zengin miydi? Þiir ve öykü yazanlar þair ve yazar mý olmuþlardý? Ýbadet edenler ermiþ miydi? Borsa oynayanlar banker miydi? Onlardan istediðimiz hayal güçlerinin baþýboþ kalmamasý ve üzerinde iþleyebileceði gerçek objeleri yaratmalarýydý. Elle tutulur gözle görülebilir objeler yaratmalý idiler. Resim yapýyorlarsa ressam, þiir yazýyorlarsa þair, öykü yazýyorlarsa yazar, ibadet ediyorlarsa hoca, dikiþ nakýþ iþliyorlarsa mutlaka terzi olmalýydýlar. Yaþlýlar uzaktan bakýldýklarýnda hoþa gitmediklerini biliyorlardý. Onlarýn istediði olduklarý gibi ailede kabul görmeleri idi. Çünkü insanlarda nesneler gibi farklý görünmek istiyorlardý. Farklýlýk çok güzeldi. Sýra dýþý o kadar çok bireyimiz vardý ki onlarýn bu güzel ayrýcalýklarýnýn hiçbir zaman farkýnda olmadýk. Hepsi ayný olan bireyler istedik. Herkes gibi olmalýydýk sýra dýþý olanlarý aforoz ederek dýþlýyorduk. Zevklerin tartýþma götürmediði söylenmiþ bir gerçekti ama bireylerin ne olduklarý! Üzerinde bir anlaþmaya varmak mümkündü. Sýra dýþýlýðýyla tanýnan diðer aðabeyim sahip olduklarýný sevdiði için tümden terk edip yeni bir hayata, yeni bir sevgiliyle yaþamaya baþlamýþtý. Bu terk ediþte ev, araba, mevki, çocuklar, para, aile fertleri vardý. Sahip olduklarýný terk ediþini anlayamamýþtýk çocuklarýna baskýyla sahip olmamýþtý onlarý toplumda en üst, en baþarýlý olabilecek seviyeye getirdikten sonra terk etmiþ, hasta olduðu, paraya ihtiyacý olduðu halde onlardan bir þey beklememiþ, hatta onlara zarar veririm diye aramamýþtý. Bunun ne büyük bir erdem olduðunu anlayamayan, bize çok uzak mesafede duran, hiç kimseyle konuþmayan, bizlerin unutmadýðý ama onlarýn bizi unuttuklarý, ülkemizde çok iyi yerlerde olan, çocuklarý olan kuzenlerimde bir gün anne ve baba olunca anlayacaklardý onu. ‘Sahip olma’ duygusunu aðabeyim ‘olmak’ duygusuna dönüþtürmüþtü. ‘Olmak’ ilkesini; baðýmsýzlýk, özgürlük, eleþtirel düþünce sahibi olma, hareket halinde olma, yeteneklerin verimli bir þekilde kullanýlmasý, kendini yenileþtirmesi, benliðin sýnýrlarýný aþarak sevmek, insanlara yönelmek, onlarla iþbirliðine girmek, sürekli vermek, sahip olunan þeylerin kaybedileceðinden doðan endiþe ve korkunun da olmayacaðýydý. Bizler henüz hamdýk. Onun gibi olgunlaþmamýþtýk! Kusursuz ve ideal olaný aramamalýydýk, mutsuz olan kiþileri anlamalýydýk. Mutluluðun gerçek kaynaðýnýn tek, tek insanlarýn mutluluklarýnda deðil, ortak mutlulukta gizliydi. Mutlu insanlar iyi bir alýþ veriþ, iyi bir deðiþ tokuþ yaparlar; ama baþkalarýna verebilmek için her þeyden önce kendi içlerinde mutlu olmalýydýlar! Bence mutlu olma sanatýný öðrenmeliydik. Kötü havalardan nasýl yararlanacaðýmýz ile ilgili öðütler gelmeliydi aklýmýza. Ýnsan özellikle yaðmur yaðarken, hava kapalý iken neþeli yüzler görmek ister. Bunun içinde kötü havalarda güler yüzlü olmalýydýk. Somurtmak için güçlü nedenlerimiz olsa bile mutlu görünmeliydik.. Mutlu olmak her zaman güçtü. Bunun için savaþ açmak gerekirdi. Aile ile savaþmaktan yorulan sonunda onun bizi terk ettiði bizimde bu terk ediþi hiç sormadan kabul ettiðimiz ‘Savaþ’ adlý kayýnbiraderimle birlikte adýný koyduðumuz oðlum ’Barýþ’ da bana ’Anne ailemizle savaþa devam et! Çünkü savaþlarýn arkasý ‘Barýþ’ týr böylece ben de hiç unutulmam’ derdi. Bu savaþta yenilmekte vardý hiç þüphesiz, katlanýlmayacak kadar acý olaylar, dayanýlmayacak felaketler, amansýz dertler vardý, þu var ki bütün gücümüzle mücadele etmeden yenilgiyi kabul etmemek belki de en belirgin görevimizdi, Ýkinci kuþak olan biz yaþlýlarýn çocukluk haline dönüþmüþ yaþlýlar olduðunu biliyorum. Bu siz acý veriyor. Þimdiki hallerimizle eski hallerimizi karþýlaþtýrmanýn getirdiði bu acýmayý kabul etmeyen bizlere, küçük iþlerimizde baþarýlý olmamýz için yardýmcý olmalýsýnýz. Anne ve baba olan biz yaþlýlar da çocuklarýmýza olan ilgimiz sevgi nedeniyle olabileceði gibi, yönetmek ihtirasýndan da kaynaklanýyordu. Tüm iyi niyetlerimize raðmen bu durum ters ve zararlý bir biçim alýyordu. Yaþadýklarýmýz bundandý. Haydi! hep birlikte birbirimize yabancý gibi davranýp! ‘Sen kimsin ki! leri , ‘Ben kimim ki’ lere dönüþtürelim mi? Ýçimiz de var olan yalnýzlýðýmýzý da önce ailemize baðlanarak, sonrada; insanýn kendi özüne yabancýlaþmasýný saðlayan bu düzenin insanlarý olarak, iyi bir insan olma özelliðini yaþamýn her alanýnda uygulayan bireylerin yaþadýðý bir ülke yaratalým mý? Ha! ne dersiniz?
Nezihe.ALTUÐ

28-Nisan-2009



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn Ýronik kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Adamýn Adasý
Sihirli Kutular, Sihirli Deðnekler
Kaybedenler
Þimdiki Zamanda Çok Özel
Adamýn Adasý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ben Ýstanbul"luyum!
Bu Ben Miyim!
Motifler
Ben Güzel Miyim?
Rehgüzar
Hiçin Kýsýr Çölündeki Savaþ
Acý...
Üþüdüm
Saklambaç
Kül Kaldý


Nezihe ALTUÐ kimdir?

Yýllarca okumayý kendimi hobi, hatta dost edindim. Artýk bu dosta bir dost daha katmak istiyorum ve kendi öykülerimi yazýyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Orhan Pamuk, Oðuz Atay, Dante, Ahmet Hamdi Tanpýnar, Alev Alatlý, Milan Kundera, Kafka, Dostoyevski, Nazým Hikmet, Akþit Göktürk, Mevlana, Çehov, Halid Ziya Uþaklýgül, Yaþar Kemal, Bertol Brecht, Shakespeare, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Turgenyev, Gorki, Ba


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Nezihe ALTUÐ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.