Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Komünist yetiştirdikleri için galiba. Sayın Mac Carthy amcanın felsefesi sayesinde, komünizmin önü kesildi. Türkiye, Amerika ve Avrupa’dan ithal eğitim programları ile müthiş bir atılım yaptı.(1923 ile 1950 arası dönemi kastetmiyoruz. ) Türk Dili dersinden sınıfta kalıp, bir yıl öğrenciliğini uzatan kahraman arkadaşım şu anda İzmir’de avukatlık yapıyor. Çocuk Türkçe bilmiyor. Nasıl olup da üniversite sınavını kazandığını, Türk Dili Dersi dışındaki derslerden nasıl sınıf geçtiğini merak etmiyor değilim. O ve benzer durumdaki pek çok kişinin bir veya iki... ders nedeniyle, bir yıl, iki yıl, oniki yıl üniversitede zorunlu ikamete zorlanmasının etik, bilimsel amacı ne...Bu oyunun kahramanları yeni Amerikalar mı keşfediyor, yeni virüsler mi tanımlanıyor, bilimsel çalışmaları ile çağ mı atlıyor ya da ne atlıyor.... Yine merak ettiğim bir şey, üniversite, günün anlam ve önemini bu denli belirten bir olay sonrası ne yaptı. Koca üniversite, hava, su kadar bize yakın olan Türk Dili’ni, nasıl oldu da öğretemedi bu kahraman öğrenciye... Ve, ve...bir yıl sınıfta kalmanın faturasını kim veya kimler ödedi. Yüzbinlerce insan, okul, üniversite diye ağaca çıkarken, siz olanlara bakın... Şirin bir arkadaşımız, Tıp Fakültesinin ikinci sınıfında, fizik dersini veremediği için okuldan atıldı. Şimdi bu hocanın da, üniversitenin de anıtını dikmek gerekmez mi... Tıp fakültesini kazanacak ve diğer tüm derslerden geçecek kadar akıllı, çalışkan vs. vs. olan bir kişiye, nasıl olur da birkaç fizik problemi öğretilemez. Hata nerde dersiniz. Çalışanlar nasıl da geçiyor mu...Siz bu GEN kardeşinizin külahına anlatın bu martavalları. Panik halinde, korku halinde, insan adını dahi unutmaz mı. Sizin insanları korkutmak ile ne işiniz var. Öcü müsün yani... Okuldan atarak, kimler cezalandırıldı. Ulusal ekonomi mi, ilgilisi öğrenci mi, üniversite diye ağaca çıkan yüzbinlerce genç mi , sağlık hizmeti bekleyen koskoca bir toplum mu. Topu öğrenciye attınız. Soran eden yok nasılsa. İnşallah bu hoca, doktor, doçent veya profesör olur. Belki de olmuştur. Ve övüne övüne anlatır öğrencilerin nasıl canına okuduğunu. Oysa ben, yapılmış bilimsel çalışmayı, üretimi, dostluğu ve sevgiyi, dostça bir işbirliğini görmek isterim. Zor diye bir şey yok, zorlaştırılıp, rezil edilen şeyler var. Şimdi ahlak dersinden zayıf alıp (sınıfta kalma tehdidi geçiren) öğrenci ile (maalesef fizik, matematik ve Türkçe 10 iken bunlar oluyor), fizik dersinden, tıp fakültesinden atılan öğrenci arasında ne fark var... Cevap süresi sınırsız... Cin gibi bir arkadaşım. Eczacılık ikinci sınıf öğrencisi... Çok zorlanıyoruz, durum tehlikeli... dediğinde, “sana güveniyorum” demiştim. İnsan ne kadar saf oluyormuş. Arkadaşıma güveniyorum da... İş onunla bitmiyor ki. Sonradan 4 yıllık okulun, 5, 6, 7..12 vs yıllarda ancak bitirildiği gibi garip eğitim çalışmalarını gördükçe, arkadaşıma karşı mahçup oluyorum. Kendisini on yıldır görmüyorum ama... bu benim iç dünyam işte. Özür dilerim arkadaşım, hem de çok... Sana Allah yardım etsin demeliydim.(Aslında herkese, toplumumuza, eğitim sistemimize vs. vs. Allah yardım etsin.) Biz Köy Enstitülerinden başlamamış mıydık. Eğitim sisteminin ne kadar modernleştiği gibi bir yolda devam ediyoruz. Biz neyle uğraşıyoruz, hukuk... Eşitlik, insan hakları, eğitim ve öğrenim hakkı , vs. vs. Eşitlik, eşit şekilde sınıfta kalma, eşit şekilde okuldan atılma, eşit şekilde dalga geçilme, eşit şekilde adam yerine konmama gibi şeyler midir. Üniversitelerin bilimsel sorumlulukları sadece makale yayımlamak mı. Ne olacak bu öğrencilerin hali. Eğitim ile, ölçme ve değerlendirme ile ilgili birimlerin var mı. (Kastımız eğitim fakülteleri değil) Sınav denilen şeyler ne kadar güvenilir, ne kadar bilimsel... Ve bu sınavlar neye hizmet ediyor. Klasik bir sınavın sonucu ne anlama gelir. Öğrenciyi, onun zekasını, çalışkanlığını, dürüstlüğünü, başarısını yansıtır mı. Aynı zamanda, hocanın, üniversite’nin, ders araçlarının (buna ısınma ve ısıtma sistemleri ile, kantinleri ve hatta kantindeki çay kalitesini dahi ekliyorum) eğitim sisteminin, eğitim yönteminin başarısını yansıtır mı... Öğrenciye verilen not kırık. Bu ölçme güvenilir mi. Olumsuzluklarda kimin ne kadar katkısı var. Öğrenci sınıfta bırakılıp, okuldan atılabilir. Hani eşitlikten söz ediyorduk. Belki de hocanın sınıfta kalması, okuldan atılması gerekiyor. Belki de üniversite yanlışlık yapıyor. Belki de ezberci sistemin günahı bu. Hoca işini iyi yapmış mı. Üniversite işini tam yapıyor mu. Öğrenci, ders görürken, kantinde çay içerken, sınava girerken, bahçede gezinirken, bir hocası ile görüşürken hoşnutluğunu belirtebiliyor mu, mutlu olabiliyor mu...Bilim aşkı ile yaşama sevinci duyabiliyor mu... Yaşama sevinci ve yaşama sevinci...Beyefendi yanlışlıkla Avrupa’da üniversiteye gitmiş. Orada işler zormuş (?) Neyse bizimki orada eğitimi tamamladığına göre, zor işler yapmış demek ki. Sonra bizim üniversitemizde hoca olmuş. O kadar iyi bir hoca ki, hukuk ve hukukçu kalitesini bayağı yükseltmiş. Öğrenci, alacağı dersi ve ders alacağı hocayı seçme , değiştirme hakkına sahip olmalıdır. Yine öğrenci, eğitim gördüğü dalda, ne oranda başarılı olduğu, ne gibi eksiklerinin olduğunu tespit etmek amacıyla, dilediği zaman sınava girme hakkına sahip olmalıdır. Yine sınav teknikleri, gelişmiş ülkeler tarafından uygulanan modern yöntemler olmalı, her fakülte bilimsel temele dayalı ölçme ve değerlendirme birimini kurmalıdır. Öğrencilerin sınıfta kalma vs. oranları, örneğin bir Almanya’dan daha yüksek olmamalıdır.Bunu söylerken, elimde bir istatistik yok. Ancak öğrencisini bizim kadar kolay harcayan bir gelişmiş ülke düşünemiyorum. Öğrenci ile üniversite bir bütün olmak zorunda. Yoksa birbirinin gözünü şişirmeye çalışan düşman taraflar sözkonusu olamaz. Olumlu ve gelişmiş yöntemler örnek alınmalı, ancak gelişmeye sınır koymamalıdır. Öğrencileri bol bol başarısız yapan veya sayan, öğrenci tarafından sevilip taktir edilmeyen hocalar geri hizmetlere alınmalıdır. Sarıyurt’ta vekil öğretmenlik yapıyorum. Fakültenin 4. sınıfındayım ve iki dersten sınıfta kalmışım. Vatana millete hayırlı olsun. Bak çalışanlar nasıl geçiyor. Sen de çalışsan ve sen de sınıfını geçsen olurdu. İzmir gibi, bir ilde vekil öğretmenlik... inanılır gibi değildi aslında. Sonra öğrendim ki, Bayındır’da, pek çok okulda tek öğretmen, bilemedin iki... Beş tane sınıf var. En fazla bir yıl öğretmenlik yapacaktım. Ben burada ne yaparım, ne yapmam gerekir diye derin derin düşündüm. Köyün dağılma aşamasındaki kooperatifini toparladık. İyi başladığımı düşündüm. Bu GEN kardeşiniz, meyve aşılamayı, fidan yetiştirmeyi, biraz olsun bilir. Köyde tavukçuluk yapılır mı diye bile yoklama yapıyorum. Binlerce kestane fidanı yetiştirmeyi, binlerce ceviz yetiştirmeyi yapabileceğimizi düşünüyorum. Hatta, iklim uygun olursa, fındık bile getirebileceğimi düşünüyorum. İdealist bir GEN. Bazı öğrencileri yatılı okula göndermeyi , sınavlara hazırlamayı düşündüm. Bir koşu takımı çalıştırıp, 27 Aralık’ta Bayındır’a götürmeyi planladım. Gayet iyi sporcularım vardı. Birlikte, köyden, Bayındır yolundaki dereye kadar koşup geri geliyorduk. Dağlık arazide çalışan sporcuların, Bayındır’da ve gerekirse dışarıda başarılı olacağını tahmin ediyordum. Şu andaki kadar ziraatçi arkadaşım olsa, kiraz da yapardım üzüm de... Ve aslında yapılacak çok şey var. Köy Enstitülerini bu dönemde öğrenmeye başladım. Bir gün okul bahçesinde bulunan yıkılmış binadan kullanılabilecek tuğlaları ayırdık. Bayağı bir tuğla vardı. Onları düzgün olarak kenara istif ettik. Öğrencilerle birilikte çalışıyoruz. Ben azıcık inşaattan anlıyorum. Neyse..bana göre güzel bir çalışma oldu. Hafta sonu idi. Mesai bittiğinde, giysilerimi değiştirip, Bayındır’a gittim. Vizeler gelmişti ve izin almam gerekiyordu. Kaymakam ile pek dostane bir ilişkimiz olmadı. Benden, kravat takmam ve saçlarımı kestirmem gibi küçük istekleri oldu. Ondan sonra izin verebileceğini söyledi. Okul ile, eğitim ile ilgili en ufak bir söz dahi geçmedi. Hayal kırıklığına uğradım. Ne yapıp ne yapmadığın hiç önemli değil. Kravatın düzgün mü... Hepsi bu. Hayal kırıklığına uğrayıp istifa ettim. Vatana millete hayırlı olsun. Yapılacak çok şey vardı. Okula devam edebilecek öğrenciler, başarılı olabilecek sporcu adayları, köyün kalkınması için çalışmalar... kimin umrunda. Köy Enstitülerini böyle bir ortamda araştırmaya başladım. Elimdeki Bilim Felsefesi adlı kitabın yazarının Köy Enstitüsü çıkışlı olduğunu sonradan öğrendim. (Cemal Yıldırım) Kaymakamımız bir gün vali olur inşallah. Sonra inşallah bakan olur, milletvekili olur... Yaşam garip sürprizlerle doludur ve bunlar tuzu biberi olur beklentilerimizin. Yarın ne olacağını bilemeyiz, ama mutlaka birşeyler olacaktır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Odabaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |