Yağan yağmurun ıslattığı bedenim üşümekteydi ve adımlarım git gide hızını kaybetmekteydi. Kulağıma bir ses hızlan artık bir an önce evine gidip üstünü değiştir desede, tek düşündüğüm tatlı bir tebessüm ile bütün bedenimin yanıp tutuşacağı anı beklemekti. Çünkü o birazdan iş yerinden çıkıp bana doğru ıslanarak yavaş adımlarla gelecekti. Çünkü o yağmurda yürümesini severdi ve ıslanmak içinde yanan yangınları birazda olsa hafifletirdi. Onu yıllar önceden tanır ve yine yıllar önceden çok severdim. Oda bilirdi onu ne kadar çok sevdiğimi fakat aynı dünyada farklı dünyalardan gelmiş gibiydik ikimizde ve ikimizde gizemli bir maske takardık her gün yenileyerek maskemizi.
Az kaldı, birazdan koşarak çıkacak iş yerinin kapısından sonra birden yavaşlayacak ve kendini yağmurun altında huzurlu ve mutlu hissederek bana doğru ilerleyecek. Bekli sadece küçük bir tebessümle birlikte gözlerimiz selamlaşacak ve geçip gideceğiz, beklide durup iki kelime ile nasılsın iyiyim sen nasılsın diyeceğiz. Uzun uzun konuşamam ben çünkü yağmur maskemi eritip altındaki beni çıkartır diye korkar kaçarım hemen, korkarım ona olan duygularımı gözlerimden okur diye. Oda korkar yüzündeki gülümseme ile gözlerinin ışıltısından anlarım diye.
Evet çıktı, tıpkı dediğim gibi koşarak çıktı kapıdan ve birden yavaşladı. Yağmurun güzelliğinin kaçırmadan, kaldırımlardan akan yağmur sularında yürürken sanki sahile oturup denize ayaklarını uzatır gibi, hırçın dalgaların üzerine gelmesi gibi ve yüzündeki gülümseme, gözlerindeki ışıltı işte geliyor bana doğru yavaş yavaş mutluluk içinde. Kalbim yerinden çıkacak sanki. O yaklaştıkça ayaklarım uzaklaşmak istiyor sanki, o bana bir adım attıkça ben bir adım geriye atmak istiyorum ve onun bana doğru gelişini dakikalarca izlemek istiyorum ama bir yandanda ona kavuşup sadece sarılmak istiyorum, sarılıp seni seviyorum diye haykırmak istiyorken sadece üç-beş adım kala bir markete sürüklüyorken ayaklarım, aklım ve gözlerim arkada kalmıştıki market görevlisinin seslenişi ile kendime geldim ve onun çok sevdiği şekerlerden acele ile alıp kasaya yöneldim paranın üstünü almayı beklemeden hemen dışarı çıkıp ona yetişmek için hızlı adımlarla ilerlerken bir yandanda şekerin paketini açmaya uğraşıyordum. Ona yaklaştıkça yeniden kalbimin atışları hızlanmış, boğazım kurumaya başlamıştı. Ona yetiştiğimde hızımı ona göre ayarlamış hiçbir şey söylemeden şekeri ona doğru uzatmıştım ki şaşkın gözlerle önce bana sonra şekere bakmış tekrar bana bakıp yüzündeki şaşkınlığın yerine dünyanın en tatlı gülümsemesiyle yer değiştirmiş bir şekilde bir tane şeker almış ve teşekkür edip beraber yürümeye başlamıştık hiç konuşmadan, hiç birbirimize sorular sormadan, onun yüzündeki gülümseme benim içimdeki mutluluk yetiyordu her şeyi anlatmaya. Sanki mutluluktan bir şemsiye oluşmuştu üstümüzde, birbirimizden başka hiç bir şeyi görmeden, ve hiçbirşeyin bizi göreceğini düşünmeden uzun bir zaman yürümüşüz kendimize geldiğimizde kahkahalar içinde birbirimizin yüzüne bakakalmış, mutluluğumuz katlanarak büyümüştü çünkü onun evini geçtiğimiz o kadar çok olmuş ki hiç fark etmemişiz, birazda yorulmuş olmalıyızki oradaki bir çocuk parkının bankına bırakıvermişti kendini ve eliyle yanını işaret edip sende otur diyordu parlayan gözlerinin gözlerimin içine bakışıyla. Şekerlerimiz bitene kadar oturup havadan sudan konuşurken bir ara telefonun çalışıyla birazcık neşemiz kaçmıştı, annesi merak etmişti, havada kararmış yağmur yeniden hafiften yağmaya başlamıştı ve evlerinin önüne kadar ona eşlik etmiştim. Evlerinin önüne geldiğimizde iyice ıslanmış saçlarımızdan sular süzülmeye başlamıştı ve üstüne birden yağmur bardak boşalırcasına yağmaya başlamış fakat bir türlü o evine girmek istemiyor bense o evine girmeden gitmek istemiyordum. Ne olduysa işte o an olmuştu elime bitti sandığım şekerlerden bir tane daha denk gelmişti üşüyen elimi cebime soktuğumda ve çıkarıp ona uzattığımda yüzündeki gülümseme kat kat artmış, gözleri en parlak yıldızdan daha parlak gözlerimin içine bakarken birden yanağıma küçük bir öpüçük kondurup koşar adımlarla evine girivermişti, bense şaşkın şaşkın orada öylece kalakalmıştım garip bir ateşin bedenimi sarışıyla, mutluluğun resmini çizmişti sanki yüzüm, öylece orada kalakalmıştım, bakakalmıştım arkasından evlerine taki pencerenin perdesini aralayıp hadi git artık diye işaret edene kadar. O günden beri ne zaman yağmur yağsa o anı hatırlar mutluluk sarar heryanımı ve her yağmurda ben ona çok sevdiği şekerlerden oda bana çok sevdiğim gülümsemesinden verir tek fark elele tutuşur içimizdeki mutluluğun birbirimize akıp gitmesine izin veririz, o bana şeker çocuk ben ona yağmurun altındaki mutluluk derim.